Hastalar Risalesinin Kerameti
Eğitimci yazar Arif Arslan’ın anlattığı gerçek bir hikayeye göre, 1970’li yılların sonunda, Ege üniversitesi Tıp Fakültesinde sağlık elemanı olarak çalışan İsmail isimli bir genç, şiddetli bir hastalığa yakalanır. Günden güne erimekte, ağrıları çekilmez bir hâl almaktadır. Üzün bir muayene ve
tetkiklerden sonra doktorlar, ölümcül bir hastalığa yakalandığını görürler. Fakat kendisine söyleyip üzmemek için şöyle derler:
— Fazla merak edilecek
bir hastalığın yok. Sen git, ye iç, gez eğlen, keyfine bak. Çalışmana gerek yok. İzinli sayılacaksın. Tabiî maaşını da alacaksın. Akıl erdiremez buna İsmail. Hem fazla merak edilecek bir durumu
yoktur, hem de izin verilmekte, yeyip içip gezmesi istenmektedir.
“Demek müthiş bir derdim var ki, bana söylemiyorlar. Yaptıkları tavsiyelere bakılırsa, ben devasız bir derde düştüm” der kendi kendine.
Hastalığını bildiğine inandığı bir hemşireye yalvarır, ısrar eder:
— Ne olur söyleyin, benim ne hastalığım var?” diye sorar.
Hemşire ısrarlara dayanamaz ve söyler:
— Sen ölümcül bir hastalığa yakalanmışsın. İyileşmen mümkün değil. Hastalık çok ilerlemiş. Üç ay ömrün var.
Şiddetli bir üzüntü sarar İsmail’i. Madem üç ay ömrü vardır, hazırlıklara
şimdiden başlamalıdır.
şimdiden başlamalıdır.
Hemen Mezarlıkbaşı semtine gider ve
orada havlu, kumaş satan Y. Pekmezci’den kefen bezi ister. O da şaka olsun diye:
— Hayrola, kefeni kime
alıyorsun? Ölümü düşünmek iyidir, ama sen çok gençsin, der.
— Kendime alıyorum, diye cevaplar İsmail. Doktorlar üç ay ömrümün olduğunu söylediler. Çaresiz bir hastalığa yakalandım.
Ölümün ve hayatın sadece Allah’ın iradesine bağlı olduğunu, hastalığı da, şifayı da ancak Onun verdiğini bilen Y. Pekmezci, ona Bediüzzaman Hazretlerinin Hastalar Risalesi isimli eserini hediye ederek şöyle der:
— Madem üç ay sonra öleceksin, al şunu oku. Öleceksen imanlı öl. Kim bilir bu yaşa kadar sana faydası olmayan nice işe zamanını harcadın. Zaten küçük bir kitap, al oku.
O anda kefen bezi almaktan vazgeçen İsmail, deniz kenarına gider ve kitabı okur. Okudukça moral bulduğunu, hafiflediğini, içini bir sevinç ve mutluluğun kapladığını görür. Bir kez okumakla yetinmez, defalarca okur. Hatta evde canı sıkıldıkça ve yatmadan önce tekrar tekrar aynı kitabı mütalâa eder.
Artık hastalandığına üzülmez. Nefis muhasebesi yapar. Hatta ölüme ilgi duyar, imanlı öleceği için mutlu olur. Ölünce Allah’a ve Peygamberimize (a.s.m.) kavuşacağını düşünerek sevinir.
Aradan birkaç ay geçer. Ona üç ay ömür biçen doktorlar hayret içindedir. Yapılan muayene ve
tetkiklerde hastalıktan eser kalmadığını görürler.
— Olamaz böyle bir şey. Bu bir mucize, diyerek şaşkınlıklarını ifade ederler.
— Sen ne yaptın ki, bu ağır hastalıktan kurtuldun?
Cebinden Hastalar Risalesini çıkarır:
— Siz nasıl karşılarsınız bilemem. Ama ben o günden beri bu kitabı okudum. Çok rahatladım ve moral buldum, der.
Doktorlar:
— Gerçekten dediğin gibiyse bu kitabı bütün hastaların odasına bırakmak gerekir. Çünkü bir hastanın iyileşmesinde psikolojik
tedavinin önemi büyüktür, diyerek ilgi gösterirler.
Aradan altı ay geçer. İsmail evlenecektir. Fuar Düğün Salonunda düğünü vardır.
Bu mutlu gününde, kendisini hayata döndüren zatı unutmaz ve ona da
davetiye gönderir. Ancak o müsait olmadığı için gidemez.
İki yıl sonra ise, kefen almayı düşündüğü dükkâna eşi ve iki çocuğuyla gelir.
İlk çocuk kucakta, ikincisi ise henüz doğmamıştır. Selâm verir girer ve:
— Ben size kırgınım. Hayata dönmesine vesile olduğunuz adamın düğününe gelmediniz, diye şaka ederek kendisini
tanıtır. Sevinç içinde, gülerek sohbet ederler.
****
AÇIKLAMALI
HASTALAR RİSALESİ KİTABIM
Ben Friedreich Ataksisi (FA) denen dengesiz
yürüme ile başlayan ve sürekli ilerleyen bir gen hastasıyım. Öyle ilerlediki şu
an 46 yaşında yatalak engelliyim.
Onbeş yıl önce internetten hastalığımın ortalama
yaşam süresi 35-50 yaş arası okumuştum. Ve hikayedeki gibi Hastalar Risalesi
okuyunca engelli olmama, hasta olmama sevinmiştim. Bu minik kitabı defalarca
okuyup huzur bulmuştum.
2018’de Egemen Yayınları sahibi Fahrettin Yüksel
beyin desteğiyle, hastalara moral olsun diye Açıklamalı Hastalar Risalesi olan
“Tüm Hastalara Deva Kitabı” nı yayınladık.
Bu
kitaptaki 25 Devayı faydalı olmak için internette yayınladık.
Şimdi
birkaç devadan alıntılar yapmak istiyoruz, devamını tıklayıp okuyabilirsiniz:
İKİNCİ
DEVA
Ey sabırsız hasta! Sabret ve şükret. Senin bu hastalığın,
ömür dakikalarını birer saat ibadet hükmüne (geçerli ibadet
haline) getirebilir.
DÖRDÜNCÜ
DEVA
Ey şekvâcı (şikayetçi)
hasta! Senin hakkın şekvâ değil, şükürdür, sabırdır. Çünkü senin vücudun ve âzâ
ve cihazatın, (bedenin ve el, ayak, göz,
kulak gibi organların) senin mülkün değildir. Sen onları yapmamışsın,
başka tezgâhlardan satın almamışsın. Demek başkasının mülküdür. Onların mâliki,
mülkünde istediği gibi tasarruf eder. (Senin vücudunun
asıl sahibi olan Allah, organ ve cihazlarına dilediğini yapar.)
SEKİZİNCİ
DEVA
Ey âhiretini düşünen hasta! Hastalık, sabun gibi,
günahların kirlerini yıkar, temizler. Hastalıklar keffâretü'z-zünub (günahların kefareti-günahların affedilmesine vesile)
olduğu Hadis-i Sahih’le (doğruluğu kesin Hadis-i Şerif
ile) sabittir.
ONBEŞİNCİ
DEVA
Ey âh ü enîn eden (ah çekip inleyen) hasta! Hastalığın suretine (dış görüntüsüne) bakıp ah eyleme; mânâsına (derin anlamına) bak, oh de. Eğer hastalığın mânâsı güzel birşey
olmasaydı, Hâlık-ı Rahîm (sınırsız merhamet sahibi olan herşeyi yaratan
Allah) en sevdiği ibâdına (kullarına) hastalıkları vermezdi. Halbuki, hadis-i sahihte
(doğruluğu kesin olan Peygamberimizin sözü) vardır ki,
ONYEDİNCİ
DEVA
Ey hastalık vasıtasıyla hayrat (hayırlar-iyilikler) yapamamaktan şekvâ eden hasta!
Şükret. Hayrâtın en hâlisinin (iyi, temiz)
kapısını sana açan, hastalıktır. Hastalık mütemadiyen (daima, sürekli olarak) hastaya ve lillâh için (Allah için) hastaya bakıcılara sevap kazandırmakla beraber,
duanın makbuliyetine (kabul edilmesi için) en
mühim bir vesiledir.
YİRMİİKİNCİ
DEVA
Ey nüzul (inme-felç) gibi ağır hastalıklara müptelâ olan kardeş!
Evvelâ sana müjde ediyorum ki, mü'min için nüzul mübarek sayılıyor. Bunu çoktan
ehl-i velâyetten (Allah dostlarından) işitiyordum, sırrını bilmezdim. Bir sırrı şöyle kalbime geliyor
ki:
YİRMİBEŞİNCİ
DEVA
Ey hasta kardeşler! Siz gayet nâfi (faydalı) ve her derde devâ ve hakikî lezzetli kudsî (kutsal) bir tiryak (ilaç)
isterseniz, imanınızı inkişaf ettiriniz (geliştiriniz).
Yani, tevbe ve istiğfar (Allah’tan bağışlanma dileme) ile
ve namaz ve ubudiyetle (kullukla), o
tiryak-ı kudsî (kutsal ilaç) olan
imanı ve imandan gelen ilâcı istimal ediniz (kullanınız).
Cenâb-ı Hak sizlere şifa versin, hastalıklarınızı
keffâretü'z-zünub (günahlarınızı
affettiren kefaret)
yapsın. Âmin, âmin, âmin.
AMİN,
amin, amin inşallah.
"Dediler: Bizi buna eriştiren Allah'a hamd olsun; yoksa Allah
hidayet etmeseydi, biz kendiliğimizden buna erişemezdik. Gerçekten Rabbimizin
peygamberleri bize hakkı getirdiler."
A'râf Sûresi, 7:43.
Evet
hastalık vererek beni gafletten uyandırıp imanla şereflendiren Allah’a sonsuz
hamdolsun.
Celalin Penceresinden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder