8 Temmuz 2019 Pazartesi

Hastalar Risalesinin Kerameti


Hastalar Risalesinin Kerameti   

 

Eğitimci yazar Arif Arslan’ın anlattığı gerçek bir hikayeye göre, 1970li yılların sonunda, Ege üniversitesi Tıp Fakültesinde sağlık elemanı olarak çalışan İsmail isimli bir genç, şiddetli bir hastalığa yakalanır. Günden güne erimekte, ağrıları çekilmez bir hâl almaktadır. Üzün bir muayene ve tetkiklerden sonra doktorlar, ölümcül bir hastalığa yakalandığını görürler. Fakat kendisine söyleyip üzmemek için şöyle derler:

 

Fazla merak edilecek bir hastalığın yok. Sen git, ye iç, gez eğlen, keyfine bak. Çalışmana gerek yok. İzinli sayılacaksın. Tabiî maaşını da alacaksın. Akıl erdiremez buna İsmail. Hem fazla merak edilecek bir durumu yoktur, hem de izin verilmekte, yeyip içip gezmesi istenmektedir.

 

Demek müthiş bir derdim var ki, bana söylemiyorlar. Yaptıkları tavsiyelere bakılırsa, ben devasız bir derde düştüm der kendi kendine.

 

Hastalığını bildiğine inandığı bir hemşireye yalvarır, ısrar eder:

 

Ne olur söyleyin, benim ne hastalığım var? diye sorar.

 

Hemşire ısrarlara dayanamaz ve söyler:

 

Sen ölümcül bir hastalığa yakalanmışsın. İyileşmen mümkün değil. Hastalık çok ilerlemiş. Üç ay ömrün var.

Şiddetli bir üzüntü sarar İsmaili. Madem üç ay ömrü vardır, hazırlıklara
şimdiden başlamalıdır.

 

Hemen Mezarlıkbaşı semtine gider ve orada havlu, kumaş satan Y. Pekmezciden kefen bezi ister. O da şaka olsun diye:

 

Hayrola, kefeni kime alıyorsun? Ölümü düşünmek iyidir, ama sen çok gençsin, der.

 

Kendime alıyorum, diye cevaplar İsmail. Doktorlar üç ay ömrümün olduğunu söylediler. Çaresiz bir hastalığa yakalandım.

 

Ölümün ve hayatın sadece Allah’ın iradesine bağlı olduğunu, hastalığı da, şifayı da ancak Onun verdiğini bilen Y. Pekmezci, ona Bediüzzaman Hazretlerinin Hastalar Risalesi isimli eserini hediye ederek şöyle der:

 

Madem üç ay sonra öleceksin, al şunu oku. Öleceksen imanlı öl. Kim bilir bu yaşa kadar sana faydası olmayan nice işe zamanını harcadın. Zaten küçük bir kitap, al oku.

 

O anda kefen bezi almaktan vazgeçen İsmail, deniz kenarına gider ve kitabı okur. Okudukça moral bulduğunu, hafiflediğini, içini bir sevinç ve mutluluğun kapladığını görür. Bir kez okumakla yetinmez, defalarca okur. Hatta evde canı sıkıldıkça ve yatmadan önce tekrar tekrar aynı kitabı mütalâa eder.

 


Artık hastalandığına üzülmez. Nefis muhasebesi yapar. Hatta ölüme ilgi duyar, imanlı öleceği için mutlu olur. Ölünce Allaha ve Peygamberimize (a.s.m.) kavuşacağını düşünerek sevinir.

 

Aradan birkaç ay geçer. Ona üç ay ömür biçen doktorlar hayret içindedir. Yapılan muayene ve tetkiklerde hastalıktan eser kalmadığını görürler.

 

Olamaz böyle bir şey. Bu bir mucize, diyerek şaşkınlıklarını ifade ederler.

 

Sen ne yaptın ki, bu ağır hastalıktan kurtuldun?

 

Cebinden Hastalar Risalesini çıkarır:

 

Siz nasıl karşılarsınız bilemem. Ama ben o günden beri bu kitabı okudum. Çok rahatladım ve moral buldum, der.

 

Doktorlar:

 

Gerçekten dediğin gibiyse bu kitabı bütün hastaların odasına bırakmak gerekir. Çünkü bir hastanın iyileşmesinde psikolojik tedavinin önemi büyüktür, diyerek ilgi gösterirler.

 

Aradan altı ay geçer. İsmail evlenecektir. Fuar Düğün Salonunda düğünü vardır.

 

Bu mutlu gününde, kendisini hayata döndüren zatı unutmaz ve ona da davetiye gönderir. Ancak o müsait olmadığı için gidemez.

 

İki yıl sonra ise, kefen almayı düşündüğü dükkâna eşi ve iki çocuğuyla gelir.


İlk çocuk kucakta, ikincisi ise henüz doğmamıştır. Selâm verir girer ve:

 

Ben size kırgınım. Hayata dönmesine vesile olduğunuz adamın düğününe gelmediniz, diye şaka ederek kendisini tanıtır. Sevinç içinde, gülerek sohbet ederler.

 

****

 

AÇIKLAMALI HASTALAR RİSALESİ KİTABIM

 

Ben Friedreich Ataksisi (FA) denen dengesiz yürüme ile başlayan ve sürekli ilerleyen bir gen hastasıyım. Öyle ilerlediki şu an 46 yaşında yatalak engelliyim.

 

Onbeş yıl önce internetten hastalığımın ortalama yaşam süresi 35-50 yaş arası okumuştum. Ve hikayedeki gibi Hastalar Risalesi okuyunca engelli olmama, hasta olmama sevinmiştim. Bu minik kitabı defalarca okuyup huzur bulmuştum.

 

2018’de Egemen Yayınları sahibi Fahrettin Yüksel beyin desteğiyle, hastalara moral olsun diye Açıklamalı Hastalar Risalesi olan “Tüm Hastalara Deva Kitabı” nı yayınladık.

 

Bu kitaptaki 25 Devayı faydalı olmak için internette yayınladık.

 

Şimdi birkaç devadan alıntılar yapmak istiyoruz, devamını tıklayıp okuyabilirsiniz:

 

İKİNCİ DEVA

 

Ey sabırsız hasta! Sabret ve şükret. Senin bu hastalığın, ömür dakikalarını birer saat ibadet hükmüne (geçerli ibadet haline) getirebilir.

 


 

DÖRDÜNCÜ DEVA

 

Ey şekvâcı (şikayetçi) hasta! Senin hakkın şekvâ değil, şükürdür, sabırdır. Çünkü senin vücudun ve âzâ ve cihazatın, (bedenin ve el, ayak, göz, kulak gibi organların) senin mülkün değildir. Sen onları yapmamışsın, başka tezgâhlardan satın almamışsın. Demek başkasının mülküdür. Onların mâliki, mülkünde istediği gibi tasarruf eder. (Senin vücudunun asıl sahibi olan Allah, organ ve cihazlarına dilediğini yapar.)

 


 

SEKİZİNCİ DEVA

 

Ey âhiretini düşünen hasta! Hastalık, sabun gibi, günahların kirlerini yıkar, temizler. Hastalıklar keffâretü'z-zünub (günahların kefareti-günahların affedilmesine vesile) olduğu Hadis-i Sahih’le (doğruluğu kesin Hadis-i Şerif ile) sabittir.

 


 

ONBEŞİNCİ DEVA

 

Ey âh ü enîn eden (ah çekip inleyen) hasta! Hastalığın suretine (dış görüntüsüne) bakıp ah eyleme; mânâsına (derin anlamına) bak, oh de. Eğer hastalığın mânâsı güzel birşey olmasaydı, Hâlık-ı Rahîm (sınırsız merhamet sahibi olan herşeyi yaratan Allah) en sevdiği ibâdına (kullarına) hastalıkları vermezdi. Halbuki, hadis-i sahihte (doğruluğu kesin olan Peygamberimizin sözü) vardır ki,

 


 

ONYEDİNCİ DEVA

 

Ey hastalık vasıtasıyla hayrat (hayırlar-iyilikler) yapamamaktan şekvâ eden hasta! Şükret. Hayrâtın en hâlisinin (iyi, temiz) kapısını sana açan, hastalıktır. Hastalık mütemadiyen (daima, sürekli olarak) hastaya ve lillâh için (Allah için) hastaya bakıcılara sevap kazandırmakla beraber, duanın makbuliyetine (kabul edilmesi için) en mühim bir vesiledir.

 


 

YİRMİİKİNCİ DEVA

 

Ey nüzul (inme-felç) gibi ağır hastalıklara müptelâ olan kardeş! Evvelâ sana müjde ediyorum ki, mü'min için nüzul mübarek sayılıyor. Bunu çoktan ehl-i velâyetten (Allah dostlarından) işitiyordum, sırrını bilmezdim. Bir sırrı şöyle kalbime geliyor ki:

 


 

YİRMİBEŞİNCİ DEVA

 

Ey hasta kardeşler! Siz gayet nâfi (faydalı) ve her derde devâ ve hakikî lezzetli kudsî (kutsal) bir tiryak (ilaç) isterseniz, imanınızı inkişaf ettiriniz (geliştiriniz). Yani, tevbe ve istiğfar (Allah’tan bağışlanma dileme) ile ve namaz ve ubudiyetle (kullukla), o tiryak-ı kudsî (kutsal ilaç) olan imanı ve imandan gelen ilâcı istimal ediniz (kullanınız).

 


 
 
 
Cenâb-ı Hak sizlere şifa versin, hastalıklarınızı keffâretü'z-zünub (günahlarınızı affettiren kefaret) yapsın. Âmin, âmin, âmin.

 

AMİN, amin, amin inşallah.

 

"Dediler: Bizi buna eriştiren Allah'a hamd olsun; yoksa Allah hidayet etmeseydi, biz kendiliğimizden buna erişemezdik. Gerçekten Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirdiler."

 

A'râf Sûresi, 7:43.

 

Evet hastalık vererek beni gafletten uyandırıp imanla şereflendiren Allah’a sonsuz hamdolsun.  

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder