7 Kasım 2016 Pazartesi

Sahte ve Gerçek İki Aşk Hikayesi


Sahte ve Gerçek İki Aşk Hikayesi

 

Gerçekten sevenler fedakarlık yapmalıdır. Sevginin ölçüsü fedakarlıktır.

 
Fedakarlık yapmayanın sevgisine inanılmaz.


Efendim bu yazıda yaşanmış gerçek ve sahte iki Aşk’tan bahsedeceğiz.  

 

1-SAHTE AŞK

 

Bu yaz Ereğli’de Engelsiz Yarınlar derneğinde engelli bir gençle tanıştım. İbrahim Ercan, 32 yaşında. Belden aşağısı felç, akülü sandalyedeydi… Derneğin sekreteri idi. Face’den ekledim.

 

İbrahim, 22 yaşındayken 2006’da ağaç yüklü remorkun ağaçları tutan destekleri kırılınca üzerine ağaç devrilmesi sonucu felç olmuş.

 


Başka birgün derneğe gittiğimde, Facebook’tan birilerine sitemli sözler paylaşıyorsun, hayırdır İbrahim, dedim. Anlatayım abi, dedi. (Ayrıntılara girmiyorum.)

 

Askerden gelince nişanlanmış. 2 aylık nişanlıyken o kazayı geçirmiş ve felç olmuş. Kız hemen yüzüğü atmak istemiş, ben engelliye bakamam, demiş.

 

Sonra İbrahim’in gayretiyle iki sene beklemiş ve bırakmış. Başka biriyle evlenmiş.

 

Evlendikten bir müddet sonra eşi kaza geçirmiş, felç olmuş. Off…

 

Kız ibrahim’e gelmiş; Ben sana bakmadım, çok pişmanım, Allah beni cezalandırdı, eşimi felç etti, demiş.

 

İbrahim kızı kovmuş. Sonra kısmen yürüyen o felçli eşinden ikizleri olmuş, ikisi de engelli… Uffff…

 

Yani, görseniz öyle temiz kalpli, öyle iyilikseverki maşallah. İyi kalpli İbrahim kardeşimi Allah engellilik vererek adeta korumaya almış.

 

İnşallah Rabbim ona hayırlı bir şifa ve saliha bir eş nasip eylesin.

 


İbrahim hiç beddua etmemiş fakat bu Kabak’ında bir sahibi var. O gücenmiş olmalı !

 

KABAĞIN HİKAYESİ

 

Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir. Meşrebin usulünce bundan sonra her türlü gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir. Derviş usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır.

 

"Vur usturayı berber efendi." der. Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar. Derviş bir yandan da aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır.

 

Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, bıçkın bir kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak;

 

"Kalk bakalım kabak derviş, kalk da tıraşımızı olalım" diye kükrer.

 

Dervişlik bu... Sövene dilsiz, vurana elsiz olmak gerek. Kaideyi bozmaz derviş. Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ne de olsa mahallenin kabadayısı, elinde silah astığı astık kestiği kestik. "Ne diyorsak o'' diye ortalıkta dolaşan bir belalı. Ses çıkaramaz.

 

Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar. Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında sürekli aşağılar dervişi, alay eder. Kabak aşağı, kabak yukarı! Konuşur durur.

 

Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir.

 

Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır kalır. Ölmüştür. Görenler çığlığı basar.

 

Berber ise şaşkın; bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyari sorar: "Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?"

 

Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:

"Vallahi gücenmemiştim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki kabağın da bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!”

 

Gerçekten sevenler fedakarlık yapmalıdır. İlahi adaletin sahibi Cenab-ı Allah’ı gücendirmeyelim. Fedakarlık yapmayanın sevgisine inanılmaz.

 
 



Rabbimizin öyle güzel işleyen bir ilahi adaleti var ki, fakiriniz hiç kimseye asla beddua etmememe ve hakkımı hep helal etmeme rağmen,


 


…, evet buna rağmen bendenizi işyerindeyken despresyona sokup intiharın eşiğine getirenler ve beni, hastalığım başlarken 24 yıl önce hiç sebepsiz terkeden, moral bozukluğuyla hastalığımın ilerlemesine sebep olan kız,

 

… , evet hepsi, Allah gösterdi, ömür boyu mutsuzluğa mahkum oldular malesef…

 

İnşallah tövbe-istiğfar etmişlerdir de, ahiret hayatında da mutsuz olmazlar.

 

Çünkü, İlahi adalet var,  hikayede olduğu gibi, Celal’in sahibini gücendirdiler.

 

Gelelim gerçek bir aşk hikayesine…

 

2-GERÇEK AŞK

 

Bu hikayeyi Antalya’da ziraat mühendisi olan Facebook arkadaşım Hülya Keleş hanımefendi anlattı.

 

Hülya hanımın çalıştığı işyerinde altın kalpli ziraat teknisyeni bir kız varmış. Klima teknisyeni efendi bir oğlanla nişanlanmışlar.

 

Nişandan bir süre sonra, oğlan klima takarken 6. Kattan düşmüş. Ölmemiş ama hastanede doktor felç kalacaksın, demiş.

 

Kızın akrabaları, at nişanı, ömür boyu sakat birine bakılır mı, demişler.

 

Kız, asla!, demiş. Ben, kötü günde, iyi günde seninle olacağım, diye ona söz verdim. Benim başıma da gelebilirdi. Ben onu gerçekten seviyorum, demiş.

 

Hülya hanım, kız işlerini bitirip hergün 15’te izin alır, hastaneye giderdi, dedi.

 

Oğlana sevgiyle büyük moral vererek iyileşeceğine inandırmış. Hergün koluna girerek hemşireler gözetiminde ona saatlerce fizik tedavi yaptırmış.

 

Birkaç yıl içinde oğlan tekrar yürümeyi başarmış. Kızla evlenmişler. Çocukları olmuş. Şimdi çok mutluymuşlar elhamdülillah. Allah o kızdan razı olsun, gerçek aşk budur.

 

Allah aşklarını cennette de daim eylesin.

 


Bu hikayeyi dinleyince bir anda kendi hikayem aklıma geldi. Hiç tanımadığım bu kıza hayranlık duydum ve nişanlısı için mutlu oldum.




(Bu yazıyı, İbrahim Ercan kardeşime ve Hülya Keleş hanıma okuttum, onay aldım.)


 

Celalin Penceresinden

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder