Namaz Kılan ve Kılmayan
Adamın Hikayesi
Merhaba
sevgili gönül dostlarımız,
Allah'ın,
Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.
Bendeniz sık sık Bediüzzaman Said Nursi (1878-1960)
Hazretlerinin Risale-i Nur kitaplarını okurum. Efendim FA hastalığım ilerledi,
artık kitap tutup sayfa çevirecek gücüm kalmadı.
Neyseki Akıllı telefonuma yüklediğim “Risale-i
Nur Okuma Programı” uygulaması ile müsait oldukça okuyorum. Risale dili biraz
ağır, ama artık iyice aşina olup anlayabilirim elhamdülillah.
Geçen namaz kılarken çok büyük huzur duydum,
gözyaşlarım şıpır şıpır damladı. Keşke tüm dostlarım bu huzuru yaşasa diye
geçti ve aşağıdaki yazı aklıma geldi, paylaşmak istiyorum:
BİR HÜKÜMDAR İKİ
HİZMETÇİSİNİ İKAMET ETMELERİ İÇİN GÜZEL ÇİFTLİĞİNE GÖNDERMESİ
Namaz, ne kadar kıymettar ve mühim hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır hem namazsız adam ne kadar divane ve zararlı olduğunu, iki kere iki dört eder derecesinde kat’î (kesin) anlamak istersen şu temsilî hikâyeciğe bak, gör:
Bir zaman bir
büyük hâkim, iki hizmetkârını (hizmetçisini), her birisine yirmi dört altın verip
iki ay uzaklıkta has ve güzel bir çiftliğine ikamet etmek için gönderiyor. Ve
onlara emreder ki: “Şu para ile yol ve bilet masrafı yapınız.
Hem oradaki
meskeninize lâzım bazı şeyleri mübayaa ediniz. (satın
alınız) Bir günlük
mesafede bir istasyon vardır. Hem araba hem gemi hem şimendifer (tren) hem tayyare (uçak) bulunur. Sermayeye göre binilir.”
İki hizmetkâr,
ders aldıktan sonra giderler. Birisi bahtiyar idi ki istasyona kadar bir parça
para masraf eder. Fakat o masraf içinde, efendisinin hoşuna gidecek öyle güzel
bir ticaret elde eder ki sermayesi birden bine çıkar.
Öteki hizmetkâr
bedbaht, serseri olduğundan istasyona kadar yirmi üç altınını sarf eder. Kumara
mumara verip zayi eder, bir tek altını kalır. Arkadaşı ona der: “Yahu, şu
liranı bir bilete ver. Tâ bu uzun yolda yayan ve aç kalmayasın.
Hem bizim
efendimiz kerîmdir, belki merhamet eder, ettiğin kusuru affeder. Seni de
tayyareye bindirirler. Bir günde mahall-i ikametimize (ikamet
edeceğimiz yere) gideriz. Yoksa iki aylık bir çölde aç, yayan,
yalnız gitmeye mecbur olursun.”
Acaba şu adam
inat edip o tek lirasını bir define anahtarı hükmünde olan bir bilete vermeyip
muvakkat (geçici) bir lezzet
için sefahete (eğlenceye) sarf etse;
gayet akılsız, zararlı, bedbaht olduğunu, en akılsız adam dahi anlamaz mı?
HİKAYENİN
SEMBOLLERİ NELERDİR?
İşte ey namazsız
adam ve ey namazdan hoşlanmayan nefsim!
O hâkim ise
Rabb’imiz, Hâlık’ımızdır. (Yaratıcı Allah) O iki hizmetkâr yolcu ise biri mütedeyyin, (dindar) namazını şevk ile kılar; diğeri gafil, namazsız insanlardır. O yirmi dört
altın ise yirmi dört saat her gündeki ömürdür. O has çiftlik ise cennettir. O
istasyon ise kabirdir.
O seyahat ise
kabre, haşre, ebede gidecek beşer yolculuğudur. Amele göre, takva kuvvetine
göre, o uzun yolu mütefavit (farklı) derecede katederler. Bir kısım ehl-i takva, berk gibi (şimşek gibi) bin senelik yolu bir günde keser.
Bir kısmı da
hayal gibi elli bin senelik bir mesafeyi bir günde kateder. Kur’an-ı Azîmüşşan,
şu hakikate iki âyetiyle işaret eder.
O bilet ise
namazdır. Bir tek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir.
Acaba yirmi üç
saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarf eden ve o uzun hayat-ı ebediyeye
bir tek saatini sarf etmeyen; ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder,
ne kadar hilaf-ı akıl (akla zıt, akılsızca) hareket eder.
Zira bin adamın
iştirak ettiği bir piyango kumarına yarı malını vermek, akıl kabul ederse
halbuki kazanç ihtimali binde birdir. Sonra yirmi dörtten bir malını, yüzde doksan
dokuz ihtimal ile kazancı musaddak (tasdik edilmiş) bir hazine-i ebediyeye vermemek; ne kadar
hilaf-ı akıl ve hikmet hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak düştüğünü,
kendini âkıl (akıllı) zanneden adam
anlamaz mı?
Halbuki namazda
ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir
iş değildir. Hem namaz kılanın diğer mubah dünyevî amelleri, güzel bir niyet
ile ibadet hükmünü alır.
Bu surette bütün
sermaye-i ömrünü, âhirete mal edebilir. Fâni ömrünü, bir cihette ibka eder. (Fani ömrünü bir yönüyle ebedileştirir.)
(Bediüzzaman
Said Nursi, Risalei Nur, Sözler, Dördüncü Söz)
***