Nefsimiz Yılandır
Merhabalar Sevgili gönül dostlarımız,
Efendim
Perşembe yazılarına ramazanda ara vermiştik. Bayramı henüz bitirdik. Mesnevi
okumaya fırsat bulamadık. Bu yüzden inşallah Mesnevi Okumaları yazılarına
haftaya yeniden başlayacağız.
Şimdi
internette rastladığımız Mesnevi’de geçen bir hikayeyi ve naçiz yorumumuzu paylaşmak istiyoruz:
Ağzına Yılan Kaçan Adam
Akıllı
birisi, atına binmiş gidiyordu. Yol kenarında uyumakta olan birisinin de ağzına
yılan kaçmak üzereydi. Atlı, yılanı ürkütüp kaçırmak ve adamı kurtarmak için
atını koşturdu, fakat yetişemedi.
Tutup o
adama kırbacıyla birkaç kere vurdu. Uyanan adam, darbelerin acısıyla bir ağacın
altına kadar kaçtı. Oraya bir hayli çürük elma dökülmüştü. Atlı:
- Bunları
ye, diye emretti.
- Beyim,
dedi adam, ben sana ne yaptım. Eğer bana hakikaten kastın varsa, vur kılıcı
öldür. Sana çattığım saat ne uğursuzmuş. Ne mutlu senin yüzünü görmeyene.
Dinsizler bile kimseye sebepsiz böyle yapmazlar.
Bir yandan
da lanetler okuyor, beddua ediyordu:
- Ya
Rabbi, cezasını sen ver, diyordu.
Atlı ise
onu dövüyor:
- Koş,
diyordu.
Atlı adamı
epeyce bir zaman koşturdu. Nihayet adamın safrası kabardı, yediklerini kusmaya
başladı. Bu arada yılan da çıktı. Adam yılanı görünce atlının ayağına kapandı:
- Sen bir rahmet meleğisin, dedi, ne mübarek
saatmiş ki seni gördüm. Sen beni analar gibi ararken ben eşekler gibi
kaçıyordum. Durumu biraz olsun bilseydim sana bu kadar kötü sözleri söyler
miydim?! Sükut ederek kızgın göründün, hiçbir şey söylemeksizin kafama vurmaya
başladın. Bağışla!
- Eğer ben
biraz olsun sana hali çıtlatsaydım derhal ödün patlardı, içindeki yılanı
bilseydin ne elma yiyebilir, ne koşabilir ne de kusabilirdin. Sen bana söverken
ben gizlice, "Ya Rabbi, işimi kolaylaştır" diye dua ediyordum.
İşte bu,
akıllının düşmanlığıdır. Akıllının düşmanlığı, ahmağın dostluğundan yeğdir,
denilmiştir. Peygamberler, halka içlerindeki yılanı göstermeye çalışır,
insanlar ise onlara kötü sözler söylerler, hali anlamazlar.
Hazreti Mevlâna Celaleddin-i
Rûmi
***
Mesnevi’de geçen bu kıssadaki gibi, bize şevkat ve merhametle hiç
bir ücret istemeden nasihat edenleri, dini anlatanları, namaza teşvik edenleri,
doğruluğu telkin edenleri, cehenneme düşmekten uyaranları ve Allah'a
çağıranları anlayamıyor ve onları hep
suçluyoruz.
Gerici, çağdışı, sofu, kafayı yemiş, acaba amacı ne, acaba para mı
isteyecek, senin derdin ne arkadaşım, ... gibi.
Biz akıllı dostunuzuz. Bizim derdimiz ne biliyor musunuz? ALLAH'ın
cenneti sonsuz geniş. Hep birlikte cennete girelim inşallah. Cennete gidebilmek
için ise, şu üç şey gerekiyor:
1.İman (Allah’a, meleklerine,
peygamberlerine, kitaplarına, kadere ve ahiret gününe kalpten inanmak),
2.Amel (Namaz, zekat, oruç, hac,
güzel ahlak, hayırlı salih işler...),
3.İhlas (Samimiyet, yaptığımız
herşeyi Allah’ın rızası için yapmak)
İşte gönderdiğimiz mailler, yazdığımız yazılar, sohbetlerimiz hep
bu üç maddeyi uygulamaya karar vermemiz içindir ki, cenneti kazanalım Allah’ın
lütfuyla...
Tabi ki de, öncelikle içimizdeki düşman, kendi yılan nefsimize
yazıyoruz bu yazıları... Çünkü nefsini
terbiye edemeyen hiç kimseye faydalı olamaz, derler.
Allah hepimize amellerimizi
ihlasla işlememizi nasip etsin.
Celalin Penceresinden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder