24 Haziran 2019 Pazartesi

Hayatı Mucize Gibi Yaşamak


Hayatı Mucize Gibi Yaşamak


20 yaşında genç bir delikanlı otobüsün camına elini dayamış bakarken birden bire heyecanla bağırmaya başladı;


-Baba, baba, bak arabalar, arabaları görüyor musun, bizle geliyorlar, bak şunlar da karşımızdan geçiyorlar.


Babası gülümsedi ve merhametle saçını okşadı evladının. Genç bir süre daha dışarıyı izledi ve sonra birden bağırdı.


-Bulutlar baba, bulutlar ne kadar harika, sanki bizimle beraber gidiyorlar gibi.


Baba yine gülümseyerek oğlunu izledi. Baba ağaçlar dedi heyecan ile delikanlı. Baba bak onlar hep geride kalıyor, ne kadar çok sıra sıra, sanki bize el sallıyorlar. dedi.


Arkada oturan bir adam, bu bağrışmalardan rahatsız olmuş olacak ki;


Babanın omzuna dokunarak, çok bilmiş bir tavırla; Beyefendi oğlunuzu iyi bir doktora götürmelisiniz. Problemi var herhalde. dedi.


Baba adama doğru geriye dönerek; Oğlum zaten iyi bir doktordan geliyor. Oğlum doğuştan kördü ve yeni ameliyat oldu, bu gün gözleri açıldı, ameliyat sonrası bu gün dışarıdaki ilk günü, dedi


******


İşte böyle, Şu fani hayatta herkesin bir hikayesi var. Ne çabuk yargılıyoruz insanları ve ne çabuk tanılar konuyoruz değil mi?


Artık sabır diye bir şey, anlayış kalmamış insanlarda. Maalesef ki bu durum sözde okumuş aydın gözüken yada geçinen kesimde çok daha fazla.


Rahatsız olma rahatsızlığına yakalanmışlar da haberleri yok. O kadar ileri gitmiş ki bu durum insanların en meşru mazeretlerine , herkesin başına gelebilecek durumlarına bana ne diyebilecek kadar ön yargılı ve bencilleşmiş insanlar.


O kadar hızlı kararlar veriyoruz ve umursamıyoruz ki, insanların yaşadığı hikayeler bizim için pek önemli olmuyor. Şuraya ne yazarsak ne söylersek değişen bir şey yok sonu “bana ne” ile bitiyor ve arkasından yorumlar ve akıl verme devresine geçiliyor.


*********




HERŞEY MUCİZE


Bu hikayeyi internetten kopyaladım. Hikayenin sonundaki ***’lar içindeki yorumlar doğru fakat eksik. Bence hikayede asıl vurgulanmak istenen şey, hayatta herşeyin mucize oluşudur.


Ben Friedreich Ataksisi denilen dengesiz yürüme ile başlayan bir gen hastasıyım. Şu an yatalak engelliyim.


Ben yirmi yaşıma kadar yürürken dengemi kuramazdım. 5-6 adım düz gittikten sonra sarhoş gibi sağa sola yalpalardım.


Çocukluğumdan beri insanların nasıl olupta düz yürüdüklerine şaşırırdım. Bence yürümek bir mucize. Ayakta sallanmadan durmak mucize. Yürüdüğünüze hiç şükrettiniz mi?


Kardeşimle tekerlekli sandalyemde altı ayda bir dışarı çıkarım. Geçen yaz Ereğli’deyken parka gittik. Aman Allah’ım o çiçeklere hayran oldum. İpek gibi desenli  guller yapraklar hangi fabrikada dokundu, bu güzel kokuyu ve rengi şu toprak mı verdi, şu arı nasıl uçuyor?


Cıvıldaşan kuşlar, parlayan güneş, garsonların dökmeden çay taşıması, herşey mucize…





Sonra elinde baston görme engelliyi görünce, bütün bunları görebildiğim için ağlayarak Allah’a şükrettim. Babamın astımı var, nefesi zor alır. Sık sık terler bu yüzden.


Ereğli’nin temiz havasını içime çektim, nefes alıp verebilmeme çok şükrettim.


Evet dostlarım HAYATTA HERŞEY MUCİZE, fakir gibi sık sık içiniz coşarak “Elhamdülillah” deyin. Şükretmek huzur veriyor. Yaşamak herşeye rağmen çok güzel.


Ben Einstein’in sözündeki gibi, hayatı mucize gibi yaşamayı tercih ediyorum.


“Hayat iki şekilde yaşanır: Ya hiç mucize yokmuş gibi ya da herşey birer mucizeymiş gibi…”

Albert Einstein

 
Yeğenim Nuriye İrem'le - Temmuz 2014 - Konya Ereğli


Eğer insan, bu nimetleri kendisine verenin Allah olduğunu bilir ve O’na şükrederse, Yüce Allah bunun karşılığında kendisine daha fazla nimet vereceğini vaadetmiştir.


“Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size (nimetlerimi) artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir”. (İbrahim Suresi, 7.ayet)



Celalin Penceresinden



17 Haziran 2019 Pazartesi

Mesnevi Okumaları – 51 – Müzik Aşıkların Gıdasıdır


Mesnevi Okumaları – 51 – Müzik Aşıkların Gıdasıdır  


Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

Yüce Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.


Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.


Babacım akciğerindeki kitlenin küçültülmesi için kemoterapi görüyor. Canım kardeşim Faik hastaneye götürüp getiriyor. Faik herhafta babamı ve beni banyo yaptırıyor. Allah razı olsun. Banyo öncesi ve sonrası 14 Haz 2019



Efendim bu hafta yine Hz Mevlana’nın asırlardır Hak aşıklarının gönlüne ılık meltemler estiren Hikmet pınarı bir Kuran tefsiri olan eşsiz eseri Mesnevi’den alıntılara devam ediyoruz.


Şimdi yine sözü çok uzatmadan 51. Mesnevi yazısına başlamak istiyoruz:



ADALETLİ OLANI ALLAH KORUR


İbrahim Edhem hazretlerinin : tacını,.tahtını terk edip gitmesi.


® Şen de çabuk İbrahim Edhem hazretleri gibi padişahlıktan vazgeç de, onun gibi sonsuz, ölümsüz bir padişahlık bul.


® O pâdişâh gece vakti sedirine yatmış uyuyordu. Bekçiler de dam üstünde bekliyorlardı.


® Ama padişah bekçilerin hırsızları, kötü kişileri uzaklaştırmaya çalışmalarını istemiyordu.


® Çünkü o kendisinin adalet sahibi bir hükümdar olduğunu biliyordu. O yüzden gönlü rahattı. Bir şey olmayacağından, kendisine bir kötülük gelmeyeceğinden emindi.


® Muratların bekçisi; istekleri, dilekleri koruyan adalettir. Geceleri damlarda sopalarını vurarak dolaşan bekçiler değildir.  


® İbrahim Edhem hazretlerinin dam üstünde dolaşan bekçilerin seslerinden, yahut güzel calınan bir rebâbın nağmelerinden maksadı, iştiyak çekenler gibi "Ben sizin Râbbiniz değil miyim?" hitâbinıri hatırlanması, hayâl edilmesi idi.580


Mesnevi’nin Farsçadan dilimize çevrilmiş en güzel tercümesi olan bu kitapta Sertarik Mesnevihan Hz. Şefik Can (1909-2005) dedemiz bu beyitle ilgili sayfanın altına şu dipnotu yazmış:


(Evliyaların kapısına varanların hepsi oraya çağrılmışlardır, davetlidirler. Oraya gidemeyenlerin kendi arzulan ile oraya gitmediklerini sanırsan aldanırsın. Velîlerin gönülleri onları istemedikleri için oradan hoşlanmıyorlar.)


Velîlerin bir çekme, cezbetme hassası, bir de defetme, kovma hassası olduğundan bahsederler. Sûfî büyükleri derler ki: "Ezelde Cenâb-ı Hakk ruhlara; 'Ben sizin Râbbiniz değil miyim?' diye hitap etti. Onlar da; 'Belâ' yâni evet diye cevap verdiler.


Fakat o hitabın manevî zevki ve lezzeti ruhlarda sabit kaldı. Dünyaya geldiklerinde ne vakit güzel bir ses işitseler, o ezeldeki hitabın lezzetini hatırlarlar. Mûsikîden zevk alınmasının sebebi budur.





DAMDA DEVE ARANIR MI?


® Zurnanın ağlayışı, davulun inleyişi, birazcık kıyamet gününde çalınacak olan Sûr sesine benzer. İnsanın gönlünde uyuyan hâtıraları uyandırır.


® O adı, sanı iyi pâdişâh geceleyin tahtı üzerinde iken, damda bir takırtı, bir hay-huy işitti.


© Sarayın damında sert sert adımlar atıldığını duydu. Kendi kendine "Buna kim cesaret edebilir?" dedi.


® Sarayın penceresinden; "Kim O? Bu insan olamaz, bu saatte peri olmalı." diye bağırdı.


® Hiç bir yerde görülmemiş bir sürü insan damdan başlarını eğdiler de; "Geceleyin kaybettiğimiz şeyi arıyoruz." dediler.


® İbrahim; "Ne arıyorsunuz?" diye sordu. "Develerimizi arıyoruz." dediler. İbrahim; "Kendinize geliri;" dedi, "Dam üstünde deve aranır mı?"


® "Sen de.." dediler. "Saltanat tahtı üzerinde oturup, Allah'ı bulmayı nasıl arıyor ve umuyorsun?"


® İşte bu hâdiseden sonra olan oldu. Hiç kimse İbrahim Edhem hazretlerini görmedi,! o peri gibi, insanlara görünmez oldu.


® Onun mânâ yönü gizli idi. Ama gölge varlığı halkın önünde idi. Zâten halk sakaldan, hırkadan başka ne görebilir ki?


® O kendi yakınlarının ve halkının gözünden kayboldu. Anka kuşu gibi dünyaca meşhur oldu.


® Bütün âlem, canı Kaf dağına varan kuştan, yâni velîlik mertebesine eren kâmil insandan bahseder durur.



MÜZİK AŞIKLARIN GIDASIDIR


Unutulmayan mûsikî nağmeleri.


® Hikmet sahibi kişiler; "Biz" derler, "Hoşa giden bu mûsikî nağmelerini gökyüzünün ve gökyüzünde bulunan yıldızların dönüşünden aldık.


® Halkın tanburla çaldığı, ağızla söylediği sesler, gökyüzünün dönüşünden çıkan seslerdir."


® Müminler derler ki: "Cennetin rûhânî tesiri ile bütün çirkin sesler güzelleşir.


® Biz hepimiz, bütün insanlar, Âdem'in cüz'leriyiz. Biz cennette iken o nağmeleri dinlemişiz. Ruhumuza sindirmişiz.


© Balçıktan yaratılmamız bizi bir şüpheye düşürdü. Ama yine de hatırımızda o nağmelerden, o güzelliklerden bir şeyeikler var."


® "Fakat" derler, "Mihnetler toprağı ile yoğrulduktan sonra, bu yüksek, bu güzel, bu hafif nağmeler, nereden, nasıl o manevî zevki ve neşeyi verecek?"


® Demek ki, güzel ses dinlemek, âşıkların gıdasıdır. Bu güzel, bu hoş sesleri dinleyişte buluşma, kavuşma hayâli vardır. Yâni ezeldeki ilâhî huzuru ve o tatlı hitabı hatırlama zevki mevcuttur.581


581 Yâni güzel ses duyulunca, onun aslı bulunan cennet sesleri, ilâhî hitap hatırlanır.


® Gönüldeki hayâller, güzel sesle gelişir, hattâ o hayâller, güzel ses yüzünden şekillere bürünür.



DÜŞÜNCELER


Mesnevi’nin 4. Cildindeki bu bölümde Hz Mevlanamız, once İbrahiim Ethem hzlerinin nasıl hidayete erdiğini anlattı, sonra musikinin hakikatini  açıkladı. Allah ondan razı olsun.


Evet Hz Mevlanımızın dediği gibi müzik aşıkların gıdasıdır. Sabah radyoyu açarım, namaz saatleri hariç akşama kadar müzik dinlerim.



Hz. Şefik Can dedemizin tercümesinden alıntılar yapmama izin veren, Rahmetli Şefik Can Hocamızın talebesi, yaşayan son Mesnevihan muhterem Hayat Nur Artıran Hanımefendiye çok teşekkür ederiz.

 
Babacığımın akciğerindeki kitlenin küçültülmesi için 6 hafta sürecek kemoterapiye başlandı. - 11 Haz 2019

Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak inşallah.


Cenabı Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip etsin.



Celalin Penceresinden


10 Haziran 2019 Pazartesi

Allah Bize Kaldıramayacağımız Yük Yüklemez


Allah Bize Kaldıramayacağımız Yük Yüklemez  

 

Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

 

Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.

 

Bu hafta bendenize hem teselli, hemde endişe veren bir ayeti paylaşacağız:

 

 

O AYET

 

Bahsettiğim ayet Bakara suresinin 286. Ayetinde geçen bir cümledir. Bakara suresinin 285 ve 286. Ayeti Amenerrasulü olarak meşhur ayetlerdir ve Miraç’ta bizzat Cenabı Hak Efendimize SAV vasıtasız bildirmiştir.

 

Bakara suresi 286. Ayette fakiri etkileyen cümlenin arapça okunuşu ve üç farklı meali şudur:

 

Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ   (BAKARA SURESİ, 286. AYET)

 

*** “Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden daha fazlasını yüklemez.”

*** “Allah hiçbir kimseyi güç yetiremeyeceği bir şekilde yükümlü tutmaz.”

*** “Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar.”

 


Bu ayet bana teselli veriyor, şöyleki; Ben yattığım yerde taşa teyemmüm abdestiyle namaz kılıyorum. Benim ancak buna gücüm yetiyor.

 

Allah bana mahşerde neden alnını secdeye koymadın diye sormayacak, çünkü ayette güç yetiremeyeceğimiz şekilde yükümlü olmayacağımızı bildiriyor.

 

Mesela elli kilo olan bir halterci düşünün. Bu halterci yüz kilo olan haltercilerin kaldıracakları yükle mesela 200 kilo halter kaldırmakla yarıştırılmaz.

 

Bu ayeti ibadet noktasında evet güç yetireceklerimizle sorumluyuz ama birde şöyle anlıyorum. Ben bu hastalığa sabırda güç yetirebilirimki, Allah bu hastalığı bana vermiş.

 

Birde şeker hastasıyım, hergece insülin iğnesi oluyorum.. Şeker hastalığımdan dolayı sık sık idrarım geliyor ve babam ördekle yaptırıyor. Babam da ben de bu hastalıklara sabredebilirizki Allah bize vermiş.

 


Babamla beraber çözümler arayıp sabrediyoruz. Mesela ben 18’den sonra hiç sıvı içmiyorum. Babam yatırırken iç çamaşırıma eski bir havlu ve üzerine poşet koyuyorki kaçırırsam çamaşırım ıslanmasın.

 

Bu ayeti birde şöyle düşünüyorum. Şahit olduğumuz ihtiyaçlıları Allah karşımıza çıkarmasının nedeni ona yardıma gücümüzün yetmesidir.

 

2013 yazında Ereğli Ulu Camisi avlusunda yanımdaki akülü sandalyedeki fakir amcanın torunuyla konuşmasını duymuştum. Cüzdanımdan para çıkarıp avucuna sıkıştırdım. Bugünlük ekmek paranız benden olsun, kalanı torununa harçlık ver amca, demiştim.

 

İçten gelerek Allah senden razı olsun yeğenim, demişti.

 

 

PARAYI DÜŞÜRDÜNÜZ

 

Geçen Face’de benzer bir hikaye görmüştüm:

 

 

Sinema tarihinin en ünlü komedyeni Charlie Chaplin (1889-1977) bir röportajında şöyle der;

 

Küçük bir çocukken babamla bir sirk şovunu izlemeye gittik. Bilet sırasında uzun bir kuyruk vardı ve önümüzde anne-baba ve 6 çocuktan oluşan bir aile vardı.

 

Fakirlik hallerinden belliydi, elbiseleri eski ama temizdi. Çocuklar sirkten bahsederken çok mutlu görünüyordu.

 

Onların sırası gelince, babaları gişeye geçti ve bilet fiyatını sordu. Gişe çalışanı ona bilet fiyatını söyleyince adam kekelemeye başladı ve dönüp karısının kulağına birşeyler fısıldadı.

 

Mahcubiyet yüzünden kolayca okunuyordu.

 

Birden babam cebinden 20 Dolar çıkardı ve yere attı. Sonra da eğilip yerden aldı ve adamın omzuna dokunarak şöyle dedi;

 

Paranız düştü beyefendi..

 

Adam babama baktı ve gözleri dolarak Teşekkür ederim efendim dedi.

 

Onlar içeri girdikten sonra babam beni elimden çekti ve kuyruktan çıktı. Çünkü babamın adama verdiği 20 Dolardan başka parası yoktu.

 

O günden beri babamla gurur duyuyorum ve o 2 dakika benim hayatımda izlediğim en güzel şovdu. O gün izleyemediğim sirk şovundan eminim daha güzeldi.

 

 

BU BANA OSMANLI NEZAKETİNİ HATIRLATTI

 

Bu hikaye bana Osmanlı’daki zerafeti hatırlattı. Rahmetli alim Prof Dr Mahmud Esad Coşan Hocaefendinin bir radyo sohbetinde dinlemiştim:

 

Birisi camide iki kişinin konuşmalarına şahit oluyor ve adamın maddi olarak zor durumda olduğunu farkediyor. Camiden çıkışta arkasından gidiyor, sokakta adamı durduruyor:

 

Beyefendi bu altını düşürdünüz buyrun, diyor. Adamın nezakatine çok güzel bir karşılık veriyor. Altını kabul ediyor ve teşekkür ederim bu yere düşen sizin kalbiniz, diyor.

 

 

İNTERNETTE O AYETİN AÇIKLAMASI

 

Bu ayette söz konusu edilen ve bizim “yük yüklemez” diye tercüme ettiğimiz kelimenin Arapçası “la yükellifu”dur. Teklif kavramı, üstten gelen bir emir doğrultusunda kişinin yapması gereken bir görevdir. İslam’da “Efâl-i mükellefîn” denilen fiiller olarak adlandırılmaktadır. 

 

O halde ayette söz konusu olan, “tekâlif-i diniye” denilen dinî görevlerdir. Ayetin açık manası şudur:

“Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir teklif yapmaz/bir görev yüklemez.”

 

Nitekim İbn Abbas bu ayeti şöyle tefsir etmiştir:

 

Ayette söz konusu edilen yükümlüler Müslümanlardır. Allah onlara din işlerini kolaylaştırmıştır. 

“Allah sizin hakkınızda kolaylık ister, zorluk istemez.”(Bakara, 2/185),

“Din konusunda, size hiçbir zorluk da yüklemedi.”(Hac, 22/78),

“Onun için gücünüz yettiğince Allah’a karşı gelmekten sakının.”(Tegabun, 64/16)

mealindeki ayetlerden de bu manayı anlamak mümkündür.

 

 

ALLAH’IN GÖNDERDİĞİ BAŞIMIZA GELEN MUSİBET BELALARDAN KORKMAYALIM.

 

BİZ BUNA SABRA GÜÇ YETİREBİLİRİZKİ ALLAH GÖNDERİYOR…

 

 

Celalin Penceresinden