2 Kasım 2016 Çarşamba

Bir Vefa Çınarı: Babam İsa Çelik - 3


Bir Vefa Çınarı: Babam İsa Çelik - 3

 

Babacığım İsa Çelik hastalığımın tedavisi olmadığını öğrendiğinde, 1993’te Trakya köylerinin birinde birgece karavan içinde soğuktan battaniyeye sarılır.

 

Ve yaşlı gözlerle şöyle dua eder:

 

“Allah’ım!, Sen bana kaderimde engelli evlat yazdıysan, Sana söz veriyorum, ne olursa olsun, ben ona ömrüm yettiğince bakacağım, sana söz veriyorum.”

 


Bu yazıda, çocuğu engelli oldu diye eşini ve engelli evladını bırakıp giden pekçok baba! ların olduğu günümüzde, engelli evladına ömrünü adayan vefakar garip babacığımın hayatındandan kesitler paylaşmak istiyorum izninizle…

 

Bu yazı dizisi dört bölümdür. Sıkılmadan okuyasınız diye dört kısma ayırdık.

 


Adam gibi adam: Babam

 

Çok zeki olmasına rağmen babamı ilkokuldan sonra okutmamışlar.

 

Babamın dedesi İsa dedem hastalanmış. Ortaokula yeni başlayan babamı okuldan aldırmış.

 



Gazi İsa dedeme göre, sadece babamın abisinin (rahmetli Fahri amcam) okuması yeterliymiş.

 

Çünkü hastalandığı için babamın köydeki mallara ve hayvanlara bakmasını istiyormuş.

 
Ve oğlu Faik dedeme; “Oğlum, bu çocuğu okuldan aldık ama şimdilik hayvanlara çobanlık yapsın, inşallah iyileşeyim ben ona hemen dükkan açacağım.”, demiş.
 

 

Nitekim İsa dedem bu hastalıktan kurtulamamış, vefat etmiş. (1961) Kimbilir belki de babam okusaydı, ki çok zekidir, eminim iyi bir üniversite bitirebilirdi.

 
Çanakkale Gazisi İsa Çelik ve oğlu Faik (dedemin çocukluğu)

Babam yıllarca Türkiye’nin 70 vilayetinde çalıştığı için çok kültürlü biridir. Ayrıca internet ve basılı çok gazete okur, TV’de tartışma programlarını izler; her konuda bilgilidir ve özel fikirleri vardır.

 

Hatta üniversite mezunu pek çok tanıdığımız bilgisayar kullanmayı bilmiyor. Babam internette araştırma bile yapıyor. Torunları ile Skype’de görüşmeler yapıyor. 

 

İlim ilim bilmektir  ,  ilim kendin bilmektir.

Sen kendini bilmezsen  ,  Bu nice okumaktır.   (Yunus Emre)

 

Haberlerde görüyoruz, nice organ satan kasap doktor, banka dolandırısı, site hackeri bilgisayar mühendisi, terörist olan memurlar, nice haram yiyen mevki sahibi var.

 


Babam, bize vatanı çok sevmeyi, haramı, helali, asla yalan söylememeyi, dürüst ve cömertçe helal kazancı öğretti.

 

Babam benim gözümde prof ilahiyatçıdır. Dürüstlüğü yaşam felsefemiz yapması yeterli…

 

Öyle yetiştirildik ki, biz üç kardeş paraya ihtiyacımız olsa, annem, cüzdanını gösterir, buzdolabının üstünde der, gider sadece ihtiyacımız kadarını alırdık, üstünü getirir verirdik.  

 

Evet, sadece okul bitirmek ne yazık ki yeterli olmuyor. Önemli olan kendini yetiştirerek gerçek kamil bir insan olabilmektir.  Bu ise sadece okulla kazanılacak şey olmasa gerek.

 

Tam da bu noktada Atatürk'ün bir sözünü hatırladım :

 

“Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir.  Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.”

K. ATATÜRK

 

Fatih Kısaparmak’ın şarkısı bana hep babamı düşündürür; Benim babam mert adamdır. Mangal gibi yüreği, yufka gibi kalbi vardır. Fedakardır. Hayatım boyunca hep ona özendim.

 

Evet babam biraz çabuk öfkelenir ama yufka gibi kalbi vardır.

 

Küçükken onu kızdıracak bişey yapsam, bazen beni döverdi ama sonra gece yanıma yatar, sarılır, öper, oğlum affet derdi.

 

Ağlayarak ona sarılır ve beraber uyurduk.

 

Aslında kalbi o kadar merhametli ki, tanıdığı, tanımadığı herkese iyilik yapmak için koşturur. Sanırım benim herkese iyilik yapma yönüm babama çekmiş.

 

Ki o da babasından almış. Dedem de babası Gazi İsa dedeme çekmiş diyor babam...

 

Yani bize bu tohum Çanakkale’de atılmış.

 

EVLERİNİ İCRADAN KURTARMIŞ

 

Babam çok küçük yaşlarından beri, yani ilkokulu bitirdiğinden bu zamana hep çalışmış. Daha doğrusu hala çalışıyor. Engelli oğluna bakıyor.

 

Köyde koyunlarına çobanlık yapmış. Sonra dedem üç ortakla biçerdöver almış, Babacım Kayseri’den ta Urfa’ya kadar gezerek akranları okulda kalem tutarken o biçerle ekin biçmiş.

 

Faik dedem çok saf ve cömert olduğundan, aile birçok defalar maddi bunalım geçirmiş.

 


Hatta babamgilin yeni evlendiği sıralar Faik dedemin oturduğu ev icrayla satışa çıkmış. Babacım düğününde bütün takılanları satıp evi icradan satın alıp kurtarmış.

 

Ama babacım o kadar merhametli ki, şimdi yaşlandım, babamın emanetiyle ölmeyeyim, dedi ve birkaç yıl önce (2012) dedemden kalan evin ve bahçenin tapusunu kardeşlerine paylaştırdı.

 

Babam, -yukarıda bahsetmiştim- doğduğum yıl işsizmiş. Ben bir yaşındayken tır şöforlüğü işi bulmuş. Aslında karşı komşumuz Kazım Demirel’in şirketinin tırını kullanmış.

 

Evet çocukluğumun geçtiği dedemgilin bağ evinin karşısında Ereğli’nin en zengin işadamlarından Kazım Demirel’in villası vardı.

 

Annemle aynı köyden (Hüyükburun) olması sebebiyle onlarla akrabalık bağları da vardır.

 

Babacığım Tır şoförlüğü yaparken Türkiye Şeker Fabrikaları'nın Sondaj bölümüne işçi olarak işe girmiş. İşyeri Ankara’daymış.

 

Babam yıllarca Ankara Şeker fabrikasının işçi misafirhanesinde yaşamış.

 

Annem, ben ve kardeşim ise Ereğli’de dedemgilin evindeymişiz.

 

Babannem bizi göndermemiş.

 


 

1982 yılında babamın işi dolayısıyla Ankara Etimesgut’a taşındık. Anlatmıştım, aslında babacığım Ankara’da çalışıyor, orada işçi misafirhanesinde kalıyordu.

 

Çünkü babannem bizi göndermemişti. Ölen amcamın acısıyla bana çok düşkündü. 

 

Babam o sıralar Ankara’daki işinden ayrılıp köyde çiftçilik yapma niyetindeymiş. Babannem ölüm döşeğindeyken babamı Ereğli’ye çağırtmış ve demiş ki:

 

“Esem yavrum, al çocuklarını git. Türkiye’nin neresi olursa git. Çocuklarını okut. Sakın işinden ayrılma. Köyün durumu zaten ortada. Eğer işinden ayrılırsan, ahirette iki elim yakanda olur.”

 


Babannemin vefatından sonra 1982’de Ankara’nın Etimesgut semtine taşındık. Şeker fabrikasına yakındı. Tabi o zamanlar Etimesgut belediye değildi ve gecekondu bölgesiydi.

 

Vefakar canım babacım annesine verdiği sözü tuttu, çocuklarını okuttu.

 

DÜRÜSTLÜK ABİDESİ

 

Babacım yıllar içinde, (T.C. Şeker Fab.ları Gn. Md. Sondaj işleri) işindeki dürüstlük, beceriklilik ve çalışkanlığıyla önce ustabaşı, daha sonra Başsondörlüğe terfi etti elhamdülillah.

 

Babamın atölyesi evet Ankara Şeker Fabrikasının sahasının içindeydi. Fakat Sondaj bölümü aslında direk Genel müdürlüğe bağlıydı.

 

Babam tam bir dürüstlük abidesidir. Ankara’da çalışırken sadece cüzi miktarı ihtiyacı için ayırıp, geri kalan tüm maaşını Ereğ’liye babasına gönderirmiş.

 

Yalan söylüyor demesinler, diye de maaş bordrosunu bile aileye gönderirmiş...  

 

 

3.   Bölümün sonu… Devamı yarın…

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder