Bir Vefa Çınarı: Babam İsa Çelik - 4
Babacığım İsa Çelik hastalığımın tedavisi olmadığını öğrendiğinde,
1993’te Trakya köylerinin birinde birgece karavan içinde soğuktan battaniyeye
sarılır.
Ve yaşlı gözlerle şöyle dua eder:
“Allah’ım!, Sen bana kaderimde engelli evlat yazdıysan, Sana söz
veriyorum, ne olursa olsun, ben ona ömrüm yettiğince bakacağım, sana söz
veriyorum.”
Bu yazıda, çocuğu engelli oldu diye eşini ve engelli evladını
bırakıp giden pekçok baba! ların olduğu günümüzde, engelli evladına ömrünü
adayan vefakar garip babacığımın hayatındandan kesitler paylaşmak istiyorum
izninizle…
Bu yazı dizisi dört bölümdür. Sıkılmadan okuyasınız diye dört kısma
ayırdık.
Huzurlu bir çalışma ortamı
Seksenlerde Ankara’da otururken, bazen babamın çalıştığı atölyeye
giderdim. Babamın iş arkadaşları arasında kürt kökenli, alevi, hacı, bulgar
göçmeni, Trakyalı vs. velhasıl ülkemizin her bölgesinden insanlar vardı.
Babamın atölyesinde öyle güzel muhabbet ortamı oluyordu ki...
Herkes birbirine "usta" diye hitap ediyor ve birbirlerini
seviyorlardı. Şimdiki toplumdaki sevgisizlik nedendir.
Herkes
hanımına sırayla pasta, börek yaptırıyor ve çay muhabbetlerinde beraberce
yiyorlardı. Hepsi iyi insanlardı.
Birisi
hastalandığında ve bayramlarda hep birbirlerine ziyarete giderler ve
hediyeleşirlerdi.
Babam ve
iş arkadaşları sürekli Türkiye'mizin onlarca vilayetindeki Şeker Fabrikalarında
sondaj makinesi ile su kuyusu açıyorlardı.
Şeker
fabrikalarından talep gelmediği durumlarda ise Anadolu ve Trakya'mızın
köylerinde çiftçilere Sondaj’la su kuyusu açarlardı.
Yani,
Sekiz ay gurbetteydi. Sadece kışın makinelerin bakımı için dört ay
Ankara’daydılar.
Kupkuru topraklarda su çıkarttıkları için pek çok dua aldığına
inanıyorum. Bir keresinde şöyle demişti: “İki sene önce su çıkardığımız bir
köye yolum düştü. Baktım ki etraf yemyeşil olmuş.”
Güzel
ülkemizi ve insanımızı babam kadar iyi tanıyan yoktur. Gitmediği on vilayet
kalmış. Öyle çok anısı var ki...
Yirmiyedi yıl evinden, sıcak yatağından uzak, karavanlarda,
çamurlar içinde hep bizim için çalıştı.
Beni özel
okula gönderdi. Maddi imkansızlıkla kolejin lise kısmına devam edemedim.
(Meslek
liseleri sınavına girerek elektronik bölümünü kazandım.)
Babam, Yıllarca ailesine baktı. Ankara’ya taşındıktan sonra da, her
ay ölene kadar dedeme para gönderdi.
Babam çok dürüst ve iyiliksever olduğu için bence Allah'ın sevdiği
kuludur.
Bizim 1998 yılına kadar kendi evimiz olmadı, Hep kirada oturduk.
Benim hastalığım ilerleyince Allah nasip etti, şimdiki oturduğumuz giriş kat
daireyi aldık.
Babam her zaman benim için tevazu örneğidir. Karşısındaki insan kim
olursa olsun, hep kendinden yüksek görür.
Babam böyle iyi biri olduğu için Allah evlatlarına güzel bir kader
çiziyor.
Erkek kardeşim şanlı ordumuzda görevli; kızkardeşim de kutsal
meslekte, yani öğretmen oldu... Ben mi? Şunu söyleyeyim.
Kolejde okuyup ingilizce öğrenmem boşa gitmedi... İngilizce bilgim
sayesinde Karel Elektronik Ar-ge’sinde engelli kadrosundan işe girdim.
16 sene babamın işe getirip götürmesiyle çalıştım, emekli oldum
hamdolsun.
YA SABIR
Babamı orta bir’de okuldan bıraktırmışlar. Babam
çok zekidir. Eminim okusa iyi bir üniversite bitirirdi. Çok sevdiği onbeş
yaşındaki kardeşi Celȃl’in vefat acısına sabreder.
Yıllarca, biz banyosu ve tuvaleti olmayan
gecekonduda, babam ise Türkiye’nin onlarca vilayetinde su kuyusu açmak için
çamurlar içinde karavanlarda yaşadı.
Babam da bazen bizim gibi gece soğuktan dışarıya
tuvalete çıkmıyormuş. Ya sabır!
Babacığım, babasını (dedemi) kaybettikten birkaç sene sonra büyük oğlu Celȃl’in (yani benim) hastalığı başlar. Ocak
1999’da hastalığın ve işyeri stresleri ile depresyona girdim.
Yirmi gün hastanede beraber kaldık. Çünkü
tekerlekli sandalyede idim ve hiçbir şeyi kendim yapamıyordum. Ya sabır!
Babam
hergün büyükşehir trafiğinde otuz kilometre (Babacığım sabah bırakıp eve dönüyordu, evde
bekliyor, akşam çıkışına geliyordu, günlük 120 km) beni yıllarca işe götürdü ve getirdi. Ya
sabır!
2010 yılında emekli olmakla rahat edeceğiz derken
çalıştığım zamanları arar olduk. Mart 2011 de şeker koması ile bir aya yakın
beraber hastanede yattık. 2012 sonunda da kıl dönmesi ameliyatı oldum.
Hastaneden eve gelince yaptıkları gibi, annem ve
babam altı ay yattığım yerde ihtiyaçlarımı gördüler. Tuvalet, banyo, traş,
giydirme, yemek, çay, bilgisayar… Ya sabır! Ya sabır! Ya sabır!
ALLAH’A SÖZ VERDİ
Babacığım
yirmi yıldır deliksiz bir uyku çekemedi. Geceleri birkaç defa uyandırırım, (Babamın cep telefonunu
uyanana kadar çaldırırım.) lazımlık ördekle tuvaletimi yaptırır. Ya Sabır!
Babacığım
ve anneciğim benim kıldığım namazların ve oruçlarımın sevabını aynen alıyorlar
inanıyorum. Banyo, tuvalet, giyecek, yemek, çay olmadan ibadet edilmez.
Çünkü
Peygamber Efendimiz SAV “Hayra vesile olan yapan gibidir” buyurmuştur.
Babacım hayatı boyunca hep sabretti.
Yazıya başlarken demiştik, hastalığımın teşhisi
koyulup asla tedavisi yok, yatalak duruma kadar ilerleyecek denildiğinde
1993’te bir söz verdi.
Hastalığım iyice ilerleyip tekerlekli sandalyeye mahkum oldum.
Artık
babam hergün sabah beni arabamızla işyerime götürüyor, masama oturtuyor; oradan
Etimesgut Şeker Fabrikasındaki kendi işine gidiyordu.
Akşamları
da, kendi işinden erken çıkıp beni alıyordu. Babamın amiri, babamın durumunu
bildiği için hoşgörüyordu ama babam vicdanen çok rahatsız olmuştu.
Zaten il dışına da gidemiyordu. Bu vicdan huzursuzluğuna, Ancak üç
yıl dayanabildi, 2001 yazında emekli oldu. O günden beri biran olsun beni
bırakmadı.
Benim hastalığım ortaya çıktığı 1993’ten beri sürekli ilerliyor.
Yaklaşık onbeş yıl önce babam odamdan tuvalete giderken tutmam için duvarlara
boru döşetti. Tutarak yürüyebiliyordum.
Giriş katta oturuyoruz. Fakat az merdiven var. Hastalığım
ilerleyince ayaklarımı hiç basamaz oldum. Kilo aldığımdan babam kucağında da
götüremezdi.
Çok sevdiğim komşumuz, dostum Efkan Vural hocam, babama balkondan
sokağa uzanan bir demir köprü yaptırmasını ısrarla teşvik etti. Dokuz yıldır
eve balkondan giriyoruz. (2016)
Klozet üzerine, otururken dengemi kaybedip düşmemem için boş bir
geniş sandalye iskeleti koydu. Yıllar sonra klozete oturunca ayağa kalkıp
pantolonu sıyıramadım. Yıllarca kucaklayıp kaldırdı.
Sonra kilo aldığım için gücü yetmedi. Babam klozet üzerine bir vinç
sistemi tasarladı. Göğsüme bağladığı kemerle vinç sistemiyle beni kaldırdı.
Hala bu sistemi kullanıyoruz.
Evet, Allah’a verdiği sözü tuttu; engelli evladına
sonuna kadar bakma sözünü tuttu. Yiğit oğlu yiğit aslan babacım… Allah razı
olsun babacım.
EVET YA SABIR
Bu
saydığım şeylerin hepsini kendi hastalıklarıyla beraber şikayet etmeden
yapıyor. Babamda nefes darlığı astım, kalp, tansiyon, şeker, kolesterol, fıtık
var.
Ya sabır! On yıldır berbere gidemiyoruz. Banyo
yaptırırken saçımı sakalımı traş eder, -astım olduğu için- maraton koşucusu
gibi nefes nefese kalıyor ve sırılsıklam terliyor.
Annem ve
babam, kardeş, anne, baba acısına sabrettiler. Sakat bir evlada sadece sabırla
değil, aşk ve sevgiyle kenetlendiler... Ya sabır!
Ey ömrü
boyunca herşeye sabreden anneciğim ve babacığım! Allah sizden ebediyen razı
olsun. Allah, sevdiklerinizle birlikte size sağlıklı, hayırlı, bereketli uzun
ömür versin.
Allah’ım,
bu hastalığım varken beni annem babamdan başkasına muhtaç etme.
Allah’ım,
anne ve babamı dünyada da, ahirette de birbirinden ayırma.
Babacığım bu dünyada sahip olamadın belki ama inşallah
duam kabul oldu ve sonsuz eğlence, zevk, ebedi gençlik diyarı cennette, hem de
Firdevs cennetinde Rabbim o çok istediğin çiftliği verecektir inşallah. Annem
de çiftliğin hanımağası olacak inşallah…
Hakkınızı helal edin. Sizi
çooookk seviyorum.
4. BÖLÜM SONU - SON
Celalin Penceresinden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder