Açıklamalı Hastalar Risalesi Sayfam
Merhaba
sevgili gönül dostlarımız,
Yüce
Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.
Allah'ın,
Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.
Yazılarımı takip edenler hatırlarlar. Geçtiğimiz
yıllarda büyük islam alimi Bediüzzaman Said Nursi’nin eseri Hastalar
Risalesindeki Devaları tek tek açıklıyorduk. Sonra Altıncı Deva’yı bitirince
tüm Devaları yazıp kitaplaştırmak için yazı serisini sonlandırdık.
Ve Şubat 2018’de Sağolsun Egemen Yayınları sahibi
Fahrettin Yüksel beyin maddi manevi desteğiyle “Tüm Hastalara Deva Kitabı” isimli kitabımız yayınlandı.
Bu kitabı şimdi internette yayınladık, fakat
kitabı kitap olarak sipariş etmek isteyenler olabilir:
Ben ve Fahrettin beyin niyeti hizmet içindir.
Maddiyat değil. Şu an karar verdik, bu yüzden kitabı (25 Deva) hasta, engelli
herkesin kolayca okuması için şu blog sayfasında yayınladık.
Birinci Deva:
Şimdi sanırım akıllı telefonu olmayan yoktur. Telefondan
çok rahat okursunuz. Telefonda okurken yazının sonunda üç tane buton vardır. “<” , “Ana Sayfa” ve “<” .
Bir sonraki yazıyı, İkinci Deva’yı okumak için; “<” butonuna basın.
Bilgisayarda sayfayı açarsanız yazının sonunda “Sonraki kayıt” a tıklayın.
Şimdi
kitabın önsözünden bir bölüm kopyalamak istiyorum. FA hastalığımın ilerlediğini
yazmamın çok yavaşlamasından anlıyorum. Çünkü hep yatıyorum. Fazla yazınca çok
yoruluyorum, beynim uyuşuyor. Yazılarımda
o yüzden alıntılar çoğunluktadır.
Başlarken –
Risale ile tanışmam
Ben Celal Çelik,
1973 Konya Ereğli
doğumlu
bir anadolu çocuğuyum.
Lise çağlarımda
ben de her insan gibi gençliğimin en verimli yıllarını
geçiriyordum.
Fakat bir süre
sonra sebebini henüz bilmediğim bir durum yaşıyor,
yürürken
zaman zaman dengemi kaybediyordum. 1993’te dengesiz yürümeme
sebep olan ismini bile yeni duyduğum bir hastalık olan Friedreich Ataksisi (FA) teşhisi konmuştu. Neye uğradığımı
anlayamamış
ve çok
şaşırmıştım.
Kendinizi bir anlık
benim yerime koyun, yani empati yapın. Normal bir gençsiniz, herkes gibi
istediğiniz
her şeyi
yapıyor,
gezip dolaşıyorsunuz.
Aniden sebebini bilmediğiniz ve sürekli ilerleyen bir
hastalığınız
var. Kabullenmek çok zor değil mi? Hele hastalığım ilerleyince 1998’de tekerlekli sandalyeyi kabullenmek çok
daha zor olmuştu
benim için.
Etrafımdaki
insanların
dikkatli bakışları
zoruma gider, uzaydan gelmişim hissini verirdi bana. Hastaneye gittiğimizde
tekerlekli sandalyedeyim diye öncelik verilmesine de üzülürdüm
o zamanlar.
Oysaki her engelli
gibi benim de tek istediğim sıradan, normal biri
olmaktı.
Allah bana hidayet bahşedene kadar günlerim hep sıkıntılı
geçti.
Kitapta ibretlerle dolu kısa öykümü
bulabilirsiniz.
Yıl
2004, Rabbim Kuran meali okumaya başlamamla hidayet nasibetmiş,
adeta günlerce
çölde
kalmış,
susuzluktan yanmış, kavrulmuş insan misali
internetten dinimi araştırmaya koyuldum. Araştırırken
büyük
islam âlimi
Rahmetli Bediüzzaman
Said Nursi’nin
(1878-1960) Hastalar Risalesi’ni keşfettim. İsmi
bile beni çok
cezbetmişti.
Hastalar Risalesi,
6000 sayfalık
Risale-i Nur Külliyatının
içinde
küçük bir kitapçıktır. Aslında, Risale-i Nur Külliyatındaki
Lemalar isimli eserin, ‘Yirmibeşinci Lema’
isimli bölümüdür.
Hastalar Risalesi,
yirmi altı
adet Deva isimli kısa yazılardan oluşur.
Bediüzzaman
Hazretleri eserin önsözünde, hastalara bir geçmiş
olsun ve manevi şifa olsun diye yazdığını
ifade eder.
Aslında
Bediüzzaman
Hazretleri Hastalar Risalesi adlı eserinde, hastalığın nimet tarafı
olan manevi meyvelerinden bahseder ve insanların keşke
hasta olsam diyeceği bir eser olduğunu belirtir.
Evet Fakiriniz de
yıllar
içinde
defalarca okudum. Gerçekten de hastalığın büyük
bir nimet olduğunu,
Rabbimin bir iltifatı olduğunu anladım
ve hasta olduğuma
çok
şükrettim.
İlk
okumam da Risale dili biraz ağır olduğundan sıkılmıştım
ve yarısına
gelmeden bırakmıştım.
Aslında
bu kitap gibi hem Osmanlı kelimelerinin anlamını
veren, hem de açıklayıcı
bilgiler olan bir kitap olsaydı, elimden bırakamazdım
ve tam bir teselli olurdu.
Bu sebeple böyle
faydalı
bir eserin lüzumunu
hissettik ve Allah’ın izniyle yazdık elhamdülillah.
İnşallah
mahsun hastalara teselli olacaktır. Evet bu hastalık bana Allah’ın
hediyesidir. Çünkü
Hz. Mevlana, Allah sevdiği kuluna dert verir, Firavun’un
bir kez bile başı ağrımadı, der.
İlerleyen
sayfalarda çok
kısa
olarak Bediüzzaman
Hazretlerinin hayat öyküsü vardır.
Yıllar
önce
bu eseri insanlara faydalı olmak için, bir blog sayfası
açarak
yayınlamıştık.
Şimdi
ise Allah’ın
izniyle, pek çok
yakinen tanıdığımız
hasta insanlara ve kanser gibi zor hastalıklarla mücadele
eden kalbi kırık
hastalara bir moral ve bir teselli olsun diye kitap olarak yazdık
inşallah.
İnşallah
Allah’a
ve ahiret gününe
inanan imanlı
hastalara moral olacaktır. Cenab-ı
Allah tüm
hastalarımıza
acil şifa
ihsan eylesin inşallah.
***
Önsöz yazısının tümü=
Şimdi kitabı okumaya örnek olur diye Yirmi Birinci
Deva’yı kopyalayarak yazımızı bitiriyoruz:
YİRMİ BİRİNCİ DEVÂ
Ey hasta kardeş! Senin hastalığında
maddî elem (acı, üzüntü)
var. Fakat o maddî elemin tesirini izale edecek (yok edecek)
ehemmiyetli bir mânevî lezzet seni ihata ediyor (kuşatıyor)
.
Bu devada Bediüzzaman Hazretleri hastalıktan acı çekmekte olan hastalara seslenip teselli
veriyor. Sizin bedeninizde acı var fakat kalbİNİZİ manevİ
bİr lezzet kuşatıyor, diyor. Bunun nedenini aşağıda açıklıyor.
Çünkü, peder ve validen (baba ve annen)
ve akraban varsa, çoktan beri unuttuğun
gayet lezzetli o şefkatleri senin etrafında
yeniden uyanıp, çocukluk zamanında
gördüğün o şirin
nazarları yine görmekle beraber; çok
gizli, perdeli kalan etrafındaki dostluklar, hastalığın
cazibesiyle yine sana karşı muhabbettarane (sevgiyle)
baktıklarından, elbette onlara karşı
senin bu maddî elemin pek ucuz düşer.
Hastalığım ilerledikçe bunu daha yakından hissediyorum. Annem babam kardeşlerim bana hastalığımı unutturuyorlar. Annem
yattığım yerde çorba içiriyor. Babam tuvalete götürüyor. Kardeşim her hafta gelip banyo yaptırıyor. Yeğenlerim etrafımda koşturuyorlar. Dostlarım sık sık hediyelerle ziyaret
ediyorlar. Bu güzel sevgiyi sağlayan şey hastalıktır. Bu
sevgİ ve İlgİnİn yanında,
hastalığın verdİğİ sıkıntı çok hafİf
kalıyor.
Hem sen müftehirâne (övünerek)
hizmet ettiğin ve iltifatlarını kazanmasına çalıştığın
zatlar, hastalığın hükmüyle
sana merhametkârâne (merhametli bir şekilde)
hizmetkârlık ettiklerinden, efendilerine efendi oldun.
Hem insanlardaki rikkat-i cinsiyeyi (kendi gibisine acıması)
ve şefkat-i nev'iyeyi (kendi gibisine şefkat göstermesi)
kendine celb ettiğinden (çektiğinden),
hiçten, çok yardımcı ahbap ve şefkatli dost buldun.
Evet Allah Kuran’da ana babaya hizmet etmeyi emrediyor, onlara öf bile deme, diyor. Yani Onlar bizim
efendimizdir. Bediüzzaman Hazretleri, sen
bu hastalık vesilesiyle
efendilerine efendi oldun, diyor. Çünkü merhametli şekilde hizmet ederek iltifatlarını kazanman gereken annen ve baban, şimdi sana o şekilde hizmet
ediyorlar. Ayrıca insanın kendi gibisine şefkat göstermesi sırrınca pekçok dost bulursun,
diyor. Gerçekten de Facebook hesabımda güzel kalpli, samimi yüzlerce engelli dostum
var. Hani Hz. Mevlana anlatır ya:
Bir gün, bir alim, yol kenarında kendi türleriyle uçmayı reddeden İKİ AYRI CİNS kuşa rastlar. Hayli merak
eder, bu iki farklı türün nasıl olup da kendi
hemcinsleri, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir yabancıyı kendi kardeşlerine yeğlediklerini.
Biri karga, biri leylek... O kadar farklıdır ki kuşlar, ihtimal veremez
birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine. Öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle.
Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Taa ki her İkİsİnİn
de topal olduğunu keşfedinceye kadar.
O zaman anlar ki; birlikte kaçar, birlikte uçar, beraber yaşamaları beklenenlerin yanında tutunamayanlar... O zaman anlar ki; sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirlerine yakın kılan.
Topal kuşlar birbirlerinin “arızalarını ve eksikliklerini ” bilir ve menfaatlenmek ya da örtmek yerine kabullenirler öylesine. En
sahİCİ
dostluklar ortak varlıklar üzerİne değİl, ortak yoksunluklar üzerİne kurulanlardır. Ortak acı, ortak hüzün, ortak pürüzdür esas yakınlaştıran, yaklaştıran…
Hem çok meşakkatli (zorlukla yapılan)
hizmetlerden paydos emrini yine hastalıktan aldın, istirahat ediyorsun. (dinleniyorsun)
Ebette senin cüz'î (azıcık)
elemin, bu mânevî lezzetlere karşı
seni şekvâya (şikayete) değil,
teşekküre sevk etmelidir.
Bütün bunlarla beraber
yorucu işlerden zorunlu izin aldın ve dinleniyorsun. Elbette azıcık acı olur, ama sen yine de
hastalık verdiği için Allah’a şikayet yerine şükretmelisin, diyerek bitiriyor. Nitekim tekerlekli sandalyede çalışırken çok yoruluyor, izin alamıyordum. Hastalığım sebebiyle 1999’da yirmi gün babamla hastanede yatmıştık ve böylece dinlenmiş oldum ve bu açıdan hastalanmama sevinmiştim.
Celalin Penceresinden
I found your blog site on google and check a number of of your early posts. Proceed to keep up the very good operate. I just further up your RSS feed to my MSN Information Reader. Searching for ahead to reading extra from you in a while!… online casinos for us players
YanıtlaSil