30 Mart 2017 Perşembe

Mesnevi Okumaları - 10


Mesnevi Okumaları - 10

 

Hz. Mevlana Mesnevi’de yüzlerce hikaye anlatır. Hikayeleri anlatırken konudan konuya geçerek etkili mesajlar verir. Ama sonunda hikayeye döner ve tamamlar.

 

BEDEVİ ADAM VE KARISI HİKAYESİNDEN

 

Çok yoksul çölde yaşayan bir Bedevi (çölde yaşayan Arap köylüsü) ile karısı vardır. Karısı sürekli yoksulluktan şikayet etmekte ve adeta kocasının başının etini yemektedir.

 

Uzun tartışmalar sonunda karısı kanaat etmeye razı olur ve eşi ile barışır. Hanımı adamı Bağdat’taki çok zengin ve cömert halifeye ihtiyaçlarını istemek için, bir testi yağmur suyu hediyesiyle gönderir.

 


Şefik Can dedemiz dipnotunda özetlemiş, diyor ki:

 

Mesnevî'nin I. cildinde 2252. beyt ile başlayıp, 2869. beyt ile sona eren bu uzun hikâyede, görüldüğü gibi, yeri geldikçe de Hz. Mevlâna çeşitli konulara değinmiştir.

 

Sarihler bu hikâyeyi kendi anlayışlarına, sezişlerine göre yorumlamışlardır. Dinleyenler, okuyanlar yanlış anlamasınlar diye Hz. Mevlâna da bu hikâyeyi, ve hikâyede geçen kişilerin neyi gösterdiğini açıklamıştır.

 

Şimdi o beyitlerin tercemelerini aynen arz ederek okuyucularımın hikâyeyi doğru anlamalarına yardımcı olmak istiyorum: Mevlâna Hazretleri buyuruyor ki:

 

"- Aslında, bedevî ile karısının hikâyesi, bir masaldan ibarettir. Bu hikâyedeki bedeviyi aklın, karısını da nefsin sembolü olarak bil.

 

- Gerçekten de nefis ile akıldan ibaret olan bu kadınla kocası, iyiyi kötüyü ayırd etmek için çok gereklidir.

 

- Bunlardan her ikisi de şu topraktan yaratılmış beden evinde otururlar, gece gündüz birbirleri ile savaşır dururlar.

 

- Kadın durmadan, beden evinin ihtiyaçlarını diler, durur. Yâni şeref ister, mevki ister, giyecek ister, ekmek ister, sofra ister.

 

- Nefis de kadın gibi, her ihtiyaca çare bulmak için, bazen tevazu gösterir, yüzünü toprağa sürer, bazen de büyüklük taslar, yücelik arar.

 

- Aklın ise bedene ait düşüncelerden haberi bile yoktur. Onun gönlünde ancak Allah sevgisi vardır, o sevgiyi kaybetmenin üzüntüsü, korkusu vardır."

Mesnevi, c. I, 26172622. "

 

- Bedevînin hikâyesinde geçen su testisi, bizim bilgilerimizdir. Halife ise, Allah bilgisinin Dicle nehridir.

 

- Biz testilerimizi boş olarak değil de, dolu olarak Dicle'ye götürüyoruz. Böyle yaptığımız için kendimizi eşek bilmezsek, gerçekten de eşeklik, ahmaklık etmiş oluruz.

 

- Dicle nehrine bir testi yağmur suyu götüren bedevî, bu işte ma'zurdu. Çünkü o Dicle'yi bilmiyordu. Çölde, Dicle'den çok uzaklarda yaşıyordu.

 

- Bizim gibi onun da Dicle'den haberi olsaydı, o testiyi çöllerde taşıyıp durur mu idi?

 

- Dicleyi bilseydi, belki de, o testiyi taşa çarpar kırardı." Mesnevi , c. I, 2848-2852

 



GÖZÜNÜ HARAMDAN KORU

 

Hz. Mevlana, Bedevi’nin götürdüğü küpün içindeki kirli yağmur suyu hediyesini, Halife’nin kabul ettiğini ve karşılıksız bırakmayarak o testiyi altınla doldurttuğunu anlatır.

 

Hz Mevlana, hikayenin devamında şu enfes beyitleri ile çarpıcı mesajını verir, defalarca okuduk:

 

“Ey hakkı arayan kişi, sen vakit geçirmeden duygu musluklarını kapa, ve testiyi aşk küpünün suyu ile doldur. Cenabı Hak; "Nefsin isteklerine karşı gözlerinizi kapayın." diye buyurdu.”

 

(Bu beyitte Nur Sûresinin şu mealdeki 30. âyetine işaret var: "Habibim, müminlere söyle ki, haram olan şeylere karşı gözlerini kapasınlar.)

 

“Çünkü insanların çoğu, his musluklarını kapamadıkları için, beden testileri acı ve tuzlu olan, günah suları ile dolmuştur da hastalanmışlar, yarı kör olmuşlar, gerçeği görememişlerdir.”

 

“Ey yeri, yurdu tuzlu su çeşmesinin başı olan kişi, sen Ceyhun'u, Şatt'ı, Fırat'ı ne bilirsin? Ey bu fânî dünyadan ve onun zevklerinden kurtulamayan zavallı, sen yokluğu, mânâ sarhoşluğunu, rûh neşesini ne bilirsin.”

 

Hayatımızı anlattığımızda naçiz kitabımızda bu konuda şöyle yazmıştık:

 

Kuran-ı Kerim'i yedi ayda bitirdim. Evet Türkçe mealini.. Akşamları işten gelince 10-15 ayet okuyordum ama defalarca okuyup, konu üzerinde düşüncelere dalıyordum.

 


Ve hayatımda tatbik etmeye başladım.

 

Mesela, “Mü’min erkekler ve kadınlar gözlerini haramdan korurlar” (Nur suresi 30. 31. ayetler)

 

Bu ayeti okuyunca sokakta veya televizyonda olsun, çıplaklık içeren hiç bir şeye bakmama, yönümü çevirme, televizyonda kanal çevirme kararı aldım.

 

O zamanlar aksiyon filmleri izlemeyi seviyordum. Genelde bütün filmlerde bir müstehcen sahne oluyordu. Mesela birileriyle birlikte aynı filme bakarken kanalı değiştirmiyordum.

 

Ama gözlerimi kapatıyordum. Ve o sahneye bakmadığım için filmin konusunda kaçırdığım bir nokta olmuyordu. Şimdilerde 2003 öncesi hayatım için “Cahiliye dönemim” diyorum.

 

Şimdi bilgisayardan arapça Kur’an okumayı da öğrendim. Ama o zamanlar manasını çok merak ediyordum acaba Allah Kur’an’da ne anlatmış diye…

 

Belki, siz de benim gibi merak ediyorsunuz, ama nefis ve şeytan türlü bahaneler fısıldıyor, bir türlü bu vesveseleri aşıp Kuran Meali kitabını açmadınız.

 

İnşallah benim dönüm noktam “Türkçe Kuran Meali” ni düşünerek ve uygulayarak okumanıza vesile olur.

 

Her büyük marketin kitap reyonunda Kuran Meali vardır.

 

Evet elhamdülillah Allah harama gözlerimi kapadığım için imanımızı ve aşkımızı artırdı.

 



Peygamber Efendimiz SAV buyumuşlarki:

 

“Harama bakış, şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Kim ALLAH Teâlâ’dan korktuğu için onu terkederse, ALLAH Teâlâ, bu hareketine karşılık ona bir iman verir ki, o kimse, imanın tadını ta kalbinin derinlikliklerinde hisseder.”

 

 

***

 

Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak.

Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip etsin.

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

27 Mart 2017 Pazartesi

Allah sadece temiz bir KALP istiyor


Allah sadece temiz bir KALP istiyor

 

2006’da teyemmüm abdestiyle oturduğum yerde beş vakit NAMAZA başlamıştım.

 
25 Mart 2017 yeğenlerim İsa, Ceren ve Azra ile



Namaz kılmaya başladıktan sonra stresim sıfırlandı, öyle huzur buldum ki, çevremdeki herkesin bu huzuru tatması ve de cehennemden kurtulması için, namazı tavsiye etmeye başladım. Çünkü okuduğum Kuran ayetlerinde Rabbimiz diyordu ki:

(

Ayetlerin mealleri:

 

38. Her nefis, yaptıklarına karşılık bir rehindir; 39. Ancak hakkın ve erdemin tarafında olanlar başka.

 

40-41. Onlar cennetlerdedir; günahkârlar hakkında birbirlerine sorular sorarlar.

 

42. "Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?" diye uzaktan sorarlar.

 

43. Onlar şöyle cevap verirler: "Biz namaz kılanlardan değildik;

 

44. Yoksulu doyurmuyorduk; 45. (Günaha) dalanlarla birlikte biz de dalıyorduk,

 

46. Ceza gününü de asılsız sayıyorduk, 47. Sonunda bize ölüm geldi çattı."

 

48. Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.  

 

 (Müddessir suresi, 74/38-48)

 

Bu âyetlerde iman veya inkâr konusunda yapılan tercihin sonuçlan anlatılmakta, kişinin tercihine göre cennetteki nimetlere kavuşacağı veya cehennemdeki azaba sürükleneceği bildirilmektedir.

 


- Namaz kılanlardan değildiler ve düşküne yedirmezdiler, fakire yemek vermez, karnını doyurma çaresini aramazdılar. Yani Allah'ın emrini tanımaz, kullarına acımazdılar. Ve dalanlarla beraber dalar dururdular, boş lakırdılar, boşuna işler, şunun bunun aleyhinde lehinde gereksiz sözlerle vakit öldüren, keyif ve zevkle ilgili boş şeylere dalan gafillerle beraber kendilerinden geçer, dalar giderdiler.

 

Din gününe, (yani ceza gününe) yalan derler, inanmazdılar. Namaz kılmamanın, fakirlere bakmamanın, dalanlarla beraber dalıp gitmenin asıl sebebi de bu imansızlık, bu küfürdür. Ta onlara o yakin (yani ölüm) gelene kadar bu halde devam ettiler ancak ölüm gelince ceza gününün hak olduğunu iyice anladılar. İşte kendilerini cehenneme sokan suçlarını böyle haber verirler. (bk. Elmalılı, Hak Dini, ilgili ayetlerin tefsiri)

 

Namaz kılmayan bir müslüman, kafir olmaz; ancak günahkar bir Müslüman olur. Ahirette Allah Teala bu kulunu cezalandırabileceği gibi dilerse onu affeder. Bununla beraber namaz kılmayanlar hakkında dinimiz şiddetli tehditlerde bulunmuştur.

)

 

ÖNEMLİ OLAN KALP İMİŞ

 

İlk namaza başladığım yıllarda kendimi kurtarmış farzedip, herkesin namazını kılıp huzur bulması, ve cehennemden kurtulmaları için, bir vesile bulup namazı anlatıyordum.

 


Bu yüzden çevremdekiler, yine dini sohbet açacak diye benden uzaklaştılar. Hatta yıllarca yazılarımda sözü sonunda namaza getiriyordum.

 

2003’te Allah bana hidayet verdiğinde adeta dinde ilkokula başlamıştım. Yıllar içindeki okuduğum yazılar, kitaplar, dinlediğim sohbetler, kıldığım namazlar ile bilgim çok arttı, adeta mastır yaptım elhamdülillah… Ki hala tabeleyim…

 

Tabi ki namaz çok önemli, dinin direği, müminin miracı, cennetin anahtarıdır.

 

Yıllar içinde öğrendiğim, mühim olan kalp temizliği idi. Namazı inkar etmeyen, fakat kılmayıp Allah’a inanan, iyi işler yapan temiz kalpli mütevazi insanlar, cennete giderler…

 

Çünkü Efendimiz SAV şöyle buyurur:

 

"Allah sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz.

Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar."

 

(Müslim, Birr, 33; İbn Mâce, Zühd, 9; Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539)

 


Bir insanın kalbinde kötülük yoksa, aksine sevgi, merhamet varsa kurtulur inşallah…

 

"Fâhişe bir kadın, sıcak bir günde, bir kuyunun etrafında dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini çıkarmış soluyordu. Kadıncağız mestini çıkararak (onunla su çekip köpeği suladı). Bu sebeple kadın mağfiret olundu." [Müslim, Tövbe 155, (2245)]

 

Kalbinde kötülük olan kötü huylular ise, ateşten kurtulamaz.

 

"Bir kadın, eve hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme gitti. Kediyi hapsederek yiyecek vermemiş, yeryüzünün haşerâtından yemeye de salmamıştı."

 

[Buhârî, Bed'ü'l-Halk 17, Şirb 9, Enbiya 50; Müslim, Birr 151, (2242)]

 

Yukarıdaki hadislerde Peygamberimiz (asm) bir kadının bir köpeğe su vermesinden dolayı aldığı mükafat ile bir kadının kediye verdiği zarardan dolayı aldığı cezayı ifade etmektedir. Bu da gösteriyor ki küçük gördüğümüz bir amel dahi insanın kurtuluşuna vesile olabilir. Hiç bir günahı da küçük görmemek gerekir. Bir günah da insanın cehenneme gitmesine sebep olabilir. Bu da bizlere gösteriyor ki hiç bir amelimizi hafife almamalıyız.

 


Ancak her köpeğe su verenin cennete gidecek veya her kediyi öldüren cehenneme gidecektir gibi bir kayıt yoktur. Allah insanın tüm amellerini birlikte değerlendirecektir. Belki köpeğe su veren kadın bu ameliyle sevapları günahlarından ziyade olmuştur. Diğer kadının da bu seyyiatıyla günahları sevaplarını geçtiği için cehenneme gitmiş olabilir.

 

NAMAZ, TEMİZ BİR KALBE GÖTÜRÜR

 

Ha şimdi diyeceksiniz ki, o zaman namaz kılmayalım. Elbetteki kılmalıyız, Huşuyla kılınan namaz, insanı temiz bir kalbe götürür ve cennetteki derecemizi artırır.

 

Konyalı hemşehrim Ricali Gayb evliyasından 1969’da Hakk’a yürümüş Ladikli Ahmet Ağa (1888-1969) isimli Hak dostu bir evliya  varmış. Sevgili dostum Antalya’da yaşayan Hülya Keleş hanımın tavsiyesi üzerine Youtube’da hakkındaki belgeseli izledim.

 
Ladik'teki odası

65 yaşındaki Torunu Ahmet Elma, Konya Sarayönü Ladik kasabasında dedesini anlattı:

 

Dedem kırk yıl Hızır AS ile arkadaşlık etti, kendisine Hocam diye hitap  ederdi. Bir gün dedemin çok özenerek abdest aldığını görünce Hızır AS latife olsun diye dedeme demişki;

 

“Ya Ahmed sanada bir abdest almasını öğretemedik”  Bunun üzerine dedem:

 

“Napalım efendim, taktınız peşinize bir çobanı, ancak bu kadar yapabiliyorum.”

 

Bunun üzerine Hızır AS demişki:

 

“Ahmed, Ahmed ! Ne abdest arıyorlar, ne namaz arıyorlar, Kalb-i Selim arıyorlar.”

 

Belgeselde Ladikli Ahmet Ağa’nın torunu ilahiyatçı Ahmet Elma konuyu şöyle tamamladı:

 

“Efendim burda yanlış anlaşılmasın, namaz çok önemlidir. Huşuyla kılınan namaz insanı, Kalb-i Selim’e, yani temiz bir kalbe götürür.”

 

Bazen iççamaşırıma idrar kaçırıyor, fayansla teyemmüm abdesti alıyor, yattığım yerde namaz kılmayı kafama takıyordum; anladımki, mühim olan temiz bir kalple Allah’ın huzuruna çıkmakmış meselemiz…

 


Efendim gayemiz sadece cennete gitmek olmamalı; sonsuza kadar kalacağımız cennetteki makamımızı yükseltmek olmalı. Onbaşı bir asker ile bir general subay orduda aynı olmaz. 

 

Şu kısacık dünya hayatımızdaki mevkimizi yükseltmeye çalıştığımız gibi, ebediyen kalacağımız cennet hayatımızdaki derecemizi de yükseltmeliyiz.

