29 Eylül 2013 Pazar

TV’lerden öğrendiğim faydalı bilgiler


TV’lerden öğrendiğim faydalı bilgiler

 

Ben fazla televizyon izlemiyorum. Genelde cep telefonuma taktığım hoparlör ile yattığım yerde telefonun radyosunu dinliyorum.

 

Bu hafta çoktandır TV izlemiyorum diye izleyeyim, dedim. Zira radyoda dinlediğim haberlerin görüntülerini de merak ediyordum.

 

İzlediğim çeşitli kanallardaki haberlerden işinize yarayacağını düşündüğüm birkaç faydalı bilgiyi sizlerle paylaşmak için bu yazıyı yazıyorum.

 

Show TV haber’de bir bilgi öğrendim. Genelde alıcılar aldıkları balıkların taze olup olmadığını anlamıyorlar. İşinde uzman bir balık satıcısı izleyicilere bir tüyo verdi.

 


Satıcı eline hamsi gibi bir balık aldı ve taze balık kalem gibi dik olmalı, dedi. Balığı orta parmağının üzerine koydu ve cetvel gibi durdu. Eğer balık taze olmasaydı, başı ve kuyruğu aşağıya sarkardı, dedi.

 

Grip olan kişiler hemen doktora koşup bir sürü ilaç kullanıyorlar. Kanal 24’te izlediğim bir besin uzmanı soğanın faydalarından bahsetti. Anlattığı bilgileri internetten araştırırken hemen aynı şeyleri uygulamış birinin yazısına rastladım: 

 

“Ben; antibiyotik etkisi olan, yarım soğanı soyup bir tabağa koyuyorum, üzerine 1 yemek kaşığı balı karıştırıyorum. Bir gece soğukta kalan bu karışım suyunu veriyor.

 

Sabah ballı soğan suyunu aç iken içiyorum. Kısa zamanda gripten kurtuluyorum tavsiye ederim. Ayrıca, nezle olduğum zaman her iki burun deliğine soğan suyu sıkılmış pamuk tıkıyorum. Denemekte yarar var.”  dedi.

 


Soğan hakkında TV, internet ve gazetelerde ilaç görevi gören tarifler yer alıyor. Tüm doktorlarımızın tıbbın son yeniliklerinin yanısıra böyle doğal çözümlerini de takip etmeleri gerekir diye düşünüyorum.

 

        Bir kaç faydalı bilgi de ben vermek istiyorum. İsteyen deneyebilir.
 
  • Soğan, sarımsak kesmeden önce parmaklarınıza limon suyu sürerseniz, istemediğiniz kokulardan kurtulmuş olursunuz.

  • Kızartma kokularının bütün eve yayılmaması için yağın içerisine bir iki dal maydanoz atın.

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

24 Eylül 2013 Salı

Doktorların tavsiye ettiği radyocu


Doktorların tavsiye ettiği radyocu

 

Bugün sizlere hergün dinlediğim bir radyo programcısından bahsetmek istiyorum. Radyo7’den Talha Bora Öge, nam-ı diğer Gölge ...

 


Ben yedi yıldır dinliyorum. Emekli olmadan işyerinde de kulaklıkla dinlerdim. Program Radyo7’de bazı günler değişse de genelde 14:00’da başlıyor.

 

İşyerinde hergün Radyo7’de sabahları Erkan Koç’u ve öğleden sonra Talha Bora Öge’yi dinliyordum ve mesai hemen bitiveriyordu.

 

Dinlerken anlatılanlardan bazen sesli gülüyor, bazen sesli ağlıyordum. Kulağımda kulaklık olduğundan arkadaşlara belli etmemeye çalışır, hemen toparlanırdım. Emekliliğe ulaşmam da aslında onların da payı var.

 

Talha Bora Öge’nin öyle etkili, yumuşak bir ses tonu var ki, insana huzur veriyor. Öyle de güzel şiirler yazmış ki, O’nun sesinden dinlerken şiiri sevdim.

 

Hergün programında bir hikaye anlatıyor. Hani bir şarkıyı on defa dinleseniz lezzet alırsınız. Gölge, daha önceden duyduğumuz hikayeyi anlatınca bile o lezzeti alıyorsunuz.


Talha Bora Öge - Baba ve oğul




Hatta ara ara anlattığı Serap’ın hikayesini her dinlediğimde ağlıyorum.


 Talha Bora Öge - Azrail'in güzelliği GERÇEK HİKAYE :
https://www.youtube.com/watch?v=kFWlx04kht0
 

Programında haftanın beş günü de farklı bir köşe var ve sıkılmıyoruz. Gölge aynı zaman da kitaplar yazıyor ve orkestrası ile yurdumuzun her ilinde şiir-türkü dinletisi konseri veriyor. Haftanın bir günü de Radyo7’de dinleyiciye şiir-türkü konseri veriyor.

 

Programında o kadar güzel anektodlar ve görüşler paylaşıyor ki, müthiş ibret alıyorsunuz. Programı dua ederek açıyor ve dua ederek kapatıyor.

 

 

Haftanın bir günü de dinleyiciler telefonla Radyo7’ye bağlanıp hayatlarının dönüm noktalarını anlatıyor ki ibret alıyoruz... Yani hayata başka açıdan baktıkları olayı...

 

Geçen bir dinleyici bağlanınca hayatının dönüm noktasının, Talha Bora Öge’yi dinlemeye başladığı zaman olduğunu söyledi. Anlattıklarının huzur verdiğini ve çok dersler çıkardığını söyledi.

 

(Hatırlıyorum -belki altı sene önce- bir doktor canlı yayına bağlandı. Hastalarıma radyonuzu ve sizin programınızı dinlemelerini öneriyorum, dedi.)

 

O dinleyici Cuma namazlarına gittiğini fakat beş vakit namaza da başlaması için dua rica etti. Talha bey ona hitaben şöyle dedi:

 

Kardeşim, genelde namaz kılmamaya üç şey bahane edilir. Bir insan, ya dünya meşgalesinden, ya hergün hergün bıkkınlık veriyor, ya da ben bir yaratıcıya inansam da islama ve de namaza inanmıyorum diye kılmıyorum, der.

 

Gördüğüm kadarıyla sen namazı inkar etmiyorsun. Eğer hergün beş vakit namaz kılmak usandırıyorsa, hergün yemek yiyorsun, su içiyorsun, ondan da bıkman gerekir. Çünkü bedenin gıdaya ihtiyacı gibi, ruhun ve kalbinde namaza ihtiyacı vardır.

 

Günde bir saatimizi namaza ayırırsak Allah ahirette sonsuz gençlik diyarı cenneti verecek inşallah. Beş vakit namaz, abdestle birlikte günde bir saat tutar.

 

Eğer dünya meşgalesinden kılmıyorsan, namazın ücreti az mı? Sen günde sekiz saat mesaiyle aldığın ücretle kıyas et.

 

İnsan namaza işyerinde de isterse fırsat bulabilir. Öğle tatili, çay molası gibi...

 

Dinleyici Allah razı olsun Talha bey, hiç böyle düşünmemiştim diyerek kapattı.

 

Bende o doktor gibi sizlere Talha Bora Öge’yi dinleminizi tavsiye ederim. Ben namazlarımda onun bir televizyon programı yapması için çok dua ediyorum.

 

Güzel ülkemin güzel gençlerinin onu tanımasını çok isterim. Allah onu da gençlerimizin hidayetinde ve imanlarının korunmasında vesile eylesin.

 


Allah bizleri nefsimizin arzularından ve insi cinni şeytanların vesveselerinden muhafaza etsin. Namazı dosdoğru kılan salih kullarının içine dahil etsin.

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

Talha Bora Öge'de yazıyı okudu ve beğendi...
 

 

22 Eylül 2013 Pazar

Neden Türk Sanat Müziği (TSM) ?


Neden Türk Sanat Müziği (TSM) ?

 

   Hayatımı anlattığım kitapta ( http://celal1973kimdir.blogspot.com/ ) anlattığım gibi 2002’de hidayete erdikten sonra hayatımda bir çok şeyi değiştirdim.

 


   Hayatımı anlattığım kitabı yazılarımda sık sık vurguluyorum. Okuyanlar, hayatınızdan çok dersler çıkardık, diyorlar. Bu yüzden çok kişinin okuyup istifade etmesi için acizane bahsediyorum. İnşallah sıkılmadınız.

 

   Evet hayatımda pek çok değişiklik yaptım. Mesela, sigarayı bıraktım. Televizyonda, sokakta olsun, çıplaklık içeren şeylere bakmama ve teyemmüm ile oturduğum yerde de olsa NAMAZ kılma kararı aldım.

 

   İşte hidayete erdikten sonra hayatımda yaptığım değişikliklerden biri de dinlediğim müzikti. Ağırlıkla dinlediğim stresimi artıran arabesk müziğini bıraktım.

 

   2003 yılında haftasonu radyoları zap yaparken Burç Fm’de Ertuğrul Erkişi’nin canlı Türk Sanat Müziği programına takıldım kaldım. Ud’u ve güzel sesiyle canlı söylediği şimdi uzaklardasın şarkısı ile gözyaşına boğuldum.

 

   Ertuğrul Erkişi’nin sesine ve TSM’ye aşık oldum. Anladım ki ruhum sanat müziğini istiyordu. O yıllarda radyoya bağlanıp şarkı istemiştim, kaydettim:

 

     Ertuğrul Erkişi - Söyleyemem Derdimi - CANLI UD İLE


 

   On yıldır sanat müziği dinliyorum. (2013) İnternetten indirerek binlerce şarkılık bir TSM arşivi yaptım. TSM dinleyerek ruhumun dinlendiğini ve kalbimin yumuşadığını ve ağlamanın tadını hissediyorum.

 

   Arşivimdeki binlerce şarkıdan bunlar eminim hepinizi duygulandıracaktır.

 

  • Elbet birgün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak
  • Şimdi uzaklardasın, gönül hicranla doldu
  • Ahımı, hicranımı sakladım, gizli tuttum, gönlümü yıllar yılı hayalinle avuttum
  • Gülünce gözlerinin içi gülüyor, kendimi senden alamıyorum
  • Kapıldım gidiyorum, bahtımın rüzgarına
  • Unutturamaz seni hiçbir şey, unutulsam da ben
  • Duydumki unutmuşsun gözlerimin rengini
  • Gözlerinin içine başka hayal girmesin
  • Tadı yok sensiz geçen ne baharın, ne yazın
  • Beni bırakıp gitme güzeller güzeli (Bestekar ölen kızına bestelemiş)
  • Avuçlarımda hala sıcaklığın var, unuttum dese dilim vallahi yalan (Bestekar başucunda lösemiden ölen kızına yazmış ve bestelemiş)

 

Dedem 1991'de öldükten sonra bağ kurudu, ev harap oldu.
   Aslında benim TSM sevgim nereden geliyor biliyor musunuz? Ben çocukken seksenlerde okul kapanınca memleketimiz Ereğli’ye giderdik. Orada yaz akşamları bağ evinde terasta, dedem radyosundan hep TSM açar, beraberce dinlerdik. O nağmeler hem ruhuma hem gönlüme işlendi.

 

   TSM insanı duygulandırıp ağlatıyor. Dünyanın hiç bir ülkesi böyle bir müziğe sahip değildir. Osmanlı’da TSM’nin hastaları tedavi amaçlı kullanıldığını biliyor muydunuz? Her makam ayrı bir hastalığa iyi geliyormuş.

 

   Şu an radyoda bir TSM şarkısı çalıyor. Biliyorsunuz bazı yabancı şarkılara türkçe söz yazılıyor. Acaba bu şarkı nasıl yabancı dile çevrilir?

 

Kimseye etmem şikayet ağlarım ben halime,
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime,
Perde-i zûlmet çekilmiş,korkarım ikbâlime,
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime.


Şevval Sam - Kimseye Etmem Şikâyet


 

 

   TSM dinleyicileri genelde nazik, mülayim, ince ruhlu insanlardır. TSM dinleyenlerin adi suçlara karıştığı hiç görülmemiştir. Bazı müzikleri dinleyen evet terörist olabilir ama TSM dinleyicisi asla...

 

   İnşallah çocuklarımıza, yeğenlerimize bol bol TSM dinletelim. Onlar belki şimdi dinlemezler, ama arabaya binince radyodan bir TSM açalım. Kulakları bu nağmelere aşina olsun. Büyüyünce asıllarına rücu ederler.

 


Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

18 Eylül 2013 Çarşamba

Engelli olmak bana ilahi bir hediyedir


Engelli olmak bana ilahi bir hediyedir 

 

Bu başlığın nedenini anlatmadan önce kısaca kendimi tanıtayım:

 


Konya Ereğli doğumluyum. Selçuk Üniv. MYO Elektronik bölümü mezunuyum.  1993'te Friedreich Ataksisi (FA) teşhisi kondu. Özel bir şirketten engelli kadrosundan 2010'da emekli oldum. Yazları, Konya Ereğli'de kışları ise Ankara'da oturmaktayız.

 

1993’te MYO son sınıftayken yirmi yaşında hastalığım ortaya çıktı. Sarhoş gibi dengesiz yürümeyle başlayan hastalığım, o günden bugüne sürekli ilerlemekte...

 

1998’ten beri onbeş yıldır tekerlekli sandalyedeyim. Hastalığımın ilk zamanlarında kabullenememe ve benzer nedenlerle çok stresli dönemler yaşadım

 

Önceden engellileri görürdüm fakat görmezden gelir geçerdim. Bu hastalığın bana verdiği derslerden biri de “Empati” yapmasını öğrenmemdir.

 

Hani Nasreddin hoca damdan düştüğünde başına toplananlar hekimi çağıralım deyince, “bana damdan düşen birini çağırın” dediği gibi ben de şimdi tekerlekli sandalyedekilerin hislerini ve hallerini, sıkıntılarını anlıyorum. (Empati)

 

Ben engelli biriyle karşılaştığımda onun tuvaletini nasıl yaptığını, tekerlekli sandalyeden yatağa nasıl geçtiğini düşünürüm.

 

Hayatta en büyük nimetim, annem ve babamdır. Benim belden aşağısı, hiç çalışmıyor.  Hareket ettirilmem, bu yüzden çok zor.  Ama, babam -Allah razı olsun- klozet üzerine bir vinç sistemi icat edince rahat ettik.

 

Merak edenler buradan babamın beni yataktan tuvalete götürüşünü ve vinçle klozet üzerinde nasıl kaldırdığını izleyebilirler:


 

Engelliler işe yaramaz insanlar değillerdir. 1993’te hastalığımın teşhisini koyan doktor babama bu çocuk çalışamaz, götür evine yatsın, demiş.

 

Babam, o doktoru dinlemedi. Rabbim nasip etti, işe girdim. Bilgisayarda tasarımcı olarak babamın yardımıyla 16 yıl çalıştım ve emekli oldum.

 

Trilyonlarca gezegenleri yaratan ve dünya dahil hepsini basket topu gibi döndüren Allah’ın elbette her şeye gücü yeter.

 

Engelli olmak haşa! Bir yaratılış hatası değil, dünyadaki bu imtihanın zor sorularından birisidir.

 

Gece olmasa gündüzün, soğuk olmasa sıcağın… vs değerini anlamayacağımız gibi hastalıklar da sıhhatin kıymetini anlamamızı sağlar.

 

Sağlıklı insanlar engellilere bakıp şükretmeliler. Ama, çok şükür deyip kulak memelerini çekmek değil de, ibadet ederek Allah’a teşekkür etmeliler.

 

İnsan, her koşulda kendisine, ailesine, yaşadığı topluma fayda sağlayan etkinlikler yapabilir. Ben engelliyim napalım kaderim böyleymiş dememeli…

 

Ben, ne yapabilirim sorusu ile bir dostumun teşvikiyle yazı yazmaya başladım. Hayatımı anlattığım bir kitap yazdım ve blog sayfası açarak hayata dair yazılar yazıyorum.

 

İsterseniz hayatımı anlattığım kitabı inceleyebilirsiniz:


 

Engelliler, sağlıklı insanlara şükretmeleri için vesiledir evet ama aynı zamanda engelli insan sağlıklı insanlara ibretlik örnek olmalıdır.

 

Namaz kılan bir engelliyi gören veya evde oturmak yerine çalışan bir engelliyi gören boş oturup vakit öldüren sağlıklı insanlar, hallerini gözden geçirmeliler.

 


Büyük bir İslam alimi olan Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin “Hastalar Risalesi” adlı yirmibeş devadan oluşan küçük bir kitabı var.

 

Orada İMANın 6 esasına inanan ehl-i iman için hastalığın kazanımlarını anlatıyor. Birkaçını yazacağım ve başlığın sebebini anlayacaksınız inşallah:

 

  • Hastalık ömür dakikalarını birer saat ibadet hükmüne getirebilir.
  • Hastalık ölümü ve ahireti düşündürür, dünya onu aldatamaz.
  • Hastalık sabun gibi günah kirlerini yıkar, temizler.
  • Sabreden engelli, takvalı insanın on yılda elde ettiği kârı iki yılda alabilir.
  • Eğer hastalığın mânâsı güzel birşey olmasaydı, Allah, başta Hazret-i Eyyub A.S hastalık vermezdi.
  • Hastalık kalbi yumuşatır, şefkat ve empati hislerini artırır.
  • Hastanın duası makbuldur. Hastaları ziyaret edip duasını alınız.
  • Hasta insan çocukluğundaki gibi aile ve akrabasından sevgi, ilgi görür.
  • Engelli insan gaflete ve nefsin arzularına düşmez.   ….  Vs.

 

İşte hastalık bu açıdan iyi bir nasihatçı ve ikaz edicidir. Ondan şikayet değil, belki bu cihette ona teşekkür etmek, eğer fazla ağır gelse sabır istemek gerektir.

 

Engelli olmak bana ilahi bir hediyedir. 

 

Celal Çelik                  Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

*****************************************

 

Yukarıdaki bu yazım üniversite öğrencilerinin kurduğu, internet üzerinden yayın yapan, aylık ESKİCİ DERGİSİ’nin engelliler özel sayısında yayınlandı. Bu özel sayıyı buradan okuyabilirsiniz:

 


 

Eskici Dergisinin websayfası:


 

***

 

15 Eylül 2013 Pazar

Zaman su misali


Zaman su misali

 

   Engelli kadrosundan 2010’da emekli olduktan sonra birikim ve tazminat parasını ekleyip, bir de kredi çekip memleketimiz Ereğli’den bir ev aldık.

 

Her sene Ankara’dan mayıs sonunda Ereğli’ye gidip eylül sonunda dönüyoruz.

 

    Dün, 14 eylül 2013 Cumartesi günü Ankara’ya döndük. Zaman su misali akıyor. Dört ay ne çabuk geçti.

 

    Mayıs sonunda Ereğli’ye gitmiştik. Haziran ortasında dostum Aydın Kaynarca bey Ankara’dan beni ziyarete geldi.

 


   Bazı akrabalarım bile -bırakın hastalığı, engelliliği- insan kabul edip ziyaretime gelmezken dostum ta Ankara’dan geldi. Allah razı olsun.

 

  Ereğli düz bir alana kurulu şehir olduğu için akülü sandalyem ile her Cuma Ulu camiye cuma namazına gittim. Namazdan sonra çay bahçesine gittim.

 

   Başlarken nasıl bitecek dediğim ramazan bitti. Kız kardeşim, eniştem, erkek kardeşim, yengem ve dört yeğenim geldi, beraber piknik falan hepsi gittiler.

 


   Evet zaman su misali, bu yaz tam kırk yaşımı doldurdum. (1973-2013)

 

   Hastalığımda epey ilerledi. Artık heran ölüm gelebilir. Kıldığım her namazı son namazım olabilir diye kılıyorum ve dua ediyorum.

 

“Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.” (ENBİYA suresi /35.ayet)

 

“Sen elbette öleceksin, onlar da elbette öleceklerdir.” (ZÜMER suresi /30.ayet)

 


Allah yaşamında, ölümünde hayırlısını nasip etsin.

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

(BU YAZIYI ACİLEN YAZDIĞIM İÇİN EKLEME DÜZELTMEYE VAKİT YETMEDİ)