Bir Vefa Çınarı: Babam İsa Çelik - 1
Babacığım İsa Çelik hastalığımın tedavisi olmadığını öğrendiğinde,
1993’te Trakya köylerinin birinde birgece karavan içinde soğuktan battaniyeye
sarılır.
Ve yaşlı gözlerle şöyle dua eder:
“Allah’ım!, Sen bana kaderimde engelli evlat yazdıysan, Sana söz
veriyorum, ne olursa olsun, ben ona ömrüm yettiğince bakacağım, sana söz
veriyorum.”
Bu yazıda, çocuğu engelli oldu diye eşini ve engelli evladını
bırakıp giden pekçok baba! ların olduğu günümüzde, engelli evladına ömrünü
adayan vefakar garip babacığımın hayatındandan kesitler paylaşmak istiyorum
izninizle…
Bu yazı dizisi dört bölümdür. Sıkılmadan okuyasınız diye dört kısma
ayırdık.
Bugün Pazartesi 1. Bölüm, yarın Salı, Çarşamba ve Perşembe diğer bölümleri yayınlayacağız inşallah,
yani bu hafta bu yazıyı bitirmiş olacağız:
1.BÖLÜM:
PALU BİR-İKİ
Babacığım Şeker Fab Gn Md Sondaj işleri başsondörlüğünden, daha
çalışacakken beni işe götürüp getirmek için 53 yaşında 2001’de emekli oldu.
Yani Babam ve iş arkadaşları sürekli
Türkiye'mizin onlarca vilayetindeki Şeker Fabrikalarında sondaj makinesi ile su kuyusu açıyorlardı.
Şeker
fabrikalarından talep gelmediği durumlarda ise Anadolu ve Trakya'mızın
köylerinde çiftçilere Sondaj makinesiyle su kuyusu açarlardı. Köylerde karavanlarda kalırlardı.
Yani,
Sekiz ay gurbetteydi. Sadece kışın makinelerin bakımı için dört ay
Ankara’daydılar.
Kupkuru topraklarda su çıkarttıkları için pek çok dua aldığına
inanıyorum.
Bir keresinde şöyle demişti:
“İki sene önce su çıkardığımız bir köye yolum düştü. Baktımki etraf
yemyeşil olmuş.”
Güzel
ülkemizi ve insanımızı babam kadar iyi tanıyan yoktur. 81 ilimizden gitmediği sadece
on vilayet kalmış. Tabi her gittiği yerde en az ongün kalırlarmış. Öyle çok anısı
varki...
Babacım,
Elazığ ve Erzincan’ın halkını çok beğenmiş. Çok iyi kalpli, çok misafirperver
candan insanlar, diyor. Babam Elazığ’dayken birisi anlatmış, bize de anlatmış,
gülüşmüştük. Şöyle:
Elazığ’ın Palu diye ilçesi var. Elazığ’dan
oraya pek vasıta yok. Yetmişlerde kamyon kasasıyla gidip gelirlermiş. Heryerde
olan uyanıklardan birisi bir kamyon
kasasının önünde durmuş, bağırıyor.
Palu
bir-iki, Palu bir-iki. Gelen köylüleri eliyle yardım edip kasaya doldurmuş,
tabi binerken hepsinden ücretlerini almış. Son müşteri de binince kasanın
kapağını kapatmış, devam et usta,
demiş.
Biraz
beklemişler ama hareket yok. Yolcular kamyon kasasından atlayınca şaşırmışlar.
Birisi, ula bunun tekerleri yok; öbürü, ula bunun şoför mahalli yok… :) Dolandırıldıklarını
anlıyorlar.
Meğer
kamyon kasası, dört tane fıçı üstünde duran
eski çıkma bir kasaymış. Şener Şen’in
Bilo’yu kamyon kasasında Almanya diye İstanbul’a getirmesi gibi, epey
gülmüştük.
Bu tabi,
Elazığ halkının kalbinin ne kadar temiz olduğunu, asla suizan etmediklerini
gösteriyor. Anadolu köylüsü babam gibi daima Hüsnüzan sahibidir. Ben Türk
olmakla gurur duyuyorum.
BABAMI TANIYAN MÜDÜR SAHİP ÇIKTI
Kızkardeşim okulunu bitirdiği yaz 2003’te
öğretmen olarak Ankara’ya beş saat uzaktaki Çorum’un ücra bir ilçesine atandı.
Canım kardeşimin bir işi olmasına çok
sevinmiştim, fakat bir yandan da endişeleniyordum.
Çünkü orada tanıdığımız yoktu ve annem
babam beni bırakıp gidemiyorlardı. Hem engelliydim, hem çalışıyordum. Babam
Şeker fabrikasından emekli olmuştu.
Kızkardeşime giderken, o ildeki yıllar
önce beraber çalıştığı şeker fabrikası müdürü ile görüşmesini, durumunu anlatıp
yardımcı olma imkanlarını sormasını sıkı sıkı tenbih etti.
Berrin, fabrika müdürüne durumu anlatınca
hemen sahip çıkmış.
‘Kızım babana selam söyle, sen bizim
kızımızsın, gözü arkada kalmasın’ demiş ve il merkezinde göreceği bir aylık
eğitim süresince misafirhanede misafir etmiş.
Bu, babamın ve kızkardeşimin iyiliklerine
Rabbimin bir ikramıydı hamdolsun…
ANNEMLE TANIŞMALARI
Babacığım İsa Çelik 1948 Konya Ereğli Kavuklar köyünde doğmuş.
(Köy şimdi Karaman Ayrancı’ya bağlı)
Yıllar
hızla geçmiştir. Yıl 1968 ...
Çanakkale'de
yiğitce savaşıp vatana tek gözünü hediye eden babamın ismini aldığı dedesi Gazi
İsa dedem, eşi Topal Ebe’yi yalnız bırakalı yedi sene olmuştur.
İsa dedem
gibi yiğit bir anadolu köylü çocuğu olan babacım (İsa Çelik) askere gitmiştir.
Artık evlenme çağı da gelmiştir. O askerdeyken aile meclisi toplanmış.
Ailenin
büyüğü Topal ninenin önerisiyle, önceki şehit kocasından kalan hem yetim, hem
öksüz torunu, saf köylü güzeli Nuriye’yi (annem) İsa’ya uygun görmüşler.
Tek sorun
ise kız ve oğlanın birbirini görmesi ve beğenmesiymiş.
Meryem ninenin doğuştan kalça çıkığı varmış.
Yalpalayarak yürüdüğü için köydeki lakabı Topal ebe imiş. İsa, askerden izine gelince kendisine
şoförlük yapmasını istemiş ve :
- “ Ese’m
Torunum (köyde İsa yerine Ese derlermiş), ben artık epey yaşlandım. Beni
ölmezden evvel tüm akrabalarımızı gezdir, helallik alayım oğul ” demiş.
Annemin köyüne geldiklerinde, onyedi yaşındaki annem bostanda çapa
yapıyormuş. Topal ebenin geldiğini duyan annem
“Anneciğim gelmiş” diye koşa koşa eve gelmiş.
Çünkü annesini hiç görmeyen annem, anne şevkatini anneannesi Topal
ninede bulmuş. Küçükken Topal ninenin koynunda çok yatmış.
Evin önüne
geldiğinde, avluda babamla bir süre bakışmışlar. O an Topal nine gülümsemiş ve
içinden “olacak galiba bu iş” diye sevinmiş.
1.
Bölümün sonu… Devamı yarın…
Celalin Penceresinden