27 Şubat 2013 Çarşamba

Celal Çelik'in Hayat Hikayesi Kitabı



 

Yazılar ve gönderdiğim maillerden sonra seni tanıyabilir miyim diye sorular geldi/geliyor. Efendim ben Karel Elektronik’ten 2010 da emekli olmuş bir engelliyim. Emekli oldum olmasına da şeker koması ve en son üç ay önce kıl dönmesi ameliyatı ile umduğum gibi rahata eremedim.

 

Ama yine de çok şükür bugünüme... Yatarak da olsa laptop bilgisayarım veya android telefonum ile güzel yazılar ve mailler nasip eden Rabbimize binlerce hamdolsun.

 

Turgut Özal Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Battal, İslam dünyasında cihad anlayışının değiştiğini ifade ederek, bundan sonra cihadın silahla değil, kalemle ve lisan-ı halle olacağını söyledi.

 

Bir yolculuk dönüşünde herkes hurmalıkta istirahate çekilmiş dinlenirken bazıları yemek yapmaya hazırlanıyorlardı. Biri, ben yemekleri yapayım, biri, ben de su getireyim, derken biri de, ben de ateş yakayım, deyince, Efendimiz SAV Hazretleri de istirahat ettiği ağacın gölgesinden doğrularak, “Öyle ise ben de yakacağınız ateşe odun toplayayım.” buyurdu.  “Biz hizmetlerin hepsini de yaparız, siz dinlenin” diyenlere de:

- Bilirim ki siz hizmetlerin hepsini de yaparsınız, ama siz hizmet ederken ben seyirci kalmaktan mutluluk duymam. Hizmet edilen değil, hizmet eden olmayı tercih ederim.” dedikten sonra kalkıp odun toplayarak hizmete seyirci kalanlardan değil, hizmete iştirak edenlerden olmayı tercih etme örneği verdi bizlere...

 

Ben boş durmayı, televizyona bakıp oturmayı bir türlü sevemedim. Ömür çok kısa. Ben de acizane, Efendimizi SAV örnek alarak, Allah rızası için yazılar ve mailler, facebook, twitter paylaşımlarım ile okyanusta bir damla olmaya çalışıyorum.

 

Bunları, acizane dine hizmetim olarak kabul etmesi için Rabbimize niyaz ediyorum. İmanlı ölen müminler nasılsa kabirde yeniden dirilme (mahşer) gününe kadar bol bol dinlenecekler. Allah’ım bizlere, kabire imanla girmeyi nasip et...

 

 


 

 

Blog sayfamda yazın (2012) yayınlamaya başladığım yazıları okuyabilirsiniz. (şu ana kadar 43 yazı) Ayrıca -bu yazının başlığı olan- sayfanın üzerindeki Hayatımı anlattığım KİTABIM sekmesine tıklarsanız, bu fakirin hayat öyküsünü okuyabilirsiniz.

 

Yaşadığım hayat serüvenimin özeti şudur : “Hasta olduğumu, hayallerle geçmiş ondokuz yılın sonunda öğrenmem. Ve yıllardır aradığım gerçek aşkı bulmam” diyebilirim.  İnşallah bu kitabı okuyunca AŞK’a, engellilere, dinimize bakışınız değişecek.

 

Bu minik kitabıma çok akıcı diyorlar, inşallah sıkılmadan okuyabilirsiniz. Sayfayı açtığınızda göreceksinizki, sıkılmayasınız diye kitabı 102 başlığa böldüm.

 

Her başlığa tıkladığınızda sadece birkaç paragraf kısa kısa yazdıklarım vardır. Yazının altına gelince oradaki “Sonraki kayıt” butonuna tıklarsanız kitaptaki bir sonraki başlık ekrana gelecektir.

 

Kitaptaki her başlığın içindeki yazıların arasına konuyla ilgili resimler ve youtube’dan şarkı ve güzel videolar ekledim. Aslında bu haliyle hem görsel hem işitsel bir kitap görmedim diyebilirim. Adeta, hem konusu hem de şarkı videolarıyla eski bir Türk aşk filmi izler gibi olacaksınız.

 

Tavsiyem kitabı okurken -vakit bulursanız- oradaki şarkıları da dinlemenizdir. İnşallah yanınızda peçete bulunsun, çoğu okuyan ağladığını söyledi. Sayfayı “Sık Kullanılanlar” a eklerseniz belki daha sonra tekrar okumak istersiniz.

 

Bir de bana şunu sordular. Bu sayfayı dostlarımıza kolayca nasıl söyleriz, diyorlar. Çok basit. Google’a “Celalin Penceresinden” yazın, çıkan ilk sonuç.

 

***

 

(Kitaptaki 102 başlıktan bir örnek)
 
 
 
 

 

   Konya'da o öğrenci yurdunda kalırken sevdiğim o kızla mektuplaşırdım. Bilseniz ne güzeldir mektup yazmak, sonra cevap beklemek. Kitabın sonlarına doğru bir mektup örneği olarak, bir şehit kızının ölmüş babasına yazdığı mektubu paylaşacağım. Birgün o kızdan mektup aldım. Benden ayrılmak istediğini, kafası rahat bir şekilde okumak istediğini ve beni unutmayacağını belirtmişti. Bu mektubu okuya okuya ezberlemiştim. Adeta cümle ve kelimeleri tahlil ediyor ve kendimce bir anlam çıkartmaya çalışıyordum. Ahmet, Erkan ve Metin bana teselli veriyorlardı. Ama içimde kopan fırtınaları bilmiyorlardı. Günlerce telefonlarıma çıkmadı. Ben büyük üzüntüyle sigara içmeye ve uykusuz gecelere başladım. Sanıyordum ki yürümemde ki (o zamanlar öyle sanıyordum) küçük dengesizlik benden ayrılmasına nedendi.

 

 

        Bir defasında Konya'dan epeyce maceralı bir gece yolculuğuyla onun yaşadığı şehre gitmiştim. O zamanlar o şehir bence dünyanın en güzel şehriydi. Çünkü içinde O vardı. Bir çay bahçesinde karşılıklı oturup çay içerken bile, içimde tarifsiz bir hasret vardı. Gözlerine bakamazdım. Bakışları beni büyülerdi. Gözlerim onun gözlerine değdiği an başımı öne eğer heyecandan bakamazdım. Şimdi anladım ki içimdeki aşk, ilahi aşkmış. Ben beşeri aşk ile ilahi aşkın stajını yapmışım.

 

         Yaşamayı seviyorum. Yaşanan sıkıntılar beni hayata bağlıyor. O kızı bir daha görmedim. Kavuşmak Allah’ın izniyle mahşere kaldı. Aldığım duyuma göre sözünü tutmuş yani okumuş. Öğretmen olmuş, evlenmiş ve çocukları olmuş. Allah mesut etsin. Bana ilahi aşka ulaşmamda vesile oldu. O’nu şu an sevgili olarak değil kardeşim gibi seviyorum. Kardeşlerim gibi onunda üzülmesine dayanamam. Her iki alemde mutluluğu için namazlarımda ona da dua ediyorum. İyi ki beni bırakmış. Yoksa ilahi aşka nasıl ulaşırdım. Hani derler ya: Oğlan kızı istemiş. Babası vermemiş. Aşk başlamış. :) Ona hakkımı helal ettim.

 

***

 

 

DÜNYA SÜRGÜNÜM BİTİNCE YANİ ÖLÜNCE BU YAZILARI VE KİTABIMI BENDEN BİR İZ KALMASI İÇİN –önce yeğenlerim sonra herkes için- RABBİMİN İNAYETİYLE YAZDIM İNŞALLAH.

 

Gerçekten biz ölüleri diriltiriz, onların önceden yapıp gönderdiklerini ve bıraktıkları  eserlerini yazarız. Zaten biz her şeyi açık bir kütükte, bir "imam-ı mübin"de (ana kitapta, yani Levh-i mahfuzda) sayıp tesbit etmişizdir.”  (YASİN SURESİ, 12. AYET)

 

 

BU KİTAP OKUNUP KISSADAN HİSSE ALINDIĞI MÜDDETCE BANA MEZARIMDA SEVAP GELMEYE DEVAM EDECEKTİR İNŞALLAH…

 

 

BU SAYFAYI HERKESLE PAYLAŞIN İNŞALLAH. DUAM, ÇOK OKUNMASI DEĞİLDİR, MÜHİM OLAN TÜRKİYE’MİZİN -ENGELLİ VE ENGELLİ OLMAYAN- TÜM GENÇLERİMİZİN, OKUDUKLARI ZAMAN BU FAKİRİN HAYATINDAN KENDİLERİNE DERSLER ÇIKARMASIDIR.

 

Google’a “Celalin Penceresinden” yazın, çıkan ilk sonuç :

 


 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

24 Şubat 2013 Pazar

Düşünmek ibadettir


Düşünmek ibadettir

 

"Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadetten daha hayırlıdır" (el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 1:310; Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi'd-Dîn, 4:409)  Hz. Muhammed (s.a.v)


(YAZIYI BU MÜZİK EŞLİĞİNDE RUHUNUZU DİNLENDİREREK OKUMANIZI TAVSİYE EDERİM. "Göksel BAKTAGİR - Muhayyer Kürdi Saz Semaisi" )
 

 
 

   Bazen bu Hadis-i Şerif'in verdiği şevkle bol bol düşünüyorum. Düşünmek ibadettir evet ama düşünmek ayrıca bana insan olduğumu da hatırlatıyor.

 

   Geçenlerde biraz düşündüm. Düşündüklerimi paylaşmayı arzu ediyorum. İnşallah birlikte düşünelim ve tefekkür sevabı alalım.

 

   Dünyayı geniş açıdan tefekkür ettim. Allah, herşeyi biz insanlar için yaratmış. Yılanın zehiri bile faydalı. 

 

Antibiyotiklerde antiseptik olarak bir miktar zehir oldugunu biliyor muydunuz? 

 

Hammaddesi su ve ot olan ineklerin karnındaki fabrikadan, insanın vücudunun ihtiyacı protein kaynağı süt üretiliyor.

 

Agaçlar çamurlu su içiyor, gübre yiyor, insana çeşit çeşit meyveler veriyor.

 

Allah denizde balıkları da insan için yaratmış.

 

Yaşama devam edebilmemiz için tatlı su kaynakları akarsuları akıtmış.

 

Yağmuru rahmet vesilesi kılmış.

Allah yağmur ve karı insan için tane tane yağdırıyor.

Yoksa, çığ şeklinde de yağdırabilirdi değil mi?

 

Tüm dünyayı nefes almamız için oksijenle doldurmuş. 

Dünyaya ısı ve ışık kaynağı güneşi yaratmış. Milyonlarca yıldır yanmak maddesi bitmiyor

 

Gece lambası yıldızları ve ayı yaratmış.

Dinlenmemiz için geceyi ve çalışmamız için gündüzü oluşturmak için, dünyayı kendi etrafında basket topu gibi döndürüyor.

 

Sıkılmayalım diye yazı, kışı, baharı yaratıyor.

Vücudumuzun muhtaç olduğu vitamin, minarel, proteinleri biliyor ki, yerden midemize uygun gıdaları bitiriyor.

 

Yeryüzünü bir sofra yapmış. Üzüm, kavun, portakal, elma, muz, hurma, şeftali.... Et, balık, tavuk, yumurta ... 

 

Elsiz bir böcekle bize ipek giydiriyor... Zehirli bir böcekle bal sunuyor....

 

Tavuğun tornası yok, tezgahı yok, trak fabrika gibi fix yumurta çıkarıyor.

 

Daha bu liste çok uzar. Çünkü Rabbimiz Kuran’da:

Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız, saymakla bitiremezsiniz. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.”

(Nahl suresi, 18. ayet) Der.

 

Allah, herşeyi insan için yaratmış.  Peki insanı ne için yaratmış?

 

    Geçenlerde internette okudum, çok üzüldüm. Bir genç ahirete inanmıyordu. Yani öldükten sonra mahşerde yeniden dirilmeye inanmıyordu. "Ölünce topraga gömüyorsun, herşey bitiyor... Hayat bu dünyadan ibaret " dedi.

 

     O gence bir şey sormak isterdim : (Yukarıda yazdıklarımdan sonra) Allah dünyaya bu kadar masraf yaptı, acaba o gencin dediği gibi bu dünyanın bir hesabı olmayacak mı? Bu kadar masrafı boşuna mı yaptı? :))

 

   Kışın, kar kefenini giyinmiş ölen tabiatı, baharla yeniden dirilten Allahu Teala, elbetteki ölüleri de diriltecektir... Aslında böyle gençler kendi yaratılışını tefekkür etse, bir meni damlasıyken bir insan oldu. Annesi, Amerika’dan gelen nescafe, Rize’den gelen çay, Antalya’dan portakal, Kayseri’den pastırma, Almanya’dan gelen çikolatayı, …vs.  dokuz ay yedi, yedi. Annesinin yediği dünyanın her yerinden gelen gıdalarla karnında büyüdü.

 

Ölünce dağılan nötron, protonlarını günü gelince tekrar toplar, hesabını görür, inşallah cennetine alır. Bir şeyi ilk defa yapmak mı zor, ikinci kez mi? Edison ampülü bulmak için belki bin deneme yaptı. Onu başarınca diğer ampülleri yapmak kolay değil mi?

 

Aslında Allah’a her şeyi yaratmak çok kolay ama düşünmek ibadettir diye tekrar dirilme konusunu aklımıza yakınlaştırmak istedim. Bu düşünceye saplanan gençlerimizle konuşarak böyle anlatsak, Allah’ın izniyle gerçeği bulur sanırım... sizce de öyle değil mi?

 

Allah bizleri son nefesimize kadar imandan ayırmasın.

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

20 Şubat 2013 Çarşamba

Allah için dost muyuz?


Allah için dost muyuz?

 


 

Yaşım kırk oldu. Benim birinci duam, ‘Allah’ım beni, bu hastalığım varken annem ve babamdan başka bir sebebe muhtaç etme.’ dir. Bir dostumuzun yakını vefat ettiğinde sabret, hayat devam ediyor, napalım emir Allah’ın başın sağolsun, deriz; demesine de bu acıyı yaşamayan bilemez sanırım.

 

Bu acıyı ben yaşamadım fakat pek çok dostumun anne veya babası ahirete göçtü. Hastalığım, empati duygumu çok geliştirdi. Yani kendimi karşımdakinin yerine koyup, onun duygu ve düşüncelerini hissedebiliyorum hamdolsun. Bu empati sayesinde anne babasını kaybetmiş -eskiden sadece arkadaş olan, şimdiki gerçek- dostlarımı daha iyi tanıdım. Onlarla arkadaş olmayı nasip ettiği için Allah’a şükrediyorum.

 

Bu dostlarımdan biri Mustafa Alkaş’tır. Mustafa’mla 1994 te Karel’de altı ay beraber çalıştık. Sonra o astsubaylığı kazandı. Yıllarca –kardeşim Faik gibi- Anadolu’yu dolaştı. Fakat her hafta telefonla görüştük/görüşüyoruz. Ailesi Ankara’da yaşıyor. 2006 da babası Muharrem amca vefat etti. Babamla köyüne cenazeye gittik. Beraber sarılmış ağlamıştık. O an sanırım dünyanın geçici olduğunu daha iyi anladık. Birbirimize daha da bağlandık.

 

Efendimizin SAV dediği gibi sevgimizin artması için hediyeleşiyoruz. Ben ona arabasında dinlemesi için müzik CDsi, okuması için kitap hediye ederim. O da bana Ankara’ya her gelişinde uğrar. Görev yaptığı şehirden bir meşhur hediye getirir. Mesela, Malatya’dan kayısı kurusu, Balıkesir’den meşhur tatlısını getirdi. Zamanı darsa telefonda durumu anlatır ve hakkını helal et uğrayamadım, dua et dostum, seni seviyorum, der...

 

Diğer gerçek dostlarımdan biri Aydın Kaynarca Bey’dir. Önceden sadece aynı işyerinde beraber çalıştığımız bir mühendis arkadaşımdı. 2005 yılında babası, yaklaşık bir yıl sonra da halası yangında vefat etti. O zaman hayatı hakkında bilgiler öğrendim. Annesi, Aydın Bey altı-yedi yaşlarındayken vefat etmiş. Babası evlenmemiş, onu ve ablasını büyütmüş. Ama bir yardımcısı varmış. Aydın Bey’in halası… Aydın bey’in bu hayatta babası, halası, ablası dışında hiç yakını yokmuş.

 

Aydın bey, Odtü mezunu bir mühendistir ve çok nazik ve mütevazidir. Ben de yalnızım. Yukarıda anlattığım gibi empati yaparak Aydın bey’in duygularını hissettim. “Sol yanım acıyor anne” şiirinde hep ağlarım. Aydın bey kimbilir okurken annesizliği nasıl hissetti. Bu şefkat duygusudur acıma değil. Aydın bey’in babası ve halasının vefatından sonra sık sık görüşmeye başladık. Birbirimizi tanıdıkça daha çok sevdik.

 

Aydın beycim, beni sevdiğini söyleyen pek çok akrabamdan bana daha yakındır. Ziyaretiyle beni mutlu eder ve –duası makbul denilen- bir engellinin duasını alır. Aydın bey de Efendimizin SAV tavsiyesi gibi bana her gelişinde hediye getirir. Çok cömerttir, pek çok kitap, CD, tişört getirmiştir. Bazen değerli hediyeler aldığında mahcup oluyorum. Alçakgönüllüğü ile diğer gelişinde hiç bahsetmez bile…

 

Bende Aydın bey gibi Fenerbahçe’liyim. Mesela geçen İstanbul’a Fenerbahçe maçına gittiğinde bana Forma almış. Bize geldiğinde getirdi. Allah razı olsun. Ben de anneme, dostum annesiz, babasız yalnız yaşadığından her gelişinde sıcak ev yemekleri yaptırırım. Bizim Aydın beyle dostluğumuz Allah içindir.

 

Hediyeleşmek sünnettir. Gerçek dostluk, menfaat olmaksızın birbirini Allah için sevmektir. Birbirini samimiyetle arayıp hal hatır sormaktır. Dostum seni seviyorum, diyebilmektir.

 

Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında yaşamış bir İslam ilahiyatçısı olan Karamanlı hemşehrim Şeyh Edebali, Osmanlı devletinin kurucusu Osman Bey’e verdiği -yarım sayfalık- öğüdünün bir yerinde şöyle der: “…Sevildiğin yere sık gidip gelme, kalkar muhabbetin itibar olmaz…”  Ben bu öğütte yazanları uygulamaya çalışıyorum. Bu nasihate uyarak dostlarımı telefonla ararken en az bir hafta geçmesini beklerim.

 

Mustafa’m, Aydın bey sizi Allah için çok seviyorum. Allah sevdiklerimizle birlikte bizi cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin. Efendimize SAV komşu etsin. Yalnız dünyada değil, ahirette de sonsuza kadar dost olmayı nasip etsin. Amin

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

16 Şubat 2013 Cumartesi

Meteorlar bize neyi anlatıyor ?


Meteorlar bize neyi anlatıyor?
 
Evrende her an hareket halinde olan irili ufaklı milyonlarca göktaşı (meteor) vardır. Bunların bir gezegen ya da yıldıza çarpması sonucunda oluşabilecek etkiyse, göktaşının büyüklüğüne göre değişmektedir. Bilim adamlarının araştırmalarına göre, her yıl bu göktaşlarından ortalama 50.000 tanesi Dünya’nın atmosferine girmektedir.

Yalnızca Dünya'ya özgü olan atmosfer tabakası, içerdiği oksijen sayesinde göktaşlarının sürtünmeyle alevlenmesini ve bu şekilde yere çarpıncaya kadar büyük kütle kayıplarına uğramasını sağlamaktadır. Bir başka deyişle atmosferin koruyucu etkisi sayesinde Dünya her gün yaşanması olası felaketlerden korunmaktadır.

Atmosferin bu koruyucu özelliği, yeryüzünde insanların ve diğer tüm canlıların yaşamını mümkün kılan çok hassas dengelere sahip yaratılış delillerinden biridir. Ancak bu koruyucu özellik, onu dev göktaşlarına karşı aşılmaz bir engel kılmamaktadır. Bu durum, aslında insanın ne denli aciz olduğunu ve Rabbimiz’in muazzam koruması olmasa Dünya üzerinde her an bir felaket yaşanabileceğini gözler önüne sermektedir.
 
 
 
Uzaydan gelebilecek çeşitli tehditlerle dolu böyle bir ortamda Dünya'nın göktaşlarından veya herhangi başka bir zarardan korunmuş olması da Allah ' ın ayetlerindendir. Bilindiği gibi gök cisimleri başka gezegenlere çarptığı takdirde, örneğin Ay'ın yüzeyine çarptığında dev kraterler açmaktadır. Oysa yalnızca Dünya'ya özgü olan atmosfer tabakası, içerdiği oksijen sayesinde göktaşlarının sürtünmeyle alevlenmesini ve bu şekilde yere çarpıncaya kadar büyük kütle kayıplarına uğramasını sağlamaktadır.
 
 
 
Bu sayede bizler farkında olmadığımız halde Dünya atmosferine sık sık göktaşları girer ancak yere ulaşamadan yanar. Allah sonsuz şefkat sahibi olan herşeyden haberdar olandır. Kuran'da Allah'ın insanları koruduğu, Enbiya Suresi'nin 32. ayetinde şöyle haber verilmektedir:
 
 
“Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık, onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar.”
 
***
 
15 şubat 2013 Cuma günü haberlerde izledik hatırlarsınız: Rusya'da meteor yağmuru: 400 yaralı

 

 
Bir büyük alimin radyodan yaptığı sohbetteki gibi ben de bu haberi izlediğimde yorumum şu oldu: Allah her sene dünyamızı 50 bin meteordan koruyor. İsterse yine korurdu. Ama Rabbimiz anlayan insanlara uyarı yapıyor. Kıyamet alametlerinin çoğu gerçekleşti. Ahir zamanda yaşıyoruz. Allah uyanın ey insanlar bana ibadet edin, dilersem başınıza taş yağdırırım. Sonra cehenneme atınca niye yaşarken uyarmadın, demeyin; diye uyarıyor.
 
***
 

Peygamberimizin (sav) şöyle bir hadisini okumuştum. Hz. Peygamber (sas) buyurdular ki:

 

Benim misalimle sizin misaliniz, şu temsile benzer:  Bir adam var ateş yakmış. Ateş etrafı aydınlatınca, pervaneler (gece kelebekleri) ve aydınlığı seven bir kısım hayvanlar bu ateşe kendilerini atmaya başlarlar. Adamcağız onları kurtarmaya (mani olmaya) çalışır. Ancak hayvanlar galebe çalarak çoklukla ateşe atılırlar. Ben (tıpkı o adam gibi) ateşe düşmemeniz için belinizden yakalıyorum; ancak siz ateşe ateşe koşuyorsunuz.’

(Buhari, Rikak 26)

 

Peygamberimizin (sav) yolunda giden gerçek iman sahipleri de aynı şeyi yapıyorlar. Cehenneme gitme riski olanlara Allah'ın razı olduğu şeyleri yapmalarını tavsiye ediyorlar. Allah'ın cenneti sonsuz geniş. Mühim olan cehennemden adam kurtarmaktır. Yoksa cehenneme gitmek çok kolay. Sebepsiz yere öldür bir müslümanı. Yürü cehenneme. Bu kadar basit.

 

Yine sözlerini tam hatırlamadığım diğer bir hadiste Peygamberimiz (sav) diyor ki : Mahşer meydanında kafirler ve cehennemlik günahkarlar, dünyada hor gördüğü samimi dindar insanların tahtlara kurulu hallerini görünce diyecekler ki : Ne olaydı, dünyadayken etlerimiz liğme liğme doğransaydı da bu azapları görmeseydik.”

 

Ben bu iki hadisi okuyunca düşündüm ve kendimce şöyle bir yorum yaptım. Bilmem acaba bu yazacaklarıma katılır mısınız ?

 

Bebekler ve çocuklar, yaptıkları işlerin sonucunu bilemezler. Mesela yanan sobaya değmeye çalışırlar. Veya bıçakla oynamaya çalışırlar. Anne-babaları onları bu tehlikelerden korumaya çalışırlar. Mesela bebek küçükken sobada yüzünü yaksa ve iz kalsa. Büyüyünce annesine kızmaz mı? Keşke beni bağlasaydın da izin vermeseydin. Sanırım bu olay size yukardaki ikinci hadisi hatırlattı.

 

Biz hepimiz dünyada, cahil çocuk gibiyiz. İnsanları uyarmaya çalışan gerçek iman sahiplerini ise yetişkin olgun anne-babalara benzetiyorum. Allah'ın o insanlara iman vermesinin nedenlerinden birisinin çevrelerindeki kişilere Allah'ın izniyle dini tebliğ etmeleri için diye düşünüyorum. Bu kişiler illa cami hocası olacak değil. Kalbine gerçek iman girmiş herkes bu kategoridedir. Çünkü onlar sürekli ahireti görür gibi yaşarlar ve insanları sürekli mailler, yazılarla uyarırlar.

 

Sevgili arkadaşlar ,

Biliyorum içinizden geçmiştir. Sende mi kendini bu kategoride görüyorsun ki hergün bu tür mailler gönderiyorsun. Açıkcası, ben nefsimi herkesten çok nasihata muhtaç görüyorum. Hatta dünyada cehenneme gidecek sadece bir kişi var deseler, O kişi ben miyim diye korkarım.

 

Ben bu mailleri ve yazıları önce kendim için gönderiyorum. Biliyorum hepiniz salih insanlardansınız. Ama belki inşallah sizler de akibetinden korktuğunuz birilerine bu mailleri gönderiyorsunuzdur.

 

Peygamberimiz (sav) yine bir hadisinde buyuruyorlar ki : "Bir adamın senin vesilenle imana gelmesi veya imanının kuvvetlenmesi, sana sahra dolusu kırmızı koyunlardan daha hayırlıdır.”  İnşallah bu sevap şirketinden hep birlikte faydalanırız.

 

Allah bizleri cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin.

Salih kulları ve sevdiklerimizle birlikte Efendimize SAV komşu etsin inşallah...

Sevgilerimle...

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )