31 Aralık 2018 Pazartesi

Zaman Su Misali Hızla Akıyor


Zaman Su Misali Hızla Akıyor


Evet, Zaman ne de çok hızlı geçiyor. Bugün 31 Aralık 2018 Pazartesi. Bugün Miladi 2018 yılının son gününü geçireceğiz ve inşallah yarın yepyeni bir yıla, 2019‘a başlayacağız.




Zaten Efendimiz SAV yaşadığımız bu ahir zamanda zamanın kısalması ve vaktin değersiz hale gelmesi hakkında şöyle buyuruyor:


"Zaman yaklaşır. Öyle ki, yıl bir ay gibi, ay bir cuma/bir hafta gibi, hafta bir gün gibi, gün bir saat gibi, saat ise, bir anda yanıp kül olan hurma ağacının dalı gibi süratle gelip geçer. Ayrıca o zamanda bulunan insanların seviyesi -genellikle- birbirine yaklaşmış olur. Hayırlı işler yapmamakta, kötülük yapmakta insanlar aynı düzeyi paylaşmış olur." (İbn Hacer, 13/16)



ZAMAN SU MİSALİ GEÇİYOR


1973 doğumluyum, yaşım kırkaltı oldu. Bana sorarsanız kırkaltı sene yaşamamış gibiyim. Hastalıklarım, onaltı yıl çalışıp emekli olmam, yaşadığım sevinçler, acılar herşey bir hayal gibi geçti.


Yani demem o ki sevgili arkadaşlarım, hızla kaçınılmaz son olan ölüme yaklaşıyoruz. Aslında klasiktir ama ben de söyleyeyim, insan geçen bir yılda neler yaptığını düşünüp, bir iç muhasebe yapmalıyız.




Önümüzdeki yıl içinde ölebiliriz, her günü bu son günümüz olabilir diyerek yaşamalıyız. Ölüme hem manen hem madden hazırlıklı olmalıyız. Ben sevgili Efkan Vural hocama vasiyet sayılabilecek bir word dosyasını göndermiştim.


Bu FA hastalığımdan dolayı sürekli kendimi çok yorgun hissediyorum. Namazlarımı kılarken belki bu son namazım diye huşu ile kılıyorum. Sabah namazlarında baklava yiyerek (ağlayarak) dostlarıma 40-50 dakika dua ediyorum...


Yani her an ölüm gelebilir diye huşu ile namazlara ve duaya devam ediyorum hamdolsun...


Evet Efendimizin SAV dediği gibi zaman su gibi akıyor. Allah bizi bu dünyaya gönderirken elimize verilen sermayemiz, ömür dakikalarıdır. Ben yapacağım çok şeylere vakit bulamıyorum. Sermayemiz olan yıllar süratle geçiyor. 


Oysa daha namaza başlayacak, umreye gidecektik, apartmanımızın bahçesinde dostlarımıza ve akrabalarımıza iftar verip, yasin okutacaktık, vs...


Ama dostlarım henüz hayattayız, bunların hepsini de yapabiliriz. Bu yılbaşı gecesi tefekkür edelim ve yeni yıl için kararlar alalım. Yepyeni bir sayfayı daha açıyoruz...



GELİN TÖVBE EDELİM


Gelin içkiye, sigaraya, haramlara tövbe edelim, namaza başlayalım. Kılıyorsak daha huşu içinde kılmaya çalışalım, birbirimize bol bol dua edelim.


Peygamberimizin SAV hadisini biliyorsunuz: "İslâm kendinden önceki şeyleri söküp atar..." [ Taberânî ile Beyhakî ]


Bir ateist veya Hristiyan bir kimse Müslüman olduğunda, hayatı boyunca işlediği bütün günahları silinip sıfırlanıyor...

Bakınız bu ayette Rabbimiz ne diyor:

“Ancak şu var ki dönüş yapıp (tövbe edip) iman edenler güzel ve makbul işler işleyenler bundan müstesnadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara çevirir. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur). “ [Furkan suresi, 70.ayet]




Radyoda kıymetli bir Hoca esprili dille söylemişti: Allah inanmayana bu kıyağı yapıyor da, tövbe eden Müslümana yapmaz mı hiç? Elbette yapar, hem de günahları resetlemekle kalmıyor, tövbesinde samimi olup tövbeli halini korursa, o günahlar sevap hanesine kaydırılıyor.


Bu yeni yıl için yeni kararlar alalım. Altından kıymetli ömür dakikalarımızı boşa geçirmeyelim. Günahlarımız  sıfırlansın diye samimiyetle tövbe edelim, tertemiz bir sayfa açalım.


Namaz, Kuran okumak, düşünmek, zikir, dua, faydalı kitaplar okumak, sohbet dinlemek gibi faydalı işlerle zamanımızı süsleyelim inşallah...


Bize birşey katmayan gereksiz filmler, eğlence, dedikodu programları, diziler ve maçlarla vaktimizi tüketmeyelim. Yeri gelmişken söyleyeyim, ben haftada bir dizi film ve bir maç izlerim. Yani demem o ki, altından kıymetli zamanımızı böyle harcamayalım.




Ömür sermayemizden bir sene sayfası daha kapandı.

Yepyeni bir yıla başlıyoruz.

İnşallah salih ameller, hayırlı işler yaparak mutlu bir sene geçiririz...


Herkese Allah’tan sağlıklı, huzurlu, bereketli bir yıl geçirmelerini diliyoruz. 



Celalin Penceresinden


24 Aralık 2018 Pazartesi

Mesnevi Okumaları – 41 – Vesveseyi Kesen Kılıç


Mesnevi Okumaları – 41 – Vesveseyi Kesen Kılıç


Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

Yüce Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.


Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.




Efendim bu hafta yine Hz Mevlana’nın asırlardır Hak aşıklarının gönlüne ılık meltemler estiren Hikmet pınarı bir Kuran tefsiri olan eşsiz eseri Mesnevi’den alıntılara devam ediyoruz.


Şimdi yine sözü çok uzatmadan 41. Mesnevi yazısına başlamak istiyoruz:



ŞEYTANIN VESVESESİNİ KESEN KILIÇ


Bize insanlığımızı kaybettiren en büyük düşmanımız şeytandır.


® O düşman yok mu? O düşman sizin atanıza da kin güttü de, onu yasaklanmış ağacın meyvesinden yemeye teşvik ederek bulunduğu yüksek makamdan (yâni cennetten) zindana (yâni yeryüzüne) sürgün ettirdi.


® O gönül satrancının şahı olan Hz. Âdem'i mat etti de, onu cennetten çıkardı, birçok âfetlere maruz bıraktı.


® Şeytan birkaç yerde Hz. Âdem'le savaşa girdi. Haysiyetini, şerefini kırmak, onu küçük düşürerek yüzünü sarartmak için oyunlar yaptı, nihayet onu yere yıktı.


® Şeytan Âdem gibi bir pehlivana böyle yaptı. Ey âdemoğulları, şeytanı gevşek ve güçsüz sanmayın.


® O hasetçi şeytan, bizim anamızın babamızın şeref tacını, süslü elbiselerini el çabukluğu ile çalıverdi.


® Onları çıplak, hor ve hakîr bir hâle getirdi de, Âdem (a.s.) yıllarca, zârî zârî ağladı.


® Döktüğü göz yaşlarından bitkiler bitti. Hakk'a karşı gelenler, isyan edenler defterine yazıldım diye, ağladıkça ağladı."


® Hz. Âdem gibi büyük bir varlık, şeytan yüzünden saçını, başını yolarsa, onun hilesini sen kıyas et...




® Ey balçığa tapanlar, yâni balçıktan yaratılmış bedenlere gönül verenler, şeytanın şerrinden sakının ve onun başına "lâ havle" kılıcı ile vurun.297


Mesnevi’nin Farsçadan dilimize çevrilmiş en güzel tercümesi olan bu kitapta Sertarik Mesnevihan Hz. Şefik Can (1909-2005) dedemiz bu beyitle ilgili sayfanın altına şu dipnotu yazmış:


297 Hz. Mevlana buyurur: "Şu bedenimiz, şu insan şeklinde görülen maddî varlığımız, bizim gerçek varlığımızın perdesi, yüz örtüsüdür. Aslında biz bütün secde edenlerin kıblesiyiz."


İnsana şeytanın vesvesesi girecek.olursa; "Kudret ve kuvvet ancak Allah'ındır." demek olan mânâsını bilerek, ihlâsla; "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhilaliyyilazîm" diye söylerse, o vakit şeytan def olur gider.


® Ondan sakının, o sizi pusudan görüp durmada; ama siz onu göremezsiniz.



DERTSİZLİK GAFLETE DALDIRIR


Her kış köpeklerin "Yaz gelince kendimize kışın barınmak için bir ev yapalım." diye ahdetmelerinin hikâyesi.


® Kış gelince, sokak köpeği bir köşeye büzülür, kışın soğuğu onu öyle ezer, öyle perişan bir hâle getirir ki:


® "Bu soğuktan kurtulmam için, sığınabilecek taştan bir ev yapmam gerek." diye kendi kendine söylenir. "Bu küçük gövdeme elbette bir ku lübe yapabilirim."


® "Yaz gelince, dişimle, tırnağımla çalışayım, kış için bir taş ev kurayım."


® Fakat yaz gelince; gelişir, kemikleri canlanır, derisi gevşer, hoşlanır.


® O kendisini koskocaman görür de; "Ey efendi, bu iri yarı vücutla sen hangi eve sığabilirsin?" der.


® Sağda, solda yiyecek bulur, semirir, tenbelliğe dalar; karnı tok, sırtı pek, kendine güvenmiş bir hâlde, bir gölgeye çekilir, yatar, uyur.


® Gönlü ona; "Amca!" der, "Gel kendine bir ev yap!" "Fakat iyi ama, bu kalıpla ben, eve nasıl sığabilirim, söyle?" diye cevap verir.


© Ey insanoğlu, sen de bir belâya, bir derde düştüğün zaman, hırs kemiklerin büzülür, incelir, sen de küçülür, kalırsın.


® O zaman, kendi kendine günah ıztırablarından, belâlardan kurtulmak için tevbeden bir ev yapayım da, kışın orada barınayım, dersin.


® Fakat, dertten, belâdan kurtulunca; hırsın artar da, köpek gibi sen de ev yapmak sevdasından vazgeçersin.



DÜŞÜNCELER


Mesnevi’nin 3. Cildindeki bu hikayelerde Hz Mevlanamız, once vesveseyi kesen kılıcı bildirdi, sonra dertsiz insanın gaflete dalacağını ve tövbe ile beladan kurtulacağımızı öğretti. Allah ondan razı olsun.


Bu FA hastalığım dermanımdır. Bu hastalık vesilesiyle bu imana kavuştum elhamdülillah.


Şefik Can dedemizin tercümesinden alıntılar yapmama izin veren, Rahmetli Şefik Can Hocamızın talebesi, yaşayan son Mesnevihan sevgili Hayat Nur Artıran Hanımefendiye çok teşekkür ederiz.


Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak inşallah.

Cenabı Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip etsin.



Celalin Penceresinden




17 Aralık 2018 Pazartesi

Hz. Mevlânâ’daki İnsan Sevgisinin Kaynağı Kur’ân’dır


Hz. Mevlânâ’daki İnsan Sevgisinin Kaynağı Kur’ân’dır

 

Bugün 17 Aralık 2018. Hz. Mevlana’nın Allah’a kavuştuğu, vuslatı, Şebi Arus yani düğün  gecesi.. Bu yazıda başlıktaki konuyu anlatan bir ropörtajı paylaşmak istiyoruz:

 

Öncelikle, Neden Hz. Mevlana’nın öldüğü gün matem değil? Kendisi açıklıyor:

 

“Bence bu dünyadan göçüp gitmek yolculukların en hayırlısı en güzelidir !

O nedenle bizim ölümümüz ebedi düğün bayram günüdür ! ”

Hz. Mevlânâ

 

“Ecel günü gelipte ben bu dünyadan göçünce, sakın beni mezarda aramayız !

Bizim mezarımız sadece Hak âşıklarının gönlüdür ! ”

Hz. Mevlana

 

Son Mesnevihan Hayat Nur Artıran Hanımefendi geçtiğimiz yılllarda Twitter’dan şunları yazmıştı:

 


“Sevgili dostlarımız Hz.Pir Efendimizin 742'inci vuslat yıldönümünü kutluyor bizlerinde  gidişinin AŞK düğün bayram olmasını niyaz ediyoruz.

 

Bu fâni dünyada iken "Ölmezden evvel ölme" lutfuna erenlerin gidişide düğün bayram olur ! Çünkü onların kıyameti daha yaşarken kopmuştur. ”

 

***

 

Mevlânâ’dakİ İnsan Sevgİsİnİn Kaynağı Kur’ân’dır


 

Aşağıdaki yazı, son Mesnevihan (Hz. Mevlana’nın eseri Mesnevi’yi her yönüyle en iyi bilen kişi) Muhterem Hayat Nur Artıran Hanımefendi’nin 2011’deki bir gazete ropörtajından derlenmiştir.

 

Uzun gibi görünsede özettir ve akıcıdır, okuyalım inşallah:

 

GİRİŞ

Son günlerde liberalizmin ülkemizde etkili olmasıyla birlikte dindarlık kendine daha iyi bir hayatiyet alanı kazanıyor gibi görünse de bazen liberalizm dinî değerlerin içini boşaltabiliyor. Kimi dinî değerler folklorik ya da pazar malzemesi haline dönebiliyor. Bu değerlerden birisi de Mevlânâ Hazretleri ve öğretileri. Biz de Mevlânâ Hazretleri’nin öğretilerini yakından inceleyen Hayat Nur Artıran’la güzel bir sohbet gerçekleştirdik.

 


 Artıran Hanım, Mevlânâ Hazretlerinin Kur’ân’dan, Hadisten ayrı düşünülemeyeceğini söylüyor. Zaten son çıkardığı kitap “Aşk Bir Dâvâya Benzer” kitabı da bunu kanıtlar nitelikte. Bu röportajın bana öğrettiği en büyük şey Mevlânâ’nın “Ne olursan ol gel” çağrısının hakikatini göstermesi oldu. Bakalım size neler hissettirecek?

 

Hazreti Mevlânâ’yı İslâmiyeti farklı yorumlamış veya kendince ılımlaştırmış bir kişilik olarak görmek mümkün mü?

 

Hz. Mevlânâ’yı Cenâb-ı Hak’tan, Efendimizden (asm), Kur’ân ve Hadis’ten ayrı düşünmek yapılacak en büyük yanlıştır. Mevlânâ Hazretleri “Ben Kur’ân’ın kulu kölesi, Hz. Muhammed’in (asm) bastığı yerin toprağıyım” diyen ulu bir sultandır. Zaten kendisi böyle bir yanlış anlayışa maruz kalacağını bildiğinden olacak ki, asırlar önce bu beyti söylemiştir. Hz. Mevlânâ’nın tüm sözlerinin kaynağı âyet ve hadis-i şeriflerdir. O nedenle Mesnevî’ye Mağz-ı Kur’ân, Keşşafu-l Kur’ân denmiştir. Şems-i Tebrizî; Mevlânâ Hazretleriyle ilgili olarak “Her ne söylemişse altına Hazret-i Muhammed’in (asm) mührünü vurmuştur” der.

 

Kim ne söylerse altında Hz. Muhammed’in (asm) bir sözü olmalı ki o söz yeterince açıklanmış, anlaşılmış olsun.Tam da bu noktada Hz. Mevlânâ’yı Hümanizmle yorumlayanlar da var. Ne olursan ol, ne yaparsan yap insan sonuçta değerlidir gibi…

 

Hz. Mevlânâ hümanisttir, ama bu sıradan boş bir hümanistlik değildir. Onun tüm insanlık âlemine hoşgörüyle yaklaşması, din, dil, ırk, mezhep ayırmadan herkesi kucaklaması Muhammedî (asm) ahlâkı en yüksek derecede yaşamasından ileri gelir. Peygamberimize (asm) duyduğu sınırsız aşk-u muhabbetin bir yansımasıdır bu durum. Bir beytinde “Hiç kimseye kâfir deme, hiç kimseyi hor hakir görme çünkü herkeste onun nuru var, yani Muhammedî nur var” demiştir.

 

HZ MEVLANA NEDEN HÜMANİSTTİR?

 

Bunu biraz açar mısınız?

 

Bilindiği üzere Allah (cc) âlemleri yaratmadan önce Efendimiz’in (asm) nurunu yaratmıştır. O nurdan da tüm âlemler yaratılmıştır. Bilenler bilir ki ister Budist, ister ateist, ister Hristiyan olsun hepsinde Efendimizin (asm) nuru var. Herkese gösterilen o hürmet, sevgi, saygı kişinin şahsına değil ondaki mânevî emanetedir, farkında olmadan taşıdığı Muhammedî (asm) nuradır. Bu davranış “Yaratılanı hoş gördük Yaradan’dan ötürü” diyen Yunus Emre Hazretlerinin sözünün gerçeğe dönüşen yaşanmış halidir.

 


“Ne olursan ol gel” derken hiçbir kriter yok mu?

 

Madde âleminde dahi bazı kriterler söz konusu olurken mânâda olmaz mı? Cenâb-ı Allah’ın (cc), Peygamber Efendimiz’in (asm) kabul etmediğini Mevlânâ Hazretleri nasıl kabul eder? Hz. Mevlânâ’nın Allah’ın rahmetinden, Hz. Peygamber’in (asm) şefaatinden daha büyük bir şefkat ve merhamete sahip olduğunu düşünmek ne derece doğru olur? Ne olursa olsun yarattığı kulu bağışlayacak büyük bir merhamet ve şefkata sahip olan Hz. Allah’tır. Bu âleme Rahmete’l-lilâlemin olarak gönderilen Efendimiz’dir (asm).

 

İnançlı inançsız herkes bir yudum su içiyor, bir lokma ekmek yiyorsa Efendimizin (asm) yüzü suyu hürmetine içiyor yiyor. “Rızıklar dahi ondan rızık diler” diyen bir Hazret-i Mevlânâ’dan bahsediyoruz. “Allah’tan ümit kesilmez” diyen bir Rabbimiz, ümmetinden hiçbir zaman şikâyetçi olmayan, “Onlar bilmiyor, sen onları bağışla” diyen yüce bir Efendimiz (asm) var.

 

Yani Hz. Mevlana’nın hoşgörüsü Kur’ân ve Hadis kaynaklı, değil mi?

 

Efendim bunu daha farklı düşünmek mümkün müdür? Buna bir örnek vermek gerekirse Feriduddin-i Attar Hazretlerinden bir olayı arz etmek isterim: Bir gün Peygamber Efendimiz (asm) “Ya Rab bundan önceki bütün ümmetlerin hataları, kusurları, ayıpları ortaya döküldü. Benim ümmetimin ayıp ve kusurlarını ortaya dökme, onları sadece ben bileyim” diye yüce Rabbimize niyaz edip yakarır.

 

Cenâb-ı Hakk’tan Efendimize (asm) gelen hitap ne kadar dikkate şayandır: “Ümmetin öyle hallere düşecek ki, belki sen dahi kaldıramayacaksın. Bırak ümmetinin ayıp ve kusurlarını sadece Ben bileyim, sen dahi bilme.” Bu yarattığı kuluna karşı nasıl bir örtücülüktür, bir peygamberin ümmetine karşı duyduğu nasıl bir şefkat ve muhabbettir, bunu zahir kelimelerle nasıl anlatabilirsiniz. Bundan daha büyük hoşgörü, örtücülük, şefkat ve muhabbet olur mu?

 

Düşünün ki Hz. Hamza gibi iki cihan arslanını şehit eden Vahşi için yüce Rabbimizden “Allah’tan ümit kesilmez” âyeti inmiştir. Vahşi, Hz. Hamza’yı şehid ettikten sonra Cenâb-ı Hakk’ın farklı bir kudreti tecelli ediyor ve Vahşi’nin içine öyle bir ateş düşüyor ki yapmış olduğu telâfi edilmez hatanın sonunda Hz. Hamza’nın ve Peygamber Efendimiz’in (asm) hakikatine vakıf oluyor. Pişmanlıktan gözlerinden kanlı yaşlar akıyor. Çok uzun hikâyedir kısa keseyim vesselâm sonunda bir âyet iniyor: “Allah kendisine şirk koşanlar müstesna dilediğini bağışlar.” Bu âyeti hemen Vahşi’ye müjdeliyorlar.

 

Fakat Vahşi; umutsuzluğa kapılarak “Şeytanın bütün zürriyeti bağışlanır, onun tövbesi kabul edilir de benimkisi edilmez. Ben öyle bir iş yaptım ki, Nuh’un ömrü kadar ömrüm olsa, Eyyûb gibi sabretsem yine de ben bağışlanmam” diye gözünden kanlı yaşlar akıtıyor ve “Ya Rab, bilirim ki sen herkesi bağışlarsın, ama bu Vahşi kulunu hiç bağışlamazsın” diyerek feryatlar ediyor.

 

İşte o anda yüce Rabbimizin rahmet denizi coşuyor ve “De ki: Nefisleri uğruna aşırı giden kullarım, sakın Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar” âyeti iniyor. Vahşi için bile “Benden ümit kesme” diyen bir Rabbimiz, onu affedip bağışlayan hoş gören bir Efendimiz (asm) var. Tüm bunlar karşısında Hz. Mevlânâ “Ne olursan ol yine gel” demesin de ne desin? Peygamber Efendimiz (asm) kimi dini inancı hali ahvali yüzünden hor hakir görmüş kapısından kovmuş ki, Hz. Mevlânâ da birilerini dergâhından uzak tutsun.

 


HZ MEVLANA NEDEN DERGAHINA ÇAĞIRIYOR?

 

Dergâhın mânevî anlamı nedir?

 

Dergâh hastane, mürşitler de doktor gibidir. Cümle nefsanî hastalıklar burada tedavi edilir. Dergâh hamam gibidir, cümle kirler burada ehlinin eliyle yıkanarak temizlenir. O nedenle doktor hastayı, hamam kirliyi kabul etmez olur mu? Maksat hastaların doktora, kirlilerin hamama gitmesi değil midir? Bir doktor hastaya “Sen çok hastasın git tedavi ol da bana gel” der mi? Hamamcı “Sen çok kirlisin git temizlen de hamama gel” diyebilir mi? Dünyada bile böyle şeyler mümkün olmazken Allah’ın mânevî hekimleri nasıl böyle bir şey yapsın? Kimi dergâhından kovsun?

 

Fakat hastaneye gitmekten maksat tedavi olmak, doktora teslim olup verilen ilâçları kullanmaktır, gerekirse bıçak altına yatmaktır. Hem hastaneye gidip hem de başımıza buyruk olamayız. “Ne olursan ol gene gel” demek: “Ey insan! Devası bulunmayan bu âlemdeki hastalığın neyse hiç korkma, ümidini kesme bize gel, derdinin dermanını bulursun, çünkü bir Allah’ın hekimleriyiz. Ey kirli adam! Sen bir yanlış yapıp lağım kuyusuna düştüysen orada yıllarca kaldıysan bile yine ümitsiz olma, o kuyudan çık bizim dergâhımızdaki rahmet suyumuzla yıkan, anadan doğmuş gibi tertemiz olursun” demektir.

 

Yoksa “Lağım kuyusundan çık gel tertemiz olan Hakk âşıklarının yaşadığı ulu dergâhta sen de o pisliğinle aramızda yaşa” demek değildir. Suyun altına girip yıkanmadıktan sonra suyu bilmekle insan temizlenmez. İlâç rafta durduğu müddetçe ilâçtır. İçilince şifa verir. Hamama gitmekten maksat yıkanmak, doktora gitmekten maksat ilâçları kullanmaktır. Gerisi kendi kendimizi kandırmaktan başka bir işe yaramaz.

***

Cümle sözlerin hülâsası:

“İyilikle kötülük bir olmaz, sen kötülüğü iyilikle sav” diyen Rabbimizin emri gereğince elbette bu âyete uygun bir şekilde yaşamak her kula farzdır. Efendimizin (asm) rahmete’l-lil âlemin oluşunu dolayısıyla da Hz. Mevlânâ’yı ve ondaki Muhammedî (asm) ahlâk gereği gösterdiği hoşgörü, sevgi ve şefakati anlamayanların sözleri kendileri gibi fani olup çürüyüp gidecektir.

 

Bir gün o sözlerden hiç bir eser kalmayacaktır, ama Hz. Mevlânâ’nın tüm evreni kucaklayan ledün sözleri ilelebet bâki olacaktır. Çünkü o sözlerin kaynağı bâkî olan İlâhî rahmet deryasından coşup gelmektedir.

 

***



 

Hz. Mevlana’yı anlamayı ve öğretilerini yaşamayı Allah cümlemize nasip etsin.

 

Hz. Mevlana’nın vuslat yıldönümünde bizim bu fani dünyadan göçümüzde Şebi Arus olsun inşallah.

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

10 Aralık 2018 Pazartesi

Mesnevi Okumaları – 40 – Allah’a Tevekkül Etmek Ne Demektir?


Mesnevi Okumaları – 40 – Allah’a Tevekkül Etmek Ne Demektir?


Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

Yüce Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.


Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.




Efendim bu hafta yine Hz Mevlana’nın asırlardır Hak aşıklarının gönlüne ılık meltemler estiren Hikmet pınarı bir Kuran tefsiri olan eşsiz eseri Mesnevi’den alıntılara devam ediyoruz.


Şimdi yine sözü çok uzatmadan 40. Mesnevi yazısına başlamak istiyoruz:



GÜZEL BAKAN SEBEPLERE TAKILMAZ


Kur'ân-ı Kerîm, sebeplerden ziyâde Müsebbibü'l-Esbâb olan Allah'a tevekkül etmeyi tavsiye eder.


® Dün gece biraz bir şey yemiştim; yemeseydim söz yularını, senin anlayışının eline tam verirdim. Yâni konuyu daha çok açıklardım.


® Aslında, dün gece biraz bir şey yemiştim demem de masal, çünkü her ne gelirse ondan, o müsebbibü'lesbâb olan Allah'tan geliyor.


® Gerçeği gören gözlerden güzel bakmayı öğrendin ise; yâni nebîlerden, velîlerden bakmak, görmek dersini aldınsa, ne diye sebeplere göz dikip kalıyorsun?


® Sebepler üstünde başka sebepler de vardır. Sen, zahirî, görünen sebeplere bakma, bâtınî ve hakîkî sebeplere bak.



PEYGAMBERLER SEBEBE TAKILMAMAYI ÖĞRETMEK İÇİN GELDİLER


® Peygamberler sebepleri gidermek için geldiler. Mucizelerini Zuhal yıldızına kadar çıkardılar.


® Sebepsiz olarak denizi yardılar, ekin ekmeden buğday yığını buldular.264


Mesnevi’nin Farsçadan dilimize çevrilmiş en güzel tercümesi olan bu kitapta Sertarik Mesnevihan Hz. Şefik Can (1909-2005) dedemiz bu beyitle ilgili sayfanın altına şu dipnotu yazmış:


264 Hz. Mûsâ, asası ile Şap Denizi'ne vurmuş, açılan oniki yoldan, Israiloğullan karşı sahile geçmişti. Âdem (a.s) yeryüzüne inince, buğday mahsûlü bulmuş, onunla karnını doyurmuştu. Sonra o tohumları ekmiş biçmişti.


® Onların çalışmaları ile kumlar un oldu, keçinin yünü çekilince ibrişim hâline geldi.265


Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:


265 İbrahim (a.s), bir kıtlık zamanında un getirmek için bir dostuna bir adam gönder miş, istenilen kimsede un bulunamadığı için, giden adam boş dönmüştü. İbrahim (a.s), aile etrafını avutmak için çuvalı kumla doldurmuştu. Kadınlar çuvalı açınca, has ve beyaz bir un buldular. Onunla ekmek yaptılar.


İbrişim meselesi de Hz. Musa'nın hareminde vâki oldu. Keçileri ona ibrişim vermişti.


® Kur'ân-ı Kerîm, sebeplerden ziyâde, müsebbibü'l-esbâb olan Allah’a tevekkül etmeyi tavsiye eder. Zahiren fakîr olanın yüceliğinden, zahiren yüce olan Ebû Leheb ve onun gibi imansızların helakinden bahseder.


® Ebâbîl kuşları iki üç taş atar, kalabalık bir Habeş ordusunu kırar, geçirir.266


Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:


266 Habeş valisi Ebrehe'nin ordusu, Ebâbîl kuşları tarafından bozguna uğratılmıştı.


® Havada uçan kuşların attıkları taşlar, ordudaki filleri delik deşik etti.


® Kesilmiş bir ineğin kuyruğunu, öldürülmüş adama vur ki, o anda dirilsin, kefenden çıksın.


® Boğazı kesilmiş, ölmüş adam yerinden sıçrasın, kalksın da, kanını dökenlerin kanını istesin.267


Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:


267 Bir adam öldürülmüş, kaatili meçhul kalmıştı. Hz. Mûsâ ilâhî vahiy ile bir sığırı kurban ettirdi, onun kuyruğu ile ölmüş adama vurunca, ölü dirildi, kaatilini haber verdikten sonra tekrar öldü.



ALLAH’A TEVEKKÜL ETMEK NE DEMEKTİR?


® Böylece, Kur 'ân'ın başlangıcından sonuna kadar bütün âyetleri, illetleri, sebepleri giderir.268


Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:


268 Dünya sebepler âlemi olduğu için sebepler tamamıyle terk edilemez. Meselâ; kuyudan su çekeceğiz, bunun için kova ve ip lâzımdır. Onlar bulunur da suyu çekecek kimse bulunmazsa, su yine çıkmaz.


Bunun gibi sebeplere tesiri veren Cenâb-ı Hakk'ın irâdesi ve takdiri olmayınca, hiç bir sebep ve illet bir iş göremez. İşte sebeplere güvenmeme, Allah'a tevekkül ve dayanma da bu demektir.


Hz. Mevlâna Dîvân-ı Kebîr'inde "Müsebbibü'l-esbâbı (=sebepleri hazırlayanı yâni Hakk'ı) bulmak ümidi ile, ben sebepler kervanının yolunu kestim." diye buyurmaktadır.


® Bu sebep ve müsebbib konuları, işi uzatıp duran akıl ile, keşf ve hâl edilemez. Sen candan hulûs ile Allah'a kulluk et ki bunun hakikati sana açılsın.269


Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:


269 Bir hadîs-i şerifte buyurulmuştur ki: "Bir kimse, bildiği ile kulluk ederse, Allah ona, bilmediği ilmi ihsan eder."



DÜŞÜNCELER


Mesnevi’nin 3. Cildindeki bu hikayede Hz Mevlanamız, Allah’a güvenirsek, ona samimi tevekkül edersek, dilerse istediğimizi sebepsizde yaratabilir, bunu öğrettti, Allah ondan razı olsun.


Yani Allah dilerse tedavisi bulunamayan bu FA hastalığıma sebepsiz şifa verebilir. Allah dilerse doktorsuz ilaçsız da şifa verebilir. Bana düşen samimi kulluk ve duaya devam etmek.




Şefik Can dedemizin tercümesinden alıntılar yapmama izin veren, Rahmetli Şefik Can Hocamızın talebesi, yaşayan son Mesnevihan sevgili Hayat Nur Artıran Hanımefendiye çok teşekkür ederiz.


Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak inşallah.

Cenabı Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip etsin.



Celalin Penceresinden