Sebeplere Takılan Hikmetini Anlayamaz
Bilmiyorum yazıların
üzerinde düşünüyor musunuz? Yoksa sadece okuyup geçiyor musunuz?
Acizane bendeniz
inanmadığım ve tatbik etmediğim hiçbir şeyi yazmamaya
azami dikkat ve gayret göstermekteyim. Geçtiğimiz yıllarda ‘Sebepler Perdedir’ ve ‘Allah hikmetsiz iş yapmaz’ isimli
yazılar paylaşmıştım.
Evet orada da belirtmiştim. Allah başımıza gelen sıkıntı, bela,
kaza, hastalık gibi hiçbir olayı hikmetsiz yaratmaz.
Hikmet demek, ilk
bakışta iç yüzü, yani batıni boyutu hemen anlaşılmayan sırlı, manevi
bir hâl demektir. Diğer bir boyutuylada, Allah dostlarının gönlüne yüce
Rabbimiz tarafından ilham edilen ilim, bilgi demektir.
Allah Kuran’da bizden onlarca ayette aklımızı kullanmamızı istiyor.
Yani başımıza gelen her olayın hikmetini düşünmemizi ve ona göre ibret
alarak halimizi düzeltmemizi ve hem dünyada, hem ahirette huzurlu yaşamamızı
istiyor.
Acizane bendeniz, başıma
gelen her olayın hikmetlerini düşünürüm. Çünkü musibetler sebepsiz gelmez. Ama,
Allah merhametlilerin en merhametlisidir, kuluna asla zulmetmez.
“Sana
gelen iyilik Allah'tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir…” (Nisa suresi, 79. ayet)
Bendeniz her zaman
Cenab-I Hakkın bizlere işaret buyurduğu bu çerçeveden düşünmeye çalışırım.
Beklenmedik olaylalar karşısında kendimi sorgulayarak; mutlaka bir
eksik veya kusurum oldu ki, yüce Rabbimiz bu olayla beni uyarıyor
derim. İdrakim ölçüsünde alınması gereken dersimi alır, tövbe istiğfar eder, aynı
hatayı tekrarlamamaya çalışırım.
Cenab-ı Hakk benim
gaflet içinde, gafil, cahil olmama fırsat vermedi. Görünüşte belkide bir eza,
cefa ile beni temizledi; Çünkü Rabbim beni seviyor der, başıma gelen musibet
görünüşlü ilahi rahmete sevinirim..
Bir yaz günü Ereğli’de akülü
sandalyemin tekeri patlamıştı. Maddi sebebi, dikenlerin üstünden farketmeden
geçmemdi. Maddi sebebe takılırsam
gerçeği bulamazdım.
Gece evde işin hikmetini düşündüm. Aklıma geldi ki, o gün ben
babamı üzmüş, gitme dediği yere gitmiştim. Allah beni böyle cezalandırmıştı.
Gece gözyaşıyla tövbe-istiğfar ve dua ettim.
Ben işin diğer bir
hikmetini de şöyle düşündüm. Allah, zerre miktar hayrın ve şerrin hesabının
olacağı mahşer gününe bırakmadı... Bunun karşılığını daha bu dünya’da iken verdi !
Peygamber Efendimiz SAV buyuruyor:
“Bir
mümine yorgunluk, ağrı, kaygı, hüzün, gam, eza isabet etse, hattâ ayağına diken
batsa, günahlarına kefaret olur.” [İbni
Hibban]
DÜŞÜNCE
Bazende o kadar düşünür ve başıma gelen musibetin manevi sebebini
bulamazdım.
Son Mesnevihan Hayat Nur Artıran Hanımefendinin “Düşüncenin önemi” konulu TV sohbetini
dinleyince işin hikmetini anladım:
“Düşünce o kadar önemlidir ki... Düşüncelerimiz tohum
gibidir. İnsan topraktan yaratılmıştır. İrademizle düşündüğümüz her düşünce
beden toprağına ekilir.
Eğer sana gül vermişlerse günün birinde onun tohumunu sen
dikmişsindir. Eğerki ayağına bir diken batmışsa onunda tohumunu sen ekmişsindir.”
Evet aklımıza gelen
vesveseyi gerçek kabul eder ve irademizle
üzerinde düşünceler üretirsek, kanserden
tehlikeli büyük günah Suizan’na dönüşür ve beden toprağına ekilir.
Tövbe etmezsek, o tohum çarçabuk
büyür. Ve başımıza gelen musibetler, o kötü tohum yüzündendir. Bazen Rabbimiz bu
negatif düşünceye anında da ceza verebilir.
Yine
Nur hocamız : “Nice görünmez ilahi mahkemeler
kurulur da, işlediğimiz hataların, günahların faturasını bazen malımızla, bazen de canımızla
öderiz, demişti..
O nedenle,
Hz.Mevlana; Kaybettiğin bir şey için sakın üzülme, cana gelecek olan zarar
Cenâb-ı Allah’ın lütfu merhametiyle malına gelmiştir, diye buyurmuştur.
Mesela yolda gördüğümüz bir
mümin kardeşimiz hakkında suizan ederek düşündük, anında ayağımız taşa takılır,
düşeriz. Veya daha başka musibetler…
Tabi Allah’ın sevdiği imanlı müslümanlar için böyledir. Yoksa her kötü
düşünene hemen burda ceza gelmiyor,
ahirete erteleniyor.
Bazen anlayamadığım
musibetler geliyor. Eğer düşünür ve hiçbir sebep bulamazsam, Allah bunu,
cennetteki makamımı yükseltmek için vermiştir, der musibete sevinirim.
Bir sahih hadiste, 'İnsanların en çok musibete
uğrayanları evvela peygamberlerdir, sonra derecelerine göre (veliler ve
salihler) gelir. Kişi dinine göre bela ve imtihanlara maruz kalır. Eğer
salâbet-i diniyesi varsa, belası daha da artar. Fakat dininde gevşek yaşıyorsa
ona göre musibetlerle karşılaşır. Kişiye belalar gelir gelir de artık onun
üzerinde hiçbir günah kalmaz.' (Tirmizi, Zühd 57) buyuruluyor
ALLAH HİKMETSİZ İŞ YAPMAZ
Bu
hikayeyi (mart 2014) Hayat Nur Artıran ‘ın TV’de Ab-ı Hayat
programında dinlemiştim.
H. Nur
Artıran hocamız yıllarca, rahmetli
Mesnevihan Şefik Can (1909-2005)
hocanın yanında bulunmuş. Ondan dinlediği şu anıyı seyircilere aktardı.
Erzurum’da, sanırım cumhuriyetten önce,
Osmanlı zamanında yaşanmış bir olay...
Şefik Can
hocamızın babası türbedar Müftü Tevfik Efendi’nin bizatihi başından geçen
yaşanmış bir olay… Erzurum’un bir mahallesinde evliya bir zatın türbesi varmış. (Erzurum’daki olayın geçtiği yeri ve evliya zatın ismini unuttum)
Türbeyi
ziyarete gelenler sandukanın üzerine
tülbent (başörtüsü) hediye getirip sandukanın üzerine seriyorlarmış. Çünkü
biliyorlar ki evliya zatlar Hayy’dır. (diridir)
Türbeye
hizmet eden türbedar Tevfik Efendi şöyle düşünmüş. Mahallelerinde kocası ölen dul bir kadın varmış, çok
fakirmiş, üstelik yetişkin üç yetim
kızıyla yaşıyormuş.
Ben bu tülbentlerin dört tanesini sandukanın üzerinden alıp, o
fakirlere hediye edeyim, diye düşünmüş. Biri anne, üçü de
kızlar için... Götürmüş vermiş.
Ertesi gün
sabah, türbedar Tevfik Efendi uyanınca bir bakmış, sağ eli ve parmakları felç olmuş, oynamıyor. Üstelik diğer eliyle
bile parmaklarını oynatamıyor, kaskatı kesilmiş...
Anıyı
anlatmaya devam ederken muhterem H. Nur Artıran hocamız burada şu yorumu ekledi:
Biz olsak naparız? Doktor doktor gezeriz,
fizik tedavi, kaplıca, tavsiye ilaçlar, kremler vs... Ama türbedar öyle yapmamış. Allah bana bunu neden vermiş olabilir,
diye başlamış düşünmeye...
Çünkü
biliyormuş ki, sebepler perdedir.
Herşeyin bir maddi sebebi, bir de manevi sebebi vardır. Yani hikmeti, gizli
nedeni... Allah hikmetsiz hiçbir şey
yapmaz.
Tevfik
Efendi son birkaç gün içinde yaptığı herşeyi düşünmüş ve elinin taş kesilmesine
bir neden bulamamış. Aklına takılan tek
şey, sandukadan alıp götürdüğü tülbentlermiş.
Tülbentleri
verdiği fakir aileye gidip, utana sıkıla
o tülbentleri geri istemiş. Ben size yenisini kendi cebimden alacağım.
Onlar o evliya zata hediye edilmişti, izinsiz aldım, demiş.
Tülbentleri geri getirip sandukanın üzerine sermiş.
Ertesi gün uyandığında ise eli eski haline gelmiş. Bu sefer başlamış evliya
zatın -Allah’ın izniyle- neden böyle birşey yaptığını düşünmeye...
Mahallede
bir araştırma yapmış. Tülbentleri
verdiği kadın ve kızlarının, o türbeyi hiç ziyaret etmediklerini öğrenmiş.
Bir de, evliya zatın hakkında şöyle dediklerini aktarmışlar:
“Millet ne anlıyor o türbeyi ziyaretten.... Akılsızlar sandukaya
yüzlerce tülbent sermişler.“
Evet
evliyalar diridir. Çevrelerinde olan bitenden Allah’ın izniyle haberdardırlar.
Günümüzde bazıları diyorlar ki, Hz
Muhammed SAV, 1400 sene önce yaşadı ve öldü...
Bir evliyanın bile öldükten sonra tasarrufu devam ederken, bir
şehide bile ölü denmezken, peygamberlere nasıl öldü deriz?
Konu dağılmasın, Herneyse, ...
Bizler, başımıza gelen olaylar hakkında çoğunlukla maddi sebeplere
takılıyor ve olayların hikmetini düşünmüyoruz.
Çukur
varmış, görmedim, düştüm, ayağım incindi
diyoruz mesela... Halbuki işlediğimiz bir günahın ya cezası, ya kefareti yada
bize bir ikaz olabilir.
Bu konuda
yazdığımız şu
yazımız çok ilgi görmüştü. İnşallah tekrar
okuyunuz:
Evet sonuç olarak,
biliyorsunuz ayette Rabbimiz, ”… Allah izin vermeden bir tek yaprak bile
düşmez...“ (Enam
suresi 59. ayet) buyuruyor.
Başımıza gelen iyi yada kötü her olayın hikmetini, yani Allah’ın
bunu neden vermiş olabileceğini düşünüp varsa günahımıza tövbe etmeli, hak
yemişsek helallik almalıyız.
Rızkımız mı bollaştı, bu belki şükür imtihanıdır diye
düşünmeliyiz...
Celalin Penceresinden