23 Şubat 2016 Salı

Düşüncelerimizden Doğan Melek ve Şeytanlar


Düşüncelerimizden Doğan Melek ve Şeytanlar

 

“Aslında insanın aradığı her şey, her şekil, her suret sadece düşüncelerden meydana gelir.

O nedenle, iyi, güzel şeylerden başka bir şey düşünme!

Çünkü düşünce, suret dokumasının ipliğidir.”

 

“Beden topraktan yaratılmıştır. Düşünceler tohum gibidir,

ne ekersen onu biçersin.”   Hz. Mevlana

 

Maddi manevi tüm yaşantımızı yönlendiren, bizleri mutlu, mutsuz, başarılı, başarısız, kul veya sultan eden, insani, hayvani cümle duyguların merkezinde sadece düşünceler vardır.

 

İnsanı bir anda Arş-ı Ala’ya çıkaran düşünce, aynı hızla esfel-i safiline de düşürebilir. Kainatta var olan her şey, külli ve cüzi düşüncenin yeryüzüne yansıyan farklı görüntüleridir.

 

Hz. Mevlana, Mesnevi’de, “Ey insan sen bir düşünceden ibaretsin. Gerisi et, kemik, kıldır” der. Fakat burada sözü edilen düşünce de salt faydasız, kuru bir düşünce değildir.

 

Çünkü hayvanların da kendine göre bir düşünce mekanizması vardır. Onlarda akıl ve düşünceleri sayesinde bu alemde yaşarlar. Muhyiddin Arabi Hazretleri “İnsan konuşan hayvandır” der.

 

Bu çerçeveden bakıldığında, insanı hayvandan ayıran tek şey, sadece hüsn-ü zandır. Yani tümüyle Rabbani olan pozitif düşünce.

 

Çünkü düşünce vardır rahmani, düşünce vardır hayvani…İnsandaki sesi, sözü kıymetli ve özel kılan, o sözleri meydana getiren, güzel düşüncelerdir.

 

 

Efendim yine son Mesnevihan (Hz. Mevlana’nın eseri Mesnevi’yi her yönüyle en iyi bilen kişi) sevgili Hayat Nur Artıran Hanımefendi’nin “Aşk Bir Davaya Benzer” isimli kitabından bir alıntı ile başladık.

 
H. Nur Artıran, annem, ve kardeşim Faik 26 Aralık 2015 Ankara

Düşünce var Rahmani, düşünce var Şeytani…

 

Rahmani düşünceler insana ferahlık verir, kendini iyi hissettirir. Mesela, şu hasta komşuma bir hediye alıp gideyim, onu seviyorum, moral vereyim, gibi içimizden gelen sesler rahmanidir.

 

Şeytani düşünceler ise insanı huzursuz eder, sıkıntı verir ve olumsuz, negatif düşünmeye sevk eder, neticede kul hakkına yol açan büyük günah Su-i Zann’a düşürür.

 

PozİTİf düşünmek neden önemlİDİr?

 

Çok önemlidir, çünkü bunu yazının sonundaki Hz. Mevlana’nın bir beytinden anlıyoruz.

 

Ve o beyitle aşağıda geçen Hz. Mevlana’nın cenazesindeki olayın hakikatini anlıyoruz.

 

Bana neden hep pozitif düşündüğümü ve neden herkese güvendiğimi soruyorlar.

 

Seksenlerdeki çizgi film kahramanı Polyanna gibi herşeyin mutlaka iyi tarafını görüyorum ve sürekli hayra yoruyorum.

 

Çünkü, pozitif, olumlu, müspet, güzel düşününce, yani HÜSNÜZAN ile içim sevgiyle, huzurla doluyor ve yaşama sevinci geliyor.

 

Büyük islam alimi Bediüzzaman Said Nursi (1876 - 1960) şöyle der:

 

“Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen de hayatından lezzet alır.”

 

Laptopıma oyun kopyalamak için neden flaş takdırdığımı soranlara derim ki; nolacak ki, çocuk kendisine güvenmediğimi sanmasın.

 

Sevdiklerimize güven, vefa, hoşgörü, olmazsa olmaz islam ahlakıdır.

 

İsterse virüs bulaşsın, hem zaten antivirüs programım (Nod32) var, en fazla formatlarım. 

 

Birisi bana dostlarım hakkında dedikodu anlattığında, onu neden susturduğumu soranlar oluyor. Susturuyorum çünkü uzaklaşamıyorum.

 

Çünkü olumsuz, negatif düşünmek istemiyorum.

 

Önceden dedikosunu işittiğim kişinin hakkında şeytan hemen vesveseye başlıyordu. Dinlediğim dedikodu özellikle şahsımla ilgiliyse, şeytan daha çok hücum ederdi.

 

Sonuçta bazen o vesveseler öyle boğuyordu ki, hemen istemsiz Suizann’a başlıyordum. Yani, sürekli negatif olumsuz düşünceyle kafamda kurgu senaryoları üretiyordum.

 

Evet, olumsuz, negatif düşünmek istemiyorum. O yüzden susturuyorum.

 

Pekİ negatİf düşününce ne oluyor? PozİTİf düşününce ne oluyor?

 

Başlıkta yazdık, pozitif düşüncelerimizden Allah, Huri ve Melekler yaratıyor; Negatif düşüncelerimizden ise koca koca şeytanlar…

 

Sevgili H. Nur Artıran hocamız bir TV sohbetinde Hz. Mevlana’nın cenaze namazındaki kalabalıktan bahsetti. Ve cenaze namazını kıldıran Sadrettin Konevi’nin bayıldığını anlattı.

 

Nur hocamız, kitaplarda bu olayın, Konevi hazretlerinin çok sevdiği Hz Mevlana’yı kaybetmenin acısına dayanamayıp bayıldığı şeklinde geçer, dedi.

 

Sevgili H. Nur Artıran hocamız olayın hakikatini şöyle aktardı:

 

Allah bütün güzel düşüncelerimizden birer melek yaratır. Yani düşüncelerimiz meleklere dönüşür. Onlar kabirde ve mahşerde bizi yalnız bırakmazlar. (Tabi kötü düşüncelerimizden oluşan varlıklardan  Allah korusun. )

 

İşte Konevi hazretleri kalp gözü açık bir Allah dostuydu. Cenaze namazına katılan o kalabalık insan cemaatiyle birlikte, -belki milyonlarca- melekleri de gördü ve dayanamayıp bayıldı.

 

“Hayattayken yaptıklarının ve düşüncelerinden doğan çocuklarının, mezarının etrafında suret bularak, baba baba diye dolaştıklarını görürsün. Güzel düşüncelerinden huriler, güzel delikanlılar doğar; çirkin düşüncelerinden ise koca koca şeytanlar meydana gelir.”

 

(Hz. Mevlana – Divan-ı Kebir)

 


Aslında daha yazacak çok şey var fakat yazı çok uzadığı için burada bitiriyoruz.

 

Hüsnüzan’nınız daim olsun, efendim.

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

16 Şubat 2016 Salı

Kitabımızı Google Play Store’a Yükledik


Kitabımızı Google Play Store’a Yükledik

 

Hayat serüvenimizi roman tadında hikayeleştirdiğimiz “İçimdeki Bitmeyen Özlem” isimli kitabımızı internette yayınlamaya devam ediyoruz biliyorsunuz.

 


 

Kitabı yayınlamaya başlarken sizlere, bir yayınevi ile görüştüğümü ve kitabı çok beğendiklerini ve basacaklarını söylemiştim.

 

Kitabın basılmasını iptal ettik malesef. Android telefon ve tabletler için Google Play Store Kitaplar bölümünde cüzi bir fiyatla satışa sunduk.

 

Google Play Store’dan Eğlence – Kitaplar bölümüne girip “içimdeki bitmeyen özlem” diye aratırsanız kitabı görebilirsiniz.

 


Şimdi kitabı neden basmayı iptal ettiğimizi ve neden Google Pl. St. a yüklediğimizi merak etmişsinizdir. Kısaca anlatmak istiyorum.

 

Kitabı gönderdiğimiz bir yayınevi, kitabı çok beğendiklerini ve ücretsiz basacaklarını bana belli oranda satıştan telif hakkı vereceklerini söylediler ve sözleşme göndereceğiz, dediler.

