30 Ocak 2017 Pazartesi

Yalan Dünya


Yalan Dünya



Sevgili gönül dostlarımız,


Biliyorsunuz okullar yarıyıl tatiline girdi.
İki hafta yeğenlerimle vakit geçirdiğimizden kitap okumaya ve yazı yazmaya zaman bulamıyoruz. Zaten laptop çoğu zaman meşgul, oyun oynuyorlar.

Hoşgörü ve izninizle Mesnevi Okumaları yazı dizisine 2 hafta ara verdik. 3. yazımızı Allah nasip ederse 9 şubat 2017 perşembe yayınlayacağız inşallah.

Şimdi önceden hazırladığımız son yazımızı paylaşmak istiyoruz.

Güzel yeni bir hafta dileklerimizle...  

Allah işinizde kolaylıklar, ülkemizde huzur ve selamet versin...
 
Celal

 
***

Fakiriniz, 1973’te Anadolu’muzun yeşil şirin ilçesi Konya Ereğli’de doğmuşum. 44 yıllık hayatım bazen neşeyle ama çoğu zaman -elhamdülillah- acılarla, hüzünlerle anlamadan rüya gibi hızla gelip geçti.

 

19 yıldır tekerlekli sandalyeye mahkumum. Zaten kendimi bildim bileli ömrüm boyunca düzgün yürüme nedir nasıldır hiç hissetmedim. Bendeniz defalarca rüyamda kendimi yürüyor gördüm.  

 


Sevgili dostum Hülya Keleş Hanım rüyalar hakkında şöyle bir yazı göndermişti:

 

RÜYAYI ALLAH BOŞUNA YARATMAMIŞTIR

 

İnsan rüya görürken gerçek zanneder. Karanlık odasında, karanlık beyninde güler, ağlar, öfkelenir, korkar. Uyandığında ise "rüyaymış" der.

 

Rüyada çok zaman geçirdiğini zanneder, ama bilim adamları sadece bir kaç saniye olduğunu söyler. Bu bilgiler ışığında akla şu soru geliyor:

 

Peki, ya gerçek ve uzun yaşadığımı zannettiğim dünya hayatım da rüya kadar kısa bir hayalse?

 

Ki, Dünya hayatının yalnızca bir oyun ve oyalanma olduğunu bizlere hatırlatan Cenab-ı Allah, aynı zamanda dünyada yaşadığımız 60–70 senenin de “sanki, bir akşam veya bir kuşluk” vakti kadar kısa olduğunu bildiriyor:

 

“Dedi ki: "Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor." Dedi ki: "Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz," (Müminun Suresi, 112-114)

 

Rüyadayken gerçek zannederek yaşadıklarımız, uyandığımızda bizim için hiçbir şey ifade etmez. Çünkü hepsinin hayal olduğunu anlarız.

 

Peki ya gerçek zannettiğimiz dünya hayatı da sadece kısa bir hayalse ve ölüm de aslında bir uyanış ve sonsuz hayatın başlangıcı ise...

 

Rüyalar aslında, bir sure sonra uyandığımızda karşılaşacağımız ahiret hayatımızın gerçek hayatımız olduğunu bize hatırlatan küçük birer ilahi ipuçlarıdır.

 

DÜNYA HAYATI EN ALÇAKTADIR

 

“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden (oyalanmadan) başka bir şey değildir.

Müttakî olanlar (fenalıklardan/Allah’a karşı gelmekten sakınanlar) için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır.

Hâla akıl erdiremiyor musunuz?/akıllanmayacak mısınız?” (En'am suresi, 32. ayet)

 

 (Ve mâl hayâtud-dunyâ illâ le'ibun ve lehvun) “Bu dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir”

 

 “Dünya hayatı” bir sıfat tamlamasıdır. En alçak hayat, demektir.

 

 Bu, değer anlamında bir alçaklıktır. Bir de ahirettten önce olmak, anlamında zamansal bir sıfattır. Yani zımnen içinde, bu hayatın değersizliğini barındırır..

 

 Deni=aşağı, aşağılık   

denaet=alçaklık ,   

dünya=en alçak  

dünya hayatı=en alçak hayat

 

Bir de bu alçaklık mekan olarak aşağıda anlamındadır. Hz. Adem AS babamız cennette yasak meyveyi yediği için Allah onu cennetten dünyaya indirdi.

 

“Allah dedi ki, «Oradan aşağıya ininiz, şeytan ile siz birbirinizin düşmanısınız, sizler belirli bir süre yeryüzünde barınacak geçineceksiniz.” (Araf suresi, 24)

 

Bu ayetin onlarca mealine baktım, hepsinde “inin!” diyordu. Yani bu dünya alçakta, aşağıdadır, tabiri caizse kuyunun dibindedir.

 

Amacımız bu kuyudan tırmanıp yukarıya ulaşmak, tekrar asıl vatanımıza kavuşmaktır.

 


Cenab-ı Allah bizi asla terketmedi ve yol gösterdi. Kuran gönderdi. Allah’ın emir ve yasaklarına uyarsak, yani Kuran’ın ipine sarılırsak bu kuyudan tırmanıp çıkarız.

 

Bakın Zaten Cenabı Hak buyuruyor:

“Hepiniz toptan, Allah’ın ipine (dinine) sımsıkı sarılın.” (Ali İmran, 103)

 

Ne farkederki hepimiz kuyuda hapisiz. Ben bir odada ve tekerlekli sandalyeye hapisim. Sağlıklı insanlar ise açık cezavinde… Sonuçta hepimiz kuyunun dibinde zindandayız.

 

İşte bu alçak hayat, ancak oyun ve oyalanma (eğlence)den ibarettir.

 

 Elbette hayatın bir yüzü böyledir, ve dünyanın aşağılık yanı, inkarcılar içindir.

 

 Bir mümin için olması gereken, oyun ve oyalanma hayatı değildir.

 

 Efendimizin (SAV) buyurduğu gibi:

 (Ed-dünyâ, mezrâetü'l-akhirah) “dünya ahiretin tarlasıdır”

 

Ahiretteki sonsuz mükafat ve mutluluk sonuçları, inşallah bu dünya tarlasında atılan tohumlarla gerçekleşir.


 
MAYMUN YAKALAMA TUZAĞI

Asya'da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır.


Bir Hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır. Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur.

Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı büyüklüktedir. Yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz.

Maymun tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması imkansızdır.


Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz. Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner, ama kaçamaz. Aslında bu maymunu esir eden hiçbir şey yoktur. Onu sadece, kendi bağımlılığının gücü esir etmiştir. 

Yapması gereken tek şey, elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdürki bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.


Bizleri de tuzağa düşüren ve bu değersiz alçak dünyaya bağlanmamıza neden olan şey, nefsani arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur.

Yapmamız gereken; elimizi açıp bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak, yani vazgeçmek ve dolayısıyla hür olmaktır!

O maymun gibi; (biriktirdiğimiz malları) avucumuzda tuttuğumuz sürece (faydalanamasak bile) sahip olduğumuzu sanmıyor muyuz? 

Ve ancak parmaklarımızı gevşetip bunlardan vazgeçtiğimiz zaman gerçekten özgür oluruz.

 

Amaç hırsla dünyaya bağlanmayalım. Gezelim, eğlenelim, yiyelim, içelim. Helal olan şeyler bize yeter. Fakat dünya sevgisi kalbimize girmesin.

 

VAZGEÇER KANAAT EDER, ALLAHIN NASİP ETTİĞİNE RAZI OLURSAK, HUZUR BULURUZ.

 

Bendeniz, aşırı DOYANA KADAR YEMEKTEN, FAYDASIZ İŞLERDEN (maç,dizi,oyun,), ÇOK UYUMAKTAN, TV İZLEMEKTEN VAZGEÇTİM VE ÇOK HUZURLUYUM…

 


Ne kadar yaşarsak yaşayalım sonunda öleceğiz, bu hayat fanidir. Candan Erçetin’in şarkısında dediği gibi; Dünyada ölümden başkası yalan… Burası yalan dünya…

 

Allah, yalan dünyaya kanmayıp ahireti ön plana alarak yaşayanlardan eylesin.

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

23 Ocak 2017 Pazartesi

İki Vazgeçilmezim: Namaz ve Çay


İki Vazgeçilmezim: Namaz ve Çay

 
Sevgili gönül dostlarımız,

Biliyorsunuz okullar yarıyıl tatiline girdi.
İki hafta yeğenlerimle vakit geçirdiğimizden kitap okumaya ve yazı yazmaya zaman bulamıyoruz.

Hoşgörü ve izninizle Mesnevi Okumaları yazı dizisine 2 hafta ara vermek istiyoruz. 3. yazımızı Allah nasip ederse 9 şubat 2017 perşembe yayınlayacağız inşallah.

Şimdi geçtiğimiz hafta içi yazdığımız son yazımızı paylaşmak istiyoruz.

Güzel yeni bir hafta dileklerimizle.

Allah işinizde kolaylıklar, ülkemizde huzur ve selamet versin...
Celal

***

Her gece seher vakti babacığımı uyandırıyorum. Geliyor lazımlık ördekle küçük tuvaletimi yaptırıyor, başıma yastık desteği koyup tekrar yatıyor. Allah razı olsun.

 


Seher vakitleri dünya semasına inip kullarının duasını bekleyen Rabbimle başbaşa kalıyorum. Teheccüd namazını kılıp Rabbime içimi döküyorum. Yani baklavalı dua ediyorum. (Ağlamak bana baklavadan lezzetli geliyor.)

 

Sonra uyumayıp Kabe TV’yi izleyerek Kuran dinliyorum. Sabah namazının vakti girdiğinde sabah namazını kılıyorum, güneş doğana kadar ilahi dinliyorum.

 

Güneş doğunca, 45 dk zikir yapıp iki rekat işrak namazı kılıyorum. Mesela bugün güneş Ankara’da 8:01’de doğdu. 8:46’da işrak namazı kıldım. (18 Ocak 2017)

 

Peygamber Efendimiz SAV buyurmuş ki:

 

“Bir kimse sabah namazını cemaatle kıldıktan sonra oturup güneş doğuncaya kadar zikir ile meşgul olsa, güneş doğunca da iki rekât (işrak) namaz kılsa, bir nafile hac ve umre sevabına nail olur.” (İhyâ, c.1, s.336)

 

Zikir olarak 41’er ez Ayetel Kürsi, Felak ve Nas surelerini okuyorum, 3 ihlas 1 Fatiha ile bitiyorum. Hem zikir vakti doluyor, hem de günboyu vesveseden korunuyorum.

 

Her sabah, nafile hac ve umre sevabı gibi muhteşem müjdelere nail olmak var inşallah.

 

İşrak namazından sonra babam motorlu yatağa oturuma gelmeme yardım ediyor. Blog sayfamda dini güzel bir yazı yayınlayıp 9 email grubuna o yazıyı gönderiyorum.

 

Derken anneciğim tepsiyle kahvaltı getiriyor. Ekmeksiz zeytin, peynir ve şekersiz çay…

 

Sonra 2+2 dört rekat kuşluk namazı kılıyorum…

 

Ebu Hüreyre (r.a.) ise konuyla ilgili şöyle demiştir:

“Dostum Resûlullah (s.a.v.) bana üç şeyi tavsiye etti; onları ölünceye kadar bırakmam: Her aydan üç gün oruç tutmak, duhâ (kuşluk) namazı kılmak, vitir namazı kılıp da uyumak.” (Tecrid-i Sarih Tercümesi, c:4, s. 151)

 

Şimdi bunları şundan anlattım ki, bazen babam, annem, kardeşlerim beni düşündükleri için, kendini neden bu kadar yoruyorsun, diyorlar.

 

Mutasavvuf Yazar Osman Nuri Topbaş Hocaefendi şöyle der:

 

“Hakikati idrak etmiş bir insanın bu dünyada boşa geçirecek bir an’ı yoktur.”

 

Hocamızın dediği gibi ben hakikati idrak ettim. Dünya hayatı fani ve ahiret ise sonsuzdur.

 

Sürekli yattığım için hep ölümü düşünüyorum. Ölsem kabirde nasılsa uyuyacağım, derim. Dünyaya asla geri dönüş olmayacak. Sonsuza kadar sevaplarımı artırma şansı verilmeyecek ve ibadetlerimi çoğaltmadığıma pişman olacacağım, diyorum.

 


Ve hastalığım sürekli ilerliyor, bırakın da çeşme akıyorken testimi iyice doldurayım.

 

Çocuklarımızı neden Namaza alıştıralım?

 

Neden mi? Her insan mutlaka ölecektir. Biz öldükten sonra amel defterimiz kapanmasın, kabrimizde sevap gelmeye devam etsin diye...

 

Hani Peygamber Efendimiz SAV, ölen kişi arkasında üç şey bırakırsa amel defteri kapanmaz diyor ya, birincisi kendisine dua eden evlat idi, hatırladınız.

 

Peygamber Efendimiz SAV buyurur ki:

 

“İnsan ölünce amel defteri kapanır, üç şey bunun dışındadır. Kendisine dua eden evlat, sadaka-i cariye (okul, hastane, köprü, cami, çeşme, vs. faydalı eser yaptıran) , yararlanılan ilim/eser bırakan (kitap, öğrenci yetiştirmek, vs) , bunların amel defteri kapanmaz, mezarında da sevap gelmeye devam eder. ”

 

İşte acizane elimden gelen sadece yazı ve kitap yazmak...

 

Fakir, acaba evlat nasıl dua edecek diye düşünüyordumki keşfettim.  Efendimiz SAV çocuklarınızı NAMAZA alıştırın demiş aslında.

 



Çünkü bilirsiniz Her namazda selamdan önce Rabbena duası okunur.

 

Okunuşu: Rabbenâğfirlî ve li-vâlideyye ve lil-mü'minîne yevme yekumü'l hisâb. Birahmetike yâ Erhamerrahimîn.

 

Anlamı: Ey bizim Rabb'imiz! Beni, anamı ve babamı ve bütün mü'minleri hesap gününde bağışla. Ey Rabb'im merhamet edenlerin merhamet edicisi, bize rahmetinle muamele eyle.

 

Evet her beş vakit namaz kılan kişi, günde onüç defa ana babasına dua etmiş oluyor.

 

ÇAY

 


 
Ne güzel demiş şair; ‘’Geleydin bir çay içimi, sen çay dökerdin, ben de içimi.’’

 

Biz Türkler samimi kişileriz, bir bardak çaya hikayemizi veririz.

 

84 yıllık çileli ömrünün 28 yılını aralıklarla hapishanede geçiren Büyük islam alimi Bediüzzaman’dan geriye (1876-1960) sadece iki şey kalmış; Seccade ve çaydanlık.

 

Çaysız yarım kalır sohbetler, hayatın tadı çaydır.

 

Anneciğimin demlediği çayına herkes hayrandır. Çaysever dostlarım, Aydın Kaynarca bey, Efkan Vural hocam, Ali Kırmızıgül bey annemin çayına doyamazlar.

 

Telefonla arayıp dostum Nuriye ablaya çay koydur, sohbete geliyoruz derler.

 

Mütevazi Ereğli müftüsü Yusuf Eseroğlu hocamı geçen yaz Ereğli’de eve çaya davet ettim. Kırmayıp geldi sağolsun, Celal’ciğim ben bir bardak çay içsem yeter, dedi.

 

Sonra bir bardağı bitirince annemden varsa bir çay daha alabilir miyim, dedi. Hocam, dedim gelin demlik bitene kadar içelim, sohbetiniz çok güzel, dedim.

 

Olur Celalciğim, Ben heryerde çay içemem ondan bir bardak dedim ama Nuriye abla  maşallah çok lezzetli demlemiş, dedi sonra beraber demliği bitirdik.

 


Yazımızı güzel bir şiirle bitiriyoruz:

 

Kimi onda kimi bunda tat bulur

Bizim keyfimiz de çay ile olur

Bu çay muhabbetten rengini alır

Ama tadı veren duman diyorlar

 

Çorba bitsin çaylar nerde diyoruz

Devadır bu çaylar derde diyoruz

Çok fazla içmek de istemiyoruz

Bir günde kırk bardak filan diyorlar

 

Serdar Tuncer

 


Allah bizleri aşk’sız ve çaysız bırakmasın.

 

 

Celalin Penceresinden

 

 


19 Ocak 2017 Perşembe

Mesnevi Okumaları - 2


Mesnevi Okumaları - 2

 

Mesnevi yazılarının ikincisi ile devam ediyoruz.
Bu yazıları fakire nasip eden Rabbimize sonsuz hamdolsun.
 
 

Geçenki yazımızda, ABD’de en çok okunan kitap Mesnevi imiş. Neden ben de hiç okumadım, dedim. Anadolu’muzun öz değeri Hz. Mevlana’mızın eşsiz eseri Mesnevi’yi 2017’de okumaya karar verdik inşallah, diye yazmıştık.

 

Rahmetli Şefik Can dedemizin (1909-2005) Mesnevi tercümesinde Hz. Mevlana Mesnevi 1. Cilt Önsöz’ünde şöyle demiştir:

 
Şefik Can (1909-2005)

"Bu kitap, Mesnevi kitabıdır. Mesnevi, hakîkate ulaşmak ve Allah'ın sırlarına agâh olmak, akıl erdirmek isteyenler için bir yoldur. Mesnevi, din asıllarının asıllarının asıllarıdır. Allah'ın en büyük şaşmaz şerîati, hakîkate giden nurlu yoludur. Mesnevi, içinde kandil bulunan kandilliğe benzer. Sabahlardan daha nurlu bir surette parlar. Hakîkati arayan gönüller için bir cennettir. Mesnevî'nin pınarları var, dalları var, budaklan var, bu pınarlardan bir tanesine "Selsebîl" derler. Burası makam sahiplerince, kalpleri uyanık insanlarca en hayırlı duraktır. En güzel dinlenme yeridir. Hayırlı insanlar, iyi kimseler, orada yerler, içerler, neşelenirler, ferahlanırlar.

 

Mesnevi imanlılara şifâ, imansızlara hasrettir. Nitekim, Hakk: "Kur'ân-ı Kerîm ile çoğunun yolunu azıtır, çoğunun yolunu doğrultur. Hidâyete eriştirir." demişlerdir. Şüphe yok ki Mesnevi, temizlenmiş kişiler için gönüllere şifâdır. Hüzünleri giderir. Kur'ân'ı açıkça anlamaya yardım eder. Huyları güzelleştirir. Gönülleri temiz-insanlardan, hakîkati sevenlerden başkalarının Mesnevî'ye dokunmalarına müsâade yoktur.

 

Mesnevi âlemlerin Rabbi'nden gönüle inmiş hakîkatleri ihtiva eder. Gerçekten de Mesnevi Rabbü'l-âlemîn tarafından ilham olunmuş bir kitaptır. Bâtıl, onun ne önünden ge-lebilir, ne de ardından. Allah onu korur."

 

Yani Hz Mevlana, Mesnevi’yi anlamayı Allah herkese nasip etmiyor. Onu anlamak için nefsani arzulardan arınmış temiz bir gönül lazım, aşk ile yanmış bir gönül gerek, diyor.

 


Yeryüzünde şu an yaşayan son Mesnevihan (Hz. Mevlana’nın eseri Mesnevi’yi her yönüyle en iyi bilen kişi) sevgili Hayat Nur Artıran Hanımefendi’den dinlemiştim:

 

Mesnevi’de 260’dan fazla hikaye anlatılmıştır. Hz. Mevlana her hikayede ayrı bir hikmet bildirir. Mesela 1. Padişah ve Cariye hikayesindeki hikmet şudur: (Geçenki yazıda vardı.)

 

Padişah, insan ruhunu temsil eder. Cariye ise nefsimizi… Cariyenin aşık olduğu kuyumcu ise dünya sevgisini sembolize etmektedir.

 

Bu hikmetleri anlayabilmek içinse Mesnevi’yi roman gibi değil, yavaş yavaş, tekrar tekrar düşünerek acele etmeden okumalıyız.

 

Bir de Mesnevi okurken çok etkilendiğimiz birşey okuduk, hemen onu paylaşmalıyız. Bizi anlayabilecek biriyle hemen paylaşmalıyız. Telefon veya whatsup’la, vs…

 

Ben şimdi Mesnevi’de şöyle bir beyit okudum, deyip karşılıklı fikir alışverişi yapmalıyız. Zaten Fakir’de Twitter’da etkilendiğimiz sözleri paylaşıyorum, dedi Nur Hocamız.

 

Evet bendenizde acizane bunun için bu yazıları yazmaktayız. Sevgili Hayat Nur Artıran Hanıma dostluğu için müteşekkiriz. Onun gibi gerçek bir Hak aşığı alim ile fakiri dost eyleyen Rabbimize binlerce hamdolsun.

 


Nur Hanımın bu tavsiyesi üzerine yavaş yavaş okuyoruz. Onbeş gün oldu fakat düşüne düşüne okuduğumuz için henüz ellinci sayfadayız.

 

3. HİKAYE: KİNDAR YAHUDİ PADİŞAHIN HİLEKAR VEZİRİ

 

Hz. Mevlana bu hikayede, İsa AS devrinde, güya Musa AS dinini korumak isteyen, İsa düşmanı zalim ve gaddar bir yahudi padişahın hilekar oyuncu düzenbaz vezirinin, masum Hristiyanları nasıl fitneye düşürdüğünü açıklıyor.

 

O vezir öyle bir plan kuruyorki, önce insanlara İsa aşıkı Hristiyan olarak kendini sevdiriyor. Yani herkes onun gerçek yüzünü bilmeden öl dese ölecek hale geliyor.

 

Hatta öyle hilekar ki, en son kendini öldürüyor ki, kendisinden sonra baş olma kavgasından yüzbinlerce Hıristiyan ölüyor.

 


Hz. Mevlana hikaye içinde pekçok hikmet pınarı mesajlar verir. Bazıları:

 

“Padişah gibi vezir de cahil ve gafildi. Varlığı vacip olan Kadim Tanrı ile pençeleşiyordu. Öyle kudretli bir Tanrı ile pençeleşiyordu ki bir anda yoktan bu gibi yüz tanesini var eder.”

 

“Senin gözüne kendini görmek hassasını verince nazarında alem gibi yüzlerce alem meydana getirir. Her ne kadar dünya senin yanında azametli ve nihayetsizse de bil ki kudrete karşı bir zerre bile değildir. Zaten bu alem sizin canlarınızın hapishanesidir; uyanın, o tarafa gidin! Zira o taraf sizin sahranız, mesire yerinizdir.”

 

“Bu alemin hududu vardır, o alem ise esasen hadsizdir. Nakış ve suret, o manaya settir,maniadır.”

 

“Firavun’un yüz binlerce mızrağını tek bir Musa’nın bir tanecik asası ile kırdı. Yüz binlerce Calinus’un yüz binlerce hekimlik hünerleri vardı; İsa’nın ve nefesinin yanında batıl oldu.”

 

“Yüz binlerce şiir defterleri vardı, bir tek Ümmi’nin kitabına karşı ayıp ve ar haline geldi.”

 

“Ey hayırsız evlat! Nihayet sen Ademoğlusun, ne vakte dek alçaklığı şeref sayarsın. Niceye dek “ben alemi zaptedeyim, bu cihanı kendi varlığımla doldurayım” dersin? Dünyayı baştan başa kar kaplasa güneşin harareti, bir görünüşte onu eritir.”

 

“O vezirin vebalini de, daha onun gibi yüz binlercesinin vebalini de Tanrı bir kıvılcımla yok eder. O, aslı olmayan hayelleri, tamamı ile hikmet yapar; o, zehirli suyu şerbet haline getirir. O zan ve şüphe doğuran sözleri, hakikat ve yakin haline getirir. Kin ve adavet sebeblerinden dostluk ve muhabbet belirtir.”

 

“İbrahim’i ateş içinde besler; korkuyu, ruhun emniyeti ve selameti yapar. Onun sebep yakıcılığına hayranım. Onun hayallerinde Sofestai gibiyim.”

 

“Mutlaka ben bunu açar, anlatırdım, fakat bir fikir bile sürçmesin, (bundan) korkarım. Nükteler keskin bir çelik kılıç gibidir. Eğer kalkanın yoksa gerisin geriye kaç! Kalkansız bu elmasın karşısına gelme. Çünkü kılıca kesmekten usanç gelmez. Ben bu sebepten kılıcı kına koydum; Ters okuyan birisi, aykırı mana vermesin.”

 

(Hz. Mevlana Mesnevi’de yazan beyitleri düz manasıyla anlamamızın inkara kadar gidebileceğini belirtiyor, ve kalkansız gelme diyor. Yani kanaatimce önyargısız, önce bir Kuran bilgisiyle okumalıyız.)

 

***

 

Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak.

Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip etsin.

 

 

Celalin Penceresinden