Mesnevi Okumaları – 23 – TÖVBE ETSEYDİ GÖZÜ AÇILIRDI
Merhaba
sevgili gönül dostlarımız,
Yüce
Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.
Allah'ın,
Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.
Efendim bu hafta yine Hz Mevlana’nın asırlardır
Hak aşıklarının gönlüne ılık meltemler estiren Hikmet pınarı bir Kuran tefsiri
olan eşsiz eseri Mesnevi’den alıntılara devam ediyoruz.
Şimdi yine sözü çok uzatmadan 23. Mesnevi
yazısına başlamak istiyoruz:
FİLOZOFUN GÖZÜ
NİYE KÖR OLDU?
Bir filozofun; "Suyu kaynağından keserse.." âyetini inkâr etmesi
® Kur'ân okuyan biri kitabın yüzünden, yâni
mushaftan; "Suyu kaynağından keserse.." âyetini okuyordu.462
Mesnevi’nin
Farsçadan dilimize çevrilmiş en güzel tercümesi olan bu kitapta Sertarik
Mesnevihan Hz. Şefik Can (1909-2005) dedemiz bu beyitle ilgili sayfanın altına şu dipnotu
yazmış:
462 Bu beyit Mülk Sûresi'nin 30. âyetidir. Şu
mealdedir: "Eğer suyunuz derine gider de akmaz olursa, size tatlı suyu kim
getirir?"
® Cenâb-ı Hakk buyuruyordu ki: "Suyu yerin
derinliklerinde gizlerim, kaynaklarını kuruturum, orayı çorak yerlere döndürürüm.
® Benim gibi eşsiz lütuf ve kahr sahibi Allah'tan
başka, suyu tekrar kaynağa döndürecek kim vardır?"
® Basit bir mantıkçı filozof o sırada mektebin
yanından geçiyordu.
® Bu âyeti işitince beğenmedi de; "Biz
de" dedi "suyu kazma ile kazar çıkarırız.
® Biz bel ile yarar, kazma ile kazar, suyu yerin
altından üstüne çıkarırız."
® Gece uyudu, rüyasında arslan gibi bir yiğit
gördü. O yiğit, filozofa bir tokat attı. İki gözünü kör etti.
® O filozofa dedi ki: "Ey düşüncesiz adam!
Eğer sözünde duruyorsan, gözünün kaynağından kazma ile bir ışık, bir nûr
çıkar."
® Sabah olmuştu. Sıçradı kalktı. Onun iki gözü de
kör olmuştu. Görüş nuru, o iki gözden de uzaklaşmıştı.
EĞER HEMEN TÖVBE
ETSEYDİ GÖZÜ GERİ GELİRMİŞ
® Eğer
ağlayıp sızlasaydı, tövbe etseydi, kaybolup giden gözlerinin nuru Allah'ın
lûtfu ile geri gelirdi.
(Evet geri
gelirdi. Şefik Can dedemizin babasının yaşadığı olayda olduğu gibi:
® Fakat
tövbe etmek de elde değildir. Tövbe zevki her sarhoşa meze olamaz.
® Yaptığı işlerin
uğursuzluğu ve inkârının şomluğu, gönüle giden tövbe yolunu kapatmıştı.
® Onun
gönlü katılıkta taşa dönmüştü. Tövbe, oraya ekin ekmek için o taşı nasıl
yarabilirdi?463
Yine Şefik Can
dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:
463 İnsan günâha girebilir. Günâh işlemeyen kimse
bulunabilir mi? Elbette kimse günâh işlemek istemez. Ama elde olmadan nefsin
tuzağına düşer de, Hakk'm arzu etmediği bir günahı, bir suçu işlerse, hemen
tövbe ve istiğfar etmelidir. Fakat Mevlâna'nın buyurduğu gibi:
"Tövbe; isyan sarhoşlarının ağzına meze
olamaz ki." Her günahkâra tövbe etme duygusu verilmemiştir ki. Nasıl ki
bazı varlıklı kişilere, zenginlere şükretme duygusu verilmediği gibi. Bir arif,
insanın ne kadar âciz olduğunu anlatmak için; "Gönlümde günâh işlemeye
istek var / Dildeyse gezer tövbe ile . istiğfar." diye yazmıştır. Bir
hadîslerinde yüce Peygamberimiz;
"Sizin dertleriniz, günâhlarınız; devanız da
tövbe ve istiğfârınızdır." diye buyurmuşlardır. Fadîl b. lyaz hazretleri;
"Günahları terk etmeden af ve mağfiret istemek, yalancıların
tövbesidir." dediği gibi, Yahya b. Muâz hazretleri de; "Ben tövbeden
sonra işlenmiş bir günâhı tövbeden evvel işlenmiş, bitmiş bir günahtan daha
çirkin görürüm." diye buyurmuştur.
TÖVBENİN KABULU İÇİN
PİŞMANLIK VE GÖZYAŞI GEREK
® Şuayb Peygamber gibi biri nerede ki, duâ etsin
de dağı ekin ekilecek hâle getirsin?
.......
® Her gönüle secde için izin yok. Çünkü rahmet
ücreti her çalışanın nasibi değildir.
® Aklını başına al da; "Tövbe ederim, Allah'ın
lütuf ve keremine sığınırım." düşüncesine kapılarak nefsin isteklerine
uyma, günâh işleme.
® Tövbe için bir parlaklık, yâni bir iç yanışı,
bir pişmanlık gerek. Tövbe ye bir şimşek, bir bulut yâni âh etmek, nedamet, göz
yaşlan dökmek şart.464
Yine Şefik Can
dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:
464 Bir hadîs-i şerifte; "Tövbe nedametten,
yâni pişmanlıktan ibarettir." diye buyrul- muştur. Yaptığı kötü bir işten
pişman olan kişi; "Keşke yapmasaydım." diye piş manlık duyar. İçinden
âh eder. Nefsine karşı küçük düşmüş olur. İçinde bir eziklik duyar. İçi yanarak
gözünden yaşlar döker. İşte o yanış, tövbenin şimşeği; ağlayan göz de bulut
mesabesindedir.
® Bir meyvenin yetişmesi için hararet ve su
gerekir. Tövbenin kabulü için de bulut ve şimşek yâni göz yaşı, iç yanışı
ister.
® Gönül şimşeği çakmaz, göz bulutu yağmur
yagdırmazsa, öfke ateşi, günâh ateşi nasıl söner?
HERŞEY ALLAH’I
TESBİH EDER
® Kavuşma şimşeğinin yeşilliği, yâni ilâhî
tecellî nurunun parlaklığı gönülde nasıl belirir? Mânâ kaynakları nasıl coşup
akar?
® Yağmurlar yağmasa gül bahçesi, yeşilliğe nasıl
sır söyleyecek? Menekşe yaseminle nasıl ahidleşecek? 465
Yine Şefik Can
dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:
465 Kur'ân-ı Kerîm'de bir çok âyetlerde;
"Yerlerde ve göklerde ne varsa hepsi de Allah'ı teşbih etmektedir."
diye buyruluyor. İlim de bu gün bizim cansız sandığımız varlık ların, toprağın,
taşların, kayaların, etrafımızda bulundurduğumuz eşyanın hepsinin atomlarının
bir çekirdek etrafında baş döndürücü hızla döndüklerini haber vermektedir.
Çıplak
gözle göremediğimiz bu hareketleri, maddeleri binlerce defa büyüten mikroskoplarla
bilginler gözlemektedir. Atomların dönmesi, varlıkların cansız olmadıklarının,
canlı bir belgesidir. Muhyiddîn-i Arabî hazretleri; Futuhât-ı Mekkiyye'sinde;
"Ben bütün varlıkların, cansız sandığımız kayaların, kumların, suların,
toprakların, bitkilerin, hayvanların, Allah'ı teşbih ettiklerini
duymaktayım." diye yazmıştır.
Peygamber efendimiz de bir hadislerinde;
"Lüzumsuz yere eşyayı rahatsız etmeyiniz. Çünkü eşya tesbihdedir."
diye buyurmuştur. Hz. Mevlâna çiçekleri, ağaçları, konuşturur gibi edebî bir
sanat olan "teşhîs" ve "intak" yapmıyor. Onların gizli
hareketlerini, konuşmalarını, teşbihlerini gönül kulağı ile duyuyor ve bize
duyuruyor.
® Çınar ağacı duâ için nasıl el açacak? Selvi
havada nasıl baş sallayacak?
® Çiçekler ilk bahar günlerinde renklerle,
kokularla dolu yenlerini nasıl sallamaya başlayacaklar?
® Nasıl olur da lâlenin yanağı kan gibi
kızaracak? Nasıl olur da gül, gonca kesesini açıp içindeki altınları saçacak?
® Bülbül nereden.gelecek de gülü koklayacak?
Üveyk kuşu "Ku-ku" (=nerede-nerede) diye sevgilisini arayacak?
® Nasıl olur da leylek canla, gönülle;
"Lek-lek" (=Senin, senin) diye ga ga vuracak. "Lek" ne
demektir? Mülk de senin, mal da senin; her şey senin Allah'ım diyecek.
® Nasıl olur da toprak gönlünde gizlediklerini
gösterecek? Nasıl olur da bahçe gökyüzü gibi parlayacak?
® Bahçelerin giymiş olduğu o süslü güzel
elbiseleri nereden bulup ge tirmişler? Hepsi de kerem sahibi Allah'tan; hepsi
de merhamet sahibi Allah'tan.
® Bütün bu güzellikler onun varlığına şahittir.
Bunlar kendini tamamıyla Hakk'a vermiş bir velînin ayak izleri.
ELEST ALEMİ NEDİR?
® Bu güzelliklerin mânâsını anlayan, bu
güzellikleri yaratan, ibda' eden o eşsiz pâdişâhtan bir belirti gören, sevinir,
mutlu olur. Görmeyen gafil ise uyanılmaz bir uykudadır.466
Yine Şefik Can
dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:
466 Beyitte geçen pâdişâhtan maksat Allah'tır.
Onu görmek, ondan bir belirti görmek şu anlama gelir: Cenâb-ı Hakk ezelde bütün
ruhlara; "Elestü bi-Rabbiküm" (=Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) diye
hitap ettiği zaman, gaflette olmayan, uyanık bulunan ruhlar, Hakk'ın o tatlı
hitabına; "Evet sen bizim Rabbimizsin." demişlerdi.
Uyanık olmayan, gaflet içinde olan ruhlar da, bu
hitaba, istemiyerek "evet" demiş veya dememiş olanlardır. İşte o
hitâb esnasında uyanık ve candan "evet" diyen kişiler, Allah'ın dünyadaki
eserlerini, baharın güzelliklerini görmekle de uyanık bulunmuş olurlar. Onlar
bu âlemdeki güzelliklerde onun belirtilerini, onun san'atını, onun yaratma
gücünü görürler.
Ezelde gafil olanlar, bu dünyada da gaflet içinde
bulunurlar da, Hakk'ın yaratma gücünü göremezler. Onlar hâlâ gaflette,
uyanılmaz bir uykudadırlar.
® Elest âleminde Rabbi'ni görüp mest olan kişinin
ruhu, bugün de onun eserlerini, onun yarattığı güzellikleri görür de, Rabbi'ni
görmüş gibi kendinden geçer.467
Yine Şefik Can
dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:
467 Elest âlemi (Ezel Âlemi): Cenâb-ı Hakk Hz.
Âdem'den bulunduğumuz zamana kadar gelmiş, yaşamış, ölüp gitmiş bütün
insanların ruhlarına ve kıyamet kopuncaya kadar dünyaya gelecek ruhlar da dâhil
olmak üzere, hepsine "Elestü bi-Rabbiküm" (=Ben_ sizin Rabbiniz değil
miyim?) diye hitap etmişti. İşte o âlem "Elest Âlemi, Ezel Âlemi"ydi
DÜŞÜNCELER
Hz. Mevlanamız, Mesnevi’nin 2. Cildinin bu bölümünde günah
işlediğimizde hemen pişman olup tövbe etmenin önemini hatırlattı, Allah ondan
razı olsun.
Şefik Can dedemizin tercümesinden alıntılar yapmama izin veren,
Rahmetli Şefik Can Hocamızın talebesi, yaşayan son Mesnevihan sevgili Hayat Nur
Artıran Hanımefendiye çok teşekkür ederiz.
Rabbim hepimizi gaflete düşmekten korusun inşallah.
Allah'ım 6 aylık yeğenim Kaan'ı nazarlardan koru - 12 Mart 2018 |
Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak inşallah.
Cenabı Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize
nasip etsin.
Celalin Penceresinden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder