30 Haziran 2013 Pazar

Saymakla bitmez nimetler


Saymakla bitmez nimetler

 

   "Kendisinden dilediğiniz her şeyi size vermiştir. Allah'ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz. Doğrusu insan pek zalim ve çok nankördür."  

(İbrahim suresi - Ayet: 34)

 

   Merhaba sevgili Arkadaşlar,

Size benim hayatımdaki bazı zorlukları yazacağım ve bir soru soracağım.

 

- Tekerlekli sandalyede yürüyemiyorum.

- Geceleri sağdan sola dönemiyorum.

- Lavabo-banyo ihtiyaçlarımı tek başıma karşılayamıyorum.

- Yemek ve giyinme gibi hiçbir şeyi tek başıma yapamıyorum. (Annem ve babamdan Allah razı olsun, uzun ömür versin.)

- Sabahtan akşama kadar oturuyorum, oturan yerlerim ağrıyor :)

- Evlenip çoluk çocuğa karışamayacağım.

- Namazda alnımı secdeye koyamıyorum…..   Daha nice madde...

 

 

    Şimdi soruyorum:

  -   Ben neden sürekli şükrediyor ve namazlarımı kılıyorum?

 

 

İsterseniz yukarıdaki ayetin sayısını bitiremeyeceğimiz sahip olduğumuz nimetlerden sadece birkaç tanesini söyleyeyim:

 

- Ben hayvan, bitki, dağ, taş değil, varlıkların en şereflisi yani insan olarak yaratıldım.

 

- Müslüman - Türk - Türkiye – Ankara’da İsa-Nuriye Çelik’in oğlu olarak gönderildim.

 

- Gözüm görüyor, müzik dinliyorum, seviyorum ve en önemlisi düşünüyorum.

 

- Çok mutlu bir yuvam, annem, babam, kardeşlerim, sağlıklı yeğenlerim var..

 

- Belki de en önemlisi iman nimeti verildi.

 

     Yani verilen bu imanla dünyada yaşarken tabiri caizse perde arkasını,

     yani ahiret hayatını görür gibi mahşer gününe hazırlanmak...

 

- Kalp-mide-böbrek-ciğer …vs. hastalığım yok. istediğim şeyleri yiyebiliyorum ve tat alıyorum.

 

- Arabamız, evimiz, eşyalarımız, giyecek, yiyeceklerimiz var...

 

- Yağmur, denizler, çiçekler, piriç pilavı :)

 

- vs… Şu anda aklıma yüzlerce nimet geliyor.

 

 

Eminim sizin de şu an yüzlerce nimet aklınıza gelmiştir.

 

ALLAHU TEALA DOĞRU SÖYLEMİŞ. SAYMAKLA BİTMEZ NİMETLER...

 

Ve ben sahip olduğum bunca nimetlere şükür için NAMAZ kılıyorum.

 

(Karınca’nın Hz. İbrahim’i AS saran ateşe ağzında bir damla su taşıması misali şükründen aciz olsam da)  NAMAZ kılıyorum.

 

Evet sahip olduğum nimetlere şükür için namaz kılıyorum, cennet için değil.

 


Yani biz daha sahip olduğumuz nimetlerin şükrünü hakkıyla yerine getirmekten acizken, cenneti nasıl kazanabiliriz ki? 

 

Cennet, Allah’a inanarak Salih amel işleyen ve NAMAZ kılan kullarına Allah’ın lütfu ve ikramıdır.

 

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

26 Haziran 2013 Çarşamba

Arı’nın Beyni


Arı’nın Beyni

 



 

500 gram bal için 900 arı 1 gün çalışırken, 1 arı 25 dakikada 50 çiçek, 450 gram bal için de 17 bin arı 10 milyon çiçek dolaşıyor.

 

En gelişmiş bilgisayar, saniyede 16 milyar işlem yaparken, bir arı beyni saniyede 10 trilyon işlem yapabiliyor.

 

Bu en hızlı bilgisayardan 100 milyon kat daha hızlı anlamına geliyor.

 

Aman Allah'ım işte aradığım bilgi bu...

 

Bilgisayarı, iphone’u müthiş şeyler sanan bizler, Allah'ın bu yarattıkları mucizeleri görmüyoruz.

 

Düşünsenize arıyı. Kasası, monitörü ne  kadar yere sığmış. Belki bir milimetrekare...

 

Ama 100 milyon kat daha hızlı... Yağmurda, sıcakta çalışıyor. Uçabiliyor.

 

Midesinde kimya fabrikası var. Zehirli ok gibi savunma mekanizması var...

 


“Takvâ sahibi / Allah’a karşı gelmekten sakınanlara vâd edilen cennetin durumu şudur: “Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Ayrıca onlar için orada, her çeşit meyveden ile Rableri tarafından bir mağfiret vardır...”

(Muhammed suresi, 47/15).

 

Evet Rabbimizin sonsuz gücünü anlatan bir ayet. Cennette baldan ırmak.

 


Düşünsenize bir kilo bal için kaç arının milyonlarca çiçeği dolaşıp öz topladığını...

 

Peki bir saniyede bilmem kaç milyon litre balın aktığı o bal ırmağını kaç katrilyon çarpı katrilyon arı yapacak???

 

Aman Allah'ım sana SECDE EDİLİR.

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

23 Haziran 2013 Pazar

Benim Kalbim Temizdir


Benim Kalbim Temizdir

 

Geçenlerde bir arkadaşın tavsiyesiyle Youtube’dan İzmir’de yaşayan bir hacı amcanın sohbetini izledim. Çok tatlı anlatıyordu.

 

Bu sohbetin adresini yazının altına kopyadım. Amcamız ege şivesi ile konuştuğu için bazı kelimeleri aynen aktarıyorum:

 


Bir gün uzaktan akraba birinin cenazesine gittik. Cenaze evine, almanyadan tanımadığım bir akraba da gelmişti. Baktım ortam müsait. Bir sohbet başlatem dedim. Çünkü hemen hepsi ibadetten uzaktı.

 

Afedersiniz isim neydi dedim. Halil, dedi. Halil sen namaz kılıyor musun, dedim. Hayır kılmıyorum, dedi.

 

Aslında kızım sana diyom, gelinim sen anla kabilinden herkese mesaj vereyim diye şunu anlattım:

 

Baktım başında bir fötor şapka vardı. Halil kardeş yolda gidiyorsun, başındaki şapka uçtu gitti. Birisi şapkayı tuttu, mendiliyle temizledi, sana uzattı.

 

Buyur bey ağabey, dedi. Adama teşekkür eder misin, etmez misin, dedim. Etmez miyim, tabi ederim, insanlık yapmış, dedi.

 

Dedim ki: Peki, şapkan için teşekkür etmeyi aklın kabul ediyor da, şapkanın altındaki kafan için niçin Allah’a teşekkür etmiyorsun? Yani ibadetle. Namaz, oruç, zekat ona teşekkürdür.

 


Dedi ki: “Ben namaz kılmam ama benim kalbim temizdir.”  Maşallah çok güzel ama hareket/aksiyon lazım, dedim. Nasıl, dedi.

 

Mesela seni bizim eve yemeğe çağırıyorum. Ama bir şartla, hiç elini oynatmadan kalbini temiz tutarek karnını doyurceksin, tamam mı Halil?

 

İyi de benim kimsenin namusunda, ırzında gözüm yok, dedi. Kalbinin temizliği aksiyon olmadan yeterli değildir, dedim.

 



Senin ehliyetin varmı? Yani araba kullanır mısın? dedim. Evet tabi, dedi. Sen arabaya bindin, araba uçuruma yuvarlandı bak.

 

Senin kalbin temiz, hareket etmeden oturdun. Araba yuvarlendi. Arabayı sürerken yoluna göre direksiyonu sağa kıvırcan yada sola kıvırcan, bir tehlike olursa frene bascen... Değil mi, Halil?

 

Yani aynen onun gibi; ezan okununca namaz kılcen, ramazan ayı gelince oruç tutcen. İçki, kumar, zina denince frene basıvercen, dedim.

 

Yoksa hiçbişey yapmazsen araba uçuruma yuvarlanır. Sen sadece kalbim temiz deyip ibadet yapmazsen cehenneme yuvarlanırsın Allah muhafaze. Çünkü hiçbir şey yapmamakte suçtur.

 


BU SOHBETİ YOUTUBEDAN İZLEYEBİLİRSİNİZ:

 


 

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

19 Haziran 2013 Çarşamba

Dünyada her insan CGS’dedir


Dünyada her insan CGS’dedir

 

   Meryemler Ankara’da yaşıyorlardı. Mehmetçik Lisesine gidiyordu. Çok çalışmıştı. Nihayet büyük gün geldi. Sınav yeri olarak gecekondu mahallesinde bir yıkık-dökük İlköğretim Okulu çıkmıştı.

 

   Üstelik ilkokul birinci sınıf öğrencilerinin küçücük sıralarında zor şartlarda sınava girecekti. Ama nasılsa sonunda iyi bir üniversite ve mutlu bir ömür olmayacak mıydı? Şartlar zorda olsa önemli olan sınavdı ve önemli olan başarılı olmaktı. Gerisinin aslında çokta önemi yoktu.

 

   Üç saatlik sınav deyip geçmeyin, bir insanın bütün hayatı bu üç saatlik sınavda belirleniyor. İyi bir iş, kariyer, iyi bir eş, hatta çocuklar, iyi bir ev ve araba... hatta iyi bir çevre, belki de başbakanlık, cumhurbaşkanlığı, hep bu üç saatlik LYS sınavının sonucuna göre belirlenmiyor mu ?

 

 

   Arkadaşlar,

   Bu dünya hayatı da bir LYS değil mi? Ortalama 60-70 yıllık ömrümüzde, Yaradan’a karşı kulluk sınavındayız. ÖSS’de veya şimdiki adıyla LYS’de olduğu gibi herkese aynı sorular, yani kim daha iyi kulluk sergileyecek?

 

   ÖSS’de kazanç, dünyada rahat bir ömür; dünya hayatı CGS (Cennete geçiş Sınavı) sınavını kazanınca sonu olmayan, ölüm, yaşlılık, hastalık ve çalışmanın olmadığı ebedi bir cennet yaşamı...  Kaybetme olayı çok vahim...


 

   Hani demiştik ya, Meryem zor şartlardaki bir okulda ÖSS’ye girdi diye. ALLAH bu dünya sınavına bazılarını zengin bir ailede, kimisini fakir, kimini babasız, görme engelli ve benim gibi tekerlekli sandalyede... gönderiyor.

 

   Eğer dünyanın aslında, o LYS yapılan okul gibi geçici bir sınav mekanı olduğunu anlayabilsek keşke; aslında herkes bir gün öleceğini biliyor ama neden böyle hırsla mala, paraya bağlanıyor? 

 

 

Biz engellilerde hasta bedenlerimiz ile dünyadaki tüm insanlar gibi sabır ve şükür imtihanındayız. LYS de engelli, engelsiz tüm öğrencilere aynı sınav olduğu gibi dünya CGS imtihanında da tüm insanlara soru aynı: HER AN, HER OLAYDA SABIR VE ŞÜKÜR ...

 

 

Allah mutlak adaleti ile tabii ki sabreden, şükreden ve ibadet eden engellilere herkesten daha fazla sevap veriyor ama bize ayrı muamele yok... Bunu anlasak, engelli oluşumuza takılmayacağız.

 

    Bu gerçeği anlamanın adına da "iman" diyoruz. YANİ BİZ ENGELLİLER İBADETLER VE NAMAZDAN MUAF DEĞİLİZ.

 

    ALLAH herkese dünyanın bir sınav oldugunu, herşeyin ve herkesin bir sonu olduğunu görüp, dünyanın geçici ve fani olduğu gerçeğini anlamayı nasip etsin. İmanımızı artırsın.

 

Geçen yolda karşılaştığım akraba bir genç meraklı meraklı hastalığımı sordu. Kısaca anlattım ama hayatımı merak ettiysen diye internet sitesini söyledim.

 

Genç, abi çok merak ettim, eve gideyim mutlaka okuyacam, dedi. Kendi kendime dedim o zaman: İnsanların hayat hikayesini merak ettiğimiz kadar, Allah Kuran’da ne anlatmış diye merak etmiyoruz, HAYRET!

 

Evinizde mutlaka vardır, Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali okuyunuz inşallah.

 

Nelere vakit ayırmıyoruz ki...

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

16 Haziran 2013 Pazar

Emanet


Emanet

 

   Sevgili Peygamberimiz SAV kendisine peygamber olduğu bildirilmeden önce çocukluğunda, gençliğinde ve her yaşında o devrin insanları tarafından son derece iffetli ve güvenilir olarak tanınırdı.

 

   O devirde çok önemli özellik olan kendisine emanet edilen bir şeyi korur ve aynen iade ederdi. Bu yüzden Peygamber Efendimize SAV daha gençken “Muhammed-ül Emin“ lakabı verilmişti.

 

   Dünya, sonsuz bir hayatı kazanmanın sınav mekanıdır. Benzetmek olursa, üç saatlik bir LYS ile yetmiş yıllık bir ömrü şekillendiren mesleğimizi seçiyoruz; Onun gibi ortalama yetmiş yıllık bir ömürle sonsuz bir hayatı kazanmaya çalışıyoruz.

 

   Bu dünya, sadece bize değil, geçmiş ve gelecek bütün insanların imtihan yeridir. Yani sahip oldugumuz herşey bize kutsal bir emanettir.

 

   Çevremiz, ormanlar, evlatlarımız, vatanımız vs. en önemli emanetimizdir.

 

   Allah, Kuran'da insanı topraktan yarattığını beyan ediyor. Biz de insanları ölünce toprak altına koyuyoruz. Yani topraktan yaratılan vücudumuzu yine toprağa iade ediyoruz.

 

   Sonsuz hayatı kazanma imtihanının bir gereği olarak, Allah her insana vücudunu emanet etmiştir. Emaneti koruyabiliyor muyuz?

 

   Tertemiz billur gibi verilen akciğeri, sigarayla kömür gibi yapıp iade ediyoruz, Çok nazik karaciğerimizi içkiyle, harap bir halde iade ediyoruz.
 

 
 
 


Alimler genellikle, “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” (Bakara suresi, 195.ayet) ve "Kendi kendinizi öldürmeyin." (Nisâ suresi, 29.ayet) mealindeki ayetlerden “İnsanın kendi vücuduna zarar vermesinin haram olduğu” hükmünü çıkarırlar.

 

Geçenlerde televizyonda Prof. Dr. Ramazan Ayvalı hocanın haftalık sorulu cevaplı dini sohbetini izledim. Sigara haramdır, içmeyin kardeşlerim, dedi.

 

Ramazan hocam, Allah’ın Kuran’da israfın günah olduğunu ve israf edenleri sevmediğini bildirdiğini belirtti. Sigara, vücuda verdiği zarardan dolayı haramdır ayrıca sigaraya verilen para da israftır, dedi.

 

“Yiyiniz içiniz; fakat israf etmeyiniz! Çünkü Allâh isrâf edenleri sevmez.” (A'râf Suresi, 31.ayet) buna delildir.

 

 
 
Bir de şu var. Babamla ben geçen hafta Ulu Caminin avlusunda, Cuma namazı kılarken, cumanın sadece farzını kılıp camiden çıkanların yaktığı sigaranın dumanından o kadar rahatsız oldum ki, boğulacak gibi oldum, neredeyse namazı bırakacaktım. Herhalde babam astım hastası olduğundan daha fazla rahatsız olmuştur.

 

Biliyorsunuz mahşerde Allah kul hakkına karışmıyor. Orada bütün insanlar birbirinden hakkını almak için Allah’ın adaletiyle haklı, varsa haksızın sevaplarını alacak. Yoksa, kendi günahlarını ona yükleyecek.

 

Toplu yerlerde sigara içenler, herkesle tek tek helalleşmeden cennete giremez. Ben de sigara içtiğim 90larda çok kul hakkına girmişimdir.

 

Çünkü dinlediğim bir sohbette değerli bir islam alimi, trafik kurallarına uymayanlar mesela kırmızıda geçip, geçişini engellediği araç sahiplerinin hakkını alıyorlar; mahşer günü helalleşmeden cennete giremezler, dedi.

 

Peygamberimiz SAV “Allah bir kuldan razı olup onu severse, onun kul haklarını ödemesine yardım eder.” Allah kul hakkına karışmıyor, biliyorsunuz. Fakat eğer kul hakkı olan sevdiği kul ise karşıdakine, mesela sana cennette bir köşk vereyim mi, diyerek yardım edermiş.

 

Allah’ın rızasını kazanıp, sevdiği kulu olmak için ve imanımı kaybetmemek için beş vakit namaz kılıyorum. İnşallah Allah rahmetiyle kul haklarımı ödememe yardım eder.

 

   Bu vücud, bize her türlü Allah'ın bir emanetidir. Vücudumuzun sahibi biz olmadığımız için onu teşhir etmemeliyiz. Takva sahibi büyüklerimiz tekbaşına yıkanırken bile haya yerlerini örterlermiş.

 

Komşumuz gelinlik kızını bize emanet etse onun bacaklarını açıp kimseye göstermeyiz. Peki niçin Allah’ın emaneti bacağımızı açıyoruz?

 

   Emanetlerimizi tertemiz teslim eden Allah’ın sevdiği salih kullarından oluruz inşallah

 

Emanete hıyanet etmemek, “Muhammed-ül Emin” olan Peygamber Efendimizin SAV izinden gitmektir.

 
 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

12 Haziran 2013 Çarşamba

Canım Türkiyem


Canım Türkiyem

 

   Bu ülkede yaşayan insanların o kadar çok ortak paydası var ki...  Vatanımız bir, bayrağımız bir, dilimiz bir, dinimiz bir, havamız bir, kıblemiz bir, daha yüzlerce bir bir bir...

 

   Çoğumuz aynı mahallede, hatta aynı apartmanda oturuyoruz. Hatta aynı fabrikada çalışıyoruz. Çocuklarımız aynı okulda okuyor.

 

   Bunca bir'ler varken bu ülkeyi bölmeye kimsenin gücü yetmeyecektir Allah'ın izniyle...

 

   Babam emekli ustabaşıdır. Küçükken babamın çalıştığı atölyeye giderdim. Babamın iş arkadaşları arasında kürt kökenli, alevi, hacı, bulgar göçmeni, Trakyalı vs. velhasıl ülkemizin her bölgesinden insanlar vardı.

 

   Babamın atölyesinde öyle güzel muhabbet ortamı oluyordu ki... Herkes birbirine "usta" diye hitap ediyor ve birbirlerini seviyorlardı.

 

   Herkes sırayla hanımına birer gün arayla pasta börek yaptırıyor ve çay muhabbetlerinde beraberce yiyorlardı. Hepsi iyi insanlardı.

 

   Birisi hastalandığında ve bayramlarda hep birbirlerine ziyarete giderler ve hediyeleşirlerdi.

 

   Şimdilerde kimse kimseye selam vermiyor. Aynı apartmandaki komşularımızdan habersiziz. Herhalde biz çoktan avrupalı olmuşuz !!

 

   Avrupalı medeni ! ler bu değişimi yakından takip ediyor ve arada test ediyorlar. Sanırım bir sonraki nesil geldiğinde, bizler belki göremeyiz ama yeni bir çanakkale savaşı yapabiliriz...

 


   Tarihi öğrenip atalarımıza layık olmak için çok okumalı ve çok çalışmalıyız. Ve inşallah gençlerimiz bu bilinçle yetişir. 

 

   Allah sonumuzu hayır etsin !

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

10 Haziran 2013 Pazartesi

Hayatımız nasıl düzenli olur?


Hayatımız nasıl düzenli olur?

 

Tekerlekli sandalyede engelli biri olarak babamın yardımıyla onaltı yıl çalıştım ve Allah’a şükür 2010 da emekli oldum. Emekli olduğumdan beri, beni her gören sıkılmıyor musun, nasıl vakit geçiriyorsun, diye soruyor.

 

Hayır, sıkılmak bir yana bazı yapmayı planladıklarıma bile vakit bulamıyorum. Çünkü ben beş vakit namazımı kılıyorum ve hayatımı namaza göre düzenliyorum.

 


Çalıştığım yıllarda da namaz kılıyordum ama işyerinde mescit olmadığı için eve gelince kaza ederdim.

 

Şu an yazın memleketimiz Konya Ereğli’de kalıyoruz. Şimdi günlük hayatımın özetini anlatayım, bakalım namaz hayatımı nasıl düzenliyor?

 

Gece onbir oniki gibi yatıyorum. Saat 4:25 gibi telefonun alarmı çalıyor. Sabah namazına uyanıyorum. Babamın telefonunu çaldırınca babam yanıma geliyor ve lazımlık ördekle küçük abdestimi yaptırıyor.

 

Sonra ben başucumdaki mermer taşıyla teyemmüm abdesti alıyor ve yattığım yerde yan üzerinde sabah namazını kılıp dua ediyor ve yatıyorum.

 

Sabah uykumu alınca 9 – 9:30 gibi uyanıyorum. Telefonumdan Radyo 7’yi açıyorum. Telefonun kulaklık girişine hoparlörü taktım. Sabah 9’da Radyo 7’de, sohbeti ve müzik seçimleriyle yıllardır zevkle dinlediğim “Erkan Koç’la Sevgi Pınarı” programı başlıyor. (12’ye kadar Erkan Koç’u dinliyorum.)

 

Babam yatakta oturtuyor. Sonra annem kahvaltıyı tepsiyle getiriyor ve kahvaltı yapıyorum. Allah annem babamdan razı olsun, uzun ömür versin.

 


Kahvaltıdan sonra bilgisayarı açıyor ve 250 kişilik e-mail listeme atacağım mailleri araştıyorum, bazen onlarca yazı ve haber okuyorum. İnsanlara faydalı olabilecek ayet, haber ve güzel köşe yazılarını taslak mail olarak hazırlıyorum.

 

Sonra babam oturum pozisyonundan yatağa uzatıyor. Çünkü kışın kıl dönmesi ameliyatı olduğumdan beri uzun süre oturunca ağrı yapıyor. Yattığım yerde tekrar teyemmüm abdesti alıp telefondan Kuran açıp dinliyorum. Derken öğle ezanı okunuyor.

 

Yattığım yerde öğle namazını kılıyorum ve tesbihattan sonra yarım saat –bazen gözyaşıyla- dua ediyorum. Saat 14 oluyor. Tekrar Radyo 7’yi açıyorum. Sevdiğim programcı Talha Bora Öge namı diğer Gölge yayına başlıyor.

 

Gölge’nin anlattığı bazı hikayeler ile gözyaşımı tutamıyorum. Müzikleri dinlerken bu arada bilgisayarda haftalık yazılarımı yazıp düzenliyorum.

 

Gölge’nin programı bitmeden ikindi ezanı okunuyor. İkindi namazını kıldıktan sonra babam minik tekerli sandalye ile tuvalete götürüyor. Sandalye üzerindeyken göğsüme bağladığı kemerle beni –kendi tasarladığı- vinç sistemiyle kaldırıyor ve klozetin üzerine oturtuyor.

 

Babam tuvalette dişimi fırçalattıktan sonra beni tekrar vinçle kaldırıyor ve bu sefer beni tekerlekli sandalye üzerine oturtuyor. Sonra mutfağa gidip masada akşam yemeği yiyoruz ve çay içiyoruz.

 


Televizyonda haberleri izledikten sonra babam beni tekrar sandalyeden yatağa aktarıyor. Sandalyeyi yatağa dayayıp ön tekeri havaya kaldırıyor. Ben babamın duvara yaptırdığı borudan kendimi asılıp babamın yardımıyla yatağa geçiyorum hamdolsun.

 

­Akşam namazını kılıyorum duamı ediyorum. Odamda televizyon olmadığı için yine radyoyu açıyorum. Bazen müzik, bazen dini sohbet dinliyorum.

 

Derken yatsı ezanı okunuyor. Yatsı namazını kılıp dua ettikten sonra saat 22:45 oluyor. Trt Nağme radyosunda biraz TSM dinleyerek uykuya dalıyorum.

 

İşte günlük işlerimi namaz aralarına serpiştiyorum. Fazla oturamadığım için ve de vakit kalmadığı için iki yıldır kitap okumaya fırsatım olmuyor. 

 

Yalnız Cuma günleri benim bayramımdır. Babamla beraber Cuma namazını kılmak için akülü sandalyemle Ereğli’nin tarihi Ulu Cami’sine gidiyoruz.

 


Her hafta Cuma namazından çıkınca, babam beni Konya’nın meşhur etli ekmeğini yemek için Ereğli’nin simgesi Mis pide salonuna götürür.

 

Namaz bana öyle huzur veriyor ki, namazdan sonra ettiğim dualarda içimden geldiği gibi Rabbime samimi gözyaşımla niyazımı sunuyorum.

 

Hayatımı namaza göre düzenliyorum. Arabada teyemmüm taşı vardır. Bazen namaz vakti dışarıda olacaksam namazı şurda kılayım diye plan yapıyorum.

 

Namazımın kabulüne halel gelmesin diye çok dikkat ediyorum. Çıplaklık içeren hiçbir şeye bakmıyorum. Gerekirse gözümü kapatıyor, televizyonda kanal değiştiriyorum.

 

Domuz yağı olabilir şüphesiyle gurbetçi akrabalarımın iyi niyetli çikolata ikramlarını bile kırmadan geri çeviriyorum.

 

Namaz kılan insan, her tür haramdan, günahtan uzak yaşar.

 


Bugünüme binlerce HAMDOLSUN...

Allah hepimizi NAMAZını dosdoğru kılan salih kullarından eylesin.

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )