31 Temmuz 2013 Çarşamba

İnadı bırak , İnadı bırakma !


İnadı bırak , İnadı bırakma !

 

Allah insanlara bazı duyguları doğuştan verir. Ve bu duygularımız bizler büyüdükçe bizlerle beraber büyürler.
 

 

Mesela kıskançlık, haset, düşmanlık, tutku, aşk, hırs, inatçılık, öfke gibi duygular insanlara imtihan için verilmiştir.

 

Hepimiz bu duygularımızı kontrol altına almalı ve bu duyguları asıl verilme amacına uygun kullanmalıyız ki imtihanı kazanabilelim.

 

Futbolcular yeni sezon öncesi bir ay kampa girip antrenman yaparlar. Adeta kaslarını terbiye ederler ve bir yıl maçlarda doksan dakika rahat koşarlar.

 

Fıtratımızda doğuştan yaratılan bu duyguları doğru kullanmamız için, Rabbimiz bizi yılın bir ayı kampa alıyor ve nefsimizi oruçla terbiye ediyoruz.

 

Bu duygular doğru kullanılmadığı zaman ise özellikle evlilik hayatında birçok sorunlar ortaya çıkıyor. Bir erkek eşini kıskanıyor, ama eşi de açık giyiniyor.

 

Eşler Kuran’ı hakem ederek yaşarsa, mutlu bir aile olur.

 

Bazen eşler inatçı oluyorlar. Eşlerin her ikisi de ille benim dediğim olacak diye inatlaşıyorlar. Oysa karşılıklı oturup kırıcı olmadan tartışsalar anlaşacaklar. Şeytanın en sevindiği şey karı kocanın arasını bozmaktır.

 

İnsanlar, inatçılık duygusunu yanlış kullanıyorlar. Oysaki inatçılık şeytana karşı olmalıdır.

 

İçki içmemek, müstehcen yayınlara bakmamak, yalan söylememek gibi günah ve haramlara karşı inat etmeliyiz.

 

Mesela sabah namazına kalkma konusunda şeytanla inatlaşmalıyız.

 

İNAT ETME duygusunu doğru kullanan insanlar, cenneti kazanmaya daha yakındır.

 

O halde eşine karşı inadı bırak ; Harama karşı inadı bırakma !

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

28 Temmuz 2013 Pazar

Dünyaya bidaha mı gelecen?


Dünyaya bidaha mı gelecen?

 

   " - Kardeşim dünyaya bir kere geliyoruz. Ye, iç, gez, eğlen, ... hayatın tadına bak. Dünyaya bi daha mı gelecen?"

 

   Bu cümle çok tanıdık ve hoş geldi değil mi? Bu cümle insanları aldatmak için, şeytanın fısıldadığı en güzel cümlesidir...

 


   Aslında bir yönüyle doğrudur. Çünkü dünyaya bir kere geliyoruz. Doğru olmayan ise, dünyaya eğlence, gezme, yeme, içmeye geldiğimizdir.

 

   Evet dünyaya birkez geliyoruz, Yani sonsuz  azaptan kurtulmak ve sonsuz gençlik ve eğlence olan cennet hayatını kazanmak için sadece bir tek hakkımız var.

 

   Kısacık dünya hayatında sonsuz cennet hayatını kazanmaya çalışıyoruz. Ah keşke! dememek için hala şansımız var. Çünkü hayattayız.

 

   Ölümü ve hayatı veren Allah, bizim bu dünyadaki imtihanımızı istediği an sonlandırabilir. Yani akşama ölebiliriz. Ölenler hep ihtiyar mı?

 

Madem ölüm kaçınılmazdır, o halde ölüme hazırlanmak lazımdır.

 

   Evet Kuran'da Allah bazı haram ve yasaklar koymuştur. Bakalım, kim bunlara uyuyor veya kim (sanki) inadına uymuyor, diye sınav oluyoruz...

 

   Ama haram olan şeyler çok azdır. Helal daire keyfe kafidir...

 

   Mesela, içki haramdır. Allah'ın yasaklarının hepsinin pekçok hikmeti vardır.

 

İçki, insanın aklını kaybetmesi ve ne yaptığının farkına varmaması, çevreye zarar vermesi gibi sonuçları olabilen kötü bir alışkanlıktır.

 

   Evet Allah içkiyi yasaklamıştır, ama helal daire keyfe kafidir. Çay, ayran, ıhlamur, kahve, kola, gazoz, şalgam, meyve suyu, soda, su ... vs.

 

   İçki içmediği için ölen insan olmaz ama içki içerek sefil olarak ölenler çoktur.

 

Allah'ın son ve geçerli dini islam'da belirttiği yasaklarının pekçok hikmetleri vardır...

 

Hikmet= "Allah'ın insanlarca anlaşılamayan amacı.  Gizli neden."

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

24 Temmuz 2013 Çarşamba

Gerçek aşka ulaşmak


Gerçek aşka ulaşmak

 

Merhaba sevgili dostlarım, Bu hafta ne yazayım diye düşünürken ilahi aşk maceramın yine böyle bir ramazanda başladığı hatırıma geldi.

 

Belki yazılarımı okuyanlardan bir kişinin bile olsa kafasında bir ışık yanabilir düşüncesi ile hayatımı anlattığım kitabımdan bir bölüm kopyalıyorum.

 

***

 

       Sanırım 2002 yılının ekim ayı idi. Stresli bir çalışma ortamında çalışırken bir e-mail aldım. Birtakım sorular vardı ve cevapları Kuran-ı Kerim'de bulabilirsiniz diyordu.

 

 

“Yaşamın amacı nedir? Ölen insanlar nereye gidiyor? Cennet, cehenneme kimler, nasıl gider? Dünya hayatının değersizliği... Kalpten yapılan bir tövbe ile günahsız yaşama başlanacağı... vs...” gibi sorulardı.
 

 
Ramazana bir hafta vardı. Eğer varsa günahlara tövbe-istiğfar edip Kuran okumaya karar verdim. Zaten Ağustos 2002 de tövbe etmiş sigarayı da bırakmıştım. (Yaptığım bir hesaba göre on bin dolar civarı parayı yıllarca sigaraya yatırmışım... Sağlığıma yaptığı zararı saymıyorum bile... )

 

   Ramazan da bir ay orucu sadece ve sadece Allah benden razı olsun diye tuttum... Aslında oruç tutmakta zorlanıyorum. Çünkü şimdilerde sıcakta oruç tutunca hiç can kalmıyor. Patates çuvalı gibi oluyorum.

 

Ama 2002 yılında ramazan kış günlerindeydi. Oruç çok zor gelmemişti.

 
 

Elhamdülillah Allah bana İslamın kapılarını açtı. Çünkü Allah, kendisine adım atana yürüyerek gelirmiş. Yürüyene koşarak gelirmiş. Evet öyle diyor Efendimiz SAV. Aslında Allah herkese hidayet vermek istiyor.

 

Sadece kendisini (c.c) hatırlamamızı, sevmemizi ve önemlisi O’na samimi olmamızı istiyor. Yeter ki O’nun kapısına gelip tokmağa dokunalım.

 


 

    Kuran-ı Kerim'i yedi ayda bitirdim. Evet Türkçe mealini.. Akşamları işten gelince 10-15 ayet okuyordum ama defalarca okuyup, konu üzerinde düşüncelere dalıyordum. Ve hayatımda tatbik etmeye başladım.

 

 

Mesela, “Mü’min erkekler ve kadınlar gözlerini haramdan korurlar” (Nur suresi 30. 31. ayetler) ayetini okuyunca sokakta veya televizyonda olsun, çıplaklık içeren hiç bir şeye bakmama, yönümü çevirme, televizyonda kanal çevirme kararı aldım.

 

 

O zamanlar film izlemeyi seviyordum. Genelde bütün filmlerde bir müstehcen sahne oluyordu. Mesela birileriyle birlikte aynı filme bakarken kanalı değiştirmiyordum. Ama gözlerimi kapatıyordum.

 


Ve o sahneye bakmadığım için filmin konusunda kaçırdığım bir nokta olmuyordu. Şimdilerde 2002 öncesi hayatım için “Cahiliye dönemim” diyorum.

 

***

 

... Devamını belki okumak istersiniz:

 



         C. Çelik    /    Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

20 Temmuz 2013 Cumartesi

Parola: Bismillah


Parola: Bismillah

 

   Çocukluğumuzda bir oyun vardı: Lades. Çoğunuz hatırlarsınız. Oyunun amacı karşımızdaki insanın bu oyunu unutup unutmadığını test etmekti. Karşımızdaki kişiye birşey verirdik. O da "aklımda" derdi.


 

   Yemek yemeye veya bir işe başladığım zaman "Bismillahirrahmanirrahim" diyorum. Bu kelime her işe başlarken Allah'ın aklımızda olduğunu, bizi heran gözetleyen meleklere beyan etmektir. Yapacağımız yada başlayacağımız bir işte Allah'ın yardımını istemektir.

 

   Yani Allah'ın hazinelerinin kapısının anahtarı Bismillah'tır. Nöbetteki askerler insanlara parola sorar. Veya internette bir email hesabımıza şifre girerek ulaşırız. Kuran-ı Kerim'in sırlarını açan anahtar ise Bismillah'tır...

 

Bismillah ile başlanan her iş bereketli ve hayırlıdır. Çünkü Allah'ın yardımı ve koruması vardır.

 

   Peygamber Efendimiz SAV diyor ki: Birşeye başlarken Bismillah demeyi unuttuğunuz zaman, aklınıza geldiği anda:

“Bismillahi fi evvelihi ve ahirihi” deyin.

Yani türkçesi: “Başına da, sonuna da Bismillah”

 


Peygamber Efendimiz SAV buyuruyor ki: ”Yemeğe Besmele ile başlayıp, sonunda Elhamdülillah diyenin, daha sofra kalkmadan günahları af olur.” [Taberani]

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Ölümden neden korkmuyorum?


Ölümden neden korkmuyorum?

 

Amerikan sinemasının ruhlu, şeytanlı korku filmlerinden midir bilmem ama gençken ölüden ve mezardan çok korkardım. Ölüm, çok soğuk bir kelime.

 

Düşünsenize tüm sevdiklerinden, eşinden, çocuklarından, kankandan ayrılıyorsun.

 

Ama ölüme çare yok, bütün hayat sahibi canlılara Allah bir ömür tayin etmiştir. Vadesi dolan her insan ölmektedir ve ölecektir.

 


Tahkiki iman’a ulaşma yoluna girdikten sonra Bediüzzaman’ın Risale-i Nur kitaplarını okumaya başlamıştım. Orada ölümü o kadar güzel anlatmış ki, ölüm, imanlı müslümanlar için bir nimettir. Diyor ki:

 

***

Ölüm, sureten göründüğü gibi dehşetli değil. Çok risalelerde gayet kat'î, şeksiz, şübhesiz bir surette, Kur'an-ı Hakîm'in verdiği nur ile isbat etmişiz ki:

 

    Ehl-i iman için ölüm,
 
  1. vazife-i hayat külfetinden bir terhistir;
  2. hem dünya meydanındaki imtihanda, talim ve talimat olan ubudiyetten (kulluktan) bir paydostur;
  3. hem öteki âleme gitmiş yüzde doksandokuz ahbab ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir;
  4. hem hakikî vatanına ve ebedî makam-ı saadetine girmeye bir vasıtadır;
  5. hem zindan-ı dünyadan bostan-ı cinana (cennet bahçelerine) bir davettir;
  6. hem Hâlık-ı Rahîm'inin fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir.

Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasında budur; ona dehşetli bakmak değil, bilakis rahmet ve saadetin bir mukaddemesi nazarıyla bakmak gerektir.

Hem ehlullahın bir kısmının ölümden korkmaları, ölümün dehşetinden değildir. Belki daha fazla hayır kazanacağım diye, vazife-i hayatın idamesinden kazanacakları hayrat içindir.

Evet ehl-i iman için ölüm, rahmet kapısıdır.

Ehl-i dalalet için, zulümat-ı ebediye kuyusudur.

(25. Lema - Hastalar Risalesi 9. Deva )

***

Eskiden ölü görünce korkardım. Ama aslında ölüden değil, diriden korkulması gerektiğini öğrendim. Öyle insanlar tanıdım ki, vefasız, ahlaksız, kaba, küfürbaz, hain, menfaatçi, yalaka, vs...

 

Ölü beden milyon yılda geçse kıpırdayamaz, seni dövemez; konuşmaz, kalbini kırmaz. Ölüden değil, asıl diriden korkmak gerek.

 


Ben ölümden, Bediüzzaman’ın yukarıda saydığı nimetlere kavuşacağım için korkmuyorum. Çünkü elhamdülillah imanlıyım. Fakat kalpler Allah’ın elinde. Korkum ölümden değil, bu imanımı kaybetmekten...

 

O yüzden her namazımda Peygamber Efendimizin SAV ettiği duayı çok tekrarlarım: “Ey kalpleri eviren çeviren Allah’ım! Kalbimi dininde sabit eyle.“

 

Namazlarımda Kuran’da geçen Hz Yusuf’un duasını da çok ederim: “Allah’ım müslüman olarak canımı al ve beni salih kullarının arasına kat“

 

Salih kullardan olursam eğer, ölünce kabirdeki berzah aleminde benden önce ölmüş tüm iyi kullarla görüşebileceğim.

 

Düşünsenize Hz Yusuf’un ne kadar güzel olduğunu bizzat göreceğim. İlk insan Hz Adem’le tanışacağım. Hz Ebubekir, Hz Ömer, Hz Osman, Hz Ali RA ve “Sen olmasaydın, kainatı yaratmazdım“ hitabının muhatabı biricik Efendimiz Muhammed Mustafa SAV ile görüşeceğim inşallah...

 

İnsan ölümden neden korksun ki... Barış Manço orada, Neşet Ertaş orada, Faik dedem, babannem, anneannem, Celal amcam orada...

 



Çanakkale gazisi olan babamın dedesi İsa dedemle tanışıp anılarını dinleyeceğim inşallah.

 

Ve en önemlisi, bütün lezzetlerin fevkinde Cenab-ı Allah’ın cemalini göreceğim. ÖLMEDEN GÖRÜLMÜYOR ARKADAŞLAR.

 

Bu yazıdan sonra inşallah toplu intihar vakaları görülmez :)))

 

Allah hepimizi kabire imanlı giren salih kullarından eylesin...

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Tahkiki İman’a ulaşmak


Tahkiki İman’a ulaşmak

 

     Ben 2002’de yine böyle bir ramazan ayında günahlara tövbe ederek Kuran’ın Türkçe mealini okudum ve hakiki manada oruç tutmaya başladım.

 


Böylece Allah kalbimde iman nurunu yaktı ve her gün okuduğum yazı ve dinlediğim sohbetlerle imanım arttı ve artık hamdolsun Tahkiki İman’a ulaşma yolundayım.

 

Nedir bu Tahkiki İman diye sorarsanız:

Bizler hamdolsun müslüman bir ana babadan doğduk. Ezan sesleri ile büyüdük. Ama hepimizin imanı “Taklidi iman

 

Yani ana, babadan, çevreden ve okulda öğrendiğimiz bilgiler ile gönüle inmemiş bir iman. Yani çoğumuzun bildiği, dinimiz islam, kitabımız Kuran, peygamberimiz Hz. Muhammed SAV, Bedir, Uhud savaşı, vs... yani taklidi bir iman

 

Tahkiki iman ise, bütün bunları çok iyi bilmekle kalmayıp düşünen, aklını, mantığını kullanıp araştırarak sorgulayan ve gerçeği bulan imandır.

 

Hidayete erdikten birkaç yıl sonra emekli olduğum şirkette öğle molasında ateist bir mühendis arkadaşla sohbet ederken namaz konusu açılınca dedi ki:

 

- “Sen bana dini, namazı anlatacağına şu konuda bana bir cevap ver:

Allah’ın varlığını, Kuran’ın Allah’ın sözleri olduğunu, Hz Muhammed’in peygamber olduğunu bana ispat et, delil göster.

 

O an cevap veremedim. Sonraları radyoda dinlediğim sohbette imanın çeşitlerini anlattılar. Anladım ki, benimki taklidi bir iman. Çok okumalıydım.

 

İnternette yaptığım araştırmalar sırasında Bediüzzaman’a ait Risale-i Nur karşıma çıktı. Risale-i Nur’un dili biraz ağırdı. Yapılan tavsiye ile Youtube’da “Uğur Akkafa” ve “Fatih Yağcı” isimli gençlerin tatlı dilli Risale-i Nur sohbetlerini izledim.

 

Tahkiki imana ulaşma yoluna bu sohbetleri dinleyerek girdim. O ateist arkadaş işten ayrıldı, görüşemedik ama o sorulara cevabımı yine de yazmak istiyorum. Belki blog sayfamdan okur.

 

Şimdi Fatih Yağcı kardeşimin bir televizyon programında 2 dakikada Allah’ın varlığını ispat ettiği ilkokul talebelerinin bile anlayabileceği pilot kalem videosunu izleyelim:

 


Pilot Kalem İle Ateizmi Çökertmek

 

Bir pilot kalemde sanat var. Kapağı, mürekkebi, üzerindeki yazılar, renkler... vs. Bunu yapan biri var, değil mi?

 

Peki bir pilot kalem bile kendi kendine olamazsa, ondan milyon kat daha sanatlı olan insan, (bu sistemler, dokular, görme, duyma...) nasıl kendi kendine  olur?

 

Tamam Allah’a inandın diyelim, fakat peygambere nasıl inanacaksın değil mi?

 

Ben bu konuda Risale-i Nur’da pek çok şey okudum. Ama pek çok delilden sadece Kuranı Kerim’in Allah’ın kitabı olduğu ispat edilirse otomatikmen bu peygamberliğine delil olmaz mı?

 

Kuranı Kerim’in Allah kelamı olduğunun bir kaç ayetle izah eden sohbet. Vaktiniz müsait olunca izleyebilirsiniz:

 


 Kur'an-ı Kerim'in Allah'ın Kelamı Olduğunun Aklen İzahı
 

Kuran’ı Kerim 1400 yıl önce peygamberimize nazil olmuştur. Ve Peygamberimizden SAV bu yana 1400 yıldır tek bir harfi değişmemiştir.

 

Kuran’da öyle bir edebi belagat uslübu vardır ki, ilk defa okuyan veya dinleyenler hayran kalıyor. Böyle üstün bir belagat insan sözü olabilir mi? Okuma yazma bilmeyen, yani ümmi biri (Hz Muhammed SAV) yazabilir mi?

 

Kuran’daki pek çok ilmi örnekler sadece günümüzün bilimiyle ortaya çıkmıştır.

 

Mesela ALLAH kıyametten sonra tekrar diriltmeyi (HAŞİR) anlattığı ayette:

“İnsan, kemiklerini kesin olarak biraraya toplamayacağımızı mı sanıyor? Evet, parmak uçlarını dahi düzenlemeye gücümüz yeter.“ ( 75 Kıyamet Suresi 3-4. ayetler )

 

Peygamberimiz'in yaşadığı dönemin insanları için parmak uçları önemli bir şey ifade etmezdi. 1856 yılında Genn Ginsen adında bir İngiliz, parmak uçlarındaki çizgilerin her insanda farklı olduğunu keşfetti. 1856 yılına kadar insanlar parmak ucunun önemli özelliğinden haberdar değillerdi.

 

Tarih boyunca yaşamış tüm insanların parmak ucunun farklı olduğunun anlaşılmasıyla, parmak ucunun adeta bir kimlik kartı olduğunun farkına varıldı.

 

Kuran’da binden fazla bilimsel mucize ve gelecekten haber veriliyor. (Fatih Yağcı’nın sohbetinde dediği gibi) Eğer ateistlerin dediği gibi Haşa! Muhammed (SAV) onu uydursaydı tek bir yanlış çıkacak ayetle getirdiği din ve peygamberliği iptal olurdu.

 


Böyle mucize bir kitap insan sözü olamaz. Çünkü 1400 sene önce bu gerçekleri ancak Allah bilebilir. Ayrıntılı okumak isterseniz inceleyebilirsiniz:

 


 

Ey ateist arkadaşım! Böylesine mucize kitap gökten basılmış olarak inmedi.

 

Allah onu, en sevdiği kulu ve elçisi peygamberimiz Hz. Muhammed’e SAV ayet ayet yirmiüç yılda indirmiştir.

Kuran’ı Kerim Peygamberimizin SAV en büyük mucizesidir.

 


Yazıyı kısa tutmak için burada bitiriyorum.

ALLAH hepimize “Tahkiki İman” nasip etsin.

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )