Neden Bir
Saat Boş Vaktim Yok?
Hiç boş zamanımın olmamasının nedeninden
bahsetmeden önce, izninizle vaktimi nasıl değerlendirdiğimi ana başlıklar
halinde özetlemek istiyorum:
Ben güne sabah namazı ile başlarım ve artık uyumam.
Şimdi
şu saatlerdedir ama ilerde değişik mevsimlerde de benzer şekilde günü
planlarım. (Yazıyı 20 Kasım 2015’te
yazdım.)
Bugün 5:45’te sabah namazı alarmıyla
uyandım. Babamı çağırdım, lazımlık ördekle işettirdi gibi ayrıntıları atlıyorum, çünkü ben herşeyiyle muhtaç biriyim biliyorsunuz.
Namaz ve baklavalı duam 6:30
gibi bitti. Bugün 6:33’te güneş doğdu ve Dost Tv’yi açtım, Kuran’ı dinlerken
altındaki Türkçe mealini okudum. Vakit
dolunca işrak namazı kıldım.
Bazı özel zikirlerim var. 7:20-8:00 arası bunları
yaptım. Annem uyandı. Kahvaltı
hazırlanana kadar salavatlarla ve Kuşluk namazı kılarak sevap kazandım.
Bu iki namazın önemini şu köşe
yazısından okuyabilirsiniz:
Peki, neden mi böyle ibadet ediyorum. Çünkü
Allah’ın rızasını ve sevgisini kazanmak istiyorum ki, Allah nazlı, kalbi kırık
Celal kulunu kırmıyor. Hamdolsun bazı önemli dualarım gerçekleşti.
Kahvaltıdan sonra çay
içerken o gün 257 kişilik e-mail listeme göndereceğim yazıyı ‘Sevdiğim Yazılar‘ blog sayfasında yayınladım
ve ordan kopyalayıp listeme mail attım.
Sonra yazdığım kitabı açtım. Düşüne düşüne
yazmaya ve düzenlemeye devam ettim. Derken ezan yaklaşırken Efendimizin SAV
ruhuna 100 salavat okuyup hediye ederim.
Öğle ve ikindi namazı arası yine kitap, ve
arada Facebook’la uğraştım. Akşam ezanı okunmadan yemek yeriz. Akşam namazı,
özel zikir ve dualarla yatsı okunana kadar devam eder.
Yatsıyı kılmadan bazı
kanallarda zap yaparak günün haberlerini izlerim. Sonra yatