25 Kasım 2012 Pazar

AŞK ÖZLEMEKTİR


AŞK ÖZLEMEKTİR

 

Yıllardır televizyonda izlediğim dizilerde aşkı hep ayaklar altına aldılar. Aşk gönüllerde duyulan heyecanla beraber saf özlemdir...

 

Peygamber Efendimiz SAV "Haya imandandır" derken bu saf aşkların özüne de vurgu yapmaktadır bence... Beğendiği delikanlıyla veya kızla gözgöze gelmekten utanmaktır aşk.

 





Aşk onunlayken onu özlemektir. Tıpkı Hz. Ebubekir’in Efendimizin SAV yanındayken bile onu özlemesi gibi...

 

Bazen düşünüyorum da galiba aşkı yaşayan en son nesil bizimkisi... Cep telefonu, msn çıktı, özlem bitti. Ben sevdiğim kızın gözlerine bakamazdım, utanırdım, heyecanlanırdım.

 

Ben sevdiğim kızı ancak yazları görürdüm, özlerdim. Özlemle hislerimi mektuba dökerdim. O da bana mektup yazardı. Böylelikle ruhlarımızın inceliklerini görerek, hem fiziğe hem de ruha aşık olurduk. 

 

Şimdi artık özlem yok. Cepten bir aloyla özlem bitiyor. Öyle olunca da evlilikler çabuk bitiyor. Çünkü fiziki güzellik 6 ay içinde alışkanlık yapıyormuş sonrası iç güzellikler...

 

Eş seçerken güzellik öncelik alıyor ; Davranışlar, sözler ve güzel ahlak en son geliyor ne yazık ki... Ve sonuç: boşanmalar, mutsuz çocuklar...

 

Allah şimdiki gençlerin sonunu hayretsin.

 

Evet ben Leyladan Mevla aşkına dönenlerdenim hamdolsun ama özlem bitmedi. O kızın yanındayken bile içimde özlem vardı. Önceden gurbete gitsem Ereğli’yi özlerdim. Şimdi emekliyim, yazları dört ay Ereğli’deyiz ama hala özlem geçmedi.

 

İnsan cennetten dünyaya indirildi ya biz aslında asıl vatanımız cenneti özlüyoruz. Bir alim, cennete de sonradan geldik. Biz aslında Allah’ı özlüyoruz. Aslında cenneti istememiz de Cemalullah’ı görmek içindir, diyor.

 

Aşk özlemektir. Şimdi ilahi aşk ile -bu imanımı kaybetmeden ruhumu teslim edebilirsem- Allah’ın cemalini göreceğim günün hasretiyle yanıyorum.

 

Ey aşk, seni senelerce yabancı kalplerde aramışım, oysa bendeymişsin, bilemedim, oyalanmışım.


Celal Çelik
              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

22 Kasım 2012 Perşembe

Kendiyle Barışık olmak - HAYIRLI CUMALAR


Kendiyle Barışık olmak - HAYIRLI CUMALAR

 

Çevremdeki bazı sağlıklı ve engelli insanlara bakıyorum. Hep bir asık surat, hep sızlanmalar, her şeyi kendine dert etmeler...  Ya arkadaşlar, biraz rahat olun, gevşeyin. Dünya fanidir, sıkıntılar geçicidir. Geçmedi mi? ölünce bitecek sabret kardeşim. Sabret, şükret sevap al.

 

Rabbimiz Kuran'da buyuruyor ki: “Dünya hayatı, sadece bir oyun ve eğlenceden başka bir­şey değildir. (Allah'ın azabından) korunanlar için elbette a­hi­ret yurdu daha iyidir. Düşünmüyor musunuz ?” (En'âm suresi, 32.ayet)

 

Ben kendimle barışık biriyim. Bu hastalık (Friedreich ataksisi) sürekli ilerler ve şu an tekerlekli sandalyedeyim. Sesimi de etkiliyor ve konuşmam peltek ve bozuk, sanki sarhoş gibi ... 

 

Hastalıgın ilk zamanlarında, 15 yıl önce dengesiz yürürken çok düşerdim. Düştüğüm zaman yerdeyken derdim ki: "dikkat etmeseydim az daha düşecektim" :) Sabah işe geldiğimde dengesiz yürürken bana dikkatli bakan dostlarıma derdim ki: "Sabah kahvaltıda yine içkiyi fazla kaçırmışım" :))

 

"Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur." (Rad suresi, 28.ayet) Bu yüzden sıkıntıları dert etme. Şöyle gönülden bir ALLAAAAH de.

 

Sağlıklıysan haydi abdestini tazele ve ... Bana da inşallah dua et. Rabbin seni bekliyor...

 

Babamdan Allah razı olsun. Cuma sabahları bana boy abdesti aldırıp tekerlekli sandalyemle cumaya götürüyor. Gitme imkanı olmayan engelli kardeşlerim teyemmümle evde de kılabilirler.

 

CUMAMIZ MÜBAREK OLSUN

 

Allah'a emanet olun.

 

         C. Çelik    /    Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

 

17 Kasım 2012 Cumartesi

Keyifle maç izlemek


“Akşam keyifle çay içerek maç izledik”

 

Geçenlerde bir dostum akşam bize geldi ve beraber Fenerbahçe’nin UEFA kupası maçını izledik. Ertesi gün dostumla telefonla konuşurken bana bu cümleyi söyledi: “Akşam keyifle çay içerek maç izledik, teşekkürler.”

 

Telefonu kapattıktan sonra bu cümleyi söyleyebilmenin şartlarını düşündüm, kalbim Allah’a şükür hisleriyle doldu, kaç kez Elhamdülillah dedim hatırlamıyorum.

 

Öncelikle insanım ve hayattayım ki maç izliyorum.

Görebiliyorum, duyabiliyorum, akıllıyım ki maç izleyebiliyorum.

Çay içebiliyorsam ağzım tat alıyor.

Çay demleyecek mutfak, ocak, doğalgazım var demektir.

Maç izleyecek evim ve televizyonum var demektir.

Keyifle izlemek için gerekli şartlar var demektir. Neler mi?

Kalbim, midem, böbreğim, ciğerim... yani sağlığım yerindedir.

Sevdiklerim yanımdadır. Ki izledik yani biz izledik.

Maç izleyebilmek için elektrik, ışık var.

Çay için su, bardak, şeker var.

Özgür bir ülkede yaşıyoruz, stadımız var.

Gece maçı için stad ışıklandırması var.

Uydu yayını var ki naklen izliyorum.

Savaş olmayan özgür bir ülkede yaşıyorum ki gece dostum gelebildi.

Maçı keyifle izlediğime göre rakibimizi yendik demektir.

Sıcak bir evim var ki keyifle maç izledik.

Ellerim tutabiliyor ki bardakla çay içtim.

Sevildiğimi hissediyorum ki keyif alıyorum.

 


Ve şu ayeti hatırladım. Bu cümleyi söyleyebilmek için ne kadar çok şükretmemiz gereken şey var. Sayamayacağımız kadar çok nimetlerin bir kısmını hatırlayalım diye bu yazıyı yazıyorum. Eminim sizlerin aklına daha çok şeyler gelecektir.

 

“Hasılı O, Kendisinden dilediğiniz her şeyi verdi. Öyle ki Allah’ın size verdiği nimetleri birer birer saymaya kalkarsanız, mümkün değil, onları sayamazsınız. Gerçekten insan zalim ve nankördür."

(İbrahim suresi, 34. ayet)

 

Say say bitmez. Bize istemeden her tür nimeti bahşeden ALLAH’a ibadet edilmez mi ? NAMAZ O’na teşekkürdür. Faydası yine bizedir. Namaz kılan, dünyada huzurlu ve de ruhi ve bedeni sağlıklı olur. Ahirette ise Allah ebedi bir gençlik verip cennetine alır inşallah...

 

C. Çelik / Ankara ( Konya-Ereğli )

 

10 Kasım 2012 Cumartesi

Bir -tek gözü- beş yüz yıl ibadete bedel


Bir -tek gözü- beş yüz yıl ibadetlerden ağır bastı
 

 

Başlıktaki konu bir Hadis-i Şerif’te geçmektedir. Önce bu hadisi yazacağım, devamında da acizane yorumumu paylaşacağım.


Aşağıdaki hadis el-Münziri'nin terğib vetterhib isimli kitabında hakim'den sahih isnadı ile yer almaktadır.

 

İki cihan güneşi sevgili Peygamberimiz (SAV) anlatıyor:

 

- Arkadaşlar az önce yanımdan ayrılan Cebrail (as) “Ey Muhammed! Seni insanlığa aydınlık yolu göstermek üzere hak Peygamber olarak gönderen Allah’a and olsun ki diye söze başlayarak bana şu ibret dolu hikayeyi nakletti:

 

-Vakti zamanında bir mü’min dünyadan el-etek çekerek deniz ortasında ıssız bir adaya yerleşir. Burada insanlardan ve dünyalık işlerden uzak, ibadet etmeye koyulur. Bir süre ibadet ettikten sonra acıkmaya ve susamaya başlar, Ama nerede? Adada yalçın kayalarla, kıyıyı döven azgın acı deniz suyundan ve bir de kendinden başka bir nesne yoktur.

 

Günler haftaları, haftalarda ayları kovalarken abid kişi gittikçe güç ve takatten düşmeye başlar. Bu arada benzi solan, yüzü sararan abid, ibadetlerinin ardından durmadan, Ey Rabbim bana yiyecek ve içecek bir şeyler ihsan et ki, ibadet etme gücümü kaybetmeyeyim diye Allah’a yalvarıp yakarır. Günlerden bir gün kudretine nihayet olmayan Allah(cc) yalçın kayalar arasından buz gibi soğuk, şerbet gibi tatlı bir kaynak fışkırtarak, etrafında kor gibi narlarıyla boy salmış koca bir nar ağacını dalgalandırarak O’nun bu dileğini yerine getirir.

 

Artık bütün gün ibadet ettikten sonra kaynağın başına iner, nar ağacından tek narını koparıp yer ve abdestini alarak tekrar namaz kılmaya koyulur. Namazlarının ardından da, Ey Rabbim! Canımı secde ederken al, beni öldürüp de cesedimi toprak içinde çürütme, beni kıyamete kadar secde etmekten mahrum bırakma diye dua eder. Bu böyle tam beş yüz yıl sürüp gider. Nihayet bir gün Yüce Allah (cc) dileğine uygun şekilde ruhunu teslim alır.

 

Bundan sonrasını Cebrail (as) şöyle anlatıyor:

 

“Gerçekten biz o ıssız adaya iniş ve çıkışlarımızda gerçek Allah bağlısı mü’mini hep secdeye kapanmış, Allah’ı zikrederken gördük. Kıyamet kopup bütün insanlar dirilerek mahşer toplantısına getirildiklerinde onu yine ilahi sırlara dalmış ibadet eder bulacağız. Herkesin bir bir Allah’ın huzuruna çıkarak hesaba çekilirken o da gelecek.

 

Yüce Allah(cc) ona şöyle seslenecek: Ey abid kulum, seni yaygın rahmetim sayesinde Cennete sokuyorum, buyur gir.

 

Abid ise şöyle cevap verecek: Hayır ey Rabbim! Amelim sayesinde Cennete girmeye hak kazandım.

 

Allah: Ey melekler, kulumun işlediği ibadet ve amellerle kendisine ihsan ettiğim nimetleri bir bir karşılaştırın.

 

Abidin amelleriyle Allah’ın kendisine verdiği nimetler karşılaştırılarak ölçü ve tartıya vurulacak. Bir tek gözü beş yüz yıl ibadetlerden ağır basacak. Geri kalan diğer nimetlere karşılık ibadet düşmeyecek.

 

Ardından Allah: Bu kulumu Cehenneme atın, diye emredecek.

 

Abid: Ey rabbim, yanılmışım, bağışla. Yaygın rahmetin sayesinde Cennete girebilirim elbette, diye haykıracak.

 

Allah: Onu buraya getiriniz.

 

Abid , Allah huzuruna varacak duracak.

 

Allah: Ey kulum, söyle bakalım Seni yoktan kim var etti?

 

Abid: Sen Ey Rabbim!

 

Allah: Bu var etme olayı senin amelinle mi, yoksa benim geniş ve yaygın rahmetimle mi meydana geldi?

 

Abid: Şüphesiz ki senin rahmetinle.

 

Allah: Beşyüz yıl gibi uzun bir süre sana ibadet etme gücünü veren kim? Issız adada seni tatlı suyla, hergün narla besleyen kim? Ve yine secde ederken ruhunu teslim alan kim?

 

Abid: Sensin Ey Rabbim!

 

Allah: İşte bütün bunlar benim geniş ve yaygın rahmetim sayesinde meydana gelmiştir. Bunları kabul ettikten sonra mesele kalmadı. Şimdi doğru Cennete.

 

 *******

 

Yüce Allah(cc) cümlemizi rahmetine bel bağlayarak ibadetini eksiksiz yapan kullarından eylesin, amin.

 

***************************************

 

Ayrıca bir de şu hadis var:

 

Allah Resulü’nün (sallallahü aleyhi vesellem):
Hiç kimse ameli ile cennete giremez. Siz de mi ya Resulullah! denilmişti de: Evet beni Allah’ın rahmeti çepeçevre sarmadıkça ben de öyle” buyurmaları ile cennete girme Allah’ın rahmetinin yar olması iledir.

 

Buhari, Kitabü’l-İstizan

 

*****************************************

 

Ben bu hadisi okuyunca kendi kendime umutsuzluğa kapılmıştım. Öyleyse cennete girmek kim, ben kim diye...

Sonra Kuran’ı okudukça,  Peygamberimizin SAV hadislerini okudukça, dini alimlerin sohbetini radyodan dinledikçe, yıllarca bu Hadisi şerife bir yorum bulmaya çalıştım kendimce.

Çok kısa bir yorumumu yazacağım. Yorumumdaki doğrular Allah'tandır, hatalar bana aittir.

***
 
Biz müslümanlar hep hayatımız boyunca yaptığımız ibadetlerle, ahlakımızla, iyiliklerle, amelimizle her zaman Allah'ın rızasını kazanmaya çalışırız. Yani Allah'ın sevgisini celbetmeye çalışırız. Günah işlemekten Allah'ın sevgisini kaybedeceğimiz için korkarız.

 

 

Yani neden namaz kılıyoruz , neden yalan konuşmuyoruz, neden içki içmiyoruz , neden oruç tutuyoruz...  Allah'ın sevgisini ve rızasını kazanmak için. ... Çünkü Allah şunu yap, şunu yapma dedi... Peki Allah'ım. Onun için bize bir iyilik yapana Allah razı olsun deriz.

 

 

Diyelim ki Türkiyenin en zengin insanının fabrikasında çalışıyoruz. Dürüstlük, çalışkanlık ve güzel ahlakımızla o patronun gözüne girmeyi başardık. O zaman bizi belki müdür yapar, 10 bin tl maaş verir, özel araç, lojman, akaryakıt... vs hakkı verir.

 

 

Eğer dünyada zenginin sevgisini kazanmak böyleyse, dünya ve AHİRETİN, her şeyin sahibi ALLAH'ın sevgisini kazanmış olarak ruhumuzu teslim edebilirsek , işte o zaman engin merhametli Rabbimiz, elbette bizi sevdiği kullarının yanına, cennetine koyacaktır inşallah.

 

C. Çelik / Ankara ( Konya-Ereğli )

 

7 Kasım 2012 Çarşamba

Tebessüm de hayata dair... :)


Tebessüm de hayata dair... :)

 

   Çoğunuz biliyorsunuz ben şu an tekerlekli sandalyedeyim.

Ben 1994’te işe başladığımda sallanarak duvarlardan destek alarak ve babamın koluna girerek yürüyebiliyordum. Zaman içinde hastalığım ilerledi ve tekerlekli sandalye kullanmak zorunda kaldım.

 

Şimdi anlatacağım olay işe başladıktan birkaç yıl sonraydı :

 

Her sene yılbaşından bir hafta önce bir otelde, hem yeni yılı, hem de şirketin kuruluş yıldönümünü kutlamak amacıyla eğlence düzenlenirdi... Yemekler ve meşrubatlar ve isteyene içki servisi de yapılıyordu. Sanırım aralık 1997 idi. Yine böyle bir eğlenceye katıldık. Gece sonunda otelden çıkıyorduk....

 

Ben içki içmem ama iki arkadaşımın kolunda yürüyüp otelden çıkarken, otelin resepsiyon görevlilerinin aralarındaki şu konuşmasını duydum :

 

" -  Yaw adama bak amma içmiş. İki kişinin kolunda gidiyor. "

 

:))

 

C. Çelik / Ankara ( Konya-Ereğli )

 

 

4 Kasım 2012 Pazar

Bunları yaratana secde edilir


Bunları yaratana secde edilir

 

Geçen sabah kahvaltı sofrasında zeytini elime alınca bir şeyi hatırladım ve hayret ettim. Ben sağlıklıyken yazın okul kapanınca köye giderdik. Köydeki koyun sürüleri geçen sokakları hatırladım. Sokakta koyun pisliklerine basmamak için adeta seksek oynayarak yürürdük.

 

Şimdi o zaman düşündüğüm şey tekrar aklıma geldi: Koyunun dışkısı tıpkı zeytine benziyordu. Aslında Allah bize bir mesaj veriyordu “Kullarım çok çok şükredin. Dileseydim zeytin ağacının meyvesini yani zeytini dışkı tadında yaratırdım. Şükretmeniz gerekmez mi?”

 

Şöyle bir düşünüyorum da, yazın köydeki dayımın bahçesinde her tür meyve ağacı olurdu. Bahçeye girince her ağacın dallarında meyve olurdu. Şimdi iman gözlüğüyle bakınca anlıyorum ki her ağaç ayrı bir meyve tabağı gibi bizlere, bir ağaç elma, bir ağaç armut, kayısı, vişne, şeftali, erik, kiraz, mısır, dut, ceviz, üzüm, uzatıyordu.

 

Sahi o bahçedeki ağaçların hepsi odun değil mi? Kışın sobada yaktığımız bildiğimiz odun. Peki o meyvelerin asiti, şekeri, vitamini, minareli, rengi, kokusu, kabuğu, çekirdeği nasıl böyle mükemmel hazırlanmış? Odun mu yapıyor? Dilimizin tadını bilen birisi yani Allah, o leziz vitaminli tatları koymuş.

 

Evet kabuğu yani ambalajı önemli. Eğer Allah portakalı da elma gibi yapsaydı ne olurdu biliyor musunuz? Portakalı da elma gibi ısırsak üstümüzü batırırdık. Allah bize merhamet etmiş ki, dilim dilim yaratmış.

 

Siz kime çiçek verirsiniz? Sevdiğinize değil mi? Renk, renk muhteşem desenli, enfes kokulu çiçekleri Allah bize niçin sunuyor? Yarattığı biz kullarını sevdiğini göstermez mi?

 

Allah ağzımızın hangi tattan keyif alacağını biliyor ki çorbaya, salataya sıksınlar diye ekşi ve C vitaminli limonu yaratmış. Annemiz yemek yapıyor. Buzdolabına koymamıza rağmen iki gün sonra ekşiyor. Allah limonu öyle bir kabuğa ambalajlamış ki haftalarca taptaze kalabiliyor.

 

Meyvelerin çekirdeklerine de burun kıvırmayalım. Allah hikmetsiz hiç bir şey yaratmaz. Mesela elmanın çekirdeğini yemenin kalbe faydalı olduğu ispatlanmış. Ben elmayı hem kabuğuyla hem de çekirdeğiyle yiyorum hamdolsun. Ama aslında çekirdeğin mühim bir hikmeti de şudur ki:

 

Eğer meyvelerin çekirdeği olmasaydı, o meyve yenildiği zaman nesli tükenirdi. Çekirdekler tohumdur. Ben şimdi dedemin yediği karpuzdan yiyorum. Yüz yıl sonra gelecek nesil de aynı karpuzu yesin diye Allah çekirdeğini yaratmış.

 

Pazardan meyve alırken parasını verip alıyoruz. Peki meyveleri yaratan Allah karşılığında ne istiyor? Sadece yemeye başlarken Bismillah dememizi istiyor ki o meyveyi yaratan Allah’ın o nimeti bize ikram ettiğini hatırlıyoruz. Bitirince de Elhamdülillah diyerek teşekkür etmiş oluyoruz.

 


Ben çalışırken patronu görsem heyecanlanırdım. Patronumun korkusundan işime özen gösterdiğim kadar beni yaratan, hayatta kalmamı sağlayacak oksijeni, suyu, gıdayı, yaratan Allah’a kulluk etseydim şimdiye evliya olurdum.

 

“Şimdi bak Allah'ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O herşeye hakkıyla kâdirdir. “
(Rum Sûresi: 50.ayet)

 

Bütün bu nimetleri yaratan Allah’a teşekkür etmeliyiz. Namaz ona teşekkürdür. Oruç ona teşekkürdür. Hem günde beş vakit namaz yirmidört saatimizin bir saatini alır.

 

Ben cumartesi günleri gece bire kadar Barcelona maçını izliyorum. Ama sabah namazına kalkmasam Allah’a karşı büyük kusur olur. Zira her sabah namazı vakti Allah “Yok mu Benden isteyen, dua etsin istediğini vereyim” diyor ama biz sabah namazına kalkmamakla ne demek istediğimizi varın siz düşünün.

 

Meyveler, çiçekler, hayvanlar, su, oksijen, güneş... Bunları yaratan Allah’a secde edilir.

 

C. Çelik / Ankara ( Konya-Ereğli )