26 Mart 2018 Pazartesi

Duanın Kabul Edilmesini İstiyorsan


Duanın Kabul Edilmesini İstiyorsan

 

Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

Yüce Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.

 

Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.


 
 

 
Güzel havayı bulmuşken Ankara Sincan Harikalar Diyarı parkında dolaştık
Harikalar Diyarı parkı dünyanın 6. Büyük, Avrupa'nın 2. Büyük parkı. Tam 1200 dönüm. 240 futbol sahası

İçinde yok yok. Büyük havuzunda büyük bir ada bile var. Masal adası

Bu haftaki yazımızda Youtube’da rastladığımız bir videoda geçen yaşanmış hikayeyi, uygulanıp duamızın kabul olması için aktarmak istiyoruz.

 

Aktarıyoruz çünkü dostum ve eski komşum ilahiyatçı Efkan Vural hocam fakirinize, bir Hadisi Şerife iltibasla, Celal sen çok iyi bir ilim taşıyıcısısın, der.

 

Hikaye, dört büyük mezhepten birisinin kurucusu büyük Hadis alimi imam Ahmet Bin Hanbel Hazretlerinin yaşadığı bir olay.

 

Bu hadiseyi, Hanbel Hazretlerinin kitabından arapça çevirip videoda bize anlatan İbrahim Gadban isimli bir Hocaefendi. Allah ondan razı olsun.

 

Video şu: (5dk)

 


 

Şimdi aynen anlatılan hikayeyi anlatarak yazıya başlıyoruz:

 

 

İSTİĞFAR ET Kİ DUAN KABUL OLSUN

 

Ahmet bin Hanbel Hazretleri hadis derlemek amacıyla uzak bir yere giderken yolda yağmur başlıyor, ama sicim gibi yağıyor rahmet. İmam Ahmet o şehrin Camisine giriyor, geceyi orada geçireyim, diyor.

 

Fakat biraz sonra birisi gelip camiide kalamayacağını caminin tadilatta olduğunu söylemiş. Bari eşikte yatayım demiş, onada hayır demiş. Alim bir zat olduğu için münakaşaya girmemiş.  Şehirde ilerlemeye başlamış. Fakat sicim gibi yağmur yağıyor.


Ahmet bin Hanbel hazretleri bir fırının önünden geçerken fırıncı merhamet edip içeri davet ediyor. Gel bari islanma bu gece yanımda dur diye ona bir yer gösteriyor. İmam Ahmet fırıncıyı seyretmeye başlıyor.


Fırıncı fırından her ekmeği çıkardığında, sürekli Estagfirullah diyormuş. Birinci ekmeği çıkarıyor, Estağfirullah, ikinci ekmeği çıkarıyor Estağfirullah, … hep Estağfirullah diyormuş.

Ahmet bin Hanbel Hazretlerinin dikkatini çekmiş. Ve fırıncıya, görüyorumki dilini sürekli istiğfara alıştırmışsın, peki bu istiğfarın meyvesini, faydasını gördün mü diye sormuş.

Fırıncı, istiğfarım sayesinde bugüne kadar Rabbimden ne istediysem bana verdi, iş, aş, ev, çocuk, vs. sadece bir dua'm halen kabul olmadı, demiş.

 

Acaba o kabul olmayan dua neydi?

Ahmet bin Hanbel Hazretleri, nedir o kabul olmayan dua diye sormuş.

Fırıncı demişki; Ahmet bin Hanbel Hazretlerinin mübarek yüzünü görüp, duasını alıp, sohbetiyle şereflenmekti.

Ahmet bin Hanbel Hazretleri;

“Müjdeler olsun sana, Allahü teâlâ duanı öyle bir kabul etti ki, beni sana getirdi, Ahmet bin Hanbel benim'' buyurmuş.

 

*******

Videoda hikayeyi nakleden İbrahim Gadban Hocaefendi şunları söyleyerek videoyu bitiriyor:

 

Derdin mi var, istiğfara sarıl.

Borcun mu var, istiğfara sarıl.

Çocuğun mu olmuyor, istiğfara sarıl.

Çocuğun laf mı dinlemiyor, istiğfara sarıl.

Zalimlerle mi başın dertte, istiğfara sarıl. …

 

Her türlü sıkıntının devası istiğfar da var Allah’ın izniyle.

 


*************

 

Ben bizzat şahidim, ben de dualarımda bol bol Estağfirullah diyip Allah’tan bağışlanma dilerim, belki yüz kez söylerim ve pek çok duam aynen kabul edildi elhamdülillah.

 

Yazımızı, konuyu araştırırken internette rastladığımız şu yazıyla bitiriyoruz:

 

 

İSTİĞFARIN ÖNEMİ

 

Birgün adamın biri İbni Barzak’a gelir ve derki:

“Ey Hazret evlendim seneler geçti fakat hala bir çocuğum olmadı.”

 

İbni Barzak rahmetullahi aleyh kendisine;

İstiğfar getir, “Estağfirullah el-Azim” kelimesini dilinden eksik etme, der.

 

Birkaç ay sonra adam tekrar gelir ve der ki;

“Ey Hazret dediğini yaptım karım hamile kaldı.” der.

 



Başka bir adamda Hasan Basri’ye gelir ve der ki;

“Ey Hasan Basri gökyüzü yağmuru kesti, kıtlık vardır.”

 

Hasan Basri rahmetullahi aleyh;

İstiğfar getir “Estağfirullah el-Azim” (Şânı pek yüce olan Allah’tan bağışlanmamı diliyorum) kelimesini dilinden eksik etme, der.

 


Başka biri gelir yine Hasan Basri’ye:

“Ya Hasan Basri çok fakirim ekmek bulamıyorum.” Der.

 

Hasan Basri bu kişiye de;

İstiğfar getir “Estağfirullah el-Azim” kelimesini dilinden eksik etme, der.

 

Ardından meclistekiler Hasan Basri’ye her gelip şikayet edene “istiğfar getir “Estağfirullah el-Azim” kelimesini dilinden eksik etme” diyorsun diyerek bir nevi sitem ederler.

 

Hasan Basri onlara Allah tealanın şu ayetini okumuyormusunuz diyerek onlara Nuh suresinin 10-12 ayetlerini okudu;


فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ اِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا وَيُمْدِدْكُمْ بِاَمْوَالٍ وَبَنٖينَ وَيَجْعَلْ لَكُمْ جَنَّاتٍ وَيَجْعَلْ لَكُمْ اَنْهَارًا


“Dedim ki: ‘Rabbinize istiğfar getirin; çünkü O, çok bağışlayıcıdır.’ ‘Bağışlama dileyin ki, üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin.’ Mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın.”    (NÛH suresi 10-12. ayet)

 


**********

 

İSTİĞFÂRIN ÜÇ  FAYDASI

 

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir hadîslerinde, istiğfârın faydalarını şöyle beyan buyurmuşlardır:

 

“Bir kimse istiğfârı dilinden düşürmezse, Allah Teâlâ ona her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir kurtuluş yolu gösterir ve ona ummadığı yerden rızık verir.” (Ebû Dâvûd, Vitir, 26/1518; İbn-i Mâce, Edeb, 57)

 

 
Peygamber Efendimiz SAV; Her kim şu istiğfarı yaparsa günahları bağışlanır, der. Ben de her gece yatarken üç kez okurum, inşallah tavsiye ederim:


Estağfirullâh’ellezî lâ ilâhe illâ hû, el-Hayye’l-Kayyûme ve etûbü ileyh: 

“Kendisinden başka ilâh bulunmayan, ebedî hayatla daima diri olan, her şeyin varlığı kendisine bağlı olup kâinatı yöneten Allah’tan beni bağışlamasını diler ve günahlarıma tövbe ederim’ 

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

19 Mart 2018 Pazartesi

Mesnevi Okumaları – 23 – TÖVBE ETSEYDİ GÖZÜ AÇILIRDI


Mesnevi Okumaları – 23 – TÖVBE ETSEYDİ GÖZÜ AÇILIRDI


Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

Yüce Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.


Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.

 


Aylar sonra sokağa çıktım - 13 Mart 2018



Efendim bu hafta yine Hz Mevlana’nın asırlardır Hak aşıklarının gönlüne ılık meltemler estiren Hikmet pınarı bir Kuran tefsiri olan eşsiz eseri Mesnevi’den alıntılara devam ediyoruz.


Şimdi yine sözü çok uzatmadan 23. Mesnevi yazısına başlamak istiyoruz:



FİLOZOFUN GÖZÜ NİYE KÖR OLDU?


Bir filozofun;  "Suyu kaynağından keserse.." âyetini inkâr etmesi


® Kur'ân okuyan biri kitabın yüzünden, yâni mushaftan; "Suyu kaynağından keserse.." âyetini okuyordu.462


Mesnevi’nin Farsçadan dilimize çevrilmiş en güzel tercümesi olan bu kitapta Sertarik Mesnevihan Hz. Şefik Can (1909-2005) dedemiz bu beyitle ilgili sayfanın altına şu dipnotu yazmış:




462 Bu beyit Mülk Sûresi'nin 30. âyetidir. Şu mealdedir: "Eğer suyunuz derine gider de akmaz olursa, size tatlı suyu kim getirir?"


® Cenâb-ı Hakk buyuruyordu ki: "Suyu yerin derinliklerinde gizlerim, kaynaklarını kuruturum, orayı çorak yerlere döndürürüm.


® Benim gibi eşsiz lütuf ve kahr sahibi Allah'tan başka, suyu tekrar kaynağa döndürecek kim vardır?"


® Basit bir mantıkçı filozof o sırada mektebin yanından geçiyordu.


® Bu âyeti işitince beğenmedi de; "Biz de" dedi "suyu kazma ile kazar çıkarırız.


® Biz bel ile yarar, kazma ile kazar, suyu yerin altından üstüne çıkarırız."


® Gece uyudu, rüyasında arslan gibi bir yiğit gördü. O yiğit, filozofa bir tokat attı. İki gözünü kör etti.


® O filozofa dedi ki: "Ey düşüncesiz adam! Eğer sözünde duruyorsan, gözünün kaynağından kazma ile bir ışık, bir nûr çıkar."


® Sabah olmuştu. Sıçradı kalktı. Onun iki gözü de kör olmuştu. Görüş nuru, o iki gözden de uzaklaşmıştı.



EĞER HEMEN TÖVBE ETSEYDİ GÖZÜ GERİ GELİRMİŞ


® Eğer ağlayıp sızlasaydı, tövbe etseydi, kaybolup giden gözlerinin nuru Allah'ın lûtfu ile geri gelirdi.


(Evet geri gelirdi. Şefik Can dedemizin babasının yaşadığı olayda olduğu gibi:




® Fakat tövbe etmek de elde değildir. Tövbe zevki her sarhoşa meze olamaz.


® Yaptığı işlerin uğursuzluğu ve inkârının şomluğu, gönüle giden tövbe yolunu kapatmıştı.


® Onun gönlü katılıkta taşa dönmüştü. Tövbe, oraya ekin ekmek için o taşı nasıl yarabilirdi?463


Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:


463 İnsan günâha girebilir. Günâh işlemeyen kimse bulunabilir mi? Elbette kimse günâh işlemek istemez. Ama elde olmadan nefsin tuzağına düşer de, Hakk'm arzu etmediği bir günahı, bir suçu işlerse, hemen tövbe ve istiğfar etmelidir. Fakat Mevlâna'nın buyurduğu gibi:


"Tövbe; isyan sarhoşlarının ağzına meze olamaz ki." Her günahkâra tövbe etme duygusu verilmemiştir ki. Nasıl ki bazı varlıklı kişilere, zenginlere şükretme duygusu verilmediği gibi. Bir arif, insanın ne kadar âciz olduğunu anlatmak için; "Gönlümde günâh işlemeye istek var / Dildeyse gezer tövbe ile . istiğfar." diye yazmıştır. Bir hadîslerinde yüce Peygamberimiz;




"Sizin dertleriniz, günâhlarınız; devanız da tövbe ve istiğfârınızdır." diye buyurmuşlardır. Fadîl b. lyaz hazretleri; "Günahları terk etmeden af ve mağfiret istemek, yalancıların tövbesidir." dediği gibi, Yahya b. Muâz hazretleri de; "Ben tövbeden sonra işlenmiş bir günâhı tövbeden evvel işlenmiş, bitmiş bir günahtan daha çirkin görürüm." diye buyurmuştur.



TÖVBENİN KABULU İÇİN PİŞMANLIK VE GÖZYAŞI GEREK


® Şuayb Peygamber gibi biri nerede ki, duâ etsin de dağı ekin ekilecek hâle getirsin?  ....... 


® Her gönüle secde için izin yok. Çünkü rahmet ücreti her çalışanın nasibi değildir.


® Aklını başına al da; "Tövbe ederim, Allah'ın lütuf ve keremine sığınırım." düşüncesine kapılarak nefsin isteklerine uyma, günâh işleme.


® Tövbe için bir parlaklık, yâni bir iç yanışı, bir pişmanlık gerek. Tövbe ye bir şimşek, bir bulut yâni âh etmek, nedamet, göz yaşlan dökmek şart.464


Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:


464 Bir hadîs-i şerifte; "Tövbe nedametten, yâni pişmanlıktan ibarettir." diye buyrul- muştur. Yaptığı kötü bir işten pişman olan kişi; "Keşke yapmasaydım." diye piş manlık duyar. İçinden âh eder. Nefsine karşı küçük düşmüş olur. İçinde bir eziklik duyar. İçi yanarak gözünden yaşlar döker. İşte o yanış, tövbenin şimşeği; ağlayan göz de bulut mesabesindedir.




® Bir meyvenin yetişmesi için hararet ve su gerekir. Tövbenin kabulü için de bulut ve şimşek yâni göz yaşı, iç yanışı ister.


® Gönül şimşeği çakmaz, göz bulutu yağmur yagdırmazsa, öfke ateşi, günâh ateşi nasıl söner?



HERŞEY ALLAH’I TESBİH EDER


® Kavuşma şimşeğinin yeşilliği, yâni ilâhî tecellî nurunun parlaklığı gönülde nasıl belirir? Mânâ kaynakları nasıl coşup akar?


® Yağmurlar yağmasa gül bahçesi, yeşilliğe nasıl sır söyleyecek? Menekşe yaseminle nasıl ahidleşecek? 465


Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:


465 Kur'ân-ı Kerîm'de bir çok âyetlerde; "Yerlerde ve göklerde ne varsa hepsi de Allah'ı teşbih etmektedir." diye buyruluyor. İlim de bu gün bizim cansız sandığımız varlık ların, toprağın, taşların, kayaların, etrafımızda bulundurduğumuz eşyanın hepsinin atomlarının bir çekirdek etrafında baş döndürücü hızla döndüklerini haber vermektedir.


 Çıplak gözle göremediğimiz bu hareketleri, maddeleri binlerce defa büyüten mikroskoplarla bilginler gözlemektedir. Atomların dönmesi, varlıkların cansız olmadıklarının, canlı bir belgesidir. Muhyiddîn-i Arabî hazretleri; Futuhât-ı Mekkiyye'sinde; "Ben bütün varlıkların, cansız sandığımız kayaların, kumların, suların, toprakların, bitkilerin, hayvanların, Allah'ı teşbih ettiklerini duymaktayım." diye yazmıştır.


Peygamber efendimiz de bir hadislerinde; "Lüzumsuz yere eşyayı rahatsız etmeyiniz. Çünkü eşya tesbihdedir." diye buyurmuştur. Hz. Mevlâna çiçekleri, ağaçları, konuşturur gibi edebî bir sanat olan "teşhîs" ve "intak" yapmıyor. Onların gizli hareketlerini, konuşmalarını, teşbihlerini gönül kulağı ile duyuyor ve bize duyuruyor.



® Çınar ağacı duâ için nasıl el açacak? Selvi havada nasıl baş sallayacak?


® Çiçekler ilk bahar günlerinde renklerle, kokularla dolu yenlerini nasıl sallamaya başlayacaklar?


® Nasıl olur da lâlenin yanağı kan gibi kızaracak? Nasıl olur da gül, gonca kesesini açıp içindeki altınları saçacak?


® Bülbül nereden.gelecek de gülü koklayacak? Üveyk kuşu "Ku-ku" (=nerede-nerede) diye sevgilisini arayacak?


® Nasıl olur da leylek canla, gönülle; "Lek-lek" (=Senin, senin) diye ga ga vuracak. "Lek" ne demektir? Mülk de senin, mal da senin; her şey senin Allah'ım diyecek.


® Nasıl olur da toprak gönlünde gizlediklerini gösterecek? Nasıl olur da bahçe gökyüzü gibi parlayacak?


® Bahçelerin giymiş olduğu o süslü güzel elbiseleri nereden bulup ge tirmişler? Hepsi de kerem sahibi Allah'tan; hepsi de merhamet sahibi Allah'tan.


® Bütün bu güzellikler onun varlığına şahittir. Bunlar kendini tamamıyla Hakk'a vermiş bir velînin ayak izleri.



ELEST ALEMİ NEDİR?


® Bu güzelliklerin mânâsını anlayan, bu güzellikleri yaratan, ibda' eden o eşsiz pâdişâhtan bir belirti gören, sevinir, mutlu olur. Görmeyen gafil ise uyanılmaz bir uykudadır.466


Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:


466 Beyitte geçen pâdişâhtan maksat Allah'tır. Onu görmek, ondan bir belirti görmek şu anlama gelir: Cenâb-ı Hakk ezelde bütün ruhlara; "Elestü bi-Rabbiküm" (=Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) diye hitap ettiği zaman, gaflette olmayan, uyanık bulunan ruhlar, Hakk'ın o tatlı hitabına; "Evet sen bizim Rabbimizsin." demişlerdi.


Uyanık olmayan, gaflet içinde olan ruhlar da, bu hitaba, istemiyerek "evet" demiş veya dememiş olanlardır. İşte o hitâb esnasında uyanık ve candan "evet" diyen kişiler, Allah'ın dünyadaki eserlerini, baharın güzelliklerini görmekle de uyanık bulunmuş olurlar. Onlar bu âlemdeki güzelliklerde onun belirtilerini, onun san'atını, onun yaratma gücünü görürler.


Ezelde gafil olanlar, bu dünyada da gaflet içinde bulunurlar da, Hakk'ın yaratma gücünü göremezler. Onlar hâlâ gaflette, uyanılmaz bir uykudadırlar.


® Elest âleminde Rabbi'ni görüp mest olan kişinin ruhu, bugün de onun eserlerini, onun yarattığı güzellikleri görür de, Rabbi'ni görmüş gibi kendinden geçer.467


Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:


467 Elest âlemi (Ezel Âlemi): Cenâb-ı Hakk Hz. Âdem'den bulunduğumuz zamana kadar gelmiş, yaşamış, ölüp gitmiş bütün insanların ruhlarına ve kıyamet kopuncaya kadar dünyaya gelecek ruhlar da dâhil olmak üzere, hepsine "Elestü bi-Rabbiküm" (=Ben_ sizin Rabbiniz değil miyim?) diye hitap etmişti. İşte o âlem "Elest Âlemi, Ezel Âlemi"ydi



DÜŞÜNCELER


Hz. Mevlanamız, Mesnevi’nin 2. Cildinin bu bölümünde günah işlediğimizde hemen pişman olup tövbe etmenin önemini hatırlattı, Allah ondan razı olsun.


Şefik Can dedemizin tercümesinden alıntılar yapmama izin veren, Rahmetli Şefik Can Hocamızın talebesi, yaşayan son Mesnevihan sevgili Hayat Nur Artıran Hanımefendiye çok teşekkür ederiz.


Rabbim hepimizi gaflete düşmekten korusun inşallah.

Allah'ım 6 aylık yeğenim Kaan'ı nazarlardan koru - 12 Mart 2018

Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak inşallah.

Cenabı Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip etsin.



Celalin Penceresinden


12 Mart 2018 Pazartesi

Facebook’ta İMAN artıran Paylaşımlarım


Facebook’ta İMAN artıran Paylaşımlarım

 

Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

Yüce Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.

 

Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.

 

Bu haftaki yazımızda Facebook dostlarımız için yazdığımız imanımızı güçlendiren BEŞ KISA YAZIYI paylaşmak istiyoruz.

 


Cenabı Allah bedenlerimize sıhhat, yuvalarımıza huzur, rızkımıza genişlik, işlerimize başarı versin inşallah. Amin.

 

 

1-PEYGAMBERİMİZİN ALLAH’IN ELÇİSİNİN OLMASININ ÜÇ DELİLİ

 

Peygamber Efendimiz SAV gerçekten Allah’ın elçisi mi?

 

Şeytan her insana böyle vesvese atar, ki cevap veremesin ve dinden uzaklaşsın.

2004’te bana da atmıştı, internette ararken cevapları Risalei Nur’da bulmuştum.

 


Şimdi size izninizle Risale-i Nur’dan bu vesveseye karşı verecek cevabımız olsun diye, yüzlerce delilden üçünü paylaşmak istiyorum inşallah, ki imanımız güçlensin.

 

DELİL1:

Okuma yazma bilmeyen ümmi bir ZAT çıkıyor, öyle bir kitap yazıyorki, 14 asırda milyonlarca evliya ve büyük alim yetişiyor; ve o kitaba binlerce tefsir yazıyor. Demek o kitabı Allah yazdırmış.

 

DELİL2:

Sahabeler 63 yıllık ömrünün her dakikasını incelemişler, bir tek küçük günahı bile olmuyor, olsa davası iptal olurdu ve getirdiği din nefsin hiç hoşuna gitmiyor, aç kalmak var, sabah uyanmak var. Allah’ın peygamberi olmaması mümkün mü?

 

DELİL3:

Biz yıllarca uğraşıyoruz, sevdiğimize sigarayı bile bıraktıramıyoruz. O SAV, kaba cahil içki fuhuş batağındaki, kız çocuklarını diri diri gömen merhamet yoksunu bir halktan , karıncayı incitmez bir medeniyet oluşturması ve 23 yılda tüm Arabistan’ı müslüman yapması Allah’ın yardımı olmadan mümkün mü?

 

Demek O SAV ALLAH’IN HAKİKİ PEYGAMBERİDİR.

 

 

2-EĞER GÜNAHSIZ OLSAYDIK

 

Geçenlerde internette bişey okudum.

Bir anne bayan arkadaşına çocuğundan dert yanıyordu :

 

"Çocuğum çok mükemmel bir çocuk. Sabah kalkınca yatağını kendi topluyor, pijamasını katlayıp dolabına koyuyor. Kahvaltıda kendi çayını kendi dolduruyor. Ödevlerini zamanında yapıyor ve sürekli ders çalışıyor. Ama şekerim ben istiyorum ki çocuğum biraz dağınık olsun da arkasından toplayayım, ona sürpriz yemekler yapayım, istiyorum. Tamam yaramaz olmasın ama azıcık hata yapsın ve gelsin benden af dilesin istiyorum. Anneliği yaşamak istiyorum."

 

Bu yazıyı okuyunca Peygamber Efendimizin SAV bir Hadis-i Şerifini hatırladım :

 

"Eğer siz hiç günah işlemez olsaydınız, Allah sizi toptan helak eder, başka insanlar yaratır, onlar günah işlerler, tövbe ederler, kendisi de onları bağışlardı." (Müslim, tevbe,9)

 

Fakat lütfen bu hadisi yanlış anlamayalım. Yani günah işlemeyi teşvik etmiyor. Aksine, Allah bizi günah işlemeye meyilli yaratmıştır; bizim günah işleyeceğimizi biliyor ve bizi tövbe-istiğfar etmeye teşvik ediyor.

 

Tıpkı hata yapınca annesinin eteğine sarılıp ağlayan çocuk gibi, Allah, bizim de hata yaptığımızda kendisine yönelip, tövbe edip af dilememizi istiyor. Kuran'da elliden fazla ayette Rabbimiz tövbe etmeyi teşvik etmektedir. Mesela:

 

"Kötülük işleyip bunun ardından tövbe edenler ve iman edenler; hiç şüphesiz Rabbin, bundan (tövbeden) sonra elbette bağışlayandır, esirgeyendir. " (Araf suresi, 153)

 

Efendimiz SAV buyurur ki:

"Her insan hata yapar. Hata edenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir."

 

 

3-UMUT ETMEK SEVAPMIŞ

 

Ben hergün 15’te Radyo Akra FM’de (Ankara 107.4 fakat ben uydu radyoundan dinliyorum) rahmetli Prof Dr Mahmud Esad Coşan (1938-2001) Hocaefendinin hadis sohbetini işime ara verir, dinlerim.

 


20 Ocak 2018 Cumartesi yine yirmibeş dakika bizi hadis ikliminde dolaştırdı. Allah rahmet etsin. Dinlediğim bir Hadisi Şerif çok hoşuma gitti, paylaşmak istiyorum.

 

Hadisin metni uzundu aklımda tutamadım ama hoşuma gitmesinin nedeni Peygamber Efendimizin SAV üç şeyle kolayca sevap kazanacağımızı bildirmesiydi.

 

1-Allah’a iman edip tevekkül etmek, 2-Bela anında sabır bineğine binmek ve 3-Sıkıntı, bela, hastalık geldiğinde güzel günlerin geleceğine dair hep umutlu olmak.

 

Esad hocamız tek tek açıkladılar. Sabır da bir binekmiş. Yani nasıl at, deve, araba, otobüs, tren birer binekse ve bizi gitmek istediğimiz yere ulaştırırsa, sabır bineği de bizi hedefimiz cennete götürür, dedi. (Bu arada benim hedefim cennette Allah’ın Cemalini seyretmek inşallah)

 

Ve karamsar düşünmeyip umutlu olmak, namaz kılar gibi insana sevap kazandırırmış.

 

Ne olursa olsun umudunuzu asla kaybetmeyin engelli kardeşlerim, Allah Kün der ve oluverir. (Yasin suresi, 82. ayet) Umut etmek hem sevap, hem bizim yaşama sevincimiz.

 

Her zaman “Bu da geçer Ya Hû” , (Bu da geçer Ey Allah’ım) deyin inşallah.

 

 

4-NEYİ BEKLİYORLAR?

 

Peygamber Efendimiz SAV Cuma günleri Kehf suresini okumayı tavsiye etmiştir.

 

Kehf Suresi'ni, cuma gecesi ve gündüzü okumanın çok faziletli olduğuyla ilgili hadisler vardır. Örneğin:

"Cuma gecesi Kehf suresini okuyan, Kıyamette, yerden göğe kadar bir nurla aydınlanır. İki cuma arasında işlediği (küçük) günahlar da affolur." (Değişik rivayetler için bk. et-Terğıbü ve't-Terhib, Kitabu'l-Cuma,  1/512-513)

 

Acizane düşüncem arapça okuyup geçmek için tavsiye etmedi Efendimiz SAV. Oradaki ayetler ve kıssalar üzerinde düşünmemizi istedi.

 


Kehf suresinde Rabbimiz beşten fazla kıssa anlatır. Bendeniz arapça bilmeme rağmen bu yüzden anlayıp düşünmek için her Cuma Youtubedan Kehf suresini arapça dinler ve dinlerken ekrandan Türkçe mealini okurum.

 


 

Geçen Cuma bir ayet dikkatimi çekti. Rabbimiz, insanların İMAN ETMEME VE KENDİSİNDEN AF DİLEMEMELERİNİN sebebini açıklıyor. Allah kalplerin özünü bilir.

 

“Kendilerine doğru yolu gösteren (peygamber ve Kur'an) geldiği halde insanları, iman etmekten ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan şey, ancak (onların) önceki (günahkâr) toplumlara uygulanan sürecin (bela ve musibetlerin) kendilerine de uygulanmasını ya da (nihai) azabın ahirette başlarına gelmesini beklemeleridir!”

(KEHF SURESİ, 55. AYET)

 

Rabbimiz açıkca bize, illa başınıza bir felaket gelmesini mi bekliyorsuz, diyor. O zaman çok geç olur. Aynen sigaranın zararlarını bile bile alışkanlığı bırakamamak gibi. Bırakmak için kanser olmayı bekliyorlar sanırım. Bu ayetteki mana doğru evet..

 

İşin gerçeği, Allah bizden tövbe ederek af dilememizi bekliyor. Sonsuz cömert Cenabı Allah’ın cenneti geniştir. O, affetmeye hazır, Rahman ve Rahim olan Rabbimizden bağışlanma dileyelim. Çünkü peygamberler hariç hepimiz günahkarız.

 


Tövbe Ya Rabbi! Günahlarımızı ve hatalarımızı affet ve ört. Sen affetmeyi seversin.

 

Bizi kapından kovma, bizi affedecek Sen’den başka Rabbimiz yok, bizi affet.  Amin…

 


 

5-İNŞALLAH DİYENDEN ALLAH NİÇİN MEMNUN OLUR?

 
İnşallah demenin anlamı Allah izin verirse, Allah nasip ederse gibi anlamlara gelir biliyorsunuz. Ama çoğumuz bu sözü kullanmıyoruz; Yarın akşam size geleceğim, haftasonu sinemaya gideriz, yazın denize tatile gideceğiz, … gibi.
 
Allah, imtihan dünyasının kanunu irademizi serbest bırakmış, o yüzden her şeçimimizi yaratıyor inşallah demesek bile. Fakat inşallah demek çok sevaptır. Hem inşallah deyin, diye ayette emir var, Hem Allahı anmış olup zikir sevabı alıyoruz.
 
“Hiçbir şey hakkında "yarın bunu muhakkak yapacağım" deme. Ancak "İnşallah"deyip ALLAH'ın dilemesi şartına bağlarsan müstesnadır. Unuttuğun zaman da yine Rabbini an ve "umulur ki Rabbim beni bundan daha hayırlı ve doğru bir yola eriştirir" de.” (Kehf suresi 23,24.ayetler)
 
Eğer Allah, inşallah demediğimiz isteklerimizi yaratmasaydı, her sözümüzde inşallah derdik. Öyle değil mi? Mesela sık sık elektrik kesilseydi, cümlelerimizi değiştirirdik.
 
Elektrik gelirse maça bakacağız, elektrik kesilmezse dizi izleyeceğiz, telefonu şarj edeceğim, … gibi. Ama elektiğin kesilmesine ihtimal vermediğimiz için elektrik sözünü kullanmayız.
 
Allah’ta her istediğimiz fiili yarattığı için işlerimizi O’nun dilemesine bağlayıp inşallah demiyoruz. Nefsini bilen Rabbini bilir, hadisince düşününce şöyle bir keşif yaptım.
 
Mesela bir baba düşünün, çocuklarının konuşmalarını işitiyor. Çocuk diyorki; peki babam izin verirse yarın dışarda oynayalım. Baba çok memnun olmaz mı?
 
İşte Rabbimiz de kulunun inşallah demesinden böyle memnun ve razı olur.
 


Peygamber Efendimiz SAV buyurur ki:

 

“Kişinin ‘İnşallah’ demesi imanın kemalindendir.” (Suyuti, Camiu’s-sağir, II/ 50)

 

 

Celalin Penceresinden