Kızgın Yağa Su Dökme
Günaydın
sevgili gönül dostlarımız, güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle…
Bugün Sevgili
Mevlevi Yazar Son Mesnevihan Hayat Nur Artıran Hocamızın tekrar tekrar tefekkür
ederek okuduğum “Aşk Terk Etmez” isimli kitabından alıntı yapmak istiyoruz.
Kendisinden
izin alarak yazıda kitaptan alıntılar yaptık. Çok teşekkür ediyoruz.
Fakiriniz
size H. Nur Artıran’ın “Aşk Terk Etmez” isimli kitabını okumanızı tavsiye
ederim. Bu kitabı fakir gibi cümleleri tekrar tekrar okuyacağınızdan eminim
inşallah.
Siyer
tarihinde “İfk Hadisesi” denilen olay var. İnternetten araştırabilirsiniz. Hz.
Ebubekir’in biricik kızı, Peygamber Efendimizin SAV eşi Hz. Aişe annemize
iftira atmışlardı.
İftira
atanlar arasında hayatını Hz Ebubekir’in yardımıyla sürdüren biri vardı. Hz Ebubekir
bu nankörlük karşısında “Birdaha yardım yaparsam ona… “ şeklinde yemin etti.
Sonra ayet indi…
Aşağıda
geçen ayetin iniş sebebi hikayesini sevgili Hayat Nur Artıran Hocamızdan
dinlemiştim. Aralık 2016’da Ankara Sincan’daki Hz. Mevlana konulu etkinlikte
anlatmıştı.
Rabbimiz,
Affetmenin bu derecede olmasını istiyor demekki, dedim. Ve o gün karar verdim,
kendimi yapılan haksızlıklar karşısında muhatabımı affedip hoşgörmeye
alıştırmaya çalışıyorum.
Sanırım
merak ettiniz bu sınırsız affetmeyi; buyrun yazımızı okumaya başlayalım:
KIZGIN YAĞA SU
DÖKME!
Hz. Mevlânâ, kin, öfke ve benzeri duygular içindeyken
yapılması gerekeni bir cümlede özetleyerek “Kızgın yağa su dökme” demiştir.
Çünkü kızgın yağa su dökmek etrafı kirletmekten başka bir işe yaramaz.
İşin zahiri böyle ise batıni boyutunu çok daha derin tefekkür
etmek gerekir. Cenâb-ı Hakk Taha suresinin 43 ve 44. ayetlerinde Hz. Musa’ya
şöyle buyuruyor:
“Firavun’a gidin, doğrusu o azmıştır. Ona yumuşak söz
söyleyin, belki öğüt dinler ve korkar.” Firavun’un küfür ve inkârının had
safhayı aştığı ayetlerle sabit.
Cenâb-ı Hakk böyle birine büyük peygamberlerinden
birini gönderiyor, “Firavun azdı ama yine de ona yumuşak bir üslup içinde
doğruları anlat” diye buyuruyor.
Hiç şüphesiz tüm Müslümanlar; Kur’an-ı Kerim’de Hz.
Musa’ya hitaben söylenmiş olan bu sözlerin muhatabıdır. O halde benzer
durumlarda üzerimizde farz olan böyle bir yaklaşım tarzıdır.
Küfr ü inkârda en azgın olanlara dahi yumuşak bir
üslup, kavl-i leyyin… Ayet gereği muhatabımız Firavun dahi olsa, tavrımız bu
ölçüde olmak zorunda. Çünkü insan psikolojisini etkileyecek, müspet tesir
edecek yegâne sebep zarif, samimi bir üsluptur.
Düşmanı dost yapmanın yolu düşmanca tavırlar
sergilemek yerine, kötülüğe iyilikle cevap vermektir. Yarattığı kulu bizden
daha iyi bilen Rabbimiz böyle emir buyurmuş.
Cenâb-ı Allah’ın emri böyleyken ne yazık ki tam aksi
davranışlar sergileyenler çoğunlukta. Peygamber’in izinden gittiğini düşünen ve
uyarıcılık görevini yapanların dahi elde kılıç, dilde kurşun gidiyor, önüne
gelen bundan nasibini alıyor.
Elbette eğri olanı düzeltmek, doğruyu söylemek gerek
fakat bu yapılırken de kırmamak, dökmemek, dikkat ve hassasiyet gerek. Özelikle
tümüyle toplumsal olan konularda, kamuyu ilgilendiren durumlarda bu dikkat ve
hassasiyet çok daha fazla önem arz etmektedir.
Diken üstünde yalınayak yürüyor gibi dilimize dikkat
etmemiz gerekir. Ayrıca Muhammed ümmetine, dolayısıyla insana yakışan
bağışlayıcı, affedici olmak değil midir?
Daha evvel arz edildi. Vahşi için ayet indirip
“Allah’tan ümit kesilemez”, Allah herkesi bağışlar diyen Yüce Rabbimiz,
âlemlere rahmet olan bir Efendimiz var. Seven sevdiğine benzer. Affeden
affedilir, bağışlayan bağışlanır, bizim de Rabbimize, Efendimiz’e, manevi
büyüklerimize karşı nice ayıp kusur ve eksiklerimizi gören bilen var.
Hiç şüphesiz kendi kusurlarımızdan dolayı mahcup
olmak, başkalarını hoş görmeye, affetmeye vesile olacaktır.
NANKÖRÜ BİLE AFFET
Affedici bağışlayıcı olmanın nasıl sınırsız olduğunu
Nur suresi 22. ayette yakin olarak görmek mümkün.
“İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler
yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere (kendi mallarından bir
şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler. Onlar affetsinler, vazgeçip iyi
muamelede bulunsunlar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah
çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
Bu ayet-i kerimenin iniş sebebi konunun önemini şeksiz
şüphesiz gözler önüne seriyor. Peygamber Efendimiz zamanında, Hz. Aişe
validemize dil uzatılmış, ona hakaretlerde bulunulmuştur. Ve bunu yapan kişi,
Aişe validemizin babası Hz. Ebubekir Efendimiz’in yardımlarıyla hayatını
sürdürmektedir.
Bu kişi, maddi manevi her açıdan muhtaç ve borçlu
olduğu ulu bir şahsiyetin kızına, Peygamber Efendimiz’in eşine hakaret ederek
nankörlük yapmıştır. Yalan söylemiş, iftirada bulunmuştur.
Bunun üzerine Hz. Ebubekir Efendimiz şöyle düşünür:
“Ben ki bu insana yardımda bulunma konusunda sınır tanımadım. Ona her zaman
cömert davrandım, sevgi ve saygı içinde oldum. Fakat o tüm bunlara karşılık
nankör çıktı.
Benim kızıma, Hz. Peygamber’in eşine iftiralarda
bulundu” diyerek o güne kadar yaptığı yardımları kesmeye karar verir. Bunun
üzerine yukarıda arz edilen ayet nazil olur.
Çünkü Hz. Ebubekir Efendimiz, “Bir daha sana yardım edersem…”
şeklinde yemin etmiştir. Bu ayet her açıdan oldukça önemlidir. İftiraya
uğrayan; Hz. Peygamber’in eşi ve Hz. Ebubekir’in kızıdır.
İftira eden, Hz. Ebubekir’den yardım gören, onun
desteğiyle ayakta duran biridir. Bir daha asla yardım etmeyeceğim diye yemin
eden Hz. Ebubekir’dir. Hadisenin içinde olanlar bunlar ama Allah yine de affı
ve bağışlamayı emrediyor, yardımların devamını istiyor.
Bu durum gerçekten insanı derinden etkiliyor, affetme,
bağışlama konusunda hiç sınır olmadığı aşikâr oluyor. İnsanın en zayıf noktası
evlattır. Komşuya taş atılır, susarsın. Anne ve babaya taş atılır, susarsın.
Kendin taşı yersin, yine susarsın.
Ama evlat söz konusu olduğunda… Anne ve baba susmayı,
sabırlı olmayı beceremez. Bir de konu; şan, şeref, namus meselesidir. İnsanın
en zayıf taraflarıdır bunlar.
Her şeye rağmen Cenâb-ı Allah bağışlamayı, affetmeyi,
yardımların devamını diliyor.
Evet, bu değişmez uyarı hepimiz için ve her konuda
geçerlidir. Kişinin ayıp ve kusurları karşısında da, meselenin içtimai yönüne
bakan kısmında da ölçü bu ayet-i kerime çerçevesinde olmak durumundadır.
H. Nur Artıran – Aşk Terk Etmez kitabından alınmıştır.
******
HZ EBUBEKİR AFFEDİP
YARDIMA DEVAM ETTİ
İftiranın başını Abdullah b. Übey çekmiş, bir iki erkek ile
Peygamberimiz’in eşi Zeyneb bint Cahş’ın, Hz. Âişe’yi kıskanan kız kardeşi
Hamne de, bu çirkin iftiranın yayılmasına sebep olmuşlardı.
Erkeklerden biri, Hz. Ebû Bekir’in halasının oğlu olup kendisine
devamlı yardımda bulunduğu Mistah idi. İddianın iftiradan ibaret olduğu
kesinleşince Hz. Ebû Bekir, bu nankör yakınına artık yardım etmeyeceğine yemin
etti.
Bu âyet nâzil olunca da, “Vallahi Allah’ın beni bağışlamasını arzu ederim,
bunu her şeye tercih ederim” diyerek yeminini bozdu ve yardıma devam kararı
aldı.
İslâm ahlâkında “kötülüğe karşı iyilikle muamele etmek” kuralı vardır.
Fıtratı, temel insanlık nitelikleri bozulmamış insanları ıslah etmenin, kötü
yoldan çevirmenin, yeniden erdemli topluluğa katmanın yollarından biri de
budur.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 63
AFFEDİLMEK
İÇİN HEP AF YOLUNU TUTALIM İNŞALLAH.
Celalin Penceresinden