Bir kızkardeşi olmalı insanın
Merhabalar Sevgili gönül dostlarımız,
Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun, Güzel
bir hafta geçirmeniz dileğiyle…
Bu haftaki
yazımızda beni aşk derecesinde seven, çok merhametli ve duygusal, herşeye
gözleri dolan canım kardeşim Berrin’imden bahsetmek istiyorum.
Yazıya internette
rastladığımız güzel bir şiirin sonunu değiştirerek başlıyoruz:
Kız kardeş,
Hayatınızdaki en yakın
arkadaşınızdır.
Her zaman yanyana olmasanız
bile…
O sizin hep en iyi arkadaşınız
olarak kalacak.
Elini hep yüreğinizin üstünde
ömür boyu tutacak,
Bir kardeşi olmalı insanın
hayatta.
Bir sırdaşı, can yoldaşı, canı
olmalı.
Sizi anlayan ve gerçekten seven.
Küsmek nedir bilmediğiniz…
Her zaman dost kalmayı
başardığınız,
Bir damla gözyaşı için dünyaları
bile yıktığınız…
Kız kardeşi olmalı insanın.
İyi gününde kötü gününde size
kıyamayan…
Gözyaşınızı silen…
Omzunda ağlayacağınız
Bir kız kardeşi olmalı insanın.
… ve herkesin Berrin gibi
iyiliksever… bir kız kardeşi olmalı.
Sen gibi bir kız kardeşi olmalı herkesin.
Seni çok seviyorum Berrin’im.
SIRDAŞIM BERRİN’İM
Berrin’im canım abicim. Sen
Allah’ın bize bir lütfusun. Allah’ın isimlerinden biri “Berr” dir. Yani çok çok iyilik yapan. Adı ile müsemma derler ya gerçekten kardeşim
de öyle. Her zaman iyilik yapar. En çokta anne baba ve abisine… Zaten bu yazı
onun iyiliklerini yazmaya yetmez.
Benden yedi yaş küçük
kızkardeşim, benim hem kardeşim, hem can
dostum, hem sırdaşım, hem şoförüm (Babam yaşı dolar dolmaz ona ehliyet aldı, binlerce kez beni işe
götürdü, getirdi.) , hem hemşirem , hem yardımcım (Binlerce kez koluma girerek yürüdük, binlerce kez çayımı,
yemeğimi hazırladı.) , hem kuaförüm (Sabahları erkenden uyanır, saçımı tarardı.)
........
Ondokuz yaşında hastalığımın başlamasıyla
hayatımın zor dönemi başladı. Hastalığı kabullenme ve bunalım döneminde en iyi
dostum kardeşim Berrin’di.
İşyerindeki stresler,
hastalığın bunalımı, aşk acısı akşam eve gelince Berrin’imin esprili ve yumuşak
sohbetiyle hafifliyordu. Bir kız
arkadaşının vefat eden babasının yokluğunda, hem ona, hem de bana zaman ayırıp
moral veriyor ve üniversitedeki vize ve finallerine gece yarısından sonra
çalışıyordu.
1998 gibi bunalımda
olduğumdan çevremi pek düşünemiyordum. Kızkardeşim o zaman lisede okuyor ve
üniversiteye hazırlanıyordu. Beni çok seviyor ve halime çok üzülüyordu. Babamla
ben hastanede yatarken, psikolojik tedavi görürken bir gece evde anneme
ağlayarak “Ben üniversiteyi kazanmayayım
yeter ki abim iyileşsin.” demiş.
Eminim Allah bu içten
söylenen sözünden razı olmuştur. Çünkü çok
zekiydi fakat sınava stresimden iyi hazırlanamamıştı ama sonuç, şu an ingilizce
öğretmeni olarak Çorum’da görev yapıyor elhamdülillah.
Erkek kardeşim Faik’im Şanlı ordumuzda 18 yaşından sonra göreve başladı ve O da kızkardeşim gibi
gittiği yerlerde ana baba desteği bulamadı. Çünkü ben
ana babamı bağlıyordum ama O da, Berrin’im de hiç şikayet etmedi. Allah
onlardan ebedi razı olsun.
Bunun için kızkardeşimle
öğretmen olarak başka bir şehire atanana kadar hep beraberdik.
KADERİN SIRRI
2003 de okulunu bitirdiği
yaz öğretmen olarak Ankara’ya beş saat uzaktaki Çorum iline atandı. Canım
kardeşimin bir işi olmasına çok sevinmiştim, fakat bir yandan da
endişeleniyordum. Çünkü orada tanıdığımız
yoktu ve annem babam beni bırakıp gidemiyorlardı. Hem engelliydim, hem çalışıyordum.
Babam Şeker fabrikasından emekli olmuştu. Kızkardeşime giderken, o ildeki yıllar önce beraber
çalıştığı şeker fabrikası müdürü ile görüşmesini, durumunu anlatıp yardımcı
olma imkanlarını sormasını sıkı sıkı tenbih etti.
Berrin, fabrika müdürüne
durumu anlatınca ‘Kızım babana selam söyle, sen
bizim kızımızsın, gözü arkada kalmasın’ demiş ve il merkezinde göreceği bir aylık eğitim süresince
misafirhanede misafir etmiş. Bu, babamın ve kızkardeşimin iyiliklerine Rabbimin
minik bir ikramıydı inşallah.
Berrin’imin o ile
atanmasında kaderin bir sırrı vardı. En az kardeşim kadar kalbi temiz bir öğretmen olan
eniştem Oğuz’la bir vesileyle tanışacak, anlaşacak ve inşallah mutlu bir yuva
kuracaklardı.
Düğünden üç ay önce eş
durumundan tayini için nikah kıyıldı.(2007) Eniştemin memleketi Merzifon’a
nikah için giderken yol boyunca hem ağladım, hem de bu evlilik biricik
kardeşime hayırlar getirsin diye dua ettim. Berrin,
abi dün gece rüya gördüm, İki tane renkli gözlü çocuklarım vardı, dedi. Gülümsedim, derin bir nefes aldım.
Şu an, Berrin’im ve
Oğuz’umun Ceren (2008) ve Azra (2011) diye dünya güzeli iki kızı var. Maşallah! Ceren’im
beyaz tenli esmer güzeli, Azra’m masmavi gözlü şarışın. Allah onlara güzel bir
kader çizsin, hep salihlerle karşılaştırsın inşallah.
Kızkardeşim beni her gün
arar. Telefonu kapatırken her zaman söylediğim son cümle: “I
miss you” Yani seni özledim.
(Ceren ve Azra küçükken ve şu an hala ‘Dayı Ay mis yu’ diyor. Yiyesim
geliyor. :) İngilizce öğretmeni anneleri öğretmiş.)
KEMAL SUNAL FİLMİNDEKİ GİBİ
Kemal Sunal’ın bir filmi
var, ikiz kardeşinin duyduğu acıyı aynı anda hissediyordu. Başka
yerde olan kardeşi tokat yiyince, o da karşısındakini sebepsiz tokatlıyordu :) hatırlarsınız.
İşte sanki ikizmişiz gibi
Berrin de, abisinin duyduğu acıyı aynı anda hissetti. İnşallah kalbi öylesine saf ve temiz ki, Allah
halimi ona hissettirdi hamdolsun. Canım abicim.
2004 gibiydi sanırım, babamla
tekerlekli sandalyemle sokakta geziyorduk. Yokuştan
inerken tekerlekli
sandalye hızlandı. Ön tekerler görmekte geciktiğimiz çukura düşünce ben öne
doğru savruldum. Ellerim üzerinde bir kaç metre
kaydım. Ellerimin derileri sıyrıldı. Babam beni kaldırdı, kucaklayıp tekerlekli sandalyeme oturttu.
Pansuman için eve geldik.
Kızkardeşim kapıyı açtı. “Baba iki dakika
önce öyle kalbim sıkıştı ki nefessiz kaldım, öleceğimi sandım” dedi. Evet halimle o kadar hallenmişki, aynı yumurta ikizim
gibi benim duyduğum acıyı aynı anda
hissetmişti. Seni çok çok
seviyorum abicim.
AĞLADIĞIM BİR ŞEY
AĞLADIĞIM BİR ŞEY
Kızkardeşimin 2003 yılında ilk öğretmen olarak tayin olduğu yer Çorum'un Uğurludağ ilçesiydi. Gerçekten dağların arasında hiçbir yerle bağlantısı olmayan üç bin nüfuslu çok sapa bir yerdi.
Kızkardeşim 23 yaşında ilk kez kendi başına kalıyordu. Kaloriferli eve alışık olan Berrin'im soba yakmasını da orda öğrendi.
Bir kış günü okuldan izin alıp gelip eve yattı, fena halde gripti, soba yakacak hali yokmuş, yorgan battaniye ne bulduysa örtüp uykuya dalmış. Akşam uyandığında annemi aramış, çok üşüyorum demiş.
O akşam annem bana anlattı bunu ve televizyonda dinlediğim bu türkü ile gözyaşına boğulmuştum:
NİKE AYAKKABI
Oğuz’um da Berrin’im gibi iyilik yapmayı çok
seviyor. Bir keresinde
eniştemi aradım. Berrin ilçedeki ayakkabıları beğenmedi, il merkezine geldik,
diye espri yaptı. Berrin duydu, bağırdı; Abi spora başladım, Nike ayakkabı alacam, dedi.
Bende espriyi patlattım.
Hani eski Küçük Emrah filmlerinde bir replik var, ‘Abi benim hiç kırmızı
ayakkabım olmadı’ diye bilirsiniz. Ben de
‘Enişte benim hiç Nike ayakkabım olmadı’ dedim, gülüştük.
Bir müddet sonra haftasonu
için Ankara’ya geldiler. Eniştem
Oğuz bana Nike ayakkabı hediye almış. Şaşırdım, sevindim, duygulandım. Bağlamalı değil de cırt-cırtlı olduğu için babam kolay
giydiriyor. Tekerlekli sandalyede otururken hala hep o ayakkabıyı giyiyorum. Allah razı olsun.
Bazen annem, babam ve ben
onların yaşadıkları şehre gidiyoruz. Eniştem bana balkonda
semaverde çay yapar ve saz çalarak konser verir. Üniversitede yurtta arkadaşım geceleri saz çalardı. Aşık
olduğum kızı düşünerek efkarlanırdım. Eniştem saz çalarken o günleri düşünüp
hep ağlarım.
Annem bana yıllardır hiç
tişört, kazak, ayakkabı almadı. Hep Berrin’in hediyelerini giyiyorum. Aldığı
tişörtlerin seçimi çok hoşuma gidiyor. Defalarca bel çantası, cüzdan aldı.
Kızkardeşim ve eniştemin sadece bana değil
herkese o kadar çok iyilikleri var ki, başta dediğim gibi yazmakla bitmez.
Allah onlara hem dünyada hem ahirette mutluluk versin.
Beni bu ailede ve Berrin’in
abisi olarak dünyaya gönderen Allah’a binlerce hamdolsun...
HAKKINI HELAL ET ABİCİM.
Keşke diyorum babam ve annem bir kardeş daha
yapsaymış.
Sizi çok ama çok seviyorum....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder