30 Kasım 2014 Pazar

Bütün mesele başlamak


Bütün mesele başlamak


 

Radyo7’de her Çarşamba 15-17 arası, sevgili samimi dost Erkan Koç’un sunduğu, “Erkan’la çok canlı” programına bir sanatçı konuk oluyor ve albümünü tanıtıyor.

 


Geçenlerde “Erkan’la çok canlı” programının konuk sanatçısı sevgili ZARA idi. Erkan bey, Zara’ya şunu söyledi ve Zara’nın verdiği cevap bu yazıya ilham oldu:

 

-  Sevgili Zara, birçok sanatçı albümlerinde 4 ila 8 arası parçaya yer verirken, Siz maşallah şarkı koymakta hiç cimri davranmıyorsunuz...

 

-  Erkan’cım bütün mesele başlamak... Eğer ben, nefsimin tembelliğinden kurtulup stüdyoya gidebilir ve şarkı söylemeye başlarsam, hepsini bir günde arka arkaya kaydederiz. Mesela bu albüm için 18 şarkı okumuştum, 11’ini albüme koyduk...

 

Acizane bu hali sık sık yaşarım. Hamdolsun namazımı kılmak konusunda nefis ve şeytanın hilelerine artık kapılmıyorum, çünkü uyandım.

 

Ama duaya başlamak konusunda bu hali çok yaşarım.

 

Pazartesi ve Perşembe günleri ezberimde olan dua listeme (250 kişi) tek tek ismen salavat ve gözyaşıyla 45-50 dk dua ederim. Fakat bazen yazı yazarken ezan okunur ve şu vesvese gelir:

 

Celal, namazını kılınca dua etme, yazıya devam et, edersen de duayı kısa kes, herkese niye dua ediyorsun, aman boşver ... vs.

 

Vesveseler duaya başlayana kadar böyle devam ediyor. Nefis ve şeytanı mağlup edip kararlı bir şekilde duaya başlıyorum ve duamı bitirince içim huzurla doluyor.

 

(Bir Müslümanın din kardeşinin arkasından ettiği hayır dua kabul olur. O dua edince, bir melek, “Âmin, kardeşin için istediğinin aynısı sana da verilsin” der.)  [Müslim, Tirmizi, İbni Mace]

 

Allah’ın insanlara verdiği en önemli nimet akıldır. Akıl terazidir. Şeytandan gelen vesveseleri ve Rahmani sesleri tartar ve bir karar verir.

 


Allah’ta verilen o kararı yaratır. Bu, Allah’ın bu imtihan dünyası için koyduğu bir kanundur. Kişiye, verilen o kararın neticesinde sevap yada günah yazılır.

 

Hepimiz içimizdeki Rahmani sesleri arttırmak için bol bol dini kitap, dergi, yazı okumalı ve sohbetler dinlemeliyiz. Bizi hayırlı işlere teşvik eden salih dostlar edinmeliyiz...

 

Acizane fakirinizin yazılarıyla da terazinizin Rahmani sesler kefesini ağırlaştırabilirsek, kendimizi bahtiyar sayarız.

 

Evet mühim olan başlamak. Mühim olan abdest alıp seccadeye oturmak... Namaza başlamak için niyet etmek... KALK YİĞİDİM UYKUDAN !

 

Yen kardeşim şu kötülüğü emreden nefsi;

Yen şu huzurdan kovulmuş kibirli şeytanı...

 

UNUTMA! Sen onların kölesi değil, Allah’ın kulusun...

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

26 Kasım 2014 Çarşamba

Muhtaç birine hizmet mi, nafile ibadet mi?


Muhtaç birine hizmet mi, nafile ibadet mi?


 


 

Ramazanda izlediğim programının adı “Aşk Bir Davaya Benzer“ idi. Aynı isimde hocamızın birde kitabı varmış. Hatta bu kitabı ricam üzerine dostum Aydın Kaynarca bey bana ulaştırmıştı. Allah razı olsun... 

 
Aydın Kaynarca bey ve ben bir cuma çıkışında




Kışın Ankara’da Ocak 2014’te izlediğim TV programı hakkında “H. Nur Artıran - Ab-ı Hayat” isimli bir yazı yazmıştım. Hatta en çok okunan yazımız odur. O yazı sayesinde hocamızın sevenlerinin kurduğu Facebook grubunu buldum.

 

O Facebook grubunda hocamızın “Herkes Seni Terk Etse, Aşk Terk Etmez” isimli yeni kitabının duyurusunu gördüm. Aydın Kaynarca bey dostuma bu kitabı alabilmen mümkün mü? diye sordum.

 

Sağolsun Aydın bey internetten sipariş etmiş. 2014 yazında Ereğli’ye ziyaretime gelirken kitabı getirdi. İnsanın nazının geçtiği bir dostu olması ne güzel. Allah razı olsun, seni seviyorum dostum...

 

Geçen gün akşam yatarak o kitabı okuyordum. Kitapta okuduğum Nur Artıran hocamızın ibadet ile ilgili bazı tespitleri bana babamı düşündürttü.  

 

Öncelikle ibadetleri sadece şekli olarak yapmayı yeterli bulmak çok büyük bir kayıptır, dedi.

 

Yani hocamız namazımızı samimi bir kalple, huşu ile kılalım demek istiyor...

 

"Namazlarını hûşu ile kılan müminler kurtuluşa ermişlerdir." (Mü'minun suresi, 1. ayet)

 



Nur hocamız ibadetlerimizi sadece belirli kalıplar içinde sınırlamak da yanlış olur. Çünkü temiz ve güzel olan her türlü hal ve davranışlarımız Hakk yanında ibadet yerine geçer, dedi.

 

Bu konuda Ebu’l-Hasan Harakani Hazretlerinin (962-1033) kitabından bir menkıbe paylaştı ki bana babamı düşündüren şeydi:

 


 

Bu sebepten ertesi gün kardeşine; "Bu gece de anneme sen hizmet et, ben ibâdete devam edeyim." dedi. Kardeşi kabûl etti. İbâdet ederken secdede uyuya kaldı ve o anda bir rüyâ gördü.

 

Rüyâsında bir ses ona; "Annene hizmet eden kardeşini affettik, seni de onun hâtırı için bağışladık." deyince, genç; "Ben, Allah'a  ibâdet ediyorum. Kardeşim ise anneme hizmet ediyor. Fakat beni, onun yaptığı amel yüzünden bağışlıyorsunuz." dedi.

 

Ses ona; "Evet, senin yaptığın ibâdetlere bizim hiç ihtiyâcımız yok. Fakat kardeşinin annene yaptığı hizmetlere, annenin ihtiyâcı vardı." dedi."

 

 

Ebu’l-Hasan Harakani Hazretlerinin halini Feridüddin Attâr hazretleri şöyle tarif ediyor:

 

“Âbid sabahleyin kalkar, ibadetini artırmaya çalışır; Zâhit de zühdünü artırma peşine düşer; Bu Ebu'l Hasan da bir kulun gönlünü mutlu etme derdindedir…”

 

Nur hocamız bu tespiti anlattıktan sonra diyor ki;

 

“Kulluk budur, bir kulun gönlünü hoş etmeye çalışmak... Ne ibadetini artırmak, ne zühdünü artırmak, ne de zühd ve takvasıyla mağrur olmak...

 

Asıl ibadet, her sabah uyanıldığında, “Ya Rab, acaba bugün hangi kuluna hizmet edebilirim? Hangi kulunun gönlünü hoş edebilirim? diyebilmektir. ”

 

Nur Artıran hocamız bildiklerini uygulayan çok değerli bir alimdir. Bu Fakiriniz Celal’in her Cuma attığı Hayırlı Cumalar SMS’ine o yoğunluğuna rağmen cevap yazıyor. Fakiri mutlu ediyor, Hakk razı olsun.

 


 

Biliyorsunuz ramazanın son on günü itikafa girme sünneti vardır. O on gece gündüzü camide sırf ibadetle geçirmek çok sevaptır. Ama bakın bu sevaptan daha büyük sevap neymiş?

 

İbni Abbas Efendimiz itikâfa girmiş, birisi gelmiş, bakmış ki gelen adamın durumu perişan… Sormuş, “nedir seni üzen?” Adam demiş ki: “Bir kişiye borcum vardı, ödeyemiyorum.”

 

Bunun üzerine İbni Abbas; “Senin için o kişiyle görüşüp de şefaatçi olmamı ister misin?” demiş. Adam; “çok iyi olur” deyince İbni Abbas mescitten çıkmış. Adam; “Sen itikâfta değil misin, nasıl çıkıyorsun mescitten” deyince İbni Abbas, Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem’in kabrini göstererek:

 

-“Vallahi şurada yatan zattan işittim ki: Bir Müslümanın bir kardeşinin işini görmesi benim mescidimdeki on yıl itikâftan daha hayırlıdır.”

 

İtikaf ibadeti güzel bir şeydir ama bir Müslümana yardımcı olmak ondan daha efdaldir. Yani kısmî süreli inzivaya çekilmek, uzlet vardır ama hizmet bundan daha önemlidir.

 

 

Muhtaç bir kula hizmet etmek nafile ibadetten hayırlıdır. Nafile’nin anlamını yanlış biliyoruz. Boşuna, gereksiz gibi anlamlar yüklenmiş ama bu dini anlamı değildir.

 

Nafile ibadet, dinen yapılması farz olmayan ama yapıldığında Allah’ın rızasını kazanmaya sebep olacak çok sevaplı ibadetlerdir. İtikaf, Teheccüd namazı, pazartesi, Perşembe orucu gibi...

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

23 Kasım 2014 Pazar

Neden Ben? Sorusundan Nasıl Kurtuldum?


Neden Ben? Sorusundan Nasıl Kurtuldum?


 

Kıymetli dostum Efkan Vural hocamın teşvikleriyle yazı yazmaya 2006 yılında başladım. Sizlerde farkediyorsunuzdur, artık yazılarımız gittikçe akıcı olup güzelleşiyor elhamdülillah...

 


Nedeni, acizane hergün kitap, yazı okuruz ve radyodan çok dini sohbet dinleriz. Çünkü “Hayvandır ağızdan beslenen, insan kulaktan beslenir” der Hz. Mevlana’mız...

 

Geçtiğimiz ay, minik kitaplığımdaki 2007 yılında bir akrabamızın matbaasında hatıra olsun diye 800 adet bastırdığı, incecik kitapçığımız gözüme çarptı.

 

Kitabı incelerken farkettim. 2006’daki ilk yazımızda NEDEN BEN? diyerek engelli oluşuma rıza göstermemdeki anlatımın samimiyetini görünce bu yazıyı arşivden paylaşmak istedik:

 

***

 

Neden ben?


Neden ben dediniz mi hiç?

 

Uçsuz bucaksız kainatı, içindeki milyarlarca yıldızları, güneşi, ay'ı, dünyayı Yüce Allah yarattı. Ama neden?

 

Dünyayı yaratmasındaki neden, cennet ve cehennem hayatı için bir sınav yeri olmasıdır.


Şimdi şöyle bir düşünün, biz bu dünyada 60-70 yıl, en fazla 90 yıl yaşıyoruz; sonra ölüm.

 

Ve yeniden diriliş ve sonsuz bir hayat başlıyor. seksen değil, 10000000000… sıfırları siz koyun, bu kadar yıl.  Bu sonsuz hayatı kazanmanın ve derecemizi artırmanın tek yolu bu dünya hayatında biriktireceğimiz sevaplar.

 

Ve engelli olmak Allah'ın bir hediyesidir.
Sağlıklı bir insanın yirmi yılda kazanacağı sevabı, hastalığa ve engele sabreden ve şükreden biri yirmi günde kazanabilir.


Lütfen kendimizi üzmeyelim, Neden biz engelliyiz? Çünkü Allah bizi seviyor ve sevap kazanmamızı istiyor. Düşünsenize dünyayı; uyuşturucu, içki, fuhuş, cinayet, serseriler, boşboş amaçsız insanlar...

 

Bizler (engelliler) temiziz. Bu da Allah'ın bir lütfu değil midir?

 

Neden ben değil; iyi ki beni seçtin Allah'ım deyin.


***

 


Yıllar önce yazdığımız bu yazımıza bazı engelli kardeşlerimden itiraz gelmişti: Neden engelli olmama sevinecekmişim; herkes kız arkadaşıyla kafe, deniz, sinema gezerken, biz yatakta eve hapisiz diye mi?  

 

O arkadaşa ahiret var, cennet var sabret inşallah, yazıyı tekrar dikkatle oku, önümüzde sonsuz bir hayat var, desem de, yine itirazına devam etmişti.

 

Şimdi anlıyorum ki, insan engelli de olsa, nefis ve şeytanın tuzaklarına kapılıyor, mal, mülk, facebook, akıllı telefon, bilgisayar, böylece fani dünyaya bağlanıyor ve sonuçta  gaflet uykusuna dalıp ölümü, ahireti, namazı, hesabı unutuyor. 

 

Aslında gafletimiz imanımızı zayıflatıyor, hatta imanımızı kaybediyoruz. Çünkü imanımız güçlü olsaydı, günah işlemez, ibadetlerimizi aksatmazdık... Değil mi? 

 

Amel olmadan cennete gidebiliriz. Lakin iman olmadan gitmenin zerre ihtimali yok.

 

Yesâr isminde Habeşi bir köle, Peygamber Efendimize SAV şöyle sordu:

 

"Peki, ben, dediğin gibi iman eder ve şehadette bulunursam bana ne var?"

Resûl-i Ekrem SAV şöyle buyurdu: 

"Eğer bu iman ve bu şehadet üzere olursan Cennet var!"

 

Nitekim Yesâr, kelime-i şehadet getirip Müslüman oldu ve hemen zırh giyerek hazırdaki savaşa katıldı ve oracıkta şehit olup cennete gitti.

 

Bir vakit bile namaz kılmadı ama kalpten inanması ve imanı onu cennetlik etti.

 

İman etmek için neyi bekliyorsunuz? ,  arı peteğinde 'Allah' yazmasına gerek yok...

 

Arıların, yumurtadan çıkalı daha 12 gün olmuşken, hiçbir alet kullanmadan, aralarda hiçbir boşluk bırakmadan, bir uçtan başlayıp ortada buluşarak yaptıkları, düzgün ve hepsi aynı büyüklükteki altıgenlerden oluşan bal peteği başlı başına mucizedir zaten...

 

"Akıl, kâinattaki mükemmel düzene, muhteşem sisteme bakıp Allah’ı bulabilir. Eser, sahibini gösterir. Atomdan yıldızlara kadar mükemmel bir nizam ve düzen içinde yaratılan varlıkların yaratıcısı elbette var. İnsan aklı Allah’ı bulmaya yeterli fakat bu hayattan sonra bizi nelerin beklediğini bilemez. ”

 

İnsanın ölüm sonrasını öğrenmesi için kutsal kitaplara ihtiyacı var.

 

2003 yılına kadar en büyük derdim yürüyememekti ve Neden ben diye -isyan denmez ama- hep sorgulardım. Neden Ben? sorusundan 2003’te ahirete inancımın artması yani imanımın artması ile kurtuldum. 

 

Evet Allahu Teala, 2003’te aldığım bir kararla Kuran’ın Türkçe Mealini düşünerek okumam ve uygulamam sonucunda İMANIMI ARTIRDI...

 


Çevrenizdeki gafletle dünyaya dalan, engelli veya engelli olmayan tüm insanlara Kuran’ın Türkçe Meali kitabını okumalarını tavsiye edin... Bir paket sigaradan ucuzdur.

 

Kalpler Allah’ın elinde... Nasipleri varsa, imanla şereflenirler inşallah ...  

 

“Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kimsenin iman etmesi mümkün değildir.  Akıllarını güzelce kullanmayanları Allah pislik içinde bırakır!” (Yunus suresi, 100. ayet)

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

19 Kasım 2014 Çarşamba

Nazardan nasıl korunuruz?


Nazardan nasıl korunuruz?


 

Geçenlerde yedinci sınıfa giden Urfa’daki yeğenim İrem’le telefonla şöyle konuştuk:

 


Celal: Amcacım matematik sınavın nasıl geçti?

İrem: 97 aldım amcacım

Celal: Aferin sana amcacım, maşallah

İrem: Aslında 100 alırdım ama bir sorunun cevabını yazarken, -bilmeme rağmen- bir harfi heyecandan yanlış yazmışım, 3 puan kesmiş.

Celal: Olsun canım amcam, o da inşallah nazarlık olsun.

İrem: Nasıl yani nazarlık amcacım?

 

Celal: Sen çok başarılısın maşallah. Arada böyle minik hataların olsun ki, sana nazar değmesin. Çünkü birşey kusursuz ve çok güzel olursa nazar değebilir.

İrem: Nazar ne demek, nazar değerse ne olur amcacım?

Celal: Nazar, bir kimsenin bakışlarıyla, farkında olarak veya olmayarak karşındakine zarar vermesidir. (Bazen anında, bazen zamanla...)

 

İrem’e nazarı anlattıktan sonra birazcık kusurlu olmanın aslında şer değil hayır olduğuyla ilgili Kuran’dan bir kıssa anlattım.

 

İnsanı tesir altına alan, hasta eden bazı vak’alar vardır ki, tıp ilmi bunlar için kesin teşhise varamamıştır. Gerçek sebebi hakkında da açık bir bilgi verememektedir.

 

İşte bunlardan birisi de “nazar etme” “göz değme”dir. Nazarın gerçek olduğu, nazar edilen kimsenin hastalanmasına, hattâ ölümüne sebep olduğu da bilinen ve kabul edilen bir hakikattir.

 

Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor:
   Göz değmesi (nazar) gerçektir. (Buhârî – Müslim – Ebû Dâvûd – İbni Mâce – Ahmed İbni Hanbel)

 


Gözdeğmesi (nazar) illetine yakalanmadan önce korunmak için şu tedbirler alınmalıdır:

1) BİRİNCİ TEDBİR: Sabah ve akşam koruyucu dua, evrad ve zikirlere devam edilmelidir.

Onları okuyan kimseyi Allah (c.c.) nazardan muhafaza buyurur. Okunacak sure ve dualar çoktur.

Bazıları şunlardır: Fatiha Suresi, Ayetü'l-Kürsî, Felâk Suresi, Nâs Suresi,

 

2) İKİNCİ TEDBİR: Nazar değmesinden korunma yollarından biri de, korktuğu ve şüphelendiği kişilerin yanında güzelliklerini teşhir etmemelidir.

Hafız el-Bağavî "Şerhü's-Sünne" eserinde anlattığına göre, Hz. Osman b. Affan (r.a.) çok güzel bir çocuk görmüştü.

Bunun üzerine, onu nazardan korumak için çocuğun velisine şöyle dedi:

"Bu çocuğun çenesine siyah boya sürerek onun güzelliğini kamufle ediniz."

3) ÜÇÜNCÜ TEDBİR: Gözdeğmesinden korunma yollarından biri de, görüp beğendiği bir şey hakkında, gören kişinin bereketle dua etmesidir. Maşallah, Barekallah gibi…

 

Kuran’da anlatılan Hz. Hızır ile Hz. Musa kıssasını bilirsiniz. Hani onların yolculuğunun hikayesi... Hz. Musa, Hz Hızır’ın yaptıklarına itiraz etmeyecekti. Malesef üçüncü itirazında da yolculuk bitiyordu.

 

İlk itirazı şuydu: Hz. Hızır, onlara acıyıp gemilerine bindiren iyi insanların gemisini deliyor ve su alan gemi karaya oturuyordu. Hz. Musa şiddetle itiraz etti. Onlar bize iyilik yaptı, sen gemilerini deldin, diyerek...  

 

Yolculuğun sonunda Hz. Hızır olayların hikmetini anlatmıştı., Deldiği gemi hakkında şöyle diyordu; ”Bir korsan gemisi yaklaşıyordu. Allah’ın bildirmesiyle gördüm. Bütün sağlam gemilere el koyuyordu.

 

Ben gemiyi deldim ki, kusurlu olsun, korsanlar ilişmesin. Korsanlar gidince gemiyi tamir edip yollarına devam ettiler, ben kötülük değil iyilik ettim” diyerek olayın hikmetini açıklıyordu.

 

Bu kıssadan pekçok ibretler alıyoruz. Birisi de, nazar illetine yakalanmamak için alınacak tedbirlere bir örnek olmasıdır. Cenab-ı Hak aşağıdaki ayette de başka bir tedbir yöntemini bildiriyor.

 

Hz. Yusuf Aleyhisselâm'ın kıssasını anlatan şu ayetin mânâsını derin derin düşünmeliyiz:

"(Hz. Yakub Mısır’a giden 10 oğluna nasihat ediyor) Ayrı ayrı kapılardan (şehre) girin (ki size nazar değmesin.) Yine de Allah'ın takdir ettiği bir şeyi ben sizden gideremem. Hüküm ancak Allah'ındır. Ben ona güvenip dayandım. Tevekkül edenler de yalnız ona güvenip dayanmalıdırlar." (Yusuf suresi, 67.ayet)

 


Bir tanıdığımız bize akşam gezmesine gelmişti. İki çocuğu da sınıflarının birincisiydi. Babam, maşallah ne zeki çocuklarınız var deyince, Yok İsa abi yaramazlar hiç çalışmıyorlar, demişti.

 

Şimdi anladım ki, nazar değmesin diye öyle söylemiş. 





 


Yazımıza bir siteden alıntı yaptığımız önemli bir bilgiyle bitiriyoruz.


 

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, İslam inancında, nihai etkiyi Allah'tan başkasına atfeden tutum, davranış ve inanışların yasaklandığını, bu kapsamda nazar boncuğu ve benzeri şeyleri medet ummak amacıyla boyuna veya herhangi bir yere takılmasının caiz olmadığını belirtti.

Kurul, nazar boncuğu takmak yerine Felak ve Nas Suresi okunmasını tavsiye etti.

 

Bir vatandaşın "Göz değmesine karşı nazar boncuğu takmak caiz midir?" sorusunu değerlendiren Yüksek Kurul, tüm tedavi ve korunma yöntem ve sebeplerine başvurduktan sonra sonucun yüce Allah'tan beklemenin İslam inancının gereği olduğunu açıkladı.

 

Nazarlık Koruyamaz Allah Korur!

İslam inancında, nihai etkiyi Allah'tan
başkasına atfeden tutum, davranış ve inanışlar yasaklandığına dikkat çeken Din İşleri Yüksek Kurulu şu ifadelere yer verdi: "Nazar boncuğu ve benzeri şeylerin, bunlardan medet ummak amacıyla boyuna veya herhangi bir yere takılması caiz değildir.

Bu tür davranışlarda bulunanlar hakkında Rasulüllah (s.a.s.), 'Kim nazarlık takarsa Allah onun işini tamama erdirmesin' (Ahmet b. Hanbel, Müsned, IV, 154) buyurmuştur.

Diğer bir hadiste ise nazarlık takan ve nazarlığa koruyucu etki atfeden kimsenin Allah'a ortak koşmuş olacağını ifade edilmiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 156).

 

Nas ve Felak Surelerini Okuyun!

Nazardan korunmak amacıyla böyle hurafeleri terk edip Hz. Peygamber'in (s.a.s.) öğrettiği duaları yapmak gerekir.

Bu çerçevede Felak ve Nas sureleri yanında Hz. Peygamber'in (s.a.s.) torunlarına yaptığı şu dua da okunmalıdır:
"Her türlü şeytan ve zehirli hayvanlardan ve bütün kem gözlerden Allah'ın eksiksiz kelimelerine sığınırım."

 

 

Celalin Penceresinden