29 Haziran 2017 Perşembe

Nefsimiz Yılandır


Nefsimiz Yılandır

 

Merhabalar Sevgili gönül dostlarımız,

 

Efendim Perşembe yazılarına ramazanda ara vermiştik. Bayramı henüz bitirdik. Mesnevi okumaya fırsat bulamadık. Bu yüzden inşallah Mesnevi Okumaları yazılarına haftaya yeniden başlayacağız.

 


Şimdi internette rastladığımız Mesnevi’de geçen bir hikayeyi ve naçiz yorumumuzu paylaşmak istiyoruz:

 

Ağzına Yılan Kaçan Adam

 

Akıllı birisi, atına binmiş gidiyordu. Yol kenarında uyumakta olan birisinin de ağzına yılan kaçmak üzereydi. Atlı, yılanı ürkütüp kaçırmak ve adamı kurtarmak için atını koşturdu, fakat yetişemedi.

 

Tutup o adama kırbacıyla birkaç kere vurdu. Uyanan adam, darbelerin acısıyla bir ağacın altına kadar kaçtı. Oraya bir hayli çürük elma dökülmüştü. Atlı:

 

- Bunları ye, diye emretti.

 

- Beyim, dedi adam, ben sana ne yaptım. Eğer bana hakikaten kastın varsa, vur kılıcı öldür. Sana çattığım saat ne uğursuzmuş. Ne mutlu senin yüzünü görmeyene. Dinsizler bile kimseye sebepsiz böyle yapmazlar.

 

Bir yandan da lanetler okuyor, beddua ediyordu:

- Ya Rabbi, cezasını sen ver, diyordu.

Atlı ise onu dövüyor:                                                                           

- Koş, diyordu.

 

Atlı adamı epeyce bir zaman koşturdu. Nihayet adamın safrası kabardı, yediklerini kusmaya başladı. Bu arada yılan da çıktı. Adam yılanı görünce atlının ayağına kapandı:

 

-  Sen bir rahmet meleğisin, dedi, ne mübarek saatmiş ki seni gördüm. Sen beni analar gibi ararken ben eşekler gibi kaçıyordum. Durumu biraz olsun bilseydim sana bu kadar kötü sözleri söyler miydim?! Sükut ederek kızgın göründün, hiçbir şey söylemeksizin kafama vurmaya başladın. Bağışla!

 

- Eğer ben biraz olsun sana hali çıtlatsaydım derhal ödün patlar­dı, içindeki yılanı bilseydin ne elma yiyebilir, ne koşabilir ne de kusabilirdin. Sen bana söverken ben gizlice, "Ya Rabbi, işimi kolaylaştır" diye dua ediyordum.

 

İşte bu, akıllının düşmanlığıdır. Akıllının düşmanlığı, ahmağın dostluğundan yeğdir, denilmiştir. Peygamberler, halka içlerindeki yılanı göstermeye çalışır, insanlar ise onlara kötü sözler söylerler, hali anlamazlar.

 

Hazreti Mevlâna Celaleddin-i Rûmi

 

***

 


Mesnevi’de geçen bu kıssadaki gibi, bize şevkat ve merhametle hiç bir ücret istemeden nasihat edenleri, dini anlatanları, namaza teşvik edenleri, doğruluğu telkin edenleri, cehenneme düşmekten uyaranları ve Allah'a çağıranları anlayamıyor ve onları hep suçluyoruz.

 

Gerici, çağdışı, sofu, kafayı yemiş, acaba amacı ne, acaba para mı isteyecek, senin derdin ne arkadaşım, ... gibi.

 

Biz akıllı dostunuzuz. Bizim derdimiz ne biliyor musunuz? ALLAH'ın cenneti sonsuz geniş. Hep birlikte cennete girelim inşallah. Cennete gidebilmek için ise, şu üç şey gerekiyor:

 

1.İman (Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına, kadere ve ahiret gününe kalpten inanmak),

 

2.Amel (Namaz, zekat, oruç, hac, güzel ahlak, hayırlı salih işler...),

 

3.İhlas (Samimiyet, yaptığımız herşeyi Allah’ın rızası için yapmak)

 

İşte gönderdiğimiz mailler, yazdığımız yazılar, sohbetlerimiz hep bu üç maddeyi uygulamaya karar vermemiz içindir ki, cenneti kazanalım Allah’ın lütfuyla...

 

Tabi ki de, öncelikle içimizdeki düşman, kendi yılan nefsimize yazıyoruz bu yazıları... Çünkü nefsini terbiye edemeyen hiç kimseye faydalı olamaz, derler.

 

Allah hepimize amellerimizi ihlasla işlememizi nasip etsin.

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

26 Haziran 2017 Pazartesi

Duada ısrarlı olmalıyız ki kabul olsun


Duada ısrarlı olmalıyız ki kabul olsun

 
Günaydın sevgili gönül dostlarımız,

Bugün RAMAZAN bayramının ikinci günü. (26.6.2017)


Tekrar bayramınızı kutluyor, sevdiklerinizle birlikte nice mutlu huzurlu bayramlar diliyoruz.


Annem, kardeşim Faik ve yeğenim İsa 25.6.2017



Bugünkü yazımızın konusu, duada ısrarcı olmak. On gün itikafta aynı şeyleri dua ettim. Bakalım duada ısrar etmek gerekir mi yazıyı okuyalım inşallah...
 

DUA Nedir?

 

Dua Arapça bir kelime olup çağırmak, birisine mesaj vermek, onunla irtibat kurmak manalarına gelir. Özel kullanımı esas alındığında ise, kulun Allah'a yalvarması, halini arzetmesi, içini dökmesi, ihtiyaçlarını dile getirmesi demektir.

 

Dua günümüzde sadece beş vakit namazın veya belli bir kısım ibadetlerin sonuna sıkıştırılarak küçültülmüştür. Öncelikle dua, imanın en önemli göstergelerinden birisidir. Duâ, Allah ile kul arasında kuvvetli bir bağdır. Başka bir ifade ile, kulun düşüncesinin Rabb'e arz edilmesi şeklidir duâ.

 

Kul erişemeyeceği ve iktidarıyla elde edemeyeceği her şeyini, mutlak iktidar sahibi olan Kadîr-i Mutlak'tan ister; işte bu isteğin adıdır duâ. O, helezonlar hâlinde kuldan Rabb'e yücelen tatlı bir nağmedir...

 

Duâ imanın en berrak bir göstergesi olduğu gibi aynı zamanda kulluktur, ibadettir. Hatta Peygamber Efendimizin (asm) beyanıyla ibadetin özüdür o. Duâ Rabb'e dönüş ve yönelişin adıdır. Yine duâ, kuldan Rabb'e yükselen kulluk nişanı, Rab'den kula inen rahmet simgesidir.

 

Daha doğrusu o, Allah'la kul arasında olan münasebetin tam odak noktasıdır. Kulluktan bahsedilen bir yerde, duâdan bahsetmemek mümkün değildir.

 


Dua kulluğun simgesi ve başlı başına bir ibadet olduğuna göre sadece insana has bir olgu değildir. Bu yönüyle kainattaki bütün mahlukat onunla ilgilidir. Toprağın bağrına atılan bir tohum, çatlamak, başını topraktan çıkarmak ve güneşe doğru filizlenmek için dua eder.

 

Ama biz onun dilini anlamayız. Yumurtaları üzerinde yatan kuş, yavruları için dua eder. Ama kendi lisanında. Ağaçlar, mevsimi geldiğinde meyve vermek için dua ederler. Ama insan bunun farkında değildir.

 

İşte müminin kainata bakışı budur. Kur'an-ı Kerim'de buyrulur ki

 

"Kainatta hiçbir şey yoktur ki hamd ile Allah'ı tesbih etmesin, Onu anmasın, Ona dua etmesin. Fakat siz onların bu tesbihlerini, zikirlerini, dualarını anlamazsınız." (İsra suresi, 44. ayet)

 

Duanın önemi hakkında söylenmesi gereken en önemli şey şu ayet olmalıdır:

 

"Habibim, insanlara de ki, ‘Duanız olmasaydı, Allah katında ne ehemmiyetiniz vardı.’ "

(Furkan suresi, 77. ayet)

 

YAŞAMAM HAYIRLI İSE YAŞAT

 

Bazen umutsuzluğa kapılırız duam kabul olmuyor diye. Ve duayı bırakırız.

Dua etmek yorucu bir iş değildir, yürekten gelen hislerin dile dökülmesidir.
Evet Allah için imkansız diye bişey yoktur. Rabbimiz buyuruyor ki:

 

“O (Allah), bir şey irade ettiği (dilediği) zaman O’nun emri, sadece ona: “Ol!” demektir. O, hemen olur.”   (Yasin suresi 82.ayet)

 

Ben namaza başladığımdan beri 11 yıldır iki şey için dua ettim ve hala ediyorum.

 

“Ey yüceler yücesi büyük Allah’ım, ben sana teslim oldum, yaşamam hayırlı oldukça yaşat, ölümüm hayırlı olduğu zaman ise, benim dünya sürgünümü uzatma Rabbim!”

 

Evet 2011’deki Şeker komasında Allah öldürmedi, gözlere veya böbreklere zarar verebilirmiş, verdirmedi. Bir kitap, 411 yazı, binlerce faydalı mail nasip etti, çok şükür. Demek duam kabul olmuş, yaşamam hayırlısı imiş,

 
Şubat 2017



Yıllardır şifam için baklavalı dualar ediyorum. Biliyorum Allah dilerse ol der, olur. Aslında duam Allah’ın dilemesi için. Ol derse, bir sebep yaratır, belki ilacı bulunur.

 

Bazen umutsuzluğa kapıldığımda oluyor, o zaman, ya nasip, der kabul olan dualarımı ve bu hikayeyi hatırlarım, ümit tazelerim:

 

TAŞ USTASI

 

Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur seyrederim.

 

Adam belki yüz kere vurur taşa......

 

Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz...

 

Sonra birden, yüzbirinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir...

 

İşte o zaman anlarım ki;

 

Taşı ikiye bölen, o son vuruş değil, ondan öncekilerdir...”

 

***

 

“O (Allah), bir şey irade ettiği (dilediği) zaman O’nun emri, sadece ona: “Ol!” demektir. O, hemen olur.”   (Yasin suresi 82.ayet)

 

Duada ısrar edin

 

1.”Allah buyuruyor ki; Eğer kulum, bana ellerini kaldırır da dua ederse, ben o elleri boş olarak geri çevirmekten hayâ ederim."  (Hadisi Şerif)

 

2. “Ben, kulumun zannı üzereyim. Artık dilediği gibi düşünsün!.." (Hadisi Şerif)

 

Yani dua ederken, o duamızın kesinlikle kabul göreceğini düşünürsek, bilmeliyiz ki mutlaka isteğimiz meydana gelecektir!..

 

3." Bir şeyi istemek, ona nâil olmak demektir; Zirâ Allâhu Teâlâ kabul etmeyeceği duayı kuluna ettirmez." (Hadisi Şerif)

 

DUA’nın ısrarla devamına müsaade olunması, o duaya icabet edileceğinin de göstergesidir. Zirâ, Allâh, kabul etmeyeceği DUA’ya ısrarla devam şansı tanımaz.

 

Kişi, bir konudaki DUAsında ısrarlı değilse, o DUA'nın yerine gelme şansı da son derece düşüktür.

 


DUA'da en önemli yardımcı faktörlerden biri de istenilen şey hususunda ısrarlı olmaktır.

 

Herhangi bir konuda bir iki defa dua edip arkasını bırakmak son derece yanlıştır.

 

"Aman canım niye dua edeyim, nasıl olsa kaderde varsa olur!"

 

DUA etsem de etmesem de iş olacağına varır, ne diye DUA edeyim ."

 

Ve, böylece, DUA etmekten vazgeçip; en güçlü SİLAH olan DUAdan mahrum kalıyoruz.

 


DUA'dan mahrum kalmak, DUA etmemek suretiyle de nelerden mahrum kaldığımızı asla hayâl bile edemeyiz.

 

İşte bu yüzdendir ki, Hazret-i Rasûlullah aleyhi's-selâm bakın bize ne tavsiye ediyor:

 

"Nalınınızın tasmasına, (ayakkabınızın bağcığı) koyununuzun otuna kadar her şeyi Allâh'tan isteyiniz.."

 

"Allâh'ın fazlı kereminden isteyiniz, çünki istenilmesinden hoşlanır.”

 

"Şüphesiz ki Allâh, ısrarla DUA eden kullarını çok sever.”

 


"Hassas olduğunuz saatlerde DUA etmeyi ganimet biliniz. Çünkü bu hâl rahmet saatinin hâlidir "

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

22 Haziran 2017 Perşembe

Ramazan Bayramınız Kutlu Olsun


Ramazan Bayramınız Kutlu Olsun

 

Merhabalar Sevgili gönül dostlarımız,

 

Efendim Perşembe yazılarına ara vermiştik ama bugünü de boş geçmek istemedik:

 

Bugün Ramazanın 27. Günü. (22 Haziran 2017) İslami hicri ay takvimine göre, önce gece yaşanır. Dün 27. Günün gecesi yani Kadir gecesiydi. O yüzden perşembe akşamından Hayırlı Cumalar denir, çünkü Cuma günü Perşembe akşam ezanıyla başlar.

 


Bayrama iki gün kaldı. Pazar günü 25 Haziran 2017 mübarek Ramazan bayramıdır.

 

Allah’ın merhametine bakın. Bir ay oruç tutup hücreleri yenilenip sağlıklı olan müslümanlara sonunda bir de, üç gün bayram hediye ediyor, ELHAMDÜLİLLAH !

 

Bugün geçtiğimiz yıllarda yazdığımız ramazan yazısını yeniden düzenlemek istiyoruz:

 

   Şükürler olsun Allah'a, bir bayrama daha kavuşuyoruz. Pazar günü 25 Haziran 2017 RAMAZAN Bayramının birinci günü...

 


Her bayramda olduğu gibi, çocukluğumuzdaki bayramlara hasretimiz giderek artıyor.

 

Teknoloji ilerledikçe giderek insanlar mutsuzlaşıyorlar, birbirinden kopuyor, yalnızlaşıyorlar.

 

Geçenlerde bir yerde okudum: Japonya’da heryıl yaklaşık otuz bin insan intihar ediyormuş. Adamlarda teknoloji var, para var, ama stres ve intihar son safhada...

 

Demek maddiyat mutlu olmaya yetmiyormuş.

 

Japonlar buraya gelseler, bir ay Ramazanı, üç gün bayramlaşmayı,

Bayram Namazının sonrasında camide bütün cemaatin birbiriyle bayramlaşmasını,

 

Bayram namazından sonra evde çıtır simitlerle o ilk kahvaltıyı bir görseler,

Bir sabah ezanı dinleseler; eminim ki hepsi toptan müslüman olurlar.

 

Evet bu bayram, eski bayramların tadını bulamayabiliriz. Ama eski bayramlarda biz çocuktuk, sorumluluğumuz yoktu. O yüzden o bayramlar çok güzeldi.

 

Ama inanın şimdiki ramazanlar ve bayramlar daha güzel...

 

Her kanalda ramazan, sahur programları, sokaklar akşamları cıvıl cıvıl, iftar çadırları, lokantaların özel iftar menüleri, ramazana özel tatlılar, tahinli börek ve pideler bol, eskiden saatlerce pide beklerdik...

 

Ne olur kendi çocuklarımıza, komşu çocuklarımıza, yeğenlerimize öyle unutulmaz bir Bayram sabahı yaşatalım ki, onlarda bizim yaşımıza gelince,

 

"Ah nerede o Celal amcam/dayım varken yaşadığımız bayramlar..." (Yeğenlerim desin inşallah) desin.

 


   Tıpkı benim rahmetli Faik dedem varken yaşadığımız bayramlar gibi. Cebindeki son parayı bana harçlık vermesi gibi. (yeni öğrendim)

 

   Ramazan Bayramınızı tebrik ederim.

Allah'ın af ve mağfiretine erişmiş kulları olarak doya doya bir bayram geçirmenizi Cenab-ı Hak’tan niyaz ederiz...

 

Yazımızı güzel bir şiirle bitiriyoruz:

 

Cümle günah affola, bayram o bayram ola

 

Can bula cânânını

Bayram o bayram ola

Kul bula sultanını

Bayram o bayram ola.

 

Hüzn-ü keder def ola

Dilde hicap ref ola

Cümle günah af ola

Bayram o bayram ola.

 

Lütfi ya lütfü kerim

Erişe rahmü-rahim

Bermurad ede fehim

Bayram o bayram ola.

 


(Erzurumlu Alvarlı Efe hz. 1868-1956)

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

19 Haziran 2017 Pazartesi

Hastalar Risalesi – Altıncı Deva 6/25


Hastalar Risalesi – Altıncı Deva 6/25

 

Efendim büyük islam alimi Rahmetli Bediüzzaman Said Nursi’nin (1876-1960) eşsiz eseri Risale-i Nur Külliyatında yer alan Hastalar Risalesi yazılarının altıncısı ile devam ediyoruz.

 


Efendim acizane bendeniz bir ilim aktarıcısıyım. Aşağıdaki yorumları yıllardır dinlediğimiz sohbetlerden süzdük inşallah. Yani fakirin hissesi yoktur.

 

Efendim bu yazıların açıklamasını sonradan değil de hemen o paragrafın altına yazsan diye eleştiri geldi, haklı bulduk, bundan sonraki devalarda açıklamayı öyle yapacağız:

 

ALTINCI DEVÂ

 

Ey elemden (acı) teşekkî (şikayet eden) eden hasta! Senden soruyorum: Geçmiş ömrünü düşün ve o ömürde geçmiş lezzetli safâ günleri ve belâ ve elemli vakitlerini tahattur et (hatırla) . Herhalde ya oh, ya ah diyeceksin. Yani, ya "Elhamdü lillâh, şükür," veyahut "Vâ hasretâ, vâ esefâ!" (Hey gidi günler anlamında) kalbin ve lisanın diyecek.

 

Ey Hastalığın verdiği acı ve sıkıntılardan şikayet eden hasta, diye başlıyor. Ve verdiği örneklerle şikayet değil hastalığa teşekkür etmesi gerektiğini anlatacak.

 

Dikkat et, sana "Oh, elhamdü lillâh, şükür" dediren, senin başından geçmiş elemler, musibetlerin düşünmesi, bir mânevî lezzeti deşiyor ki, senin kalbin şükreder. Çünkü elemin zevâli (yokolması) lezzettir.

 

İnsan, başına gelen dert ve sıkıntılar geçtiğinde, şu anki haline şükreder. Mesela, deprem enkazından günler sonra kurtarılmış birisi, Allah yeniden ev, iş verse, çektiklerini düşününce şu anki haline çok şükreder.

 


Bu ise insan ruhuna tarifsiz manevi bir lezzet verir.

 

O elemler, o musibetler, zevâliyle (yokolmasıyla) ruhta bir lezzet irsiyet bırakmış ki, düşünmekle deşilse, ruhtan bir lezzet akıyor, şükürler takattur ediyor. (damlıyor).

 

İşte insan da, Allah’ın birgün hastalığına şifa vereceğini ve bu acılı, ızdıraplı günlerin birgün geçeceğine inanır, ve hastalıkla geçen bu günlerin iyileşince ilerde tatlı bir anı haline geleceğini düşünürse, ruhuna lezzet akıtır.

 

Sana "Vâ esefâ, vâ hasretâ!" (Hey gidi günler) dedirten, eski zamanda geçirdiğin lezzetli ve safâlı o hallerdir ki, zevalleriyle (yokolmalarıyla) senin ruhunda daimî bir elem irsiyet bırakıp, ne vakit düşünsen o elem yine deşiliyor, esef ve hasret akıtıyor.

 

Hey gidi günler diye özlem duyduğumuz günler, eskiden yaşadığımız mutlu anlardır ve andıkça o günleri hüzünleniriz. Nostalji deniyor şimdi o günlere…

 

Madem bir günlük gayr -ı meşru lezzet (helal olmayan günah ve haram lezzet, içki, zina, vs.) bazan bir sene mânevî elem çektiriyor. Ve muvakkat (geçici) bir günlük hastalıkla gelen elem, çok günler mânevî lezzet, sevapla beraber, zevâlindeki halâs ve kurtulmaktan gelen mânevî lezzet vardır.

 

Bazen gayrı meşru bir lezzet bir sene manevi sıkıntı çektirir. Mesela ramazanda içki içen birinin ruhu uzun zaman sıkıntı hisseder.

 

Ve fani olan, geçici dünyada çektiğin hastalığın verdiği acının içinde, hastalığın ebedi olmadığını, ve kazandığı sevabı bilmekten gelen tarifsiz manevi bir lezzet vardır, diyor.

 

Çünkü imanlı hasta bilir ki, sonsuz bir hayat var; öyleyse herşeye “Bu da geçer Ya Hu” (Bu da geçer Ey Allah’ım!) , demeli ve şükretmelidir, diyerek bitiriyor:

 

Senin başındaki şimdilik bu muvakkat (geçici) hastalığın neticesi ve içyüzündeki sevabı düşün. "Bu da geçer, yâ Hû" de, şekvâ (şikayet) yerinde şükret.

 

***

 

Evet bunun için, Bu hastalık bana Allah’ın hediyesidir. Çünkü Hz. Mevlana, Allah sevdiği kuluna dert verir, Firavun’un birkez bile başı ağrımadı, der.

 

Bugünüme binlerce elhamdülillah ! …  

 

 

Celalin Penceresinden