Hastalar Risalesi – Altıncı Deva 6/25
Efendim büyük islam alimi Rahmetli Bediüzzaman Said Nursi’nin (1876-1960) eşsiz eseri Risale-i Nur Külliyatında yer alan Hastalar Risalesi
yazılarının altıncısı ile devam ediyoruz.
Efendim acizane bendeniz bir ilim aktarıcısıyım. Aşağıdaki yorumları
yıllardır dinlediğimiz sohbetlerden süzdük inşallah. Yani fakirin hissesi
yoktur.
Efendim bu yazıların açıklamasını sonradan değil de hemen o paragrafın
altına yazsan diye eleştiri geldi, haklı bulduk, bundan sonraki devalarda
açıklamayı öyle yapacağız:
ALTINCI DEVÂ
Ey elemden (acı)
teşekkî (şikayet eden) eden
hasta! Senden soruyorum: Geçmiş ömrünü düşün ve o ömürde geçmiş lezzetli safâ
günleri ve belâ ve elemli vakitlerini tahattur et (hatırla) . Herhalde ya oh, ya ah diyeceksin.
Yani, ya "Elhamdü lillâh, şükür," veyahut "Vâ hasretâ, vâ
esefâ!" (Hey gidi günler anlamında)
kalbin ve lisanın diyecek.
Ey Hastalığın
verdiği acı ve sıkıntılardan şikayet eden hasta, diye başlıyor. Ve verdiği
örneklerle şikayet değil hastalığa teşekkür etmesi gerektiğini anlatacak.
Dikkat et, sana "Oh, elhamdü lillâh, şükür" dediren,
senin başından geçmiş elemler, musibetlerin düşünmesi, bir mânevî lezzeti
deşiyor ki, senin kalbin şükreder. Çünkü elemin zevâli (yokolması) lezzettir.
İnsan, başına gelen
dert ve sıkıntılar geçtiğinde, şu anki haline şükreder. Mesela, deprem
enkazından günler sonra kurtarılmış birisi, Allah yeniden ev, iş verse,
çektiklerini düşününce şu anki haline çok şükreder.
Bu ise insan
ruhuna tarifsiz manevi bir lezzet verir.
O elemler, o musibetler, zevâliyle (yokolmasıyla) ruhta bir lezzet irsiyet
bırakmış ki, düşünmekle deşilse, ruhtan bir lezzet akıyor, şükürler takattur
ediyor. (damlıyor).
İşte insan da,
Allah’ın birgün hastalığına şifa vereceğini ve bu acılı, ızdıraplı günlerin
birgün geçeceğine inanır, ve hastalıkla geçen bu günlerin iyileşince ilerde
tatlı bir anı haline geleceğini düşünürse, ruhuna lezzet akıtır.
Sana "Vâ esefâ, vâ hasretâ!" (Hey gidi günler) dedirten, eski zamanda
geçirdiğin lezzetli ve safâlı o hallerdir ki, zevalleriyle (yokolmalarıyla) senin
ruhunda daimî bir elem irsiyet bırakıp, ne vakit düşünsen o elem yine
deşiliyor, esef ve hasret akıtıyor.
Hey gidi
günler diye özlem duyduğumuz günler, eskiden yaşadığımız mutlu anlardır ve
andıkça o günleri hüzünleniriz. Nostalji deniyor şimdi o günlere…
Madem bir günlük gayr -ı meşru lezzet (helal olmayan günah ve haram lezzet, içki, zina, vs.) bazan
bir sene mânevî elem çektiriyor. Ve muvakkat (geçici) bir günlük hastalıkla gelen elem, çok
günler mânevî lezzet, sevapla beraber, zevâlindeki halâs ve kurtulmaktan gelen
mânevî lezzet vardır.
Bazen gayrı
meşru bir lezzet bir sene manevi sıkıntı çektirir. Mesela ramazanda içki içen
birinin ruhu uzun zaman sıkıntı hisseder.
Ve fani olan, geçici
dünyada çektiğin hastalığın verdiği acının içinde, hastalığın ebedi olmadığını,
ve kazandığı sevabı bilmekten gelen tarifsiz manevi bir lezzet vardır, diyor.
Çünkü imanlı
hasta bilir ki, sonsuz bir hayat var; öyleyse herşeye “Bu da geçer Ya Hu” (Bu da geçer Ey Allah’ım!) , demeli ve şükretmelidir, diyerek
bitiriyor:
Senin başındaki şimdilik bu muvakkat (geçici) hastalığın neticesi ve içyüzündeki
sevabı düşün. "Bu da geçer, yâ Hû" de, şekvâ (şikayet) yerinde şükret.
***
Evet bunun için, Bu hastalık bana Allah’ın hediyesidir. Çünkü Hz. Mevlana,
Allah sevdiği kuluna dert verir, Firavun’un birkez bile başı ağrımadı, der.
Bugünüme binlerce elhamdülillah ! …
Celalin Penceresinden
Elhamdülillah dememe vesile oldun abi Allah razı olsun, yâr ve yardımcın olsun abi :)
YanıtlaSilAllah yardımcınız olsun
YanıtlaSilhttps://duadualar.blogspot.com