 

Dünyada acizane para biriktirerek gecekondudan apartman dairesine yülseldik.

 

Ahirette ise başta namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlerle sevap biriktirip sonsuza kadar kalacağımız cennetteki makamımızı sürekli artırmalıyız. Bin değil, milyon değil, sonsuz seneler inşallah…… 

 


Peygamber Efendimiz SAV buyurur:

 

Derece yükselten üç şey:

 

1- Yemek yedirmek,

2- Selamlaşmayı yaymak,

3- Herkes uyurken, gece namazı kılmak. (Hatib)

 
23 Mart 2017 Perşembe dostum Aydın Kaynarca beyle yeni akülü sandalyemizi denedik

 

Celalin Penceresinden

 

 

23 Mart 2017 Perşembe

Mesnevi Okumaları - 9


Mesnevi Okumaları - 9

 

Çok Kıymetli Gönül Dostlarımız,

 

Bu hafta Mesnevi’den yine epeyce okuduk fakat Hz. Şefik Can dedemizin ruhuna Fatiha göndererek sade ve anlaşılır Mesnevi tercümesinden yine birkaç damla tattırmak istiyoruz:

 

Hz. Mevlana Mesnevi’de hep hikayeler ve benzetmeler anlatarak mesajlarını vermiştir.

 

Hz. Mevlana aşağıda, ağaçların her kış adeta ölmesi ve her baharda canlanması olayıyla, ölüm sonrası yeniden dirilmeye inanmayan inkarcılara mesaj vermektedir:

 

AĞAÇLARIN HAKİKATI

 

Bu ağaçlar toprak altındaki insanlara benzerler. Ellerini topraktan dışarıya çıkararak, Halka yüzlerce işaretler ederler. Kulağı olana, anlayana sözler söylerler, nasihatler ederler.

 

Yemyeşil dilleri ile, up uzun elleri ile toprağın gönlünden sırlar açarlar.

 

Ağaçlar, kış gelince başlarını kazlar gibi su içine çekerler. Onlar soğuklarda çirkinleşmiş, kargalaşmışken, ilkbahar gelince çiçeklerle, yaprak ve meyvelerle süslenir, güzelleşir, tavus haline gelirler.

 

Allah, onları kış mevsiminde hapseylemişti; hapiste sıkılmışlar, kargaya dönmüşlerdi. Allah acıdı da bahar gelince onları tavus haline getirdi. ® Kış onları öldürdü ama, bahar gelince hepsini de diriltti. Yapraklarla süsledi.

 

Allah'ı inkâr edenler derler ki: "Bu hal, yâni ağaçların yapraklarının dökülmesi, sonra tekrar yapraklanması, eskiden beri olagelen tabiî bir haldir. Bunu, ne diye kerem sahibi Allah yarattı diyelim?"

 

Onların körlüğüne rağmen, Cenâb-ı Hakk, dostlarının gönüllerinde de manevî bağlar, bahçeler bitirir.

 

Gönülde manevî kokular saçan her gül, Küll'ün (Allah'ın) sırlarından haberler verir durur.

 

O güllerin kokuları, inkâr edenlerin burunları yere sürünsün diye perdeleri yırtar da âlemin çevresine yayılır.

 

Allah'ı inkâr edenler, o gülün kokusuna karşı kara böcek gibi dayanamazlar, yahud da, davul sesinden ürken sinirli hastalara benzerler.

 

Onlar, rûhlannı uyandıracak hakîkatleri dinlememek için, kendilerini işe güce vermiş meşgul bir halde gösterirler, evliyanın yüzlerindeki nura sırt çevirirler, şimşek parıltısına karşı gözlerini yumarlar.

 

Nura karşı gözlerin yumarlar dedik ama, aslında, onlarda göz yoktur ki yumsunlar. Göz ona derler ki, kendine manevî bir huzur verecek, eman verecek, onu hayran bırakacak şeyleri görsün.

 

ÇAKIL TAŞLARI KONUŞTU

 


Hz. Mevlana, Her şey Allah’ı tespih eder, ayeti sırrınca bir mucizeye yer veriyor:

 

Peygamber Efendimizin bir mu'cizesi gereği Ebû Cehil'in avucundaki taş kırıklarının dile gelmesi ve Hz. Muhammed (s.a.v.)'in gerçek peygamber olduğuna tanıklık etmesi.

 

Ebû Cehil Peygamber Efendimizi denemek için eline ufak taş parçalan almış, onları avucunda gizleyerek; "Ey Ahmed, çabuk Söyle bu nedir?" demişti.

 

"Eğer, sen, gerçek peygamber isen, eğer, göklerin sırrından haberin varsa,, bil bakalım, şu avucumda gizlediğim nedir?"

 

Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Elindekilerin ne olduğunu, ben mi söyleyeyim? Yoksa benim, gerçek peygamber olduğumu onlar mı söylesin?"

 

Ebû Cehil; "Bu ikincisi imkânsızdır, olamaz." dedi. Resûlullah Efendimiz; "Evet." diye buyurdu. "Fakat Allah'ın gücü, kudreti bundan da üstündür."

 

Bunun üzerine, Ebû Cehil'in avucundaki kırık taş parçalarının her biri, kelime-i şehâdet getirmeye koyuldular.

 

Taşlardan her biri; "Lâ ilahe illallah, Muhammedün Resûlullah." dedi.

 

Ebû Cehil, taşlardan bu sözleri duyunca, öfke ile onları yere çarptı.

 

KADINLARDAKİ GEÇİCİ GÜZELLİK ALLAH’IN YÜZÜDÜR

 

Sevgili Şefik Can dedemiz Mesnevi tercümesinde, Hz Mevlana’nın yoksul karı kocanın yoksulluk hakkındaki tartışmalarını anlattığı hikayesinin bir yerinde, kadını öven bir beyite bir dipnot yazmıştır. Bunun hatırlattıkları ile yazımızı bitiriyoruz, Dipnotta:

 

“İbn-i Fâriz Hazretleri'nin Tâiye-i Kiibra'sının 242. beytinde buyurduğu gibi:

 

"Bütün güzellerde bulunan güzellikleri, Allah, muvakkat bir zaman için, kendi güzelliğinden onlara ihsan etmiştir."

 

Bu sebepledir ki: İrfan sahibi kişilerin, kadına karşı gösterdikleri sevgi, aslında Hakk'ın nuruna, Hakk'ın güzelliğinedir.

 

Her mahluk gibi kadın da fânidir. Ölmeğe, çürümeğe mahkumdur. Ona âriyeten (geçici) verilen güzellik onun değildir.”  Diyor.

 

Fakiriniz, hastalanmadan önce bir güzel kıza aşık olmuştum. Sonra kız beni terketti.

 

Yıllarca üzüldüm, ağladım, hastalığım ilerledi, ama yıllar sonra sevgili Son Mesnevihan Hayat Nur Artıran Hocamızın bir TV sohbetinde boş yere üzüldüğümü anladım, diyorki:

 


“Hz. Mevlana bir Divan-ı Kebir beytinde şöyle der; Aşk, dileği, isteği, yapıp yapmama arzusunu, iradeyi tümüyle terketmektir. Bu ilahi aşkın değil, bizatihi aşkın tanımıdır.

 

Çünkü karşı cinse duyulan beşeri aşk ile Cenab-ı Hakk’a duyulan ilahi aşk, özü itibari ile aynıdır. Bir kızı veya erkeği sevdiğimizde aslında biz o yüzün arkasındaki onun yaratıcısını seviyoruzdur çünkü.

 

Ama bilmeden sadece simaya, surete, şekle takılır kalırız. Aslında işin hakikatı, bizler sevdiğimizde onu yaratanı görür, onu severiz, onu yaratana aşık oluruz.

 

Kamil insanlar ise, kimi niçin sevdiklerini bildikleri için direk Rabbani aşkın içine düşerler. ”

 

Şu an Allah, kalbimden onu tamamen sildi ve ilahi aşkla doldurdu elhamdülillah…

 


***

 

Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak.

Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip etsin.

 

 

Celalin Penceresinden