29 Mayıs 2013 Çarşamba

Günahsız olsaydık


Günahsız olsaydık

 

Geçenlerde internette birşey okudum.

Bir anne bayan arkadaşına çocuğundan şikayet ediyordu :

 

"Çocuğum çok mükemmel bir çocuk. Sabah kalkınca yatağını kendi topluyor, pijamasını katlayıp dolabına koyuyor. Kahvaltıda kendi çayını kendi dolduruyor. Ödevlerini zamanında yapıyor ve sürekli ders çalışıyor.

 



Ama şekerim ben istiyorum ki çocuğum biraz dağınık olsun da arkasından toplayayım, ona sürpriz yemekler yapayım, istiyorum. Tamam yaramaz olmasın ama azıcık hata yapsın ve gelsin benden af dilesin istiyorum. Anneliği yaşamak istiyorum."

 

Bu yazıyı okuyunca Peygamber Efendimizin SAV buyurduğu bir Hadis-i Şerifi hatırladım:

 

"Eğer siz günah işlemez olsaydınız Allah başka insanlar yaratır, onlar günah işlerler, kendisi de onları bağışlardı." (Müslim,tevbe,9)

 

Fakat lütfen bu hadisi yanlış anlamayalım. Yani günah işlemeyi teşvik etmiyor. Allah imtihan sırrı gereği nefisi, şeytanı ve şeytanlaşmış insanları yarattığı için ve nefsimizin bu tuzaklara kolayca kanıp bizim günah işleyeceğimizi biliyor. Allah aslında bizi tövbe etmeye teşvik ediyor.

 

Hata yapınca annesinin eteğine sarılıp ağlayan çocuk gibi, Allah günah işlediğimizde, bizim de kendisine yönelip tövbe etmemizi istiyor.

 

Kuran'da elliden fazla ayette, Rabbimiz tövbe etmeyi teşvik etmektedir.

 

"Kötülük işleyip bunun ardından tevbe edenler ve iman edenler; hiç şüphesiz Rabbin, bundan (tevbeden) sonra elbette bağışlayandır, esirgeyendir. " (Araf suresi, 153)

 

Efendimiz SAV buyurur ki:

"Her insan hata yapar. Hata edenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir."

 

HEPİMİZİN NİCE GÜNAHLARI VARDIR. ALLAH, HEPİMİZİ GÜNAHINA TÖVBE EDİP, GECELERİ RABBİNE GÖZYAŞIYLA AFFINA DUA EDEN SALİH KULLARDAN EYLESİN ...

 















Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

26 Mayıs 2013 Pazar

Sizce hak etmiyor muyuz?


Sizce hak etmiyor muyuz?

 

Namaza başlayalı sekiz yılı geçti. Namazımı giderek daha bir şevkle kılıyorum. Çünkü Rabbim ettiğim duaları kabul ediyor ve bana feraset veriyor. Yani derin kavrayış, önsezi; bir bakış, bir kelimeden, bir davranıştan hisleri anlamak...

 

Peygamberimiz SAVMüminin ferasetinden korkun, çünkü o Allah’ın nuruyla bakar” diyor ya; bu yazıda Cuma günü Ankara’dan memleketimiz Konya Ereğli’ye gelişimizde içime doğan hisleri yazacağım.
 
 
Ben kendimi bildim bileli bu hastalığım vardı. Yürürken dengem bozulur, sarhoş gibi yürürdüm. Yıllarca benimle sarhoşmusun diye alay edenlere sabrettim.

 

Onbeş yıldır tekerlekli sandalyedeyim. Yedi yıldır babam klozete vinçle kaldırıyor. Bazen damarım sıkışıyor ve havada bayılıyorum.

 


Onaltı yıl çalıştım ama bir de babama ve bana sorun nasıl çalıştığımı. Bu hastalıktan sabahları kalkamazdım. Okula giderken annem, işe giderken babam başımda yarım saat uyandırmaya uğraştılar.

 

Kaldırınca tuvalete götür, vinçle kaldır, traş et, dişini fırçalat, yüzünü yıkat, tekrar yatağa getir, pantolonunu, gömleğini, çorabını, ayakkabısını giydir, yataktan tekerlekli sandalyeye atlat, kahvaltı hazırla. Arabaya bindir, işe götür. İşten eve dön ve evden ayrılmadan bekle.

 

Hepsini annem ve babam sabırla onaltı yıl her sabah yaptılar. Allah ebediyyen razı olsun. Gerçi şimdi işe gitmiyorum ama aşağı yukarı aynı şeyleri yine yapıyorlar.

 

Nihayet 2010 temmuzda emekliğe ulaştım hamdolsun. Aslında ben dayanamayacaktım, işten ayrılıp emekliliğin yılını bekleyecektim. Fakat Efkan Vural hocam ve babam sürekli, hadi hadi, sabret az kaldı diye diye zorla sabrettim.

 

Emekli olduktan altı ay sonra tazminatımı, birikimimi, ve üstüne kredi çekerek memleketimiz Konya Ereğli’den bir ev aldık. Çocukluğumdan beri yazın Ereğli’den Ankara’ya dönünce ağlardım. Şöyle bir doyana kadar kalamadık memleketimizde. Şimdi artık Ereğli’mi yeniden keşfedecem, diyordum.

 


Fakat evi aldıktan bir hafta sonra şeker komasına girdim. Bir ay yoğun bakımda yattım. Hastaneden çıkınca bir ay da evde yattım.

 

Ereğli’deki eve geldik ama ben sandalyede uzun süre oturamadım. Geçen sene (2012) yine uzun süre oturamadım. Ankara’ya gelince öğrendik ki kıl dönmesi varmış. Hastanede kıpırdamadan bir ay kalça üstüne yatmam sebep oldu.

 

Altı ay önce ameliyat oldum. Şeker olduğu için yara beş ay kapanmadı. Altı ay yattım. Yazılarımı falan hep karnımın üstüne yatarak yazdım.

 

Cuma (24 mayıs 2013) nihayet yeniden Ereğli’mize geldik. Herkes bizi güleryüzle uğurladı ve güleryüzle karşıladı teşekkür ediyorum. Fakat içime doğdu, belki dışardan bakınca keyfe bak, hayat size güzel diyebilirler.

 


Öyle değil, annem, babam yoruldu artık. Babam zaten beni işe götürüp getirmek için işinden erken emekli oldu. Onlar ben çalışırken onaltı sene mecburi gurbet yaşadılar. Onlar şimdi Ereğli’de hala beni bırakıp köylerine bile gidemiyorlar.

 

Ben ise zaten emekli olduğumdan beri boş durmuyorum. Yazılar yazıyorum. Şimdi olduğu gibi... Her gün 250 kişiye birkaç güzel email atıyorum.

 

Deniz değil, yazlık değil, keyif değil. Sizce, yazın memleketimizin havasını alarak kendi evimizde yaşamayı hak etmiyor muyuz artık?

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Ziyarete bahane gerekmez


Ziyarete bahane gerekmez

 

Ben liseden mezun olalı 22 yıl olmuş. Geçen haftaki ziyaret beni çok mutlu etti.

 

Komşum ve dostum Efkan Vural hocam Ankara Sincan – Fatih İbni Sina Lisesinde Müdür Başyardımcısıdır. Efkan hocam engelli dostuna yani bize haftada en az bir kez gelir, sohbet yaparız. Allah razı olsun.

 



Efkan hocam ile kışın bir sohbetimizde, Bülent Yolcu hocanın okullarında engellilerle dayanışma kulübü kurduğunu söyledi. (Efkan hocamın okulunu ziyaretimde tanışmıştık) Mayıstaki engelliler haftasında öğrencilerle seni ziyaret edip röportaj yapmayı düşünüyorlar, demişti.

 

Geçtiğimiz 10 – 16 Mayıs arası engelliler haftasıydı. Ve işte 16 Mayıs 2013 Perşembe günü öğlen Efkan Vural hocamla birlikte Bülent Yolcu hoca, İlkgül Çelebi hoca ve altı öğrenci beni ziyaret ettiler.

 

Bülent hocam ziyaretlerinin amacının engellileri ziyaret etmek, sohbet etmek ve sorunlarını dinlemek olduğunu söyledi. Sohbete başladık.

 


Yirmi yaşında hasta olduğumu ve onbeş yıldır tekerlekli sandalyede olduğumu anlattım. Hastalığıma asla isyan etmedim, hatta bir defasında, sarhoş gibi yürüdüğüm zamanlar işyerinde merdivenden yuvarlandım.

 

Etrafıma üşüşen dostlarıma espri yaparak: Dikkat etmeseydim az daha düşecektim, diye rahatlattım. Bunu anlatınca hepberaber gülüştük.

 

Öğrencilere hayatta asla ümitsiz olmamaları konusunda yaşamımdan bir örnek verdim. 1993’te hastalığımın teşhisini koyan doktor yüzüme karşı: Sen hiçbir zaman düzelemezsin, asla çalışamazsın, bugünlerin iyi günlerin, ilerde yatalak olacaksın, dedi.

 

Ama bana düşen çalışmaktı, Allah’ın takdiri işe girdim. Ve Allah’ın bana imandan sonra nasip ettiği en büyük nimetim annem ve babam... Babam beni 16 yıl işe götürdü, getirdi. 2010 yılında emekli oldum elhamdülillah.

 


Hayatta azimle sabırla ümitle çalışınca üstesinden gelinemeyecek iş yoktur. Gençler dün gitti. Geçmişe keşkelerle değil, ibretle bakmalıyız. Yarın daha gelmedi. Elimizde bir bugün var. Kıymetini bilip an’ı yaşamalı...

 

Efkan hocam bana yazılarımı çok uzun tutmamamı tavsiye eder. Ben de yazıyı kısa tutmak için öğrencilere verdiğim mesajlarla yazıyı bitirmek istiyorum.

 

Ben hayatımı anlattığım bir kitap yazdım. İnternette bir blog sayfasında bu kitabımı yayınladım. Arkadaşlar inşallah minik kitabımı okursanız pek çok mesaj alacağınıza inanıyorum.

 

Google’a “Celalin penceresinden“ yazarsanız, çıkan ilk sonuç sayfamdır.

 

Ayrıca bazı gazete blog sayfalarında her hafta yeni bir yazı yayınlamaya çalışıyorum. (Milliyet blog, Moral Haber, Yazete.com)

 

Öncelikle gençler Efkan Vural ve Bülent Yolcu gibi bilgili, azimli, merhametli, dürüst, çalışkan, dinine bağlı hocalarınız olduğu için çok bahtlısınız. Eminim İlkgül Çelebi hocanızda öyledir.

 

Anne ve babanızın, ailenizin kıymetini bilin. Benim annem ve babam yanımda olmasaydı, ben hiç bir şey yapamazdım. Kendim sağıma soluma dönemiyorum. Her ihtiyacımı babamın yardımıyla yapıyorum.

 

Sağlığınızı koruyun, sahip olduğunuz sayısız nimetler için Allah’a şükrediniz. Ve bu gençlik yıllarınızı iyi değerlendirin.

 

Ben bu halime bile şükrediyorum, çünkü benden daha zor durumda olanlar var. Onları görünce ben halime şükrediyorum. Çünkü ben görüyorum, işitiyorum, konuşuyorum, yiyor ve içiyorum vb.

 

Gençlere mesaj vermem istendiğinde o an aklıma fazla bişey gelmedi. Efkan hocam farketti ve hatırlattı. Celal iş görüşmesine gittiğinde babası oğlumun ingilizcesi de iyidir deyince şirketin patronu bir sayfa tercüme ettirmiş ve iyi ingilizce bilmesi işe girmesinde büyük etken olmuş.

 

Evet arkadaşlar ingilizceyi iyi bilmek çok önemlidir. Derslerinizi iyi dinleyin, devamsızlık yapmayın, öğretmenlerinizin tavsiyelerine uyun, derslerinize çok çalışın. Size lisedeyken yaptığım ders çalışma yöntemini söyleyeyim.

 

Ben vasat bir öğrenciydim ama hiç zayıf getirmedim. Çünkü dersi derste dinlerdim. Derste dinlediklerim ile öğrenirdim.

 

Arkadaşlar ne iş yaparsanız yapın uzmanı olun, aranılan bir eleman olun. Ayakkabı bile boyasan, işini öyle güzel yapmalısın ki herkes sana gelsin.

 

Biz engellilerin tek isteği toplumun normal bireyi olmaktır. Engelli gördüğünüzde selamlaşın, sohbet edin. Bazen sınıfta engelli arkadaşınız olursa ona engelli gibi değil normal biri gibi davranın.

 

Engelli olmak bana Rabbimden bir hediyedir. Hayat öylede böylede geçecek ve hepimiz öleceğiz. Fakat Allah’ın engellilik verdiği insanlar isyan etmeden sabrederlerse, bir de üstüne şükürle ibadet ederlerse, sonsuz gençlik diyarı cennette çok yüksek derecede olacaklar inşallah.

 

 
Allah beni de o bahtiyar engellilerden eylesin.

 

Öğretmen ve öğrencilerin bu ziyareti beni çok mutlu etti. Ama ziyaret için engelliler haftası olmasına gerek yok.

 

Her zaman beklerim. Ziyarete bahane gerekmez.

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

 

19 Mayıs 2013 Pazar

Dua etmenin Adabı


Dua etmenin Adabı

 

Ben emekli olmadan önce işyerinde çok stresler yaşamıştım. 2002 yılında işyerinde çalışırken okuduğum bir mail ile hayatımda yeni kararlar aldım.

 

Allah bu dünyayı neden yarattı, ölenler nereye gidiyor, ölümden sonra başımıza neler gelecek, yaşamımızın gayesi ne olmalı gibi soruların cevabına ait birkaç ayet meali vardı. Geniş bilgi için Kuran’ın türkçe mealini okumamızı tavsiye ediyordu.

 



Sevdiğimizden gelen bir mektubu merakla açıp defalarca okurken, bizi yaratan Allah’ın gönderdiği mektup olan Kuran’da neler yazdığını merak etmiyoruz, HAYRET !

 

2003 yılında bir karar verdim ve Kuran’ın Türkçe mealini okudum. Hamdolsun Allah kalbimde iman nurunu yaktı. 2005 yılında ise beş vakit namaza başladım. Herneyse konu bu değil, isteyenler ayrıntıları kitabımdan okuyabilirler:

 


 

Önceden namazlarımdan sonra beş dakika dua eder, amin derdim. Ama rastgele duaya başlar, bitirirdim. Şunu ver, bunu ver, amin derdim.

 

Aslında duanın belli bir kalıbı yoktur. Hangi tarzda dua edilirse, Allah’ın izniyle kabul olur. Ama duanın bir edebi muhakkak vardır. O edep de daha samimi olmamıza, kabule daha yakın olmamıza yardım eder.

 

Çünkü bir bakan veya patronla bile bir adap çerçevesinde konuşuruz. Sanırım altı yıl önceydi(2007), radyoda dinlediğim dini sohbette, bir hoca dua etmenin adabını anlattı. Ben de o tarihten beri dua şeklimi değiştirdim.

 


Duaya önce besmele ve hamd ile başlarız. Sonra bir salavat okur ve ardından istediğimiz duayı ederiz. En sonunda tekrar salavat okur ve amin der, bitiririz.

 


İşte size hocanın verdiği bu dua formülüyle ettiğim bir minik dua örneği :

 

(Ellerimizi kaldırıp) < Bismillahirrahmanirrahim, Elhamdülillahi Rabbil Alemin, Esselatü vesselamu ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain,

 

Allah’ım Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni anamı, babamı ve tüm müminleri bağışla. Bize dünyada iyilik ver, ahirette iyilik ver, bizi cehennem azabından koru. Bizi cennetinle, cemalinle müşerref eyle, ...

 

Allahümme salli ala seyyidina Muhammedinin nebiyyil ümmiyyi ve ala alihi ve sahbihi ve sellim.

AMİN    >

 

Tabi ben duanın başında ve sonunda çok salavat okuyorum. Bazen gözyaşıyla uzun uzun dua ediyorum. Duayı bitirince bir de fatiha okuyorum.

 
 


Şimdi duada neden salavat okuduğumuzu merak etmişsinizdir.

 

Hz. Ömer (R.A) diyor ki:

"Öğrendiğime göre dua, yerle gök arasında bir yerde asılı kalır, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e salat-ü selam getirmedikçe onun hiçbir cümlesi göğe yükselmez." (Tirmizi)
 
 

 

“Sizden biriniz Allah’tan bir dilekte bulunduğu zaman evvela O’na, şanına lâyık tarzda hamd-ü sena etsin. Sonra Peygamberimize SAV salâvat getirsin. Çünkü, bu sûretle arzusuna daha kolay kavuşur.” (Taberânî, İbn. Mes’ud’dan)
 
 

 

Hz. Adem, cennette yasak meyveyi yiyip dünyaya gönderildi biliyorsunuz. Allah’a affı için yıllarca dua ve tövbe etti. Sonra cennetin kapısındaki « La ilahe illAllah Muhammeden Resulullah » sözü hatırına geldi.

 

Yarabbi, ismi senin isminin yanında yazılan zat, belli ki senin yanında çok değerli. Allah’ım beni Muhammed SAV hatırına affet deyince duası kabul oldu ve Hz Havva ile buluştu. Bu, dini kitaplardaki yazan rivayettir.

 


Allah hepimize kabul edeceği duaları etmemizi nasip etsin.

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Regaip’te tövbe etti, Berat’ta beraat etti


Regaip’te tövbe etti, Berat’ta beraat etti

 

< BU HİKAYEYLE 2009 DA BİR HİKAYE YARIŞMASINA KATILMIŞTIM. DERECEYE GİREMEMİŞTİM. HİKAYEDEKİ KİŞİLER GERÇEKTİR. OLAYDA GERÇEKTİR . FAKAT SONUCU BÖYLE OLMADI NE YAZIK Kİ... YILLAR ÖNCE İNGİLİZCE KONUŞARAK İNTERNETTEN TANIŞTIĞIM LYDİA KARDEŞİMİN ANLATTIĞI HAYATINDAN ETKİLENMİŞ VE BU HİKAYEYİ YAZMIŞTIM.
AMA YILLAR SONRA GEÇENLERDE FACEBOOKTAN YAZIŞTIK. NE YAZIK Kİ KOCASINDAN BOŞANMIŞ... ZATEN ANNESİZ VE BABASIZDI. ŞU AN OĞLUYLA YAŞIYORMUŞ...  >


 
 

Endonezya'nın başkenti, Jakarta şehri,

 

Bay Pitasari, yıllardır içki batağındaydı. İçtiğinde sürekli karısını dövüyor ve aşağılıyordu. Dünyalar sevimlisi ilkokula giden, çok zeki ve duygusal Abdurrahman isminde çocukları vardı.

 

Endonezya'nın ikiyüzelli milyon nüfusunun %90'ı müslüman olmasına rağmen, her ülkede olduğu gibi Bay Pitasari'de içki batağındaydı.

 


Tüm kazancını içkiyle harcıyordu. Eşi Leyla hanım mütedeyyin (dinine bağlı) bir hanımdı ve sürekli eşine düzelmesi için dua ediyordu.

 

Birgün küçük Abdurrahman okuldan geldi. Sürekli ağlıyordu. Teneffüsteyken birisi, çantasından, öğretmen istediği için, annesinden alıp getirdiği dergi parasını çalmıştı. Babası yaklaşık türk parasıyla beş TL olan bu parayı tekrar vermedi, azarladı ve üstelik kızarak tokatta attı.

 

Küçük Abdurrahman odasına çekildi, bütün gece ağlayarak –annesi dua etmenin faydalarını anlattığı için- babasının ıslah olması için Allah'a dua etti.

 

Bir yılda beş kandil vardır. Mevlid kandili dışındaki diğer dört kandil, üç aylar dediğimiz Recep, Şaban, Ramazan içindedir. 

 

Üç ayların başında, yani Recep ayının ilk cuma gecesi Regaip kandili; Yine recep ayının 27. gecesi Miraç kandili; Şaban ayının 15. gecesi Berat kandili, ve son olarak Ramazan ayının 27. gecesi ise, bin aydan hayırlı olan Kadir gecesidir.

 

Üç aylara girmeye dört gün vardı. O gece yağmurluydu, Bay Pitasarı yine sarhoş bir şekilde eve geldi ve yorgun bir halde yatağa sızdı kaldı.

 

Gece rüyasında öldüğünü ve kefenli halde kabire konduğunu gördü, müthiş azaplar ve ateş... Rüyada yalvarıyor ve dünyaya tekrar gönderilirse iyi insan olacağını söylüyordu. 

 

Kan ter içerisinde uyandı. Sanki rüya değil gerçekti. Çok korktu. İki gün etkisinden kurtulamadı. Tabii bu iki gün hiç içki içmedi.

 

Sürekli bir düşünce halindeydi. Eşi de bu garip hallerine bir anlam veremiyordu, çünkü konuşmuyordu, birtür iç hesaplaşma yapıyordu.

 


   Regaip kandili,

Televizyonda, bugün üç aylara girildiğini ve üç ayların her yıl Allah'ın açtığı af panayırı olduğunu anlattılar. Zaten niyetine almıştı. O akşam anlatılanların da etkisiyle eşinden kendisini af etmesini istedi ve içki içmeye tövbe etti. 

 

İki gün sonra, Regaip kandili gecesinde saatlerce ağlayarak Allah’tan af talep etti. Ve o gece sabaha kadar islam ilmihali kitabını okudu, ağladı.

 

Ertesi sabah boy abdesti alıp cuma namazına gitti. O ne müthiş duyguydu , insanlar temiz kıyafetler giymiş, dedeler torunlar elele, insanların yüzünde tebessüm...

 

Günlerce islam hakkında ve Peygamberimizin SAV hayatı hakkında, sünnetleri hakkında birçok kitap okudu. Bu arada eşi Leyla hanım çok mutluydu ve eşine en sevdiği yemekleri pişiriyordu.

 

   Miraç Kandili,

Öğrendiği kadarıyla, miraç gecesinde Peygamberimiz SAV alemler ötesine gidip bizzat Cenabı Allah'ı, cennet ve cehennemi gözleriyle görmüştü.

 

Yine miraç gecesi Allahu Teala müslümanlara beş vakit namazı farz kılmıştı. O gece beş vakit namaz kılmaya karar verdi. İlk kıldığı namaz ise o gecenin sabahındaki, sabah namazı idi.

 

Kimseye eğilmeyen başlar Allah'a eğiliyor ve yere kapanıyordu. Camide zengin-fakir, güzel-çirkin, işçi-patron herkes eşitti.

 

   Berat kandili,

Onsekiz gün sonra Berat kandili geldi. Televizyonda anlatıları dinleyince mahkemeleri hatırladı. Bazen hakim bey suçluyu affediyor ve kişi beraat ediyordu. 

 

Üç ayların başında tövbe ettiğini, miraç kandilinde namaza başladığını hatırladı. Acaba günahları affedilmiş miydi? Yine ağlayarak dua etti ve gece yarısı uyuyakaldı.

 

Rüyasında nur yüzlü bir zat geldi; Elindeki diploma benzeri kağıdı uzattı.

 

Dedi ki: "Senin samimi ve içten tövbeni Allah kabul etti, günahlardan beraat ettin. Haydi gönül huzuruyla gir ramazana ve bin aydan hayırlı Kadir gecesini değerlendirip ramazan bayramında, bayram gibi bayram yap."

 

Leyla hanım mutluluktan Allah'a teşekkür etmek için, mahallelerindeki bir çok yoksul aileye ve yetim çocuğa yardım etti.

 

Abdurrahman o kadar mutluydu ki babasıyla her cuma namazına gidiyor ve namazdan sonra dondurmacıya gidiyorlardı...

 

***

 

Ne mutlu ki, Allah heryıl üç ay panayır sergisini açıyor... Ben affedilmem demek, Allah'ın sonsuz affediciliğine hakarettir. Allah Kur'an'da bildirmiş, şirk dışında herşeyi samimi ve içten yapılan bir tövbeyle affedeceğini beyan etmiş. 

 

Bu gece Regaip kandilini idrak edeceğiz. Belki diğer kandillerde uyanmadık, dizi izleyerek veya sadece televizyonda edilen duaya amin deyip bir fatiha okuyarak kandili değerlendirdik.

 

Önce kendi nefsime söylüyorum; Gelin bu gece samimi olarak tövbe edelim, Helal olan şeyler mutlu olmaya yeter, harama girmeye lüzum yoktur.

 

İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik okumak... Bu gece Kur'an'ın türkçe mealinden biraz okuyup düşünmeye ne dersiniz?

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )