25 Nisan 2016 Pazartesi

Sebeplere Takılan Hikmetini Anlayamaz


Sebeplere Takılan Hikmetini Anlayamaz

 

Bilmiyorum yazıların üzerinde düşünüyor musunuz? Yoksa sadece okuyup geçiyor musunuz?

 

Acizane bendeniz inanmadığım ve tatbik etmediğim hiçbir şeyi yazmamaya azami dikkat ve gayret göstermekteyim. Geçtiğimiz yıllarda ‘Sebepler Perdedir’ ve ‘Allah hikmetsiz iş yapmaz’ isimli yazılar paylaşmıştım.

 

Evet orada da belirtmiştim. Allah başımıza gelen sıkıntı, bela, kaza, hastalık gibi hiçbir olayı hikmetsiz yaratmaz.

 

Hikmet demek, ilk bakışta iç yüzü, yani batıni boyutu hemen  anlaşılmayan sırlı, manevi bir hâl demektir. Diğer bir boyutuylada, Allah dostlarının gönlüne yüce Rabbimiz tarafından ilham edilen ilim, bilgi demektir.

 


Allah Kuran’da bizden onlarca ayette aklımızı kullanmamızı istiyor.

 

Yani başımıza gelen her olayın hikmetini düşünmemizi ve ona göre ibret alarak halimizi düzeltmemizi ve hem dünyada, hem ahirette huzurlu yaşamamızı istiyor.

 

Acizane bendeniz, başıma gelen her olayın hikmetlerini düşünürüm. Çünkü musibetler sebepsiz gelmez. Ama, Allah merhametlilerin en merhametlisidir, kuluna asla zulmetmez.

 

“Sana gelen iyilik Allah'tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir…” (Nisa suresi, 79. ayet)

 

Bendeniz her zaman  Cenab-I Hakkın bizlere işaret buyurduğu bu çerçeveden düşünmeye çalışırım. Beklenmedik  olaylalar karşısında kendimi sorgulayarak;  mutlaka bir eksik veya  kusurum oldu ki, yüce  Rabbimiz bu olayla beni uyarıyor derim. İdrakim ölçüsünde alınması gereken dersimi alır, tövbe istiğfar eder, aynı hatayı tekrarlamamaya çalışırım.

 

Cenab-ı Hakk benim gaflet içinde, gafil, cahil olmama fırsat vermedi. Görünüşte belkide bir eza, cefa ile beni temizledi; Çünkü Rabbim beni seviyor der, başıma gelen musibet görünüşlü ilahi  rahmete sevinirim..

 

Bir yaz günü Ereğli’de akülü sandalyemin tekeri patlamıştı. Maddi sebebi, dikenlerin üstünden farketmeden geçmemdi. Maddi sebebe takılırsam gerçeği bulamazdım.   

 

Gece evde işin hikmetini düşündüm. Aklıma geldi ki, o gün ben babamı üzmüş, gitme dediği yere gitmiştim. Allah beni böyle cezalandırmıştı. Gece gözyaşıyla tövbe-istiğfar ve dua ettim. 

 

Ben işin diğer bir hikmetini de şöyle düşündüm. Allah, zerre miktar hayrın ve şerrin hesabının olacağı mahşer gününe bırakmadı... Bunun karşılığını daha bu dünya’da iken verdi !

 

Peygamber Efendimiz SAV buyuruyor:

 

“Bir mümine yorgunluk, ağrı, kaygı, hüzün, gam, eza isabet etse, hattâ ayağına diken batsa, günahlarına kefaret olur.”   [İbni Hibban]

 

DÜŞÜNCE

 

Bazende o kadar düşünür ve başıma gelen musibetin manevi sebebini bulamazdım.

 


Son Mesnevihan Hayat Nur Artıran Hanımefendinin “Düşüncenin önemi” konulu TV sohbetini dinleyince işin hikmetini anladım:

 

“Düşünce o kadar önemlidir ki... Düşüncelerimiz tohum gibidir. İnsan topraktan yaratılmıştır. İrademizle düşündüğümüz her düşünce beden toprağına ekilir.

 

Eğer sana gül vermişlerse günün birinde onun tohumunu sen dikmişsindir. Eğerki ayağına bir diken batmışsa onunda tohumunu sen ekmişsindir.”

 

Evet aklımıza gelen vesveseyi gerçek kabul eder ve irademizle üzerinde düşünceler üretirsek, kanserden tehlikeli büyük günah Suizan’na dönüşür ve beden toprağına ekilir.

 

Tövbe etmezsek, o tohum çarçabuk büyür. Ve başımıza gelen musibetler, o kötü tohum yüzündendir. Bazen Rabbimiz bu negatif düşünceye anında da ceza verebilir.

 

Yine Nur hocamız : “Nice görünmez ilahi mahkemeler kurulur da, işlediğimiz hataların,  günahların faturasını bazen malımızla, bazen de canımızla öderiz, demişti..

 

O nedenle, Hz.Mevlana; Kaybettiğin bir şey için sakın üzülme, cana gelecek olan zarar Cenâb-ı Allah’ın lütfu merhametiyle malına gelmiştir, diye buyurmuştur.

 

Mesela yolda gördüğümüz bir mümin kardeşimiz hakkında suizan ederek düşündük, anında ayağımız taşa takılır, düşeriz. Veya daha başka musibetler…

 

Tabi Allah’ın sevdiği imanlı müslümanlar için böyledir. Yoksa her kötü düşünene hemen burda ceza  gelmiyor, ahirete erteleniyor.

 

Bazen anlayamadığım musibetler geliyor. Eğer düşünür ve hiçbir sebep bulamazsam, Allah bunu, cennetteki makamımı yükseltmek için vermiştir, der musibete sevinirim.

 

Bir sahih hadiste, 'İnsanların en çok musibete uğrayanları evvela peygamberlerdir, sonra derecelerine göre (veliler ve salihler) gelir. Kişi dinine göre bela ve imtihanlara maruz kalır. Eğer salâbet-i diniyesi varsa, belası daha da artar. Fakat dininde gevşek yaşıyorsa ona göre musibetlerle karşılaşır. Kişiye belalar gelir gelir de artık onun üzerinde hiçbir günah kalmaz.' (Tirmizi, Zühd 57) buyuruluyor

 

ALLAH HİKMETSİZ İŞ YAPMAZ

 

Bu hikayeyi (mart 2014) Hayat Nur Artıran ‘ın TV’de Ab-ı Hayat programında dinlemiştim.

 

H. Nur Artıran hocamız yıllarca, rahmetli Mesnevihan Şefik Can (1909-2005) hocanın yanında bulunmuş. Ondan dinlediği şu anıyı seyircilere aktardı.

 


Erzurum’da, sanırım cumhuriyetten önce, Osmanlı zamanında yaşanmış bir olay...

 

Şefik Can hocamızın babası türbedar Müftü Tevfik Efendi’nin bizatihi başından geçen yaşanmış bir olay… Erzurum’un bir mahallesinde evliya bir zatın türbesi varmış. (Erzurum’daki olayın geçtiği yeri ve evliya zatın ismini unuttum)   

 

Türbeyi ziyarete gelenler sandukanın üzerine tülbent (başörtüsü) hediye getirip sandukanın üzerine seriyorlarmış. Çünkü biliyorlar ki evliya zatlar Hayy’dır. (diridir)

 

Türbeye hizmet eden türbedar Tevfik Efendi şöyle düşünmüş. Mahallelerinde kocası ölen dul bir kadın varmış, çok fakirmiş, üstelik yetişkin üç yetim kızıyla yaşıyormuş.

 

Ben bu tülbentlerin dört tanesini sandukanın üzerinden alıp, o fakirlere hediye edeyim, diye düşünmüş. Biri anne, üçü de kızlar için... Götürmüş vermiş. 

 

Ertesi gün sabah, türbedar Tevfik Efendi uyanınca bir bakmış, sağ eli ve parmakları felç olmuş, oynamıyor. Üstelik diğer eliyle bile parmaklarını oynatamıyor, kaskatı kesilmiş...

 

Anıyı anlatmaya devam ederken muhterem H. Nur Artıran hocamız burada şu yorumu ekledi:

 

Biz olsak naparız? Doktor doktor gezeriz, fizik tedavi, kaplıca, tavsiye ilaçlar, kremler vs... Ama türbedar öyle yapmamış. Allah bana bunu neden vermiş olabilir, diye başlamış düşünmeye...

 

Çünkü biliyormuş ki, sebepler perdedir. Herşeyin bir maddi sebebi, bir de manevi sebebi vardır. Yani hikmeti, gizli nedeni... Allah hikmetsiz hiçbir şey yapmaz.

 

Tevfik Efendi son birkaç gün içinde yaptığı herşeyi düşünmüş ve elinin taş kesilmesine bir neden bulamamış. Aklına takılan tek şey, sandukadan alıp götürdüğü tülbentlermiş.

 

Tülbentleri verdiği fakir aileye gidip, utana sıkıla o tülbentleri geri istemiş. Ben size yenisini kendi cebimden alacağım. Onlar o evliya zata hediye edilmişti, izinsiz aldım, demiş. 

 

Tülbentleri geri getirip sandukanın üzerine sermiş. Ertesi gün uyandığında ise eli eski haline gelmiş. Bu sefer başlamış evliya zatın -Allah’ın izniyle- neden böyle birşey yaptığını düşünmeye...

 

Mahallede bir araştırma yapmış. Tülbentleri verdiği kadın ve kızlarının, o türbeyi hiç ziyaret etmediklerini öğrenmiş. Bir de, evliya zatın hakkında şöyle dediklerini aktarmışlar:

 

“Millet ne anlıyor o türbeyi ziyaretten.... Akılsızlar sandukaya yüzlerce tülbent sermişler.“ 

 

Evet evliyalar diridir. Çevrelerinde olan bitenden Allah’ın izniyle haberdardırlar. Günümüzde bazıları diyorlar ki, Hz Muhammed SAV, 1400 sene önce yaşadı ve öldü...

 

Bir evliyanın bile öldükten sonra tasarrufu devam ederken, bir şehide bile ölü denmezken, peygamberlere nasıl öldü deriz? Konu dağılmasın, Herneyse, ...

 

Bizler, başımıza gelen olaylar hakkında çoğunlukla maddi sebeplere takılıyor ve olayların hikmetini düşünmüyoruz.

 

Çukur varmış, görmedim, düştüm, ayağım incindi diyoruz mesela... Halbuki işlediğimiz bir günahın ya cezası, ya kefareti yada bize bir ikaz olabilir.

 

Bu konuda yazdığımız şu yazımız çok ilgi görmüştü. İnşallah tekrar  okuyunuz:

 


 


Evet sonuç olarak, biliyorsunuz ayette Rabbimiz, ”… Allah izin vermeden bir tek yaprak bile düşmez...“  (Enam suresi 59. ayet)  buyuruyor.

 

Başımıza gelen iyi yada kötü her olayın hikmetini, yani Allah’ın bunu neden vermiş olabileceğini düşünüp varsa günahımıza tövbe etmeli, hak yemişsek helallik almalıyız.

 

 

Rızkımız mı bollaştı, bu belki şükür imtihanıdır diye düşünmeliyiz...

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

18 Nisan 2016 Pazartesi

İçimdeki Bitmeyen Özlem Kitabından


İçimdeki Bitmeyen Özlem Kitabından

 

80 milyona yaklaşan canım Türkiye’mizde, 8 milyondan fazla engelli insan vardır. Hergün karşılaştığımız, çoğu zaman görmezden geldiğimiz içimizdeki ötekilerdir onlar… 

 

Fakiriniz de yirmi yaşına kadar engellileri görmezden gelir geçerdi.

 
 


Bu kitapta nasıl engelli oldum, neler yaşadım, duygularım ve hayata bakışım nasıl değişti, anlatmaya çalıştık.

 

Ayrıca aşkla geçen lise ve üniversite yıllarındaki saf duygularımızı paylaştık ve sonunda tabi o aşk, ilahi aşka ulaşmamıza nasıl vesile oldu, kısaca hayat öykümüzü anlattık.

 

İlahi aşk aracının yakıtı olan namazdan ve gözyaşından da bahsettik kitapta…

 

Bu kitabı, hem engelli hem de sağlıklı okuyucuların, imanlarının artmasına vesile olmak, ve inşallah kalbinde sevgi ve merhamet olup gerçeği arayanlara bir ışık olması için, Allah’ın izni ve yardımıyla yazdık.

 

Kitabı tamamen gerçek olay ve düşüncelerle o saf aşk etrafında düzenledik.

 


 

İnşallah beğendiniz ve bu okuduklarınız ile hayata Celalin Penceresinden baktınız.

 


Bu kitabı hiç okumayanlar için fikir olması açısından nelerden bahsettik?

 

* Hayata karamsar bakan birisi nelere sahip olduğunun farkına varır ve şükreder.

 

* "Kuran’ın, ibadetin ve samimi olarak inanmanın mucizelerinden..."

 

* Kuran’ı hep merak eden ve hiç okumayanlar için Kuran meali okuma isteği uyandırır.

 

* Her adım attığınızda Allah’a şükredersiniz, meğer yürüyebilmek ne değerliymiş.

 

* Dizilerdeki aşk veya magazin programlarındaki gerçek aşk değilmiş anlarsınız.

 

* Kitaptan gerçek dostluğu, vefayı, sevgiyi, aşkı öğrenirsiniz.

 

* Namazın hem bedeni hem ruhi faydalarını öğrenip namaz kılma isteğiniz artacaktır.

 

* Bir müslümanın olmazsa olmaz özelliği, merhametli ve güzel ahlaklı olmasıymış.

 

* Film ve dizilere bakarken müstehcen sahnelerde belki siz de kanalı değiştirirsiniz.

 

* Sigarayı bırakmayı iyice düşünmeye başlarsınız, inşallah Allah nasip eder.

 

* Olumlu düşünmenin önemini öğrenirsiniz. Negatif düşüncelerle yalnızca kendinize zulmettiğinizi anlarsınız.

 

* Hastalık bir nimetmiş, artık Allah hastalık verdiğinde hep şükredip dua edersiniz.

 

* Anne babanızı hiç üzmez, her gün arar ve inşallah sık sık ziyaret edersiniz.

 

* Her engelli Allah’ın özel kuludur, gördüğünüz heryerde güleryüzle sohbet edersiniz.

 

* Başınıza gelen herşeye bu da geçer der, sabretmeye başlarsınız.

 

* Katil Vahşi’nin nasıl Hz. Vahşi olduğunu öğrenir ve Allah’tan ümit kesmeyip günahlara tövbe edersiniz inşallah…

 

* Asla kimsenin umudunu kırmayıp, kaderin sahibine teslim olmaya bakarsınız.

 

* Empati ne demek ve empati yaparak düşünmenin önemini öğrenirsiniz.

 

* Bazı engelli kardeşlerim çok istemesine rağmen, namaz kılmaya başlayıp huzur bulmak için iyileşmeyi bekliyorlar. Teyemmüm abdestiyle oturduğunuz yerde de kılınabilineceğini öğrenirsiniz.

 


***

 

Daha çok şeyler var, hele bazı paylaşılan hikayelerde gözyaşınızı tutamazsınız.

 

Peygamber Efendimiz SAV birbirimize karşı sevgimizin artması için; “Hediyeleşin ki muhabbetiniz artsın.” Buyurmuştur.

 

En güzel hediye kitaptır.

 

Siz de bu yazıyı sevdiklerinize göndererek onlara bu kitabı hediye etmiş gibi olursunuz.

 

Kalbinde sevgi olup gerçeği arayanlara ışık olur inşallah…

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

5 Nisan 2016 Salı

İçimizden geçenleri duyan Rabbimiz var Elhamdülillah


İçimizden geçenleri duyan Rabbimiz var Elhamdülillah

 

Yüce Allah Kuran'da: Ey kullarım dua etmeseniz Rabbiniz size ne diye değer versin, (Furkan suresi, 77. ayet) buyuruyor.

 

Allah içimizden ettiğimiz, hatta hayal ettiğimiz duaları bile kabul ediyor. Yeterki biz aciz olduğumuzun farkında olalım ve Allah’ın sonsuz gücüne teslim olup O’na samimi olalım.

 


Geçenlerde öğle namazından önce ezana kadar bir saat uyumak istedim.

 

Çünkü hergün sabah namazından sonra tekrar uyumuyor ve iki saat zikir ve salavat okuyorum.

 

Ertesi günün sabah namazına rahat uyanmak için, Kaylule denen batılıların Fiesta/Siesta dedikleri ve aslında Efendimizin SAV sünneti olan kısa uykuyu uyumak istedim.

 

Efendimiz SAV bu uykuyu ümmetine de tavsiye etmiştir. Özellikle uzun ve sıcak yaz günlerinde bu kısa uyku gece ibadeti çok önemlidir.

 
Peygamber Efendimiz SAV böyle buyurmuştur.

Babam yatağıma uzattı, battaniye örttü ve oturma odasına gitti. Fakat öyle bir televizyonun sesini açtı ki, odamın kapısı kapalı olmasına rağmen uykuya dalamadım.

 

Uzanıyorum, gözüm kapalı ama içimden sürekli Allah'a yalvarıyorum. Allah'ım nolur babam sesini kısıp odasının kapısını kapatsın, diyorum.

 

Sonra birden babam televizyonu kıstı ve kapısını örttü, uyumuşum.

 

Akıllı telefonuma kurduğum uygulamadaki ezan sesiyle uyandım. Ezandan sonra babamı çağırdım, ördek lazımlıkla işetirken sebebini sordum.

 

Birden aklıma geldi, çocuk şimdi gürültüden uyuyamaz diye...

 

İçimden geçen duamı duyup kabul eden Allah'a binlerce hamdolsun...

 

Neden dua etmiyoruz?

 

Bir dizi filmde rastladık. Filmdeki oyuncu telefonda köydeki akrabasına soruyordu; ekinlerin durumu nasıl, yağmur yağdı mı? diye sordu.

 

Teyze; evet köye yağdı ama yağmur yağarken kocasının bahçeye çıkıp şöyle dediğini söyledi: “Hadi yağ, ama git biraz da bizim tarlaya yağ, hadi yağ”. Bunu izleyince güldük...

 

Bir de eski bir filmde gördüğümüz şu replik hatırımıza geldi: Kasabada kahvede otururken şiddetli yağmur başladığını gören çiftçi diyor ki: “Bizim köye de yağsan nolur”

 

Malesef dinimizi yanlış tanıyoruz. İnsanın bu dünyada Allah’ın halifesi olduğunu ve Allah’ın, herşeyi insanın emrine verdiğini bilmiyoruz ve Kuran meali de okumuyoruz...

 

Peygamberimiz SAV diyor ki:

“Eğer siz Allah'tan hakkıyla korksaydınız, kendisiyle birlikte cehaletin yeri olmayan ilmi elbette ki tahsil ederdiniz.  Şayet, siz Allah'ı layıkıyla bilmiş olsaydınız, anlasaydınız, dualarınızla dağlar yerinden oynardı.” (Suyuti, Camius-Sağir 5:319, Hadis No:7448)

 

Evet DUA etmek o kadar önemlidir ki, Cenab-ı Hak Kuran’da şöyle buyuruyor:

 

“De ki: "Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki? ... ” (Furkan suresi, 77. ayet)

 

Dua ederken herşeyi Rabbimizden istemeliyiz. Gücü herşeye yeten, sonsuz zengin ve cömert Allah’a zor hiçbir şey yoktur. Efendimiz SAV: “Ayakkabınızın bağı bile kopsa, Allah’tan isteyiniz” buyuruyor.

 

Köylülerimiz gökyüzüne bakıp bakıp, kuru kuru, hadi yağ diyeceklerine, keşke namaz kılıp gözyaşlarıyla samimi dua ile yağmur isteseler... Çünkü Allah şöyle diyor:

 

Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir. (Bakara suresi, 153. ayet)

 


Bakın zamanında ne olmuş:

 

“Bir yaz günü bahçıvanı Enes -radıyallâhu anh-’e gelerek yağmur yağmadığından ve bahçenin kuruduğundan yakındı. Hz. Enes su getirterek abdest alıp namaza durdu. Selâm verdikten sonra bahçıvanına:

 

- Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun? diye sordu. Bahçıvan:

 

- Göremiyorum, dedi. Enes -radıyallâhu anh- tekrar içeri girip namaz kıldı. Üçüncü yahut dördüncü kez bahçıvanına:

 

- Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun? diye sorunca adam:

 

- Kuş kanadı gibi bir bulut görüyorum, dedi. Bunun üzerine Enes -radıyallâhu anh- namazını ve duâsını sürdürdü. Az sonra adam yanına girdi ve:

 

- Gök bulutla kaplandı ve yağmur yağdı, dedi. Hz. Enes:

 

-Haydi Bişr bin Şegaf’ın gönderdiği ata bin de yağmurun nerelere kadar yağdığını araştır, dedi.

 

Bahçivan ata binip etrâfı dolaştığında yağmurun Müseyyerîn köşkleriyle Gadbân sarayından öteye geçmediğini gördü ki Enes -radıyallâhu anh-’ın bahçesi de bu sınırlar dâhilindeydi.”

 

( İbn-i Sa’d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, VII, 21-22)

 

DUA ETMEK İLE İLGİLİ HADİSLER

 

Sonsuz DUA etme hakkımız varken üç dilek hakkı da ne oluyor ki... Allah kaderi duaya bağlamıştır. Mesela ayetle sabittir ki, Allah Hz. Nuh’un duasıyla tufan yaratmıştır.

 

Fakirinizin de ettiği bir çok duanın kabul olduğunu gördük hamdolsun. Ama sadece içten, samimi gözyaşıyla ettiğimiz dualarımızı,  Allah hemen gerçekleştirdi.

 

Dua, Allah’a yalvararak muradını istemektir. Allahü teâlâ, dua edeni sever, dua etmeyene gazap eder. Dua, gelmiş olan belaları giderir. Gelmemiş olanların da gelmelerine mani olur.

 

Allahü teâlâ, (Bana halis kalb ile dua ediniz! Böyle duaları kabul ederim) buyurdu. Bunun için, dua etmek, namaz, oruç gibi ibadettir.

 

Yine (Bana ibadet yapmak istemeyenleri, zelil ve hakir yapar, Cehenneme atarım) buyuruyor. (Mümin 60)

 

Allahü teâlâ, herşeyi sebep ile yaratmakta, nimetlerini sebeplerin arkasından göndermektedir. Zararları, dertleri def için ve faydalı şeyleri vermek için de, dua etmeyi sebep yapmıştır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

 

(Dua, ibadetin aslı ve özüdür. Allah katında duadan makbul bir şey yoktur. Dua 70 türlü kazayı önler. Ömrün bereketini artırır.) [Tirmizi]

 

(Rabbiniz, elbette haya ve kerem sahibidir. Kulları ellerini kaldırıp bir şey istedikleri zaman, onların ellerini boş çevirmekten haya eder.) [Ebu Davud]

 

(Dua, müminin silahıdır.) [İbni Ebiddünya]

 

(Allahü teâlâ dua etmeyene gazap eder.) [İbni Mace]

 

(Dua belayı önler.) [Deylemi]

 

Duanın yapılması mukadderata bağlıdır. Takdirde dua varsa elbette yapılır. Duanın belayı önlemesi kaza ve kaderdendir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

 

(Kader, tedbir ile, sakınmakla değişmez. Fakat kabul olan dua, o bela gelirken korur.) [Şir’a]

 


Zaten biliyorsunuz kabul edilmeyen dua olmuyor. Peygamberimiz SAV şöyle diyor:

 

(Dua eden, üç şeyden hali değildir: Ya günahı affolur veya hemen hayırlı karşılığını görür, Yahut ahirette mükafatını bulur.) [Deylemi]

 

 

Celalin Penceresinden