Sebepler Perdedir…
Bu başlığın anlamını yazıyı
okuyunca ve yazının sonundaki minik hikâye ile anlayacaksınız inşaallah.
Yazılarım biraz uzun gibi
görünüyor olabilir fakat akıcıdır, bir solukta okunuyor. Acizane ben yazılarımın
üzerinde bazen üç gün çalışıyorum. Bu yazıda konu üzerinde detaylı açıklamaları
silip özetledim, kısalttım. Okursanız sevinirim.
Öncelikle sebep ve
müsebbeb kelimelerini öğrenelim. Sebep nedendir. Müsebbeb ise neticedir.
Müsebbebin olması sebeplere bağlıdır. Neden – sonuç ilişkisi...
(müsebbip Ar.
musebbib sf. Bir şeyin olmasına, yapılmasına sebep olan, yol açan
(kimse veya şey) Müsebbep: ettirgen, sebeplenmiş, nasiplenmiş
Örneklerle açıklarsak; Elma
müsebbebdir, ağaç sebeptir. Yağmur müsebbebdir, bulut sebeptir. Başağrısının
şifa bulması müsebbebtir, asprin sebeptir. Lamba ışığı-elektrik, kuş
uçuşu-kanat, süt-inek, bal-arı vs... Bunun gibi herşey sebeplere bağlıdır.
Aslında herşeyi yapan
Allah’tır (cc). Şifayı veren de, yağmuru yağdıran da, rızıklarımızı veren de,
herşey Cenab-ı Hakk’tandır.
Çoğu zaman biz Allah’ı (Müsebbibi) unutup sebeplere
takılıyoruz. Mesela başımız ağrıyor, ilaç içince iyileşiyor. Ama genelde
insanlar bu ilaç, bana şifa verdi deyip, bilmeden affedilmez günah olan Şirk’e düşüyorlar. Şifayı veren yalnız
Allah’tır (cc).
O ilacın aklı yok, ilmi
yok, gücü yok, nereden bilsin de, mideye inince çözülüp kan hücreleriyle beyin
damarlarına taşınsın... Sebepler perdedir, etkisizdir, yapan değildir. Kukla
oyunu gibi... Biliriz ki perdenin arkasında kuklayı oynatan biri vardır.
Tabi genelde bizler bu
konuda sebeplere pek takılmıyoruz. Yani şu doktor beni iyileştirdi, şu ilaç
bana şifa verdi, pek demiyoruz. Hamdolsun milletimiz basiretli; hastalara
ziyarete gittiğimizde hep Allah sana şifa versin, diye dua ederiz.
Allah her neticeyi
sebeplere bağlamıştır. Sebeplere sonuna kadar sarılacağız. Çünkü Allah
kainattaki düzenini öyle kurmuştur. İşte bu imtihan sırrıdır.
Allah sebepler olmaksızın
hiçbir şey yaratmaz, çünkü dünya’da herşeyi hikmetiyle yaratmakta ve sebepler
ile koyduğu ilahi kanunları uygulamaktadır... Bulutsuz yağmur yağdırmaz,
annesiz bebek yaratmaz. İşte imtihan budur, elmayı bize veren odun, yani ağaçtır
dersek, öbür tarafta odun gibi yanarız.
Bunun için Kuran’da
şirkten bu kadar çok bahsediliyor. Şirk yani Allah’a ortak koşma, sadece
putperestlik değildir. Sebeplere ilahlık verip, sizce şirke düşmüyor muyuz?
Patron, doktor, ilaç, müdür, başbakan, komutan, ağaç, tarla, inek, arı, vs...
Sebeplere müracaat
edeceğiz fakat kalpteki imanımız güçlü olacak. Evet balı zahiren arı yapıyor
görünüyor ama biz biliyoruz ki, arı bir sebeptir. Balı, perde arkasından bize
gönderen Rezzak-ı Kerim’dir. Kuran’da Rabbimiz buyuruyor ki: "Allah izin vermeyince hiçbir sebeple
yaprak bile oynamaz." (Rum
Suresi :35)
Bazen Allah, sebepleri
BEN yarattım. Dilersem onları etkisiz kılarım, der gibi bazı olayların olmasına
izin vermez. Nitekim bir çok peygamberi, kurulan tuzaklara rağmen öldüremediler.
Günümüzde de pek çok salih
kullarına da, Allah yardım ediyor. Bazen sebepleri işlettirmiyor. Çünkü o salih
kullar her zaman samimi ibadetler, yakarış, Dualarla ve yaptıkları hayırlı işlerle Rabbimize kendilerini
sevdiriyorlar.
Emekli olmadan çalıştığım yıllarda, işyerinde amirim Ender bey acil
olarak bir kartın dosyalarını hazırlayıp maille göndermemi istedi. Ben maili
hazırladım. “Gönder” tuşuna defalarca basmama rağmen mail gitmedi.
Bu iş bana uyarı olabilir diyerek, göndereceğim maili gözden
geçirdim. Maile eklediğim ondört dosyadan önemli bir dosyayı unutmuşum. Eğer
mail o halde gitse idi, iki haftada bitmesi gereken kart işi uzayacaktı.
Düzeltip “gönder” tuşuna bastım. Bu sefer mail gitti. Sübhanallah...
Ama, bunları ben salih
kullardanım demek için yazmadım. Yoksa yeminle ben her zaman kendimi günahkar,
aciz bir kul olarak görür, nefsime pay vermem.
Bir de, sebepler perdedir
sözünü şöyle düşünmemiz lazım. Başa gelen bir musibet ve hastalığın sebeplerine
takılmayacağız.
Soğuk su içtim, grip
oldum demek yerine, Allah bana bu hastalığı niye verdi acaba deyip hikmetini
düşüneceğiz. Bazen Allah, hastalığı işlediğimiz bir günaha keffaret olarak
verir, bazense ilahi ikaz niteliğinde ceza...
Mesela kulağımızın biri
işitmemeye başladı. Hikmetini düşüneceğiz. Haa ben yıllarca pekçok dedikodu
dinledim, bu ondan olabilir deyip kendimizi sorgulamalıyız. Çok tövbe, istiğfar
edip af dilemeliyiz. Rabbim ahirete bırakmadı, dünyada hastalıkla bana uyarı
verdi demeli ve şükretmeliyiz.
Bazen de yaptığımız
iyiliğe ödüldür. Mesela esnafsınız, o gün herzamankinden çok müşteriniz geldi.
Haa, bu geçen yardım ettiğim fakirler hatırına, Rabbimin bana hediyesidir diye
müssebbibi unutmamalıyız.
Yeri gelmişken, ben
hastalığımı bana Allah’ın hediyesi olarak görüyorum. Hatam yok, çünkü
çocukluğumdan beri var. Hastalığımı seviyorum, bu sayede nefsimin tuzaklarına
kapılmıyorum. Hamdolsun hastalığım Rabbimizi tanıyıp bağlanmama vesile oldu.
Mesela bazen sebepler
canlıdır. Zaten en çok yanılgı buradadır. Bize birisi yemek, çay ısmarladı. Ona
teşekkür etmekle yetiniyoruz. Onları bize gönderen Allah’tır. Bismillah ile
başlayıp sonunda hamd etmeliyiz.
Geçtiğimiz yıllarda bu
sebeplere takılmama olayını abartan bir dost, bize yemeğe gelmişti. Annemin saatlerce
uğraşıp hazırladığı yemek için tek kelime teşekkür etmedi. Oysa canlı sebebe
teşekkür etmeli, eline sağlık demeliyiz. Ve sofradan kalkarken de, bize asıl
rızkı veren Cenab-ı Hakk’a Elhamdülillah diyerek şükretmeliyiz.
Zaten Peygamber Efendimiz
SAV buyuruyorlar ki:
“İnsanlara
şükr (teşekkür) etmeyen Allah’a da şükretmez.” (Tirmizi Birr 35; Ebu Davud Edeb 11)
Yazıyı bir hikaye ile
bitiriyorum:
Yaşlı kadın oldukça dini bütün bir insanmış... Her sabah kapısının önüne çıkar ve bağıra bağıra dua edermiş;
Yaşlı kadın oldukça dini bütün bir insanmış... Her sabah kapısının önüne çıkar ve bağıra bağıra dua edermiş;
''Allah'ım bize verdiklerin için sana şükürler olsun.''
Ve ardından
her seferinde yan komşusunun sesi duyulurmuş;
''Tanrı yok kadııın Tanrı yok!!!''
Yaşlı teyze ne kadar sinirlense de yine her sabah dua edermiş, öteki komşusu da inadından her sabah öyle bağırırmış...
Neyse, bir akşam komşusu yaşlı teyzeye bir oyun etmeye kalkmış... Markete gidip bir sürü meyve sebze ekmek vs. alıp torbalara doldurmuş, yaşlı teyzenin kapsının önüne bırakmış.
''Sana şükürler olsun Allah'ım, bu gönderdiğin yiyecekler için sana şükürler
olsun!!!''
Ve ağacın arkasından onu seyreden komşusu seslenmiş:
''Tanrı yok kadııın Tanrı yok!!! O yiyecekleri ben aldııım!!!'' Yaşlı teyze hiç istifini bozmamış:
''Yüce Allah'ım sana ne kadar şükretsem azdır!!! Hem bu yiyecekleri
göndermişsin hem de parasını şeytana ödetmişsin!!!''
Celal’in Penceresinden
http://celal1973.blogspot.com/
Bu yazıyı
dostum Erkan Coşkun, nam-ı diğer Dua askeri seslendirmiş ve konuyla ilgili
resimlerle video şeklinde hazırlamıştır. Kendisine teşekkür ediyorum, çok güzel
bir çalışma olmuş. Gerçi benim sayfamı çok ön planda tutmuş, benden ziyade
yazının ön planda olması tercihimdi, eksik olma kardeşim Allah razı olsun…
cok guzel ve akici bir yazi eline saglik abicim hayata dair bircok konuda bizi elinden geldigince bilgilendiriyorsun Allah razi olsun hersey gonlunce olsun
YanıtlaSilçok güzel bir yazı olmuş büyük bir keyifle okudum ellerinize sağlık Allah razı olsun
YanıtlaSilTeşekkürler. Allah razı olsun...
YanıtlaSilTeşekkürler. Allah razı olsun
YanıtlaSil