30 Kasım 2015 Pazartesi

Neden Bir Saat Boş Vaktim Yok?


Neden Bir Saat Boş Vaktim Yok?


 

Hiç boş zamanımın olmamasının nedeninden bahsetmeden önce, izninizle vaktimi nasıl değerlendirdiğimi ana başlıklar halinde özetlemek istiyorum: 

 

Ben güne sabah namazı ile başlarım ve artık uyumam. Şimdi şu saatlerdedir ama ilerde değişik mevsimlerde de benzer şekilde günü planlarım. (Yazıyı 20 Kasım 2015’te yazdım.)

 

Bugün 5:45’te sabah namazı alarmıyla uyandım. Babamı çağırdım, lazımlık ördekle işettirdi gibi ayrıntıları atlıyorum, çünkü ben herşeyiyle muhtaç biriyim biliyorsunuz.

 

Namaz ve baklavalı duam 6:30 gibi bitti. Bugün 6:33’te güneş doğdu ve Dost Tv’yi açtım, Kuran’ı dinlerken altındaki Türkçe mealini okudum. Vakit dolunca işrak namazı kıldım.

 

Bazı özel zikirlerim var. 7:20-8:00 arası bunları yaptım. Annem uyandı. Kahvaltı hazırlanana kadar salavatlarla ve Kuşluk namazı kılarak sevap kazandım.

 

Bu iki namazın önemini şu köşe yazısından okuyabilirsiniz:  


 

Peki, neden mi böyle ibadet ediyorum. Çünkü Allah’ın rızasını ve sevgisini kazanmak istiyorum ki, Allah nazlı, kalbi kırık Celal kulunu kırmıyor. Hamdolsun bazı önemli dualarım gerçekleşti.

 


Kahvaltıdan sonra çay içerken o gün 257 kişilik e-mail listeme göndereceğim yazıyı ‘Sevdiğim Yazılar‘ blog sayfasında yayınladım ve ordan kopyalayıp listeme mail attım. 

 

Sonra yazdığım kitabı açtım. Düşüne düşüne yazmaya ve düzenlemeye devam ettim. Derken ezan yaklaşırken Efendimizin SAV ruhuna 100 salavat okuyup hediye ederim.

 

Öğle ve ikindi namazı arası yine kitap, ve arada Facebook’la uğraştım. Akşam ezanı okunmadan yemek yeriz. Akşam namazı, özel zikir ve dualarla yatsı okunana kadar devam eder.

 

Yatsıyı kılmadan bazı kanallarda zap yaparak günün haberlerini izlerim. Sonra yatsı ve yine Efendimize SAV salavat hediyesi. Sonra radyo veya Youtube’dan güzel bir dini sohbet dinlerim.

 

Bazen TRTMüzik kanalında ruhumu dinlendiren sanat müziği programı olursa izlerim ve…

 

Ve 22-22:30 gibi yatarım. Sabah erken uyandığım için hemen uyurum.

 


Evet gördüğünüz gibi boş vaktim hiç yok, peki neden mi?

 




Çünkü ömür çok kısa ve yapılacak işler çok fazla; Hem (Namazını kılan bir insanın) çalışmak ibadettir.


 
Bakın ne diyor kıymetli bir hocamız:

 

"Hakikati idrak etmiş bir insanın bu dünyada boşa geçirilecek bir ânı yoktur."    Osman Nuri Topbaş
 
Bu sözü kendime şiar edindim inşallah. Hepimiz biliyoruz ki ölüm yaklaşıyor ve büyük bir hızla ahirete doğru gidiyoruz. Önümüzde dehşetli bir azap yurdu cehennem var. Dünyaya dalıp, ölümü ve ahireti unutup, günahlarla ibadetten uzak, ömür geçiren nice insanlarımız var.
 
Diyebilirsiniz evet, insanların aklı var, düşünsünler... Haklısınız, zaten biz inanmış müminlere düşen "emri bil maruf nehyi anil münker" yani iyiliğe teşvik edip, kötülükten sakındırmak ve böylece akla kapı açıp düşünmelerini sağlamak… 
 
Şeytan var, nefis var, şeytanlaşmış insanlar var, dünyanın cazibelerine çekip ibadetten uzaklaştırmaya çalışan internet, televizyon, bilgisayar, alışveriş merkezleri... vs. var.
 
Sevgili Peygamberimiz SAV, Din nasihattir, diyor. İnsanlar düşünsünler diye Kuran'daki ayet tekrarları bu mahiyettedir.
 
Ben de acizane bu mailleri ve yazıları, okuyan dostlarımız, bir anlık da olsa, dünyanın geçici olduğunu ve ahireti unutmasınlar diye gönderiyorum..

 

Facebook demişken, bugün akla kapı açmak için şunu paylaştım:

 

“Kuran Allah kelamıdır:

 

Günümüz teknolojisiyle keşfedilmiştir ki

 gelmiş geçmiş, yaşayan milyarlarca insanın parmak izi farklıdır.

 

Hz. Muhammed SAV 1400 sene önce

 Bilmesi mümkün mü farklı parmak izini?

 

"Biz parmak uçlarına varıncaya kadar yeniden yapmaya kadiriz" (Kıyame,4)

 

Hayırlı Cumalar”

 

Şimdi bu sene babam yaşlanıp çabuk yorulduğu için Cuma‘ya gitmiyorum. Iyi ki gitmiyorum. Önceden namazdan sonra AVM’ye yemeğe gidiyorduk ve neredeyse tüm günüm bitiyordu.

Ama tabi dostlarım için her zaman ayıracak vaktim vardır. Çünkü bizim hamurumuzun mayası Sevgi ve dostluktur.

 


Ömür, doğum ile ölüm arasında geçen zaman dilimi, insanoğluna bahşedilen en büyük nîmet ve paha biçilmez bir sermayedir. İnsanın en kıymetli sermayesi ömrüdür.

 

Vaktin önemi, Türk atasözünde “Vakit, nakittir.” ifadesiyle vurgulanmaktadır. Çünkü vakit içerisinde nakit kazanmak mümkün olduğu halde, nakitle kaybedilen vakti kazanmak mümkün değildir.

 

İnsana verilen ömür bir buz misali devamlı eriyip tükenmektedir. İşte, yaşantımıza yön verecek hayatın içinden ibretli bir olay…

 

Bağdat’ta ağustos sıcağı ortalığı yakıp kavurmaktaydı. Herkes, serinleyeceği gölge bir yer, ferahlatacak bir rüzgâr arıyordu. Çarşı-pazar kurulmuş, alışveriş başlamıştı.

 

Bu arada bir adam, yüksek dağların mağaralarından getirdiği buzları satıyordu. Buz kalıpları eriyip ziyan olmadan bir an önce onları satmalıydı. Gel gör ki, ekonomik durgunluk sebebiyle fazla buz satılmıyordu.

 

Öğle sıcağı bastırınca buzlar yavaş yavaş erimeye başladı. “Mal canın yongasıdır!” ya; tek sermayesi olan buzlarının gözü önünde eridiğini görmek, adamın içini de eritiyordu.

 

Erimenin hızlanmasıyla içi yanan adam şöyle bağırmaya başladı: “Sermayesi sürekli tükenen bu fakirden buz alan yok mu?”

 

O sırada talebeleriyle oradan geçmekte olan büyük veli Cüneyd-i Bağdadî bu sözleri duyunca birden durdu ve olduğu yere çöktü. Başını ellerinin arasına aldı.

 

Talebeler telaşlandılar ve “Ne oldu hocam?” diye sordular. Cüneyd-i Bağdadî, “Şu adamın söylediklerine dikkat edin!” diyerek, buz satıcısının tarafına baktı.

 



Adam, içinin yandığı sesinden belli olacak şekilde sürekli bağırıyordu: “Sermayesi tükenen buzcudan alışveriş yapan yok mu?” Büyük veli şunları söyledi talebelerine:

 

“Bu sözler beni sarstı. Eriyenin sadece buzlar değil, aynı zamanda ömrüm olduğunu farkettim. Sıcak, adamın maddî sermayesi olan buzları eritip tükettiği gibi, zaman da asıl sermayemiz olan ömrümüzü tüketiyor. Saniye saniye, dakika dakika ömür buzumuz eriyor, hissedebiliyor musunuz? Sahip olduğunuz en değerli sermaye ömürdür. Adamın buzlarının erimesine olduğu kadar, ömürlerimizin boşa tükenmesine karşı içimiz sızlamıyor ne yazıkki...”

 

Talebeler ayak üstü unutamayacakları iyi bir ders almış, çok etkilenmişlerdi. Düşüne düşüne yollarına devam ettiler.

 

 

Allah hakikati idrak ettirip zamanımızı verimli kullanmamızı nasip eylesin.

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

23 Kasım 2015 Pazartesi

Örnek Bir Öğretmen


Örnek Bir Öğretmen


 

Yarın 24 Kasım 2015 Öğretmenler Günü.

 

Bu bağlamda kendime örnek aldığım sevgili ilahiyatçı öğretmen dostum Efkan Vural Hocamdan bahsedeğim. Öncelikle çok teşekkür etmek istiyorum. İyi ki varsın hocam.

 
29 Ekim 2015 Efkan hocam ve yeğenlerimle

Yıllar önce, Dost, komşu ve akrabalarımızın çoğu kapımızı çalmazken, telefon bile açmazken üst kat komşumuz Efkan Vural hocamın samimi desteğini asla unutamam, Allah razı olsun hocam.

 

Hidayet öykümü sanırım biliyorsunuz. Efendimiz Hz .Muhammed SAV’in hayatını okurken Efkan Vural hocamın hal ve tavırları gözümün önüne geldi.  

 

Çünkü okuduğum pek çok ahlaki davranış Efkan Vural hocamda mevcuttu.

 

Mütevazi olmak, güleryüzlü ve tatlı dilli olmak, yardımsever olmak, komşuya ikram etmek, herkese saygı, sevgi ve hoşgörü göstermek, vs.  

 

Ve sürekli ilimle meşgul olarak çok okumak ve okuduklarını yaşamak. Evet onu kendime örnek alıyorum ve ben Efkan hocamı Efendimizin SAV ahlakını yaşadığı için çok seviyorum…

 

Benim çocukluğumdan beri hayalim öğretmen olmaktı. İnsanlara faydalı olup bir şeyler öğretmekti. Bu hayalim Efkan hocamın beni ısrarla yazmaya teşvik etmesiyle gerçek oldu.

 

Gerçek oldu dedim, çünkü yazılarınla çok şeyler öğreniyoruz diye mailler alıyorum. Dini bilgileri anlatırken moralimi bozanlar da oldu, sen alim misin, nerden biliyorsun diyerek…

 

Ben de bu durumu üzülerek Efkan hocama anlatmış ve artık kimseye anlatmak istemiyorum hocam, demiştim.

 

Efkan hocam, Hayır Celȃl anlatacaksın. Geçen akşam bir hadis-i şerif okuyunca sen aklıma geldin. Efendimiz SAV buyuruyor ki:

 

“Ahir zamanda ümmetimden bir kısım kimseler vardır, onlar alim değillerdir, fakat ilim taşırlar.”

 

Celȃl, sen çok iyi bir ilim taşıyıcısısın, anlatmaya ve yazı yazmaya devam et, demişti.

 

Sevgili Efkan hocam benim en iyi dostum, akıl danıştığım büyüğüm, kendime örnek aldığım mütevazi, dürüst, ahlaklı, dindar, çalışkan, Allah'ın -inşallah- salih bir kuludur.

 
Temmuz 2012 - İvriz, Ereğli

Benim namaza başlamama -oturarak teyemmümle nasıl kılacağımı öğreterek ve namazın önemini anlatarak- vesile oldu, yani beni Rabbimle buluşturdu. Allah ebediyyen razı olsun.

 

Aslında o kadar yazacak şey var ki, ama yine yazıyı uzatmamak için bitiriyorum.  

 

Hz. Muhammed SAV der ki: “Ruhumu kudret altında tutan Allah'a yemin ederim ki cennete sadece güzel ahlak sahipleri girer.”

 

Allah, affı, lütfu, rahmetiyle bizleri sarmalayıp cennetine alırsa eğer, o sonsuz hayatta sevdiklerimizle beraber Efkan hocamgille ebedi dost oluruz inşallah…

 
 Babam, Efkan Vural, Hatice Vural, Annem

Efkan hocamgil taşındılar ama hala sık sık bize gelir, çay içerek sohbet ederiz. Dün akşam (22 Kasım 2015 Pazar) Efkan hocamın eşi Hatice hanım, sık sık yaptığı gibi benim için az şekerli kek yapmış, getirmiş. (Aynı zamanda şeker hastasıyım.) Akşam yine keyifli bir sohbet oldu. Allah razı olsun.

 


Başta Efkan Vural hocam ve değerli eşi Hatice hocam, kardeşim Berrin, eniştem Oğuz Kızıklı olmak üzere, bu yazıyı okuyan yüzlerce öğretmenin yaşı ne olursa olsun ellerinden öpüyorum.

 

Ve Hz. Ali gibi; ‘Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.‘ diyorum. İyi ki varsınız.

 

Öğretmenler Gününüz kutlu olsun.

 


 

Celalin Penceresinden

 

 

16 Kasım 2015 Pazartesi

Ölümü Hatırlamak İlacı


Ölümü Hatırlamak İlacı




 


Bu yazıyı önceden yazdığım için değiştirmedim, sadece başa şunu eklemek istiyorum:


 


***


 


13 Kasım 2015'te Fransa’da kanlı terör hadisesi oldu. 130’a yakın insan öldü.

 


Öncelikle söylemek istiyorum, bu olayı yapan ve azmettirenlerin İslam’la, müslümanlıkla yakından, uzaktan en küçük alakaları olduğunu sanmıyorum. Delilim de şu ayettir:

 

“…Kim bir insanı (suçsuz yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de (suçsuz) bir insanı ölümden kurtarırsa, sanki bütün insanları ölümden kurtarmış gibidir!..” (Maide suresi, 32. ayet)





 


Müslüman sadece sulhün, barışın ve huzurun sembolüdür ve hep öyle olmalıdır. Bu sebeple hiçbir teröristin Müslüman olması mümkün olmadığı gibi, hakiki bir Müslümanın da terörist olması söz konusu olamaz.

İslam güzel ahlaktır. Peygamber Efendimiz SAV Mekke’nin fethine giderken ordunun güzergahını S şeklinde değiştiriyor. Sebebi ne biliyor musunuz?

 

Bir köpek yavrularını emziriyor. Haberi alan Efendimiz SAV, o köpeğin başına bir sahabiyi görevlendiriyor. Ve ordu sırf o köpeği rahatsız etmemek için yolunu değiştiriyor. (eş-Şâmî, Sübülü`l-hüda ve`r-reşâd, VII,51.)

 


Savaşta bile çocuk, kadın, yaşlıları öldürmeyi, hatta ağaçlara zarar vermeyi yasaklayan İslam dini, nasıl olur da terörle özdeşleştiriliyor.
 

 

Evet ben onların ölülerine yas tutalım, demiyorum. Güya bu eylem Hz. Muhammed’i SAV korumak için yapılmış. Fakat islam barış, sevgi, hoşgörü dinidir.

 

Şimdi şunlardan korkuyorum. Allah, ümmet-i Muhammed'e rahmetini indirsin:

 

*** Nefret, kin nefreti doğurur. Adamlar şimdi intikam alacaz diye, tüm Ortadoğuyu kan gölüne çevirebilirler. Binlerce masum müslüman kardeşimiz ölebilir. (11 Eylül saldırılarından sonra Afganistan ve Irak'ta yüzbinlerce müslüman öldü.) 

 

*** Avrupa tamamen mültecilere kapılarını kapatabilir, açlık ve soğuğa terkedebilir.

 

*** Avrupa’da ve tüm dünyada müslümanlar toplumdan dışlanabilir, özellikle gurbetçilerimiz.

 

Allah aklımızı nefretle değil, basiretle kullanmamızı nasip etsin.

 
***

 



Sanıyorum bütün dünyanın toptan rehabiliteye ihtiyacı var, ben de dahil. Acizane bütün televizyon kanallarında dünya, bütün cazibesiyle kendine çekiyor.

 

Sosyal yaşantımızda da sinema, AVM, park, piknik, plaj, TV, internet ile dünya sevgisi o kadar içimize işlemiş ki..

 



Duyduğumuz vefat haberleri, kaybettiğimiz sevdiklerimiz bile bizi gaflet uykusundan uyandıramıyor. Bir süre sonra tekrar eski aktif sosyal hayatımıza dönüyoruz.

 

Baba veya annesini kaybettikten sonra bile tövbe edip namaza başlayan insana çok az rastladım.

 

Oysa hepimiz birgün öleceğimizi biliyoruz. Ama dünya sevgisi bunu unutturuyor.

 

İnsanlığın İftihar Tablosu,  Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi Vesellem bir Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyuruyor:

 

“Lezzetleri kesip atan ölümü çokça anınız.”  (Tirmizî)

 

Hz. Ömer’in şu meşhur kıssasını duymuşşunuzdur:

 

   Halife Hazreti Ömer (r.a.) Hilâfeti zamanında belki birgün olur da bir haksızlık yaparım korkusuyla kendisine hergün ölümü hatırlatması için kendi kesesinden bir memur tutmuştu.

 

Bu memur hergün Halifenin yanına gelir: «Ölüm var ya Ömer!» der giderdi.

    Hatta birçok kerre Hazreti Ömer, bu memuru gittiği yerlere yanında götürür, günde birkaç defa memur aynı kelimeyi tekrarlayarak Hazreti Ömer'e ölümü hatırlatırdı.

    Yine bir gün memur Halifenin huzuruna çıkıp: «Ölüm var ya Ömer!..» diye ikaz ettikten sonra Hazreti Ömer:

    — Artık seni bu vazifeden azlediyorum, dedi. Memur:

    — Ya Ömer bu güzel huyundan vaz mı geçiyorsun? Halbuki sen bunu âdet haline getirmiştin. Seni bundan vazgeçiren cebeb nedir? diye sordu.

    Hazreti Ömer (r.a.):

    — Artık sakalıma ak düştü. Ölümü bana haber veren, şimdi her zaman benimle beraber olduğu için, senin ikazına lüzum kalmadı, buyurdu.

 

***
 

 

Eskiden mezarlıklar şehrin tam ortasına yaptırıldı ki, hergün önünden geçenler ibret alsın.

 

Sanırım 10-15 yıl önce bir tanıdığın babası ölmüştü. Cenaze için kasabalarına gittik.

 

Şehrin ortasındaki camide cenaze namazı kılındı. Sonra cenaze, birkaç kilometre ilerdeki mezarlığa kasaba sokaklarında kalabalığın omuzlarında götürüldü. Neden diye sordum.

 

Tüm esnaflar ve kasabalılar tabutu görsün, ölümü hatırlasın, birgün kendilerinin de o tabutta mezarlığa götürüleceğini düşünsünler, gaflete dalmasınlar diye, imiş…

 

Evet ölümü unuttuk, hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz. Kuzenim bu yüzden çok sık mezarlığa gidiyor ve ölmüş yakınlarını ziyaret ediyor…

 

Ölümü hatırlamak bizi dünyanın fani olduğunu unutturmayan bir ilaçtır.

Allah hepimizi Sırat-ı Müstakim’de sabit eylesin…

 

 

Celalin Penceresinden