 

Bir ay ses çıkmadı, maille sordum. Sonra sözleşme gönderdiler ve binlerce lira masraflar için benden para istediler ve telif hakkı payını artırdılar.

 

Kızdım, kabul etmedim onlara yazdım ki; Ben bu kitabı Allah rızası için yazdım ve herkesin okuması içinde internette yayınladım.

 

Basılmasını istedim çünkü herkes bilgisayar başında kitap okumaz, kimisi yatağa uzanıp kitabı eline alıp okumaktan hoşlanır. Ben emekli bir engelliyim, para veremem lütfen basmayı iptal edin, dedim.

 

Sonra internette bir haber okudum. ABD’de birçok yayınevi dijital olarak kitapları android ve İphone’lar için internet mağazasından yayınlıyormuş ve halk artık kitapları tablet ve ipad’lerden okuyormuş.

 

Ülkemizde yeni yeni birkaç yayınevi başlamış. Düşündüm ben de bir yayınevi olmadan şahsım adına GPS’dan yayınlamak istedim ve 3 TL’lik bir fiyat belirledim. İphone’m yok.

 

Efendim neden ücretsiz yapmadın derseniz, cevabım okunsun diyedir.

 

Kendimle kıyasladım ona göre fiyat belirledim. Ücretsiz bir kitap gördüğümde inceliyorum. Yazarın onlarca kitabı var, birini reklam olsun diye sanırım ücretsiz koymuş der bakmam.

 

1 TL fiyat koysam ciklet parası der kimse almaz, keza 2 TL de düşük. 5 TL gözüme çok görünüyor, onun için alıp okusunlar diye fiyatı 3 TL belirledim.

 

Yukarıda söylemiştim, ben bu kitabı Allah rızası için yazmıştım.

 


O yüzden bir gelir olursa kuruşuna dokunmadan hayırlarda kullanacağım ki vasiyet dosyasında belirttim. (Ölüm saati gizli olduğundan vasiyet yazılmalıdır ki sünnettir.)

 

Şu an e-kitap yaygın olmadığı için ben bir gelir beklemiyorum.

 

Belki yıllar sonra e-kitap yaygınlaşınca kardeşlerim bu vasiyeti uygular inşallah.

 

2008 gibi Facebook hesabımı açtığımda Türkiye’deki toplam kullanıcı belki yüzbindi, bugün milyonlarca.

 

Roman Tadında Kitap: İçimdeki Bitmeyen Özlem


Sonradan engelli olan ve yaşadığı unutamadığı aşkın, ilahi aşka dönüşmesini anlatan Celal Çelik'in ilginç ve tadına doyulmaz akıcı anlatımıyla hayat öyküsünün Kitabı ; Yaşadığım hayat serüvenimin özeti şudur: “Hasta olduğumu, hayallerle geçmiş ondokuz yılın sonunda öğrenmem. Ve yıllardır aradığım İçimdeki Özlem'e kavuşmam.” İnşallah bu kitabı okuyunca AŞK’a, engellilere, dinimize bakışınız değişecek...

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

9 Şubat 2016 Salı

H. Nur Artıran – Aşk’ın Davası


H. Nur Artıran – Aşk’ın Davası

 

Efendim bu başlık, son Mesnevihan (Hz. Mevlana’nın eseri Mesnevi’yi her yönüyle en iyi bilen kişi) sevgili Hayat Nur Artıran Hanımefendi’nin “Aşk Bir Davaya Benzer” isimli kitabındaki kitapla aynı isimli bölüme atıftır.

 

Evet bu yazıda küçüklüğümüzden beri duyduğumuz bu dünya imtihan dünyasıdır, hakikatının içeriğini öğreneceğiz.

 

Evet neden imtihan oluyoruz, neyin imtihanıdır bu, ve Allah elbette biliyor ama o zaman neden imtihan yapıyor, gibi merak ettiğimiz soruları Nur hocamız kitabında çok güzel açıklamış.

 

Kitabımıza da eklediğimiz bu yazıyı, yine sevgili Kas hastası dostum İbrahim Oğuz Word’e aktardı, Allah razı olsun.

 


Aynen kitaptan kopyalıyorum.

 


 

(Sevgili Mevlevi Yazar Hayat Nur Artıran hocamızın tekrar tekrar tefekkür ederek okuduğum “Aşk Bir Davaya Benzer” isimli kitabındaki bu yazısı bana huzur verdi. Kendisinden izin alarak kitabıma ekledim.)

 

    (Mesnevi, cilt 3, 4008): “Aşk bir davaya benzer, cefa çekmek de davanın tanığıdır. Tanığı olmayan her dava mutlaka kaybedilir. Ben, cefaya uğrayıp kemale ereceği ve safa bulacağı zaman kaçan, sonra da safa, huzur dileyen kişinin aklına şaşarım.

 

   Zamanın kadısı senden tanık isterse, sakın ona incinme. Cefayı, kederi, ıstırabı güleryüzle karşıla, onları bağrına bas da hakikat definesini elde et. Çünkü onlar, senin aşkının tanıklarıdır.”

   

Cenab-ı Allah cümle alemi zerre zerre aşk ile, daha doğrusu on sekiz bin alemin Mustafa’sı olan habibi hürmetine, onun aşkına yarattı.

 

Aşkın tecelli etmediği bir tek zerreyi dahi bu alemde göstermek mümkün değildir. Eşref-I mahlukat olarak yaratılan insan ise aşkı ilk defa elest bezminde ruhlar aleminde “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” hitabıyla tanıdı.

 

Cenab-ı Hakkın o eşsiz güzelliği ve sesindeki letafet karşısında ilahi aşka düşüp sarhoş olmayan bir tek kişi dahi düşünmek çok büyük cehalet olur. Bu konuda Hz. Mevlana şöyle der.

    

    (Rubailer, cilt 4, 147): “Benim bütün düşüncelerim ruhlar aleminde verilen ezeli ikrarının mesti olmuştur. O ikrarın zevki ile yalnız ben mest değilim. Bütün insanlardan eğer bir tane bile ayak varsa ben imansızım.”

 

Görüldüğü üzere : Hz. Mevlana, elest bezminde aşka düşüp o aşk ile de sarhoş olmayan bir tek kişi varsa ben imansızım, diyerek imanı üzerine yemin etmiştir. Aşkın ve kul olmanın sırrı Araf suresi, 172. ayette gizlidir. Bu konu elest bezmi sohbetimizde uzun uzun anlatılmıştır.


A’raf suresi, 172: “Rabbim Adem evlatlarından misak aldığını da düşün. Rabbin onların bellerinden zürriyetlerini almış ve onların kendileri hakkında şahitliklerini istiyerek ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ diye buyurunca onlar da ‘Evet, Rabbimizsin’ diyerek ikrar etmişlerdi. Kıyamet günü, bizim bunlardan haberimiz yoktu demeyesiniz yahut ne yapalım, daha önce babalarımız Allah’a şirk koştu biz de onlardan sonra gelen bir nesil idik. Şimdi o batılı başlatan, gerçeği çiğneyip örten kişiler yüzünden bizi helak mı edeceksin, gibi bahaneler bulmayasınız diye Allah, bu ikrarı, bu sözü sizden aldı.”

 

Sonuç itibariyle, aşk bir davaya benzer, çünkü tüm ruhlar beli demekle aşıklık iddiasına giriştiler. Dolayısıyla yüce yaratıcıya kul olduklarını iddia ettiler.

 

İddia ise ispat gerektirir, bir şeyi ispat etmek için de mutlak şahit isterler. O nedenle acı, ıstırap ve kederlerimiz ilahi aşkımızın şahitleri sayılmıştır.

 

Şeyh Galib Hazretleri de, bu duruma işaret ederek: “Derd-ü mihnettir, beladır adı aşk. Bir marazdır, ibtiladır adı aşk.” demiştir.

 

Elest bezminde verdiğimiz kul olma sözünü tasdik etmek, aşk iddiamızı yaşayarak ispat etmek tümüyle, Muhammed (sav) ümmetine yakışır bir ahlak güzelliği içerisinde yaşamaktır.

 

Cenab-ı Hakk’ın kaza ve cevasına rıza göstermektir. Eğer bu dünya mahkeme salonu ise tanıkları acı, ıstırap ve beladır. Kişinin maddi ve manevi tüm hal, tavır ve davranışlarına göre tanıkların mahiyeti ve özelliği de değişecektir.

 

Ankebut süresinde, “Özü sözü bir olanla olmayanı fitne yolu ile denedik” buyurulmuştur. Bizler, fitneyi bozgunculuk, fesat ve benzeri şeyler olarak kabul ederiz.

 

Fakat fitne, Arapça bir kelime olup, iyiyi kötüden ayırma demektir. Araplar altın, gümüş ve çok değerli madenleri yüksek ateşte yakarak halis bir hale getirmeye fitne derler.

 

Ayet-i kerimeyi, bu çerçeveden düşündüğümüz takdirde, “Çeşitli imtihanlar sebebiyle iyiyle kötüyü, sahte ile gerçeği birbirinden ayırdık.” Anlamına geldiğini görürüz.

 

Fakat şunu da bilmek gerekir ki, Cenab-ı Allah’ın imtihan yoluyla bizleri denemesine, bilmesine hiç ihtiyaç yok. Yüce Yaratıcı yarattığı kulun ne olduğunu daha ruhlar alemindeyken bilir.

 

İmtihan, biz aciz kullar için gerekli. O, sadece hiç kimseye haksızlık yapılmadığını anlamamızı, görmemizi, bilmemizi ister.

 

H. Nur Artıran, Efkan Vural, annem ve ben



(Aşk Bir Davaya Benzer – H. Nur Artıran, Sayfa:  239-240)

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

2 Şubat 2016 Salı

Düşüncelerimizde Gizlenen Esrarlı Kuvvet


Düşüncelerimizde Gizlenen Esrarlı Kuvvet

 

Efendim bu başlık, son Mesnevihan (Hz. Mevlana’nın eseri Mesnevi’yi her yönüyle en iyi bilen kişi) sevgili Hayat Nur Artıran Hanımefendi’nin “Aşk Bir Davaya Benzer” isimli kitabındaki bir bölümün adıdır.

 



Evet bu yazıda çok çok önem arzeden “Düşünce” den bahsedeceğiz. Yazıda sevgili H. Nur Hanımın kitabından çokca alıntılar yaptığımız için bu başlığı tercih ettik.

 

Şimdi Nur Hanımın kitabındaki Düşünce bölümünün girişi şöyle başlıyor:

 

DÜŞÜNCELERİMİZDE GİZLENEN ESRARLI KUVVET

 

“Aslında insanın aradığı her şey, her şekil, her suret sadece düşüncelerden meydana gelir.

O nedenle, iyi, güzel şeylerden başka bir şey düşünme!

Çünkü düşünce, suret dokumasının ipliğidir.”

 

“Beden topraktan yaratılmıştır. Düşünceler tohum gibidir,

ne ekersen onu biçersin.”   Hz. Mevlana

 

Maddi manevi tüm yaşantımızı yönlendiren, bizleri mutlu, mutsuz, başarılı, başarısız, kul veya sultan eden, insani, hayvani cümle duyguların merkezinde sadece düşünceler vardır.

 

İnsanı bir anda Arş-ı Ala’ya çıkaran düşünce, aynı hızla esfel-i safiline de düşürebilir. Kainatta var olan her şey, külli ve cüzi düşüncenin yeryüzüne yansıyan farklı görüntüleridir.

 

Hz. Mevlana, Mesnevi’de, “Ey insan sen bir düşünceden ibaretsin. Gerisi et, kemik, kıldır” der. Fakat burada sözü edilen düşünce de salt faydasız, kuru bir düşünce değildir.

 

Çünkü hayvanların da kendine göre bir düşünce mekanizması vardır. Onlarda akıl ve düşünceleri sayesinde bu alemde yaşarlar. Muhyiddin Arabi Hazretleri “İnsan konuşan hayvandır” der.

 

Bu çerçeveden bakıldığında, insanı hayvandan ayıran tek şey, sadece hüsn-ü zandır. Yani tümüyle Rabbani olan pozitif düşünce.

 

Çünkü düşünce vardır rahmani, düşünce vardır hayvani…İnsandaki sesi, sözü kıymetli ve özel kılan, o sözleri meydana getiren, güzel düşüncelerdir.

 

“Ey insan, sen bir düşünceden ibaretsin. Gerisi et, kemik, kıldır.” Beyitindeki asıl maksat da güzel bir düşünceyle doğmayan her şeyin hayvanlık vasfı olduğudur.

 

Zaten arz ettiğimiz beyitin devamında, “Eğer düşüncen gül ise sen gül bahçesisin. Diken ise ateşe atılacak odun gibisin. Eğer gülsuyu gibi latifsen, hoş kokuyorsan, insanlar seni başlarına, yanaklarına sürerler. Eğer pis kokuyorsan seni dışarı atarlar.”

 

Ayrıca bu beyitlerden düşüncelerimizin hoş veya nahoş kokulara sahip olduğu da çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

 

Bildiğin üzere Peygamber Efendimiz (sav), bir hadis-i şeriflerinde, “Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi” diye buyurmuştur. Bunlardan biri güzel kokudur.





(Peygamber Efendimiz SAV -Veysel Karani- Yemen taraflarından bana güzel kokular geliyor, demiştir.)
 

 

Kitapta olan bu yazıyı Word’e aktararak bana yardımcı olan dostum İbrahim Oğuz’a çok teşekkür ederim. Üstelik çalışan tek kası başparmağı ile tek tek harflere tıklayarak yazdı. Allah razı olsun.

 

Kafamıza gelen düşünceler üç çeşitti. Rahmani, nefsani, şeytani…

 

Rahmani düşünceler insana ferahlık verir, kendini iyi hissettirir. Mesela, şu hasta komşuma bir hediye alıp gideyim moral vereyim, gibi içimizden gelen sesler rahmanidir.

 

En mühimi şeytani düşüncelerdir ki, insanı huzursuz eder, sıkıntı verir ve olumsuz, negatif düşünmeye sevk eder, neticede büyük günah su-i zanna düşürür.

 

BU KONUDA BİR ANIM:

 

Ben emekli olmadan önce bir sabah babam tekerlekli sandalyede yine işe getirdi. Babam sandalyeyi iterken hergünkü gibi iş arkadaşlarıma selam verdim.

 

Çok sevdiğim bir arkadaşım bana bakmadı, suratı asık gibiydi. O gün akşama kadar türlü şeytani düşünceler sıkıntı verdi, negatif düşündürdü.

 

Dün ben ona, ne kadar çok kahve içiyorsun, demiştim. Kesin bana küstü, tavır aldı, gibi sui zan ettim.

 

Biliyorsunuz şeytanın amacı suizanna düşürüp sevaplarımızı eritmek ve özellikle eş ve dostların muhabbetini, sevgisini azaltmaktı…

 

Eğer vaktiniz varsa Sui Zan’la ilgili yazımızı tekrar okuyunuz:

 


 

Sonunda akşama doğru arkadaşın odasına gittim, izin almış, çıkmış. Tabi sabaha kadar yine negatif düşüncelerle boğuştum.

 

Sabah güleryüzle selamımı aldı ve mukabele etti. Ben dünkü tavrını sordum. İnan görmedim, dedi.

 

Dün dişim çok ağrıyordu, bende kulaklıkla klasik müzik dinleyerek ağrıyı unutmaya çalışıyordum. Öğlen de izin aldım, dişçiye gittim dostum, dedi.







(Helallik almazsak mahşerde Cenab-ı Allah kazandığımız sevapların bir kısmını alıp suizan ettiğimiz insana verecek. Suizan kul hakkıdır çünkü.)
   

 

İLLA ZİKİR

 

Sevgili değerli bilge kamil insan, Mevlevi Hayat Nur Artıran Hanımefendi bir TV’de sohbetinde bu konudan şöyle bahsetti:

 

“İzleyenlerden gelen bir soruda izleyici içten gelen seslerden sordu ve çözüm istedi. Nur hocam, İçimizden gelen bizi huzursuz ve mutsuz eden sesler şeytanidir, çünkü rahmani olan  sesler, asla  insanı mutsuz etmez, bilakis insana huzur ve sükunet verir, dedi.

 

Bunlar şeytani vesveselerdir ve arı sürüsüne benzer. Kaçtıkça kovalarlar. Arı sürüsünden kurtulmanın yolu suya dalmaktır. Arılar suya giremezler.

 


Tasavvufta suyun manası zikirdir. Vesveseden kurtulmanın çaresi Allah’ı zikretmektir. İlla ZİKİR, ZİKİR, ZİKİR... Ayette Rabbimizin dediği gibi:

 

“Eğer şeytandan gelen bir vesvese seni dürterse hemen Allah’a sığın. Çünkü O, her şeyi işitir, her şeyi mükemmel tarzda bilir.” (Fussilet suresi, 36. ayet)

 

Zikir sadece ele tesbih alıp Allah Allah Allah ... demek değildir. Zikir, anmak, hatırlamak demektir.

 

Namaz zikirdir, Kuran okumak, dua etmek, dini kitap okumak, dini sohbet dinlemek, hatta dini film izlemekte zikirdir.

 

Maksat  şer olan cümle işlerden ayrılıp hayra, dolayısıyla huzura yönelmektir. Yani, iyi, güzel, doğru, hayırlı olan cümle işlerimiz bir zikirdir.. ”

 

ŞEYTANIN AMACI:

 

Evet, şeytan insanı huzursuz ederek ibadetten uzaklaştırmak için vesvese verir. Vesvese, önem verilmediğinde kaybolur. Sabun köpüğü gibi sönüverir.

 

Fakat bunların şeytandan olduğunu bilmediğimiz zaman, sanki aklımıza gelen düşüncelerin, hayalimize gelen ebepdışı resimlerin irademizle oluştuğunu sandığımız vakit problem başlıyor.

 

O düşüncelerin şeytanın fısıltıları olduğunu bilemediğimizde, sanki hakikatmış gibi kalbimiz rahatsız olur ve kurgu senaryoları üretiriz, ortada hiç birşey yokken büyüttükçe büyütürüz. 

 

Vesvese hastalığına yakalanmamak için ise tedbirli olmalıyız. 

 

İşin ilk önlemi, bilmektir. Vesveselerin kaynağı şeytandır. Şeytanın amacı insanı huzursuz edip bıktırmaktır ki, ibadetten uzaklaşsınlar. Bilen vesvese etmez.  

 

Bazen de vesveseler günlük hayatımızda dostlarımız hakkında gelir. Şeytanın amacı sevgiye muhabbete zarar vermektir ki, toplumda kin, haset, nefret, kışkançlık ve suizan oluşsun…

 

Suizan, yani bu vesveselerle gerçekte hakikat olmayan bir şeyi kötüye yorarız ve doğru kabul ederiz ve muhatabımız hakkında kötü düşünceler oluşur.

 

Suizan etmek kul hakkıdır ve büyük günahtır. Uyanık olalım. Hüsnüzan (Pozitif düşünmek) ise sevaptır.

 

DÜŞÜNCELER TOHUMDUR

 

Hz. Mevlana “İnsan düşünceden ibarettir, gerisi et, kemik, kıldır.” Der.

 


H. Nur Artıran Hanımefendi bir sohbetinde diyor ki: İnsan topraktan yaratılmıştır. Her düşünce bir tohumdur. Her düşünce beden toprağına ekilir. Ne ekersen onu biçersin.

 

Hz. Mevlana, eğer ayağına diken battıysa, günün birinde sen ekmişsindir. Eğer sana gül verdilerse, onun tohumunu da sen ekmişsindir, der.

 

Zaten biliyorsunuz Peygamber Efendimiz SAV:

 

"Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. " , der.

 

Sevgili Peygamberimiz SAV, İslam'a göre her işin başı ve ahiretin yegane geçer akçesi olan iman ile sevgi arasındaki bağı en çarpıcı biçimde bu hadisinde dile getirmiş bulunmaktadır.

 

Afüvv (Affedici) ve Gaffar (tövbe edenin günahlarını affedip örten) olan Cenab-ı Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmalı ve biz imanlı müslümanlara da yakışan affetmektir.

 

Muhabbetimizi engellemek isteyen şeytana fırsat verip sevindirmemeliyiz. İyi geçinmek ibadettir. İyi geçinmek için görmezden gelip hata örtücü olmalıyız.

 

Aslında daha yazacak çok şey var fakat yazı çok uzadığı için burada bitiriyoruz.

 

 

Celalin Penceresinden