Bir Vefa Çınarı: Babam İsa Çelik - 3
Babacığım İsa Çelik hastalığımın tedavisi olmadığını öğrendiğinde,
1993’te Trakya köylerinin birinde birgece karavan içinde soğuktan battaniyeye
sarılır.
Ve yaşlı gözlerle şöyle dua eder:
“Allah’ım!, Sen bana kaderimde engelli evlat yazdıysan, Sana söz
veriyorum, ne olursa olsun, ben ona ömrüm yettiğince bakacağım, sana söz
veriyorum.”
Bu yazıda, çocuğu engelli oldu diye eşini ve engelli evladını
bırakıp giden pekçok baba! ların olduğu günümüzde, engelli evladına ömrünü
adayan vefakar garip babacığımın hayatındandan kesitler paylaşmak istiyorum
izninizle…
Bu yazı dizisi dört bölümdür. Sıkılmadan okuyasınız diye dört kısma
ayırdık.
Adam gibi adam: Babam
Çok zeki olmasına rağmen babamı ilkokuldan sonra okutmamışlar.
Babamın
dedesi İsa dedem hastalanmış. Ortaokula yeni başlayan babamı okuldan aldırmış.
Gazi İsa dedeme göre, sadece babamın abisinin (rahmetli Fahri amcam) okuması
yeterliymiş.
Çünkü
hastalandığı için babamın köydeki mallara ve hayvanlara bakmasını istiyormuş.
Nitekim İsa dedem bu hastalıktan kurtulamamış, vefat etmiş. (1961)
Kimbilir belki de babam okusaydı, ki çok zekidir, eminim iyi bir üniversite
bitirebilirdi.
Babam
yıllarca Türkiye’nin 70 vilayetinde çalıştığı için çok kültürlü biridir. Ayrıca
internet ve basılı çok gazete okur, TV’de tartışma programlarını izler; her
konuda bilgilidir ve özel fikirleri vardır.
Hatta
üniversite mezunu pek çok tanıdığımız bilgisayar kullanmayı bilmiyor. Babam
internette araştırma bile yapıyor. Torunları ile Skype’de görüşmeler
yapıyor.
İlim ilim bilmektir , ilim
kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen , Bu
nice okumaktır. (Yunus Emre)
Haberlerde
görüyoruz, nice organ satan kasap doktor, banka dolandırısı, site hackeri
bilgisayar mühendisi, terörist olan memurlar, nice haram yiyen mevki sahibi
var.
Babam, bize vatanı çok sevmeyi, haramı, helali, asla yalan
söylememeyi, dürüst ve cömertçe helal kazancı öğretti.
Babam
benim gözümde prof ilahiyatçıdır. Dürüstlüğü
yaşam felsefemiz yapması yeterli…
Öyle yetiştirildik
ki, biz üç kardeş paraya ihtiyacımız olsa, annem, cüzdanını gösterir,
buzdolabının üstünde der, gider sadece ihtiyacımız kadarını alırdık, üstünü
getirir verirdik.
Evet, sadece
okul bitirmek ne yazık ki yeterli olmuyor. Önemli olan kendini yetiştirerek
gerçek kamil bir insan olabilmektir. Bu
ise sadece okulla kazanılacak şey olmasa gerek.
Tam da bu
noktada Atatürk'ün bir sözünü hatırladım :
“Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış
olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller
çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler
çıkabilir.”
K. ATATÜRK
Fatih Kısaparmak’ın şarkısı bana hep babamı düşündürür; Benim babam
mert adamdır. Mangal gibi yüreği, yufka gibi kalbi vardır. Fedakardır. Hayatım
boyunca hep ona özendim.
Evet babam biraz çabuk öfkelenir ama yufka gibi kalbi vardır.
Küçükken onu kızdıracak bişey yapsam, bazen beni döverdi ama sonra
gece yanıma yatar, sarılır, öper, oğlum affet derdi.
Ağlayarak ona sarılır ve beraber uyurduk.
Aslında kalbi o kadar merhametli ki, tanıdığı, tanımadığı herkese
iyilik yapmak için koşturur. Sanırım benim herkese iyilik yapma yönüm babama
çekmiş.
Ki o da babasından almış. Dedem de babası Gazi İsa dedeme çekmiş
diyor babam...
Yani bize bu tohum Çanakkale’de atılmış.
EVLERİNİ İCRADAN
KURTARMIŞ
Babam çok
küçük yaşlarından beri, yani ilkokulu bitirdiğinden bu zamana hep çalışmış.
Daha doğrusu hala çalışıyor. Engelli oğluna bakıyor.
Köyde
koyunlarına çobanlık yapmış. Sonra dedem üç ortakla biçerdöver almış, Babacım
Kayseri’den ta Urfa’ya kadar gezerek akranları okulda kalem tutarken o biçerle
ekin biçmiş.
Faik dedem
çok saf ve cömert olduğundan, aile birçok defalar maddi bunalım geçirmiş.
Hatta babamgilin yeni evlendiği sıralar Faik dedemin oturduğu ev
icrayla satışa çıkmış. Babacım düğününde bütün takılanları satıp evi icradan
satın alıp kurtarmış.
Ama
babacım o kadar merhametli ki, şimdi yaşlandım, babamın emanetiyle ölmeyeyim,
dedi ve birkaç yıl önce (2012) dedemden kalan evin ve bahçenin tapusunu
kardeşlerine paylaştırdı.
Babam,
-yukarıda bahsetmiştim- doğduğum yıl işsizmiş. Ben bir yaşındayken tır
şöforlüğü işi bulmuş. Aslında karşı komşumuz Kazım Demirel’in şirketinin tırını
kullanmış.
Evet çocukluğumun geçtiği dedemgilin bağ evinin karşısında
Ereğli’nin en zengin işadamlarından Kazım Demirel’in villası vardı.
Annemle aynı köyden (Hüyükburun) olması sebebiyle onlarla akrabalık
bağları da vardır.
Babacığım Tır şoförlüğü yaparken Türkiye Şeker Fabrikaları'nın
Sondaj bölümüne işçi olarak işe girmiş. İşyeri Ankara’daymış.
Babam yıllarca Ankara Şeker fabrikasının işçi misafirhanesinde
yaşamış.
Annem, ben ve kardeşim ise Ereğli’de dedemgilin evindeymişiz.
Babannem bizi göndermemiş.
1982
yılında babamın işi dolayısıyla Ankara Etimesgut’a taşındık. Anlatmıştım,
aslında babacığım Ankara’da çalışıyor, orada işçi misafirhanesinde kalıyordu.
Çünkü
babannem bizi göndermemişti. Ölen amcamın acısıyla bana çok düşkündü.
Babam o
sıralar Ankara’daki işinden ayrılıp köyde çiftçilik yapma niyetindeymiş.
Babannem ölüm döşeğindeyken babamı Ereğli’ye çağırtmış ve demiş ki:
“Esem yavrum, al çocuklarını git. Türkiye’nin neresi olursa git.
Çocuklarını okut. Sakın işinden ayrılma. Köyün durumu zaten ortada. Eğer
işinden ayrılırsan, ahirette iki elim yakanda olur.”
Babannemin vefatından sonra 1982’de Ankara’nın Etimesgut semtine
taşındık. Şeker fabrikasına yakındı. Tabi o zamanlar Etimesgut belediye
değildi ve gecekondu bölgesiydi.
Vefakar canım babacım annesine
verdiği sözü tuttu, çocuklarını okuttu.
DÜRÜSTLÜK ABİDESİ
Babacım yıllar içinde, (T.C. Şeker Fab.ları Gn. Md. Sondaj işleri) işindeki dürüstlük, beceriklilik
ve çalışkanlığıyla önce ustabaşı, daha sonra Başsondörlüğe terfi etti
elhamdülillah.
Babamın
atölyesi evet Ankara Şeker Fabrikasının sahasının içindeydi. Fakat Sondaj
bölümü aslında direk Genel müdürlüğe bağlıydı.
Babam tam bir dürüstlük abidesidir. Ankara’da
çalışırken sadece cüzi miktarı ihtiyacı için ayırıp, geri kalan tüm maaşını
Ereğ’liye babasına gönderirmiş.
Yalan söylüyor demesinler, diye de maaş bordrosunu bile aileye
gönderirmiş...
3.
Bölümün sonu… Devamı yarın…
Celalin Penceresinden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder