25 Mart 2019 Pazartesi

Kuran Allah’ın Sözü müdür?


Kuran Allah’ın Sözü müdür?

 

Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

 

Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.

 

Bu hafta size 2017’de Egemen Yayınlarından çıkan “İçimdeki Bitmeyen Özlem” isimli kitabımızdan bir bölüm paylaşmak istiyoruz.

 


2003 yılında Kuranı Kerimin Türkçe mealini okumam ve uygulamam sonucunda Allah hidayete erdirdi. 2006’da ise Allah beş vakit namazla huzuruna kabul etti.

 

İki hafta önceki yazımızda Allah’ın varlığının ispatını yazmıştık. =

 

Dinle ey nefsim! Allah, insanlara akıl denen cihazı kendisini bulmamız için vermiştir.

 

Şimdi, Kainatın içindekileri düşünelim. Milyarlarca galaksi var, herbirinde milyarlarca gezegen var, birbirine çarpmadan milyonlarca yıldır çok hassas hesaplarla dönerek ilerliyorlar.

 

Allah, dünyayı geceyi ve gündüzü oluşturmak için, saatte 1670 km hızla kendi etrafında basket topu gibi döndürüyor. Mevsimleri oluşturmak için ise, dünyayı aynı anda güneşin etrafında saatte 75 bin km hızla döndürüyor. Çok ince hesaplarla…

 

Belgesellerden izliyoruz. Zehirli bir uçan böcek milyonlarca yıldır bal yapıyor. Elsiz bir böcek ipek yapıyor. Tavuğun tornası yok, tezgahı yok, okula gitmedi, milyonlarca yıldır protein deposu aynı yumurtayı çıkarıyor.

 

Bizim ağzımızın tadını bilen birisi olmalı ki, salataya, çorbaya sıksınlar diye limonu yaratmış. İhtiyacımız olan vitaminleri bilen birisi olmalı ki, portakalı yaratmış.

 

Ayrıca, bizi de çok seviyor olmalı. Yarattığı portakalın rengi gözümüzün, kokusu burnumuzun hoşuna gidiyor. Bizi seviyor ki, portakalı da elma gibi yaratmamış, dilim dilim ambalajlamış ki, kabuğunu soyunca üstümüzü batırmayalım…

 

İnsan, kendi yaratılışındaki ve kainattaki mükemmel tasarımı düşününce, herşeyin bir hikmetle yaratıldığını keşfeder.

 

Mesela bir telefon veya kitap bile kendi kendine olamaz ise, nasıl oluyor da bu harika düzen, muhteşem varlıklar tesadüfen kendi kendine olur.

 

Mesela hiç düşündük mü? Herşeyin katı halinin kütlesi ağırdır. Neden suyun katı halinin yani buzun kütlesi hafiftir.

 

Eğer buz ağır olsaydı dibe çökerdi. Bütün okyanus buz tutardı. Bir kışta bütün balıklar ölürdü. Engin merhametli Cenab-ı Allah buzu yukarı kaldırıyor ki, aşağıda yaşam devam etsin.

 

Biz herşeyi başımızdaki gözümüzle göremeyiz. Mesela telefondaki sesi kulak gözümüzle, yemeğin tuzunu dil gözümüzle, çiçeğin kokusunu burun gözümüzle görürüz.

 

Allah’ın varlığını ise akıl ve kalp gözü ile anlıyoruz. Başağrısını, elektriği, havadaki ses dalgalarını, mikropları vs. gözle göremediğimiz gibi…

 

Allah tüm dünyayı insan için yarattı. Yeryüzü sanki bir sofradır. Odunlar , (meyve ağaçları) tabaklarında (dallarıyla), üzüm, elma, kiraz, şeftali, karpuz, muz uzatıyorlar.

 

Bir ağaç çamurlu su içer, bal gibi muz, kavun vs. verir. Mesela bir inek ot yer, su içer, vitaminli süt veriyor...

 

Ayrıca eti, sütü, derisi, faydalı ; dışkısı gübre oluyor, köylerde tezek olup sobada yanıyor.

 

Peki insan ne için yaratıldı? İnsanın eti yenmez, sütü yok, derisi işe yaramaz, saçından çorap örülmez, kereste olmaz.

 

Mesela vücudumuz. Sindirim sisteminden boşaltım sistemine, kan dolaşım sistemine, sinir sisteminden kas sistemine… 

 

İncelediğimizde bunun gibi çok ince hesaplarla kurulan karmaşık sistemler onu yapan üstün bir aklı gösterir.

 

İşte, O yaratıcıya Allah diyoruz.

 

*****

 

Sonrasını kitaptan kopyalıyoruz, buyrun okuyalım:

 

 

 


 

Dinlediğim sohbetlerin sonunda kurulan cümle, anlatılanların haklılığını ispat ediyordu. Diyor ki:  

 

Verilen bu Kuran ayetlerinde geçen hakikatlerin, 1400 sene önce bilinememesi ve ancak günümüz teknolojisiyle anlaşılması, Kuran’ın Allah kelamı olduğunu göstermez mi? .

 

*** Mesela;

 

*1- Öldükten sonra mahşerde yeniden dirilişle ilgili 1400 sene önce yaşayanların ne demek istenmiş olabileceğini tam olarak anlayamadıkları ve ancak günümüzde anlaşılan bir ayet:

 

"Evet, Biz onu, parmak uçlarına varıncaya kadar bütün incelikleriyle yeniden yapmaya kadiriz." (Kıyame suresi, 4. ayet)

 

Günümüzde anlaşılmıştır ki, gelmiş geçmiş milyarlarca insanın parmak izi farklı olup, parmak izi yani parmak ucu adeta bir kimlik kartıdır.

 

*2- Kâinatın daima genişlediği gerçeği artık ilim ve bilim dünyasının kabul ettiği bir ilmi buluştur. Buna Kur’an şu ayetiyle işaret etmektedir:

 

“Biz göğü büyük bir kudretle bina ettik. Ve şüphesiz biz onu genişleticiyiz.” (Zariyat suresi, 47. ayet)

 

*3- XX. asrın bir buluşu da her yıldız ve gök cisimlerin bir yörüngede durduğu gerçeğidir. Bu duruma Kur’an şu ayetle işaret ediyor:

 

“Geceyi, gündüzü, güneşi ve ay’ı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor.” (Enbiya suresi, 33. ayet)

 

*4- Güneşin sabit olarak durduğu zannedilirdi. Oysa Kur’an güneşin sabit değil aksine daima hareket eden ve belirli bir hızla ilerleyen bir gök cismi olduğunu söylüyordu. Ve asırlar sonra da ilim onu tasdik edecekti. Şöyle ki:

 

“Güneşte kendisi için tespit edilen bir karar yerine doğru akıp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan bilenin takdiridir.” (Yasin suresi, 38. ayet)

 

*5- Kur’an-ı Kerim'de evrenin yaratılışı şöyle açıklanır.

 

O gökleri ve yeri yoktan var edendir. (En’am suresi, 101. ayet)

 

Bu ayet şimdiki ilim dünyasının ulaştığı son nokta olan, tüm evrenin zaman ve mekân boyutlarıyla bir sıfırdan, büyük bir patlamayla ortaya çıktığı (BigBang) gerçeğini, 1400 sene evvel haber vermiştir.

 

*6- 3000 yıl çürümeyen firavun cesedi

 

(İsrailoğullarını denizi yararak geçirdik, Firavun ve askerleri zulmetmek ve saldırmak üzere onları [yarılan denizde] takip etti. Firavun denizde boğulurken, “İsrailoğullarının inandığından başka ilah olmadığına iman ettim, ben de Müslüman oldum” dedi.

 

Ona “Şimdi mi inandın, daha önce isyan eden bir bozguncu idin” dendi. [Denizde boğulan Firavuna Allahü teâlâ buyurdu ki:] Senden sonrakilere bir ibret teşkil etmesi için, bugün senin [denizdeki] cesedini [çürütmeden] çıkarıp [sahile] atacağız. Buna rağmen insanların çoğu âyetlerimizden gafildir.)  [Yunus suresi,  90-92. ayetler]

 

Üç bin seneden fazla bir zaman önce ölen bu Firavun’un cesedi, mumyalanmış olarak değil, ibret-i âlem için mumyasız olarak çürümeden korunmuştur.

 


1881 yılında Mısır’da secde eder pozisyonda bulunmuştur ve Londra’daki British Museum’da teşhir edilmektedir. 

 

***

 

Bunlar gibi yüzlerce mucize ayet vardır.  İnternetten araştırabilirsiniz.

 

1400 sene önce kimsenin bilemediği ve günümüz ilmiyle anlaşılan bu gerçekler bize, Kuran-ı Kerim’in, ancak gökleri ve yeri yaratan, herşeye hükmeden bir ZAT-ı ZülCelal’in sözü olduğunu ispat eder.

 

Ki, bilim geliştikçe henüz tam anlayamadığımız pekçok Kuran Ayetinin doğruluğunu keşfedeceğiz ve imanımız daha da artacak inşallah. Zaman ihtiyarladıkça Kuran gençleşiyor.

 

Kuran’ın Allah’ın sözü olduğunu kabul ettiğimizde, Hz Muhammed’in SAV peygamberliğini ve Allah’ın emriyle Kuran’ı Efendimize SAV indiren Cebrail’in AS ve dolayısıyla da meleklerin varlığını otomatik tasdiklemiş oluruz. 

 

Şimdi düşünelim; Oğlunuz, babanız veya sevdiğiniz birine bile sigarayı bıraktırmak için belki yıllarca uğraşır, dil döker, kızıp bağırır ama yine de bıraktıramazsınız.  

 

Zaten tek başına bir insanın, 23 yıl gibi çok kısa sürede, kız çocuklarını diri diri gömen, içki, kumar, fuhuş bataklığındaki kaba, cahil insanları, huşuyla ibadet eden ve karıncayı incitmez hale getirmesi,

 

Ve o toplumdan bir devlet kurması, Allah’ın desteğini almadan mümkün mü? Bu konuda biraz düşünürsek Hz. Muhammed’in SAV Allah’ın peygamberi olduğunu mantıken anlayabiliriz. 

 

Ve artık Allah’ın varlığına ve Kuran’a inanan bir kişi, Allah’ın bildirdiği yasak ve emirlerini uygularsa inşallah Allah’ın sevgisini kazanma yoluna girer.

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

18 Mart 2019 Pazartesi

Mesnevi Okumaları – 47 – Seven Seviliyorki Seviyor


Mesnevi Okumaları – 47 –  Seven Seviliyorki Seviyor


Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

Yüce Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.


Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.


Efendim bu hafta yine Hz Mevlana’nın asırlardır Hak aşıklarının gönlüne ılık meltemler estiren Hikmet pınarı bir Kuran tefsiri olan eşsiz eseri Mesnevi’den alıntılara devam ediyoruz.


Şimdi yine sözü çok uzatmadan 47. Mesnevi yazısına başlamak istiyoruz:



SEVEN SEVİLİYORKİ SEVİYOR


Gönülden gönüle pencere vardır.


® Gerçekten de, gönülden gönüle pencere vardır. İki insan birbirine gönülden bağlanınca, artık onlar, birbirinden ayrı değillerdir. Bedenleri birbirinden uzak düşse de gönülleri beraberdir.


® İki kandilin kapları birbirinden ayrıdır. Bitişik değillerdir. Fakat nurları birbirine karışmıştır, birleşmiştir.


® Hiç bir âşık yoktur ki, sevgilisi onu aramadıkça, o sevgilisi ile buluşmayı dilesin.


® Fakat aşk, âşıkların bedenlerini zayıflatır, eritir, sevgilileri ise daha da güzelleştirir, geliştirir.


® Şu gönülde, sevgi şimşeği parlayınca, bilmiş ol ki, o gönülde sevgi vardır.474


Mesnevi’nin Farsçadan dilimize çevrilmiş en güzel tercümesi olan bu kitapta Sertarik Mesnevihan Hz. Şefik Can (1909-2005) dedemiz bu beyitle ilgili sayfanın altına şu dipnotu yazmış:


474 Kurnazın biri Hz. Ali'ye "Seni çok severim." demiş. Hz. Ali de o kişiye; "Yalan söylüyorsun." demiş. "Çünkü ben seni sevmiyorum, senin de beni sevmediğine kalbim tanıklık ediyor." cevâbını vermiş. Evet, sevgiyi kalp doğrulamalıdır. Siz gerçekten birini seviyorsanız, muhakkak o da sizi sevmektedir. Kalbinizde birine karşı sevgi yoksa, onun sevgi iddiasına inanmayınız, çünkü yalandır.





"Kul Allah'ını ne kadar severse, Allah da onu o kadar sever."


® Senin gönlünde de Allah sevgisi iki kat oldu, arttı ise, şüphe yok ki Allah da seni seviyor demektir.475


Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:


475 Peygamber Efendimiz bir hadîslerinde; "Kul Allah'ını ne kadar severse, Allah da onu o kadar sever." diye buyurmuştur.


® İki el olmadıkça, bir elle el çırpılmaz, bir elden el çırpma sesi çıkmaz.


® Susuz bir kimse; "Ey tatlı su, neredesin?" diye inler, feryâd eder. Su da; "Ey susamış olan, ey su isteyen kişi, neredesin?" diye inler, ağlar durur.


® İçimize düşen bu susuzluk, suyun bizi istemesinden, bizi kendisine çekmesinden ileri gelmektedir. Çünkü Allah bizi onun için, onu da bizim için yaratmıştır.


® Allah'ın hikmeti, kaza ve kaderi ile bizi birbirimize âşık kılmıştır. Biz suyu sevmekteyiz; su da bizi sevmektedir.


® Cihanın bütün zerreleri, o ezelî hüküm dolayısıyla çift çifttir. Her çift birbirine âşıktır.476


Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:


476 Dîvân-ı Kebîr'in VI. cildinde 2674 numaralı gazeldeki şu beyit, bir Mesnevi beytine rie kadar benziyor: "Cihanın her cüz'ü, her şey âşıktır. Her şey sevgili ile buluşmak için çırpımr durur. Her şey buluşma sarhoşudur."


® Kehribarın saman çöpünü dilemesi, çekmesi gibi, âlemde her cüz' de kendi çiftini, eşini dilemektedir.477


Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:


477 Kâinatta mevcut bütün varlıkların -cansız sandıklarımız, bitkiler, hayvanlar ve insanlar birbirini sevmesini şu kudsî hadîsle açıklamışlardır:


"Ben gizli bir hazîne idim, bilinmek istedim. Böylece beni bilsinler ve sevsinler diye varlıkları yarat tım."


Her şeyde onun tecellîsi bulunduğundan bütün sevgililer, ona aittir.


"Kendi hüsnün hûblar şeklinde peyda eyledin, Çeşm-i âşıktan dönüp sonra temâşâ eyledin."


(Allah'ım kendi güzelliğini, güzel çehrelere düşürdün. Sonra âşıkının gözünden kendi güzelliğini seyrediyorsun.)




DÜŞÜNCELER


Mesnevi’nin 3. Cildindeki bu bölümde Hz Mevlanamız, bendenizdeki Allah’a olan ilahi aşkımın olmasının aslında, Allah’ın beni sevmesinden kaynaklandığını anlattı, Allah ondan razı olsun.


İçimde beşeri hiçbir sevgi yok, ilahi aşk var, binlerce elhamdülillah.


Hz. Şefik Can dedemizin tercümesinden alıntılar yapmama izin veren, Rahmetli Şefik Can Hocamızın talebesi, yaşayan son Mesnevihan muhterem Hayat Nur Artıran Hanımefendiye çok teşekkür ederiz.


Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak inşallah.

Kaan dayısını ziyarete geldi — Sincan, Ankara'da.
16 Mart 2019


Cenabı Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip etsin.



Celalin Penceresinden


11 Mart 2019 Pazartesi

Allah’ın Varlığının İspatı


Allah’ın Varlığının İspatı


Merhaba sevgili gönül dostlarımız,


Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.


Bu hafta size 2017’de Egemen Yayınlarından çıkan “İçimdeki Bitmeyen Özlem” isimli kitabımızdan bir bölüm paylaşmak istiyoruz.


2003 yılında Kuranı Kerimin Türkçe mealini okumam ve uygulamam sonucunda Allah hidayete erdirdi. 2006’da ise Allah beş vakit namazla huzuruna kabul etti.

 

Sonrasını kitaptan kopyalıyoruz, buyrun okuyalım:





Evet 2006’da, Allah günde beş kez huzuruna aldı. Beş vakit namaza başlamadan önce, 2004-2005’te ara ara namaz kılarken sürekli aklıma çeşitli sorular takılmaya başlamıştı.


Mesela; (Tövbe Haşa!) Allah var mıdır, neden göremiyoruz?


Tamam insanları Allah yarattı, peki Allah’ı kim yarattı? (Tövbe Haşa!) , Kuran, Allah’ın sözü müdür, onu Hz. Muhammed SAV uydurmuş olamaz mı? Vs… Bunun gibi şüphelerdi…


Yıllar içinde pekçok kitap okudum, birçok dini radyolardan “Ehl-i sünnet vel cemaat” (Peygamber Efendimizin SAV ve Onun Eshabının gittiği yolda yürüyenlerdir.) alimlerden sohbetler dinledim, internetten yazılar okudum, Youtube’dan sohbetler izledim.


Bu sorularımın hepsine tatmin eden cevaplar buldum. Şüpheler yerini tevekküle bıraktı.


Evet şimdi bunları çok kısa anlatmak istiyorum. Çünkü eminim benim gibi kafasında bu tür şüpheler olan engelli veya sağlıklı gençler çoktur. İsteyen nefsimle beraber dinlesin!


Ey Nefsim! Öncelikle bu şüpheleri aklımıza getiren şeytandır, bunu iyi bil, sakın unutma!. Şeytanın amacı, bu tür vesveselerle insanları ibadetten uzaklaştırmaktır. 





Öncelikle belirtmek isterimki, bu bilgiler benim değil, ben acizane bir ilim taşıyıcısıyım. Bunlar değerli ehl-i sünnet alimlerin kitap ve sohbetlerinden öğrendiklerimdir.


Bize Rabbimizi tarif eden üç büyük Tanıtıcı var. Birincisi Kainat Kitabı (Canlı, cansız evrende var olan her şey) , ikincisi Kur’an-ı Kerim ve üçüncüsü Efendimiz Hz. Muhammed SAV.


Diğer ikisine vesvese ile şüphe geldiği için, sadece Kainat Kitabından birkaç örnek vermek istiyorum:


Dinle ey nefsim! Allah, insanlara akıl denen cihazı kendisini bulmamız için vermiştir.


Şimdi, Kainatın içindekileri düşünelim. Milyarlarca galaksi var, herbirinde milyarlarca gezegen var, birbirine çarpmadan milyonlarca yıldır çok hassas hesaplarla dönerek ilerliyorlar.


Allah, dünyayı geceyi ve gündüzü oluşturmak için, saatte 1670 km hızla kendi etrafında basket topu gibi döndürüyor. Mevsimleri oluşturmak için ise, dünyayı aynı anda güneşin etrafında saatte 75 bin km hızla döndürüyor. Çok ince hesaplarla…

 

Belgesellerden izliyoruz. Zehirli bir uçan böcek milyonlarca yıldır bal yapıyor. Elsiz bir böcek ipek yapıyor. Tavuğun tornası yok, tezgahı yok, okula gitmedi, milyonlarca yıldır protein deposu aynı yumurtayı çıkarıyor.


Bizim ağzımızın tadını bilen birisi olmalı ki, salataya, çorbaya sıksınlar diye limonu yaratmış. İhtiyacımız olan vitaminleri bilen birisi olmalı ki, portakalı yaratmış.


Ayrıca, bizi de çok seviyor olmalı. Yarattığı portakalın rengi gözümüzün, kokusu burnumuzun hoşuna gidiyor. Bizi seviyor ki, portakalı da elma gibi yaratmamış, dilim dilim ambalajlamış ki, kabuğunu soyunca üstümüzü batırmayalım…


İnsan, kendi yaratılışındaki ve kainattaki mükemmel tasarımı düşününce, herşeyin bir hikmetle yaratıldığını keşfeder.


Mesela bir telefon veya kitap bile kendi kendine olamaz ise, nasıl oluyor da bu harika düzen, muhteşem varlıklar tesadüfen kendi kendine olur.


Mesela hiç düşündük mü? Herşeyin katı halinin kütlesi ağırdır. Neden suyun katı halinin yani buzun kütlesi hafiftir.


Eğer buz ağır olsaydı dibe çökerdi. Bütün okyanus buz tutardı. Bir kışta bütün balıklar ölürdü. Engin merhametli Cenab-ı Allah buzu yukarı kaldırıyor ki, aşağıda yaşam devam etsin.


Biz herşeyi başımızdaki gözümüzle göremeyiz. Mesela telefondaki sesi kulak gözümüzle, yemeğin tuzunu dil gözümüzle, çiçeğin kokusunu burun gözümüzle görürüz.


Allah’ın varlığını ise akıl ve kalp gözü ile anlıyoruz. Başağrısını, elektriği, havadaki ses dalgalarını, mikropları vs. gözle göremediğimiz gibi…


Allah tüm dünyayı insan için yarattı. Yeryüzü sanki bir sofradır. Odunlar , (meyve ağaçları) tabaklarında (dallarıyla), üzüm, elma, kiraz, şeftali, karpuz, muz uzatıyorlar.

 

Bir ağaç çamurlu su içer, bal gibi muz, kavun vs. verir. Mesela bir inek ot yer, su içer, vitaminli süt veriyor...


Ayrıca eti, sütü, derisi, faydalı ; dışkısı gübre oluyor, köylerde tezek olup sobada yanıyor.


Peki insan ne için yaratıldı? İnsanın eti yenmez, sütü yok, derisi işe yaramaz, saçından çorap örülmez, kereste olmaz.


Mesela vücudumuz. Sindirim sisteminden boşaltım sistemine, kan dolaşım sistemine, sinir sisteminden kas sistemine… 


İncelediğimizde bunun gibi çok ince hesaplarla kurulan karmaşık sistemler onu yapan üstün bir aklı gösterir.


İşte, O yaratıcıya Allah diyoruz.


Diyorlar ki, kendi kendine oldu. Mesela ben, bu cep telefonu kendi kendine oluştu, desem inanır mısınız?


Şimdi diyelim ki, yapan mühendis insanlar bu cep telefonuna düşünme kabiliyeti ekledi.


Yani gerçekten akıllı bir telefon oldu farzedelim…  Telefon düşünür der ki;


Beni yaratanın tuşları olmalı, beni yaratanın şarj kablosu olmalı, mikrofonu, hoparlörü, tuş kilidi olmalı, der.


Biz insanlar da bize düşünme kabiliyeti veren zata karşı edepsizce sözler söylüyoruz.


Küçücük aklımızla diyoruz ki, Allah’ı kim yarattı.


Allah bizim böyle düşünmemizi istemiyor. Diyor ki: “La ilahe illallah” Yani Allah’tan başka ilah yoktur.


Çünkü, Allah’ın cemalini ancak cennette göreceğiz inşallah, cennete layık olursak… 

 cemalullah ilahi aşk ile ilgili görsel sonucu

Biz zaten Allah’ın içindeyiz. Balık okyanusu görebilir mi? İnşallah anladın ey nefsim!



Celalin Penceresinden