3 Kasım 2016 Perşembe

Bir Vefa Çınarı: Babam İsa Çelik - 4


Bir Vefa Çınarı: Babam İsa Çelik - 4

 

Babacığım İsa Çelik hastalığımın tedavisi olmadığını öğrendiğinde, 1993’te Trakya köylerinin birinde birgece karavan içinde soğuktan battaniyeye sarılır.

 

Ve yaşlı gözlerle şöyle dua eder:

 

“Allah’ım!, Sen bana kaderimde engelli evlat yazdıysan, Sana söz veriyorum, ne olursa olsun, ben ona ömrüm yettiğince bakacağım, sana söz veriyorum.”

 


Bu yazıda, çocuğu engelli oldu diye eşini ve engelli evladını bırakıp giden pekçok baba! ların olduğu günümüzde, engelli evladına ömrünü adayan vefakar garip babacığımın hayatındandan kesitler paylaşmak istiyorum izninizle…

 

Bu yazı dizisi dört bölümdür. Sıkılmadan okuyasınız diye dört kısma ayırdık.

 


Huzurlu bir çalışma ortamı

 

Seksenlerde Ankara’da otururken, bazen babamın çalıştığı atölyeye giderdim. Babamın iş arkadaşları arasında kürt kökenli, alevi, hacı, bulgar göçmeni, Trakyalı vs. velhasıl ülkemizin her bölgesinden insanlar vardı.

 

Babamın atölyesinde öyle güzel muhabbet ortamı oluyordu ki... Herkes birbirine "usta" diye hitap ediyor ve birbirlerini seviyorlardı. Şimdiki toplumdaki sevgisizlik nedendir.

 

Herkes hanımına sırayla pasta, börek yaptırıyor ve çay muhabbetlerinde beraberce yiyorlardı. Hepsi iyi insanlardı.

 

Birisi hastalandığında ve bayramlarda hep birbirlerine ziyarete giderler ve hediyeleşirlerdi.

 

Babam ve iş arkadaşları sürekli Türkiye'mizin onlarca vilayetindeki Şeker Fabrikalarında sondaj makinesi ile su kuyusu açıyorlardı.

 

Şeker fabrikalarından talep gelmediği durumlarda ise Anadolu ve Trakya'mızın köylerinde çiftçilere Sondaj’la su kuyusu açarlardı.

 

Yani, Sekiz ay gurbetteydi. Sadece kışın makinelerin bakımı için dört ay Ankara’daydılar.

 

Kupkuru topraklarda su çıkarttıkları için pek çok dua aldığına inanıyorum. Bir keresinde şöyle demişti: “İki sene önce su çıkardığımız bir köye yolum düştü. Baktım ki etraf yemyeşil olmuş.”

 

Güzel ülkemizi ve insanımızı babam kadar iyi tanıyan yoktur. Gitmediği on vilayet kalmış. Öyle çok anısı var ki... 

 

Yirmiyedi yıl evinden, sıcak yatağından uzak, karavanlarda, çamurlar içinde hep bizim için çalıştı.

 


Beni özel okula gönderdi. Maddi imkansızlıkla kolejin lise kısmına devam edemedim.

 

(Meslek liseleri sınavına girerek elektronik bölümünü kazandım.)

 

Babam, Yıllarca ailesine baktı. Ankara’ya taşındıktan sonra da, her ay ölene kadar dedeme para gönderdi.

 

Babam çok dürüst ve iyiliksever olduğu için bence Allah'ın sevdiği kuludur.  

 

Bizim 1998 yılına kadar kendi evimiz olmadı, Hep kirada oturduk. Benim hastalığım ilerleyince Allah nasip etti, şimdiki oturduğumuz giriş kat daireyi aldık.

 

Babam her zaman benim için tevazu örneğidir. Karşısındaki insan kim olursa olsun, hep kendinden yüksek görür.

 

Babam böyle iyi biri olduğu için Allah evlatlarına güzel bir kader çiziyor.

 

Erkek kardeşim şanlı ordumuzda görevli; kızkardeşim de kutsal meslekte, yani öğretmen oldu... Ben mi? Şunu söyleyeyim.

 

Kolejde okuyup ingilizce öğrenmem boşa gitmedi... İngilizce bilgim sayesinde Karel Elektronik Ar-ge’sinde engelli kadrosundan işe girdim.

 

16 sene babamın işe getirip götürmesiyle çalıştım, emekli oldum hamdolsun.

 

YA SABIR

 

Babamı orta bir’de okuldan bıraktırmışlar. Babam çok zekidir. Eminim okusa iyi bir üniversite bitirirdi. Çok sevdiği onbeş yaşındaki kardeşi Celȃl’in vefat acısına sabreder.

 

Yıllarca, biz banyosu ve tuvaleti olmayan gecekonduda, babam ise Türkiye’nin onlarca vilayetinde su kuyusu açmak için çamurlar içinde karavanlarda yaşadı.

 

Babam da bazen bizim gibi gece soğuktan dışarıya tuvalete çıkmıyormuş. Ya sabır!

 

Babacığım, babasını (dedemi) kaybettikten birkaç sene sonra büyük oğlu Celȃl’in (yani benim) hastalığı başlar. Ocak 1999’da hastalığın ve işyeri stresleri ile depresyona girdim.

 

Yirmi gün hastanede beraber kaldık. Çünkü tekerlekli sandalyede idim ve hiçbir şeyi kendim yapamıyordum.  Ya sabır!

 


Babam hergün büyükşehir trafiğinde otuz kilometre (Babacığım sabah bırakıp eve dönüyordu, evde bekliyor, akşam çıkışına geliyordu, günlük 120 km) beni yıllarca işe götürdü ve getirdi. Ya sabır!

 

2010 yılında emekli olmakla rahat edeceğiz derken çalıştığım zamanları arar olduk. Mart 2011 de şeker koması ile bir aya yakın beraber hastanede yattık. 2012 sonunda da kıl dönmesi ameliyatı oldum.

 

Hastaneden eve gelince yaptıkları gibi, annem ve babam altı ay yattığım yerde ihtiyaçlarımı gördüler. Tuvalet, banyo, traş, giydirme, yemek, çay, bilgisayar… Ya sabır! Ya sabır! Ya sabır!

 

ALLAH’A SÖZ VERDİ

 

Babacığım yirmi yıldır deliksiz bir uyku çekemedi. Geceleri birkaç defa uyandırırım, (Babamın cep telefonunu uyanana kadar çaldırırım.)  lazımlık ördekle tuvaletimi yaptırır. Ya Sabır!

 

Babacığım ve anneciğim benim kıldığım namazların ve oruçlarımın sevabını aynen alıyorlar inanıyorum. Banyo, tuvalet, giyecek, yemek, çay olmadan ibadet edilmez.

 


Çünkü Peygamber Efendimiz SAV “Hayra vesile olan yapan gibidir” buyurmuştur.

 

Babacım hayatı boyunca hep sabretti.

 

Yazıya başlarken demiştik, hastalığımın teşhisi koyulup asla tedavisi yok, yatalak duruma kadar ilerleyecek denildiğinde 1993’te bir söz verdi. 

 

Hastalığım iyice ilerleyip tekerlekli sandalyeye mahkum oldum. 

 

Artık babam hergün sabah beni arabamızla işyerime götürüyor, masama oturtuyor; oradan Etimesgut Şeker Fabrikasındaki kendi işine gidiyordu.

 

Akşamları da, kendi işinden erken çıkıp beni alıyordu. Babamın amiri, babamın durumunu bildiği için hoşgörüyordu ama babam vicdanen çok rahatsız olmuştu.

 

Zaten il dışına da gidemiyordu. Bu vicdan huzursuzluğuna, Ancak üç yıl dayanabildi, 2001 yazında emekli oldu. O günden beri biran olsun beni bırakmadı.

 

Benim hastalığım ortaya çıktığı 1993’ten beri sürekli ilerliyor. Yaklaşık onbeş yıl önce babam odamdan tuvalete giderken tutmam için duvarlara boru döşetti. Tutarak yürüyebiliyordum.

 

Giriş katta oturuyoruz. Fakat az merdiven var. Hastalığım ilerleyince ayaklarımı hiç basamaz oldum. Kilo aldığımdan babam kucağında da götüremezdi.

 

Çok sevdiğim komşumuz, dostum Efkan Vural hocam, babama balkondan sokağa uzanan bir demir köprü yaptırmasını ısrarla teşvik etti. Dokuz yıldır eve balkondan giriyoruz. (2016)

 

Klozet üzerine, otururken dengemi kaybedip düşmemem için boş bir geniş sandalye iskeleti koydu. Yıllar sonra klozete oturunca ayağa kalkıp pantolonu sıyıramadım. Yıllarca kucaklayıp kaldırdı. 

 

Sonra kilo aldığım için gücü yetmedi. Babam klozet üzerine bir vinç sistemi tasarladı. Göğsüme bağladığı kemerle vinç sistemiyle beni kaldırdı. Hala bu sistemi kullanıyoruz.

 


Evet, Allah’a verdiği sözü tuttu; engelli evladına sonuna kadar bakma sözünü tuttu. Yiğit oğlu yiğit aslan babacım… Allah razı olsun babacım.

 

EVET YA SABIR

 

Bu saydığım şeylerin hepsini kendi hastalıklarıyla beraber şikayet etmeden yapıyor. Babamda nefes darlığı astım, kalp, tansiyon, şeker, kolesterol, fıtık var.

 

Ya sabır! On yıldır berbere gidemiyoruz. Banyo yaptırırken saçımı sakalımı traş eder, -astım olduğu için- maraton koşucusu gibi nefes nefese kalıyor ve sırılsıklam terliyor.

 

Annem ve babam, kardeş, anne, baba acısına sabrettiler. Sakat bir evlada sadece sabırla değil, aşk ve sevgiyle kenetlendiler... Ya sabır!

 

Ey ömrü boyunca herşeye sabreden anneciğim ve babacığım! Allah sizden ebediyen razı olsun. Allah, sevdiklerinizle birlikte size sağlıklı, hayırlı, bereketli uzun ömür versin.

 

Allah’ım, bu hastalığım varken beni annem babamdan başkasına muhtaç etme.

 

Allah’ım, anne ve babamı dünyada da, ahirette de birbirinden ayırma.

 


Babacığım bu  dünyada sahip olamadın belki ama inşallah duam kabul oldu ve sonsuz eğlence, zevk, ebedi gençlik diyarı cennette, hem de Firdevs cennetinde Rabbim o çok istediğin çiftliği verecektir inşallah. Annem de çiftliğin hanımağası olacak inşallah…  

 

Hakkınızı helal edin. Sizi çooookk seviyorum.

 

4. BÖLÜM SONU - SON

 

Celalin Penceresinden

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder