25 Eylül 2019 Çarşamba

Samimi Pişman Olanı Allah Affeder


Samimi Pişman Olanı Allah Affeder


Merhaba sevgili gönül dostlarımız,


Yeni başladığımız bu haftada Allah işlerinizde başarı, yuvalarınızda huzur versin.


Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.


Peygamberler hariç bütün insanlar günah işleyebilir. Zaten Allah insanı günah işlemeye meyilli yaratmıştır. Zaten bu yüzden Allah Tevvab (Tövbeleri Kabul eden) ve Afüvv’dür. (Günahları çokca affeden)


İki hafta önceki yazımda 2003’te Kuran’ın Türkçe Mealini okumaya karar verdiğimi anlatmıştım.


İşte o zaman kesin bir tövbeyle hayatımda yeni sayfa açtım ve tövbemi bozmadım. Samimiyetimi gören Allahu Teala Hazretleri fakiri imanla şereflendirdi elhamdülillah.




Günahınız ne kadar çok ve büyük olursa olsun, asla ümit kesmeyin, yeterki pişman olun ve tövbe edin ve Allah’tan samimi gözyaşıyla içten duayla af dileyin.


(Habibim onlara) De ki: 'Ey nefisleri aleyhine (günah işlemekle ömürlerini) isrâf eden kullarım! (Günahlara bulaştık diye) Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin! Şübhesiz ki Allah, bütün günahları bağışlar!' Doğrusu, Gafûr (çok bağışlayan), Rahîm (kullarına çok merhamet eden) ancak O’dur.”   (Zümer Suresi 53. ayet)


Yazımızı Peygamber Efendimizin SAV anlattığı bir kıssayla bitirmek istiyoruz:



KENDİNİ ARAYAN ADAMIN İBRET VERİCİ KISSASI


Tevbe ile yeni bir hayata kavuşmak, iyiye, doğruya ve güzele ulaşmak İslâm’ın büyük nimetlerindendir. Samimiyetle tevbe edenleri Rabbimiz asla reddetmez.




Günahlar ne kadar çok ne kadar büyük olursa olsun, onlardan kurtulmanın mutlaka bir yolu vardır. Bir kimse, Allah’ı inkâr etmedikten sonra samimi bir tevbe ile günahını affettirmesi her zaman mümkündür. 


ÜMMET İÇİN BÜYÜK MÜJDE


Ümmet için büyük bir müjde olan bu gerçeği Sevgili Peygamberimiz çarpıcı bir misalle hikâye şeklinde anlatmıştır.


Kulun pişmanlığı karşısında Allah Teâlâ’nın geniş merhametini, tevbe ettikten sonra tekrar geçmişteki kötülüklere düşmemek için kötü kimselerden uzak durulması gerektiğini, geçmişte işlemiş olduğu hatâlardan dolayı pişmanlık duyan ve bir çıkış yolu arayan kişinin bu ibret verici  kıssasını Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz şöyle anlatıyor:


 “Vaktiyle doksan dokuz kişiyi öldürmüş bir adam vardı. Bu zat yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir rahibi gösterdiler.


Adam, rahibe giderek:


«– Doksan dokuz adam öldürdüm. Tevbe etsem kabul olur mu?» diye sordu.

Râhibin:


«– Hayır, kabul olmaz!» cevabı üzerine, onu da öldürdü. Böylece öldürdüğü adamların sayısı yüze ulaştı. Sonra yine yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir âlimi tavsiye ettiler. Onun yanına giderek, yüz kişiyi öldürdüğünü’ söyledi ve tevbesinin kabul olup olmayacağını’ sordu.




Âlim:

«– Elbette kabul olur. İnsanla tevbe arasına kim girebilir ki! Sen falan yere git. Orada Allah Teâlâ’ya ibadet eden insanlar var. Sen de onlarla birlikte Allaha ibadet et. Sakın memleketine dönme. Zira orası fena bir yerdir.» dedi.


Adam, denilen yere gitmek üzere yola çıktı. Yolculuğunu yarıladığında eceli geldi ve vefat etti.


Rahmet melekleri ve azap melekleri, o adamı kimin alıp götüreceği konusunda tartışmaya başladılar.


Rahmet melekleri:

«– O adam tevbe edip kalbiyle Allaha yönelerek yola düştü,» dediler.


Azap melekleri ise:

«– O adam hayatında hiç iyilik yapmadı ki,» dediler.


Bu sırada insan kılığına girmiş bir melek çıkageldi. Melekler onu aralarında hakem tayin ettiler.

Hakem olan melek:


«– Geldiği yerle gittiği yeri ölçün. Hangisine daha yakınsa, adam o tarafa aittir.» dedi.


Melekler iki mesafeyi de ölçtüler. Gitmek istediği yerin daha yakın olduğunu gördüler. Bunun üzerine onu rahmet melekleri alıp götürdü (Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Tevbe 46, 47, 48).


Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 283




***

Allah günah işlediğinde tövbe eden kullarından eylesin.




Mevlana Hazretleri şöyle buyurur:

“İnsan suya düştüğü için değil, çıkamadığında boğulur”



Celalin Penceresinden


2 Eylül 2019 Pazartesi

Mesnevi Okumaları – 56 – Kuşun Öğütleri


Mesnevi Okumaları – 56 – Kuşun Öğütleri   


Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

Yüce Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.


Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.


Efendim bu hafta yine Hz Mevlana’nın asırlardır Hak aşıklarının gönlüne ılık meltemler estiren Hikmet pınarı bir Kuran tefsiri olan eşsiz eseri Mesnevi’den alıntılara devam ediyoruz.


Şimdi yine sözü çok uzatmadan 56. Mesnevi yazısına başlamak istiyoruz:



KUŞUN BİRİNCİ ÖĞÜDÜ


Tutulan bir kuşun; "Geçmiş gitmiş zamanına pişman olma, içinde bulunduğun vaktin kıymetini bil, bundan yararlanmaya çalış; pişmanlıkla vaktini geçirme!" diye vasiyette bulunması.


• Geçmişe acımak, geçmişe özlem duymak yanlış bir iştir; giden geri gelmez! Onu yâdetmek de boş şeydir!736


Mesnevi’nin Farsçadan dilimize çevrilmiş en güzel tercümesi olan bu kitapta Sertarik Mesnevihan Hz. Şefik Can (1909-2005) dedemiz bu beyitle ilgili sayfanın altına şu dipnotu yazmış:


736 Hz. Mevlâna bu konuya daha önce de temas etmişti.


"Ey arkadaş! Sûfî, bulunduğu vaktin oğludur; 'Bu iş, yarın olsun, yarına kalsın!' demek, tarikat anlayışına uymaz!" (Mesnevi, c. I, 133)


Şeyh Sadî de aynı fikirdedir: "Ey Sadî! Dün geçip gitti; yarın da şu anda mevcut değildir! Sen; ikisinin arasındaki, bulunduğun vakitten yararlan!"


Ömer Hayyam da; "Geçmiş eyyamı sakın yâdetme, Gelecekten dahi feryad etme, Her iki devri unutmuş olarak, Hoş geçir hâlini, berbat etme!" demiştir.


• Kuşun biri, hile ve tuzakla yakalanmıştı. Kuş, kendini yakalayana dedi ki: "Ey efendi!


• Sen hayatında bir çok sığır ve koyun yemişsindir; bir çok deve de kurban etmişsindir!


• Sen onlann etleri ile bile doymadın, benim bedenimle de doymazsın!


• Beni serbest bırak da, sana üç öğüt vereyim; vereyim de, bil bakalım akıllı mıyım, aptal mıyım?


• O üç öğüdümün birincisini senin elinde vereyim, ikinci öğüdümü samanla kanşık balçıktan yapılmış damının üstünde vereyim.


• Üçüncüsünü de ağacın üstüne konunca söylerim. Sen, bu üç öğüt yüzünden mesut olursun!


• Elinde iken vereceğim öğüt şudur: Olmayacak şeye, kim söylerse söylesin, inanma!"





KUŞUN İKİNCİ ÖĞÜDÜ


• Kendini yakalamış olanın eli üstünde iken o değerli öğüdü söyleyince azad oldu, uçtu, duvarın üstüne kondu.


• "Bir de geçmiş gitmiş şeye gam yeme! Bir şey senden geçip gittikten sonra, onun hasretini çekme!"


• Ondan sonra dedi ki: "İçimde on dirhem ağırlığında çok kıymetli, eşi bulunmaz bir inci vardır!


• O inci, seni de, çocuklannı da devlete ve saadete kavuştururdu!


• Fakat, kısmetin değilmiş; dünyada eşi bulunmayan o inciyi kaçırdın!"


• Bunun üzerine avcı, gebe kadın doğururken nasıl feryat ederse, tıpkı onun gibi feryat etmeye koyuldu.


• Kuş; "Sakın geçmiş bir şeye gam yeme! demedim mi?" dedi.


• "Mademki inci elinden gitti, neden gam yiyorsun? Sözümü anlamadın mı; yahut sağır mısın?


• Sonra, bir de sana; 'Olmayacak şeye sakın aldanma!' demedim mi idi?


• A arslanım; benim kendim üç dirhem gelmez bir serçe kuşu iken, içimde on dirhemlik inci nasıl bulunabilir?"


• Adam kendine geldi de; "Pekiyi!" dedi. "Haydi, o üçüncü öğüdü de söyle!"


• "Evet!" dedi kuş: "Öbür öğütleri tuttun da, üçüncüsünü sana bedava söyleyeyim, öyle mi?  


• Gaflet uykusuna dalmış bir bilgisize öğüt vermek, çorak bir yere tohum ekmektir!


• Ahmaklığın, bilgisizliğin yırttığı şeyi, artık yama tutmaz! Ey öğütçü; oraya hikmet tohumu pek ekme!"



DÜŞÜNCELER


Mesnevi’nin 4. Cildindeki bu bölümde Hz Mevlanamız, Kuş hikayesi ile bize ahmak insanlara nasihat vermenin çorak toprağa tohum ekmek olduğunu anlattı. Allah oondan razı olsun.


Hikayede Kuş akıllı insanın, ahmakta gaflet uykusuna dalmış, Allah’ı zikretmeyen insana işarettir. Akıllı insan gafil insane ne kadar öğüt versede, bir kulağından girer, bir kulağından çıkar.


Hz. Mevlanamız Ey Öğütçü, diye gafil, ahmak insanlara hikmetli sözler söyleyerek imana getirmeye çalışan imanlı, akıllı insanlara sesleniyor; Onlara Hikmet tohumu pek ekme, diyor.



Hz. Şefik Can dedemizin tercümesinden alıntılar yapmama izin veren, Rahmetli Şefik Can Hocamızın talebesi, yaşayan son Mesnevihan muhterem Hayat Nur Artıran Hanımefendiye çok teşekkür ederiz.


Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak inşallah.


Cenabı Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip etsin.



Celalin Penceresinden


26 Ağustos 2019 Pazartesi

Şükretmemeye Alıştık Malesef


Şükretmemeye Alıştık Malesef

 

Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

 

Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.

 

Bu hafta Suriye’li bir alimin hatırlatmasıyla şükür ile ilgili duygularımızı paylaşacağız:

 

 

NİMETE ALIŞMA HASTALIĞI

 

Suriye'nin önde gelen alimlerinden Prof. Dr. Muhammed Ratib Nabulsi (1938) Hoca'dan:

 

En şiddetli hastalıklardan biri SİNSİ hastalıktır.

Belirtileri görülen yahut hissedilen türden değildir. Yakalandığınızda çok ciddi zarar verir.

Bu hastalığın adı “Nimete alışma hastalığı” dır.

 

Dört şekilde kendini gösterir.

 

1- Allah'ın nimetlerine alışmak.

Adeta nimet değilmiş gibi görmeye başlamak.

Nimetin nimet olduğunu hissetmeyip müktesep hak gibi görmek.

 

2- Evine giren kişinin, ‍ailesini sağ salim görmeye alışması.

Onları iyi halde görüp bunun için Allah'a hamdu sena etmemek.

 

3- Alışverişe gidip market arabasına dilediğini koyup ücretini ödeyerek evine dönerken nimeti vereni ve ona şükretmenin gerektiğini zerre miktar hissetmemek.

Bunu gayet normal bir durum olarak görüp adeta en tabii hakkı gibi telakki etmek.

 

4- Her sabah güven içinde uyanıp sağlığı yerinde, bir şikayeti ağrısı sızısı olmadan kalktığında Allah'a hamd etmemek.

 

***

 

Dikkat!

Sen bu durumlardan birisini yaşıyorsan tehlike altındasın.

 

Evine girdiğinde;

Allah sana anne baba yahut eş çoluk çocuk nimeti vermişse,

sağlıklı ve iyi bir durumda isen Allahu tealaya bol bol hamdet, şükret!

 

Hayatının nimetlere alışmanı sağlamasına izin verme.

Sen hayatını bu yüceler yücesi İlaha hamd ve şükre alıştır.

 

Nasılsın diye sorduklarında "Aynı be, ne olsun" deme!.

 

Sen sayamayacağın nimetler içindesin,

Allahu teala sana onları yeniliyor.

Güncelliyor...

Hem de hergün.

 


Niceleri o güne senin sahip olduğun nimetlerden mahrum başlamıştır.

 

Nicesi güven içindeyken o gün korkarak kalkmıştır.

 

Nice çalışan o gün işsiz kalmıştır.

 

Nice zengin o gün fakir düşmüştür.

 

Nice gözü gören o gün kör olmuştur.

 

Nice sağlıklı insan o gün sağlığını kaybetmiştir.

 

Sana ise nimetler yenilenmiştir!

 

O zaman de ki:

Allah'a hamd olsun...

 

-------------

 

HERŞEY BİR MUCİZEDİR

 

Evet aslında çoktan biz bu hastalığa yakalanmışız. Kurtulmanın yolu herşeyi bir mucize olarak görmek ve halimize sürekli şükretmektir.

 

Ama ne yazıkki kaybedince o nimetin değerini anlıyoruz.

 

Malesef biz engellilerde şükretmemeye alıştık. Geçenlerde ateşlendim, grip oldum ve her sabah hasta olmadan uyandığıma şükretmediğimi farkettim.

 

Herşey bir mucizedir, nefes almak, yürümek, görmek, müzik dinlemek…

 

Sadece Elhamdülillah çok şükür, demekle şükretmiş olmayız. Elbette demeliyiz ama birde dille şükürle beraber:

 

Gücümüzün yettiği şekilde nimetlerimizi paylaşmak, insanları mutlu etmek te şükretmektir.

Fakiri, açı yedirmek, bir yoksul akrabayı giydirmek, Hayvanlara iyilik yapmakta şükretmektir.

 

O size kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetlerini sayacak olursanız, onları bitiremezsiniz. (Buna rağmen) kuşkusuz insan çok zalim ve çok nankördür. (İbrahim Suresi, 34. ayet)

 


Saymaktan aciz olduğum nimetlerim için binlerce ELHAMDÜLİLLAH. Çok şükür bugünüme... 


Allah bugünümüzden geri koymasın inşallah.

 


Cenabı Allah’a sürekli şükredelim, ki O’da nimetlerini sağnak sağnak yağdırsın inşallah. Çünkü buyurmuş ki;

 

“Ve düşünün ki: Rabbiniz şöyle ilan buyurdu: ‘Eğer şükrederseniz, Ben nimetlerimi daha da artırırım, ama nankörlük ederseniz haberiniz olsun ki azabım pek şiddetlidir!’ "

(İbrahim suresi, 7. ayet)

 

 

Celalin Penceresinden