Beni Yükten Kurtardın Amca
Bugün ramazanın 17. günü. (12 Haziran 2017) Evet ömrümüz gibi nasıl
geçtiğini anlayamadan yarısı geçti. Bir ay açlığa sabretmenin sonu bayramdır. Allah
bayrama da kavuştursun inşallah.
Tıpkı “Ömrü ramazan olanın ahireti bayramdır.” Sözü gibi Allah’ın
takdiriyle başımıza gelen herşeyi rıza, aktif sabır (ibadetle) , şükür ve tevekkülle karşılarsak, cennette de bayram yaşarız
inşallah.
Efendim, Artık orucun bedene faydalarını hepimiz ezberledik. Vücut,
besin gelmeyince sindirim sistemini bakıma alır, bedenin tüm hücrelerini
yeniler; Oruç, insana sabır antrenmanı yaptırır ve nimetlerin kıymetini anlayıp
şükretmemizi sağlar, vs…
Fakat bendeniz Celalin Penceresinden bakarak oruçla ilgili şunu
gördüm:
Düşünün bütün gün aç kalıyoruz. Hücrelerimiz yenileniyor ki
gençleşiyoruz. Rabbimizin bizim aç kalmamıza ihtiyacı mı var? Bizi çok seviyor,
çünkü sağlıklı olmamızı istiyor.
Teravih namazı ile iftardan sonra spor yaptırıyor. Zinde oluyoruz.
Kabri aydınlatan seherlerde kılınan teheccüd namazıdır. Bizi bir ay o vakitte
kalkmaya alıştırıyor.
Ki teheccüd kılalım, kabrimiz aydınlansın. Sonra bir de orucun
mükafatını ancak ben veririm, diyor Rabbimiz ve bu aç kalmamıza -ahiretin para
birimi- sınırsız SEVAP veriyor.
Böyle bir Rabbe secde edilir ve “Sübhane Rabbiyel Ala” denir. (Kusur, eksik, noksandan münezzeh olan Yüce
Rabbimi tesbih ederim)
ZEKAT HAKKINDA BİLGİ
Ben her Cuma hutbesini akıllı telefonuma kaydediyorum. Geçtiğimiz
yıl bir Hutbede; Zekat, malı yokeden ve eksilten bir ibadet değil, bilakis
artıran ve bereketlendiren bir ibadettir…
Kişiyi cimrilik hastalığından koruyup cömertlik erdemine kavuşturan
Zekattır, …
Gönlü manevi kirlerden, serveti de ihtiyaç sahiplerinin haklarından
arındırır, denildi.
Zenginle Fakir arasında sevgi, saygı ve kardeşlik köprüleri kurar. Zekat, Rabbimize karşı şükür bilincimizin
ifadesidir. Ona sevgi ve teslimiyetimizin bir tezahürüdür, diye eklendi.
Bir ilim aktarıcısı olarak bu bilgileri paylaştık, Araştırdık ve
güvenilir bu siteyi bulduk. Zekatla ilgili merak ettiğiniz herşeyi bu yazıdan
okuyabilirsiniz:
ULU CAMİDE CUMA NAMAZI
Geçen
hafta piyasaya çıkan hayat öykümüzü hikayeleştirdiğimiz “İçimdeki Bitmeyen Özlem” isimli kitabımızın giriş kısmında 1.
bölümde şöyle bir yazı vardı.
Önce bu
yazıyı okuyalım, sonrasında ise yazıdaki amcayı ziyaretimizden bahsedeceğiz:
“Her hafta olduğu gibi erkenden Ulu caminin avlusuna girdim. Yine
minarenin gölgesine durdum, çünkü güneş yakıyordu. Hoparlörle avluya verilen
vaazı dinlemeye başladım.
Hava sıcaktı. Yüzlerce insan tam ezan okunurken geliyor ve avluya
serilen hasırlar üzerinde namaza duruyordu ve mecburen güneş tepelerinde
hutbeyi dinliyorlardı.
Ben minarenin gölgesinde vaazı dinlerken, yanıma benim gibi akülü
sandalyede yaşlı bir amca durdu. Çünkü avlu henüz boştu. Amcanın bacakları
battaniye ile sarılıydı.
Selamünaleyküm amca hayırlı cumalar, dedim. Ve aleykümselam
yeğenim, dedi.
Amca adın ne, nasıl oldu bu, kaza mı, dedim.
Evet otuz sene önce iş kazası geçirdim, uzun hikaye, dedi.
Geçmiş olsun, Allah şifa versin amca, dedim.
Sağol yeğenim, Allah sana da şifa versin, maşallah çok gençsin,
nur yüzlüsün, dedi.
Vaazda infaktan, sadakadan bahsediyordu. Amcanın akülü arabası
epey eskiydi ve görünümü fakirdi.
Sordum: Amca devletten engelli maaşı alıyor musun, diye.
Yok yeğenim, senin emekli maaşın var diye vermiyorlar, dedi.
Emekli maaşın yetiyor mu amca, dedim.
Yetmiyor, aslında az olsa da hanımla bana yeter ama üç yetim olunca yetmiyor
yeğenim, dedi.
Hayırdır amca ne yetimi, dedim.
Oğlum sekiz sene önce trafik kazasında ölünce üç yetimi kaldı.
Üzüldüm, başın sağolsun, peki başka gelirin var mı, nasıl
geçiniyorsun amca, dedim.
Allah razı olsun Eş, dost, akraba, komşuların desteğiyle işte...
Bugünümüze binlerce hamdolsun.
Yanında hasırda oturan 5 yada 6. sınıfa giden oğlan bize
bakıyordu. Yeşil gözlü çok tatlı bir çocuktu. Torunun mu amca, dedim.
Evet bu en küçük torun, babası öldüğünde dört yaşındaydı.
Maşallah efendi bir çocuk, okuyor mu?
Okuyor altıya gidiyor, dedi.
Amca Ereğli’nin neresinde oturuyorsun, diye sordum.
Gülbahçe mahallesinde..
Öyle mi, Bende aynı mahalledeyim, Gülbahçenin neresindesiniz amca,
dedim.
… okulunun olduğu sokakta, dedi.
Amca, eğer evinizin önü müsaitse söz vermiyorum ama inşallah
birgün çayını içmeye gelirim.
Müsait, Müsait, müstakil ev, Tabi yeğenim çok sevinirim.
Başımızı öne eğdik, hoparlörden gelen vaazı dinledik. Namazı
kılarken amcanın oğlunu düşündüm, benimle yaşıtmış. Yeğenlerim aklıma geldi.
İrem de seneye altıya gidecekti.
Secdeye eğilince göz ucuyla amcanın torununa baktım. Bir an onun
yerine İrem’i düşündüm. Kardeşlerime bişey olsa, yeğenlerim de annesiz ve babasız kalacaktı.
Secdede ‘sübhane rabbiyel ala’ derken yağmur gibi yaşlar dökülüverdi.
Namaz bitiminde amcaya baktım, cebinden para çıkarmış, torununa
uzatıyordu.
Hadi git şurdaki fırından üç ekmek alıp gel de eve gidelim, dedi.
Amca bi dakika, dedim. Bel çantamdaki cüzdandan 20 TL çıkarıp
kimse farketmeden amcanın avucuna sıkıştırdım.
Amca bugünlük ekmek paranız benden olsun. Kalanı torununa ver,
dedim.
Yüzünü gülümseme kapladı ve içten,
Allah senden razı olsun, dedi.”
Devamını ise çıkan kitapta değil, internetteki kitabımızda şöyle
anlatmıştık.
***
“Ben bu olayı Ankara’daki
iyiliksever dostum Aydın Kaynarca beye telefonla anlattım. İşyerindeki
arkadaşlardan yardım mı toplasak, ne dersin dedim.
Celȃl kardeşim benim bir miktar
zekat param var, bu sene daha veremedim. Yarın babanın hesabına havale edeyim,
onu verirsin olur mu, dedi.
Kendisi de yetim büyüdüğü için
yetim denilince dayanamıyor çünkü… Aydın bey madem öyle düşündünüz, şöyle bir
teklif yapsam size.
Siz birkaç hafta sonra Ereğli’ye
geleceksiniz ya, siz babama havale yapmayın. Geldiğinizde beraber o amcayı
evinde ziyaret edelim.
Siz kendi gözünüzle görün, direk
siz verin, içiniz rahat olsun, dedim.
Celȃl, o ne demek ben sana
güveniyorum, dedi. Aydın beycim Peygamber Efendimiz SAV şeytan insanın
damarlarında dolaşır, çok vesveseler verir, der.
Özellikle sadaka ve zekat
konusunda… Uygun görürseniz dediğim gibi siz verin, dedim. Peki dostum, dedi.
Aydın bey Ereğli’ye gelince
birgün ikindiden sonra evden çıktık. Hem o amcaya uğrayalım, hem de gezelim
dedik. Ben akülü sandalyemle o ise yürüyerek gittik.
O okulun yakınına varınca,
komşularına sora sora amcanın evini bulduk.
Amca bizi görünce çok sevindi.
Epey muhabbet ettik. Amca, dostum Aydın Kaynarca bey beni ziyaret etmek için
Ankara’dan geldi, dedim. Öyle mi, hakiki dostmuş, dedi.
Böyle dostluklar az şimdi. Sen de
iyi dostsun, arkadaşınla bizi ziyarete geldiniz, Allah muhabbetinizi artırsın,
dedi.
Liseye giden yetim torunu bize
çay demledi. Müstakil evin avlusundaki asmanın altında çay içtik. Çaydan sonra
müsade istedik.
Amca ziyaretimizden ve
sohbetimizden öyle memnun oldu ki, inşallah yine gelin diye ısrar etti.
Tam kalkacağımız zaman Aydın Kaynarca
bey cebinden zarfı çıkarıp amcaya uzattı. Amca bu benim zekat param, inşallah
kabul buyur, dedi.
Zarfı açınca bir tomar parayı
gören amca, Allah razı olsun evlatlarım, yakında okullar açılacak, üç yetimim
de okuyor, dedi.
Sevgili dostum Aydın bey; Allah
asıl senden razı olsun amca, dedi. Zekatımı kabul ettin, beni yükten kurtardın.”
(Aydın Kaynarca bey bu yazıda isim vermesen dostum, dedi fakat
örnek olsun diye paylaştım.)
*************
AĞAÇLAR HERSENE BUDANIR, SENEYE DAHA BOL MEYVE VERİR. SAÇIMIZI
UZAYINCA KESTİRİRİZ. KÖKÜ BİZDEDİR, DAHA GÜR ÇIKAR.
ZEKAT VERMEKLE MAL AZALMAZ, KÖKÜ MALİKÜL MÜLK olan CENAB-I
ALLAH’TADIR, DAHA BEREKETLENDİRİR, NASIL ÇOĞALDIĞINI ANLAYAMAYIZ…
PEYGAMBER EFENDİMİZ SAV; “VEREN EL, ALAN ELDEN ÜSTÜNDÜR” buyurdu.
ALLAH HEPİMİZİ ZEKAT VEREBİLECEK ZENGİNLİĞE ULAŞTIRSIN…
Celalin Penceresinden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder