30 Temmuz 2014 Çarşamba

Affet ki afolasın


Affet ki afolasın


 

Allah çok affedicidir. Öyle ki, yıllar boyu günah işliyoruz, ibadet yapmıyoruz. Kuran’da onlarca ayette belirttiği gibi samimi bir tövbe ile bağışlıyor, hatta meleklere  bile unutturuyor.

 

Rabbimiz biz kullarınında affedici olmasını istiyor. Peygamber Efendimiz’de SAV, Merhamet etmeyene merhamet edilmez, buyurmuştur.

 

“O müttakîler ki bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, kızdıklarında öfkelerini yutar, insanların kusurlarını affederler. Allah da böyle iyi davrananları sever. “ (Ali İmran suresi, 134.ayet)

 


 
Bizler aslında affederek karşımızdakine iyilik yaptığımızı düşünürüz. Aslında affetmek insanın kendine yaptığı bir iyiliktir. Nasıl mı? Şu hikayeye bakın:

 

***

 

Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur:

 

- "Bir hayat deneyimine katılmak istermisiniz?" Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler.

 

- "O zaman" der öğretmen. "Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin." Öğrenciler bunu da yaparlar.

 

- "Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!"

 

Öğrenciler, bu işten pek birşey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen:

 


- "Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun."

 

Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine "Peki şimdi ne olacak?" der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar:

 

-         "Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız.

 

Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde hep yanınızda olacaklar."

 

Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar:

 

- "Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor."

 

- "Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık. Hem sıkıldık, hem yorulduk?"

 

Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir:

 

- "Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. ...

 

Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir."

 
***

Bayramda hala dargın olanlar var mı? Peygamber Efendimiz SAV, üç günden fazla mümin kardeşine dargın duran mescidimize yaklaşmasın, diyor...

 


 

 

27 Temmuz 2014 Pazar

Ramazan Bayramını kim unutmaz?


Ramazan Bayramını kim unutmaz?

 

   Şükürler olsun Allah'a, bir bayrama daha kavuşuyoruz. Yarın 28 Temmuz 2014 Ramazan bayramının birinci günü...

 


Her bayramda olduğu gibi, çocukluğumuzdaki bayramlara hasretimiz giderek artıyor.

 

Teknoloji ilerledikçe giderek insanlar mutsuzlaşıyorlar, birbirinden kopuyor, yalnızlaşıyorlar.

 

Geçenlerde bir yerde okudum: Japonya’da heryıl yaklaşık otuz bin insan intihar ediyormuş. Adamlarda teknoloji var, para var, ama stres ve intihar son safhada...

 

Demek maddiyat mutlu olmaya yetmiyormuş.

 

Japonlar buraya gelseler, bir ay Ramazanı, üç gün bayramlaşmayı,

Bayram Namazının sonrasında camide bütün cemaatin birbiriyle bayramlaşmasını,

 

Bayram namazından sonra evde çıtır simitlerle o ilk kahvaltıyı bir görseler,

Bir sabah ezanı dinleseler; eminim ki hepsi toptan müslüman olurlar.

 

Evet bu bayram, eski bayramların tadını bulamayabiliriz. Ama eski bayramlarda biz çocuktuk, sorumluluğumuz yoktu. O yüzden o bayramlar çok güzeldi.

 

Ama inanın şimdiki ramazanlar ve bayramlar daha güzel...

 

Her kanalda ramazan, sahur programları, sokaklar akşamları cıvıl cıvıl, iftar çadırları, lokantaların özel iftar menüleri, ramazana özel tatlılar, tahinli börek ve pideler bol, eskiden saatlerce pide beklerdik...

 

Ne olur kendi çocuklarımıza, komşu çocuklarımıza, yeğenlerimize öyle unutulmaz bir Bayram sabahı yaşatalım ki, onlarda bizim yaşımıza gelince,

 

"Ah nerede o Celal amcam/dayım varken yaşadığımız bayramlar..." (Yeğenlerim desin inşallah) desin.

 


   Tıpkı benim rahmetli Faik dedem varken yaşadığımız bayramlar gibi. Cebindeki son parayı bana harçlık vermesi gibi. (yeni öğrendim)

 

   Ramazan Bayramınızı tebrik ederim.

Allah'ın af ve mağfiretine erişmiş kulları olarak doya doya bir bayram geçirmenizi Cenab-ı Hak’tan niyaz ederiz...

 

 


 

 

23 Temmuz 2014 Çarşamba

En etkili Nasihat


En etkili Nasihat


 

Ben engelli kadrosundan 2010 da emekli oldum. Memleketimiz Konya Ereğli’den bir ev aldık. Yazları dört ay memleketimizde yaşıyoruz.

 

Ben Ereğli’deki odama bir tablo yaptırdım. Tablodaki yazılar Bediüzzaman’ın Risalei Nur külliyatında geçiyor. Bu sözlerin kenarlarına ilgili resimleri google dan buldum ve bu tabloyu Word’de kendim hazırladım.

 

Sonra bunu Ereğli’de çarşıda baskı makinesi olan bir fotokopicide A1 (yaklaşık 70x40 cm) boyutunda renkli baskısını yaptırdım. Bu baskıyı da bir çerçevecide çerçeve yaptırdım. Bana toplam 25 TL ye maloldu.

 


Eğer sizlerde yaptırmak istersiniz diye bu tablonun yüksek çözünürlükte jpeg dosyasını buradan indirebilir ve bu dosyayı bir Copy Center’dan bastırabilirsiniz.

 


 

Odamda duvardaki namaz imsakiye saati ve bu tablodan başka birşey yok. Odama hiç resim astırmayışımın nedenini soranlara bir kitapta okuduğum Peygamber Efendimizin SAV şu Hadisi Şerifini söylüyorum.

 

Hz. Ali (radıyallahu anh)'den Ebû Dâvud ve başka kitaplarda rivayet edilen:

"İçinde köpek, resim ve cünüb bulunan eve (rahmet getiren) melekler girmez" (Ebû Dâvud Libas,129; Nesâî, Tahare,167)

 

Nitekim, Hattâbî, bu hadisin de sıhhatine kaildir ve ma'nâyı şöyle tevcih eder: "Buradaki cünübten murad yıkanmaktan hoşlanmayan ve terketmeyi âdet haline getiren kimsedir, yıkanmayı tehir eden kimse değildir."

 

Resim’den maksat ise manzara resmi değil, bir suret, sima olan resimdir. Ankara’da odamdaki tüm resimleri kaldırttım. Zira ben namazlarımda meleklerle beraber olmak istiyorum.

 

Ereğli’de her sabah uyanınca bu tabloya bakıyorum ve kıssadan hisse gibi gerekli dersi alıyorum. İsterseniz tablodaki sözlerden her sabah kalktığımda aldığım ibretleri anlatayım:

 

 

1.   "Dost istersen Allah yeter."

 

Evet, O dost ise her şey dosttur. Allah’ı bulan neyi kaybeder, O’nu kaybeden neyi bulur ki? Elimi açınca beni dinleyen ve duama karşılık veren Rabbim var.

 

2.   "Yârân istersen Kur'ân yeter."

 

Evet, ondaki enbiya ve melâike ile hayalen görüşür ve vukuatlarını seyredip ünsiyet eder. Bütün sevgililer günün birinde çirkinleşir, yaşlanır, ölür. Gerçek aşk Allah aşkıdır. Seven sevdiğinin kitabında yazanları okur ve uygular. Namazı kılmayanın Allah sevgisine nasıl inanacağız?

 

3.   "Mal istersen kanaat yeter."

 

Evet, kanaat eden iktisat eder; iktisat eden bereket bulur. Gerçek zenginlik mal çokluğu değil, gönül zenginliğidir. Ziyafet için kebaplara gerek yok, inanın resimdeki gibi çıtır simit, peynir ve demli çay beni sevindirmeye yeter.

 

4.   "Düşman istersen nefis yeter."

 

Evet, kendini beğenen belâyı bulur, zahmete düşer; kendini beğenmeyen safâyı bulur, rahmete gider. Her sabah uyanınca bu sözle ilgili resimlere bakınca elini mum ateşine tutan gencin hikayesini hatırlıyorum ( http://celal1973sevdikleri.blogspot.com/2013/07/hikaye-nefis-ile-mucadelenin-mukafaati.html )  ve kendime “Ateşe dayanabileceğin kadar günah işle.”  Diyorum.

 

5.   "Nasihat istersen ölüm yeter."

 

Evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve âhiretine ciddî çalışır. Her sabah bu nasihati okuyunca belki bugün son günündür. Namazını ona göre huşu ile kıl ve ihlasla duanı et diyorum ki hergün gözyaşıyla uzun uzun dua ediyorum. Belki de bugün akşama ölebilirim diye...

 

Sizlere acizane böyle bir tablo olmasa bile bir hadis, ayet, dua bastırıp göreceğiniz yere asmanızı tavsiye ediyorum.

 

Mesela radyodan bir bayanı duydum, mutfak aspritörü üzerine, bilgisayar yazıcısından bir dua bastırıp yapıştırmış. Yemek pişirirken duayı ezberlemiş.

 


Bugün (23 Temmuz 2014) Kadir gecesidir. Artık herkes biliyor. Kuran’da Rabbimiz Kadir gecesinin bin aydan daha hayırlı olduğunu söylüyor. (Kadir suresi)  

 

Bin ay yani yaklaşık 83 yıl. Rabbimizin cömertliğine bakar mısınız? Bir adam 83 yıl  (içinde Kadir gecesi olmayan)​  hiç durmadan namaz, oruç, dua, ibadetle ömür geçirmiş. Öbür yanda bir adam kadir gecesi boyunca namaz, dua, zikir yapmış.

Aynı, hatta daha fazla sevaba bir gecede ulaşmış.

 

Tabi Kadir gecesi ramazanın içinde saklıdır. Onun için büyükler, Her geceni Kadir bil, demişler.

 

İnşallah bu gece güneş doğana kadar, namaz, zikir, salavat, dua yaparak Kadir gecesini değerlendirelim.

 

İnşallah bir cümle ile de olsa, bu fakire de dua eder misiniz?

 

 


 

 

20 Temmuz 2014 Pazar

Kanayan yaramız: Gazze


Kanayan yaramız: Gazze


 

Şu an onbir gündür (18 Temmuz 2014) Gazze ateş altında. Katil İsrail karadan, denizden ve  havadan Gazze’yi bombalıyor. Şu an 294 ölü, 1700 yaralı var.

 


Bu yazıyı inşallah bir haber vermek değil, ileriki yıllarda okuduğumuzda hatırlayıp bilgileneceğimiz arşivlik belge niteliğinde yazacağım.

 

Çocukluğumdan beri İsrail, Filistin, Gazze ile ilgili binlerce haber izledim. Yıllardır televizyonlarda binlerce masum çocuğun ölüm haberlerine artık alıştık ve normalleşti ve maç izler gibi izleyip, ertesi gün unutuyoruz.

 

Peki bu Gazze denen yer nerede ve neden İsrail sürekli saldırıyor? Bu soruya ilişkin görüşlerimi Celalin Penceresinden bakarak yazmak istiyorum.

 

Geçen gün Gazze nerededir, nüfusu, yüzölçümü, tarihi, haritası vs. konularda bilgiler derleyerek Sevdiğim Yazılar isimli blogumda bir yazı yayınladım.

 


 

Gazze, Akdenize kıyı olan, 41 km boyu, 6-12 km eni olan toplam 360 km2 lik bir sahil şerididir. Gazze, Refah, gibi şehirleri vardır.

 

Tarihi biraz hatırlatıp bence neden İsrail’in sürekli Gazze’ye saldırdığını anlatacağım.

 

Aşağıdaki haritada 1946 yılına kadar Filistin’in (Palestine) günümüzdeki İsrail topraklarında tek başına Filistin Devleti olarak yaşadığını görüyoruz.

 


1947 yılında ikinci dünya savaşından sonra, bütün dünyadaki yahudiler Filistin’i işgal etti. Hatta biliyorsunuz Hitler avrupadaki yahudileri toplayıp trenle Filistin’e gönderdi.

 




Tevrat’ta geçen bir ayetten işaretle Filistin yahudilere vadedilen kutsal topraklarmış. Binlerce yıllık bu hayallerine ulaşmak içi dünyaya yayıldıkları her ülkede yahudi lobileri oluşturmuşlar.
 

 
Yıllar süren işgalden sonra, 1948’de Filistin devleti sınırları içinde kurulan İsrail devletini Birleşmiş milletler resmen kabul etti. Yahudiler arapları Batı Şeria ve Gazze denen iki bölgeye hapsetti.


 

Yahudiler zaman zaman Batı Şeria’da yeni yerleşim bölgeleri açıyorlar. Amaç Filistin’i topraklarından! silmek. Araplar Gazze bölgesine kaçıyorlar. Gazze’nin nüfusu sürekli artmaktadır.

 

Şu an o küçüçük 360 km2 lik alanda yaklaşık iki milyon müslüman kardeşimiz yaşamaktadır.

 

İşte İsrail bu artan nüfusun ilerde başına bela açmasından korkmaktadır. Ve ürettiği bahanelerle sürekli Gazze’ye saldırıp soykırım yapmaktadır. Masum çocukları katlediyorlar ki büyüyünce...

 

Evet bahane. Mesela hamas İsrail’e füze fırlatıyormuş. Nedense hep boş tarlaya düşüyor ve kimse ölmüyor. Acaba İsrail kendi ajanlarını yollayıp mı füze attırıyor?

 


Empati kelimesini biliyor musunuz? Empati, bir insanın kendisini karşısındaki insanın yerine koyup, onun hal ve düşüncelerini anlamaya çalışmasıdır.

 

Bizler hiç empati yapmadığımız için haberleri izleyince üzülüyoruz, kızıyoruz fakat bir süre sonra hemen unutuyoruz.

 

Şimdi düşünün, gökyüzüne bakıp bomba atan uçakları görüp ürpermiyoruz. Geceleri silah, bomba, ambülans seslerinden uykumuz kaçmıyor.

 

Akşama iftara yemeği, temiz suyu nerden bulurum diye kara kara düşünmüyoruz. Bunları empati yaparak düşünsek, sürekli onlara dua ederiz.




Gazze... 3 aydır maaşını almayan, tedavi sırasında orucunu açan Filistinli bir hekim...

Cuma hutbesinde DİB Mehmet Görmez beyin dediği gibi Türkler dünyadaki mazlum müslümanların umududur. Yardım kuruluşlarına hiç olmazsa bir defada olsa bir SMS atıp 5 tl ile vicdanen rahatlayalım inşallah.

 

Ama her namazımda bütün dünyada zulme uğrayan müslüman kardeşlerime dua ettiğim için nolur onlara dua edelim, diye tavsiye ediyorum.

 


Namaza henüz başlamamış olsanızda, arapça şu kısa duaları lütfen enaz üç kez yatarken okuyalım. Belki içimizden temiz kalpli bir kulun duası hürmetine Allah rahmetini indirir.

 

1 - Allahümmağfir Ümmete Muhammed.
2 - Allahümmerham Ümmete Muhammed.
3 - Allahümmensur Ümmete Muhammed.
4 - Allahümmehfaz Ümmete Muhammed.
5 - Allahümmecmağ Ümmete Muhammed.
6 - Allahümmeaslih Ümmete Muhammed.
7 - Allahümme ferrac an Ümmete Muhammed.

 

MANALARI:

 

1 - Allahım Ümmet-i Muhammede, mağfiret eyle. (bağışla, affet)
2 - Allahım Ümmet-i Muhammede, rahmet eyle. 
3 - Allahım Ümmet-i Muhammede, yardım eyle, zafer nasip eyle.
4 - Allahım Ümmet-i Muhammedi, muhafaza eyle.
5 - Allahım Ümmet-i Muhammedi,bir araya getir ve yek vücud eyle.
6 - Allahım Ümmet-i Muhammedi, islah eyle.
7 - Allahım Ümmet-i Muhammed’in, sıkıntılarını gider.

 

Rasülullah SAV Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

 

’’Allah katında kulun şöyle demesinden daha sevimli bir dua yoktur: Allahümmerham Ümmete Muhammedin rahmeten ammeh.’’

 

Manası : Allahım! Ümmet-i Muhammede, Umumi bir rahmet ile, merhamet eyle.

 

(Osman Nuri Topbaş Hocaefendi, Efendimiz (SAV) Hayat Ölçüleri Sh.105-106).

 

 


 

 

16 Temmuz 2014 Çarşamba

H. Nur Artıran - Aşk, neden davaya benzer?


H. Nur Artıran - Aşk, neden davaya benzer?


 

Geçen yıl, sevgili Mevlevi “Şefik Can Uluslararası Mevlânâ Eğitim ve Kültür Derneği” Başkanı yazar Hayat Nur Artıran hocamızla ilgili bir yazı yazmıştık.

 


 

Yazıda hocamızın yaptığı televizyon programından dinlediğimiz, birkaç önemli bilgiyi aktarmıştık. H. Nur Artıran hocam bu ramazan farklı bir televizyonda Cuma sohbetine başladı.

 

Kanaltürk televizyonunda her Cuma öğlen 12:50’de Derya Baykal’ın sunduğu Derya’nın Dünyası programına katılıyorlar. Bu yazıda, Geçen Cuma (11 Temmuz 2014) izlediğimiz sohbetten kısaca bahsedeceğiz.

 


Derya hanım önce, Sizce aşk nedir, aşkın tanımını yapar mısınız, sorusuyla başladı. Nur hanım, bu sorunuza Mevlânâ hazretlerinin aşk için söyledikleriyle cevap vermek isterim, diye yanıtladı.

 

Aşk, arapça "ışk" kökünden gelir ve sarmaşık anlamına gelir. Aşk tohumu kimin gönlüne düşerse, sarmaşık gibi kişinin gönlünü, varlığını sarıp sarmalar.

 

Aşk ateşi de kimin gönlüne düşerse, o diğer bütün duyguları yıkıp yakar. Âşık olan kişi dünyayı sevdiceği ile görür. Âşık olan kişi yok olur, geriye sadece sevgili kalır.


"Aşk Nedir? Aşk dileği, isteği yapıp yapmama arzusunu, iradeyi bütünüyle terk etmektir." Hz. Mevlânâ

 

 AŞK = İbadet, şükür, kanaattir."

 

Aşk arapça bir kelime olup, Ayn, Şın ve Kaf harflerinden oluşur. Mevlânâ, Ayn ibadet, Şın şükür ve kaf harfinin de kanaati işaret ettiğini söylemiştir ki, ilahi aşk için olmazsa olmazlardır.


Kanaat edebilmek için şükür, şükredebilmek için ise ibadet olması lâzımdır. Hüsn-ü zan ile yapılan her güzellik Hak katında ibadettir. Aşk sevgiliyi memnun etmektir, biz ancak kanaat ettiğimiz zaman Allah'tan razı olabiliriz.


Derya hanım, Nur hanım’ın kendisine hediye ettiği “Aşk Bir Davaya Benzer” isimli kitabı için teşekkür edip, sayfaları dönüp dönüp tekrarlayarak sindirerek okuduğunu belirtti. Ve hocam, aşk neden davaya benzer, diye sordu.

 


Nur hocam, O zaman en baştan başlayalım, diye söze başladı. Efendim, dünya hayatı için, biz dünyaya imtihana geldik, deriz. Bu doğrudur. İmtihan şudur.

 

Allah kainatı yaratmadan önce bizler ruhlar alemindeydik. Herkesin bildiği, Allah bütün ruhlara, Elestü bi rabbiküm (ben sizin Rabbiniz değil miyim?) , diye sordu.

 

“Kıyamet gününde: “Biz bundan habersizdik” demeyesiniz diye, hani Rabbin, Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkarmış ve onları kendilerine şahit tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (demişti.) Onlar da: “Evet (Rabbimizsin) şahit olduk” demişlerdi.” (Araf suresi, 172. ayet)

 

Bütün ruhlar coşkuyla, büyük bir aşkla, Kalu bela (Evet, sen bizim Rabbimizsin) dediler.

 

Rabbimiz bütün ruhlara maddi manevi latifelerle donatılmış bu beden elbisesini giydirdi ve bizi bu dünyaya imtihana gönderdi. Nefis ve şeytan denen düşmanları da bize musallat etti.

 

İmtihanımız nedir? Hz Mevlânâ ruhlar aleminde söylediğimiz “bela”, yani Allah’ım seni seviyorum, sana aşığım, sözünü ispat etmek için imtihan oluyoruz, der.

 

İnsani aşk ilişkisinde bile, kuru kuru seni seviyorum diyen birinin sözü mü daha inandırıcıdır, yoksa mesela bir hediye vererek, veya onu memnun etmek için sıkıntıya katlanarak seni seviyorum diyenin mi?  

 

Allah’a aşkla söylediğimiz o seni seviyorum sözünü ispat etmek için dünyadayız.

 

"AŞK BİR DAVAYA BENZER, CEFA ÇEKMEK DE DAVANIN TANIĞIDIR. TANIĞI OLMAYAN HER DAVA MUTLAKA KAYBEDİLİR. CEFA, IZDIRAP, KEDER SENİN AŞKININ TANIKLARIDIR. "


Hz. Mevlânâ, Mesnevi, c.3, 4008

 

***

(Daha dünya kurulmadan bize dava açıldı. Allah'a olan aşkını ispat et diye. Mahşerdeki büyük mahkemede, Allah'a olan aşkımızın şahitleri çektiğimiz dertler, sıkıntılar, üzüntüler, sabrettiğimiz ibadet kaza ve haramlardır... )
 

 


(İLAHİ AŞKA NASIL ULAŞTIĞIMI ANLATTIĞIM KİTAPÇIKTAN KONU İLE İLGİLİ KISA ALINTI)   … Aşk fedakarlıktır. O seviyor diye kırk derece sıcak bir yaz günü üç km yürüyüp kasabadan köye çikolata getirmiştim. Hatta erimesin diye çok uğraşmıştım. Ve kestirmeden tarlalardan hızlıca köye yürümüştüm. Sezen Aksu’nun şarkısında söylediği gibi: “Aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk”

 

H. Nur Artıran, Kanaltürk televizyonunda her Cuma öğlen 12:50’de Derya Baykal’ın sunduğu Derya’nın Dünyası programına katılıyorlar. Ramazandan sonra devam eder mi, bilmiyorum.

 

Evet, Allah’ı sevdiğimizi farzları yaparak, günahlardan kaçınarak ispat etmeliyiz. Rabbimize namaz, oruç, içkiden uzak kalma hediyesi vererek, seni seviyorum Allah’ım demiş oluyoruz.

 

Evet Allah’ın namazımıza ihtiyacı yok, fakat sevgimizin göstergesidir. Aslında NAMAZ hem bedenen hem ruhen bize çok faydalıdır. Durumumuz şöyledir:

 

Köylü Ahmet amcanın eline bir sepet taze köy yumurtasını Cumhurbaşkanına hediye götürmesine benzer. Koskoca cumhurbaşkanı senin yumurtalarını napacak diye sorsanız,  ama ben Reisi Cumhuru çok seviyorum, sevgimi göstermek istedim, der.


***

H. Nur hanımın bir hayranı ve yazılarımızı takip eden eden Slyvia/Sevim hanım bu yazımızı hizmet olarak Fransızcaya tercüme etmiş. Eğer Fransız bir tanıdığınız varsa linki gönderebilirsiniz:

http://sevim.over-blog.net/article-qu-est-ce-que-l-amour-de-dieu-124158258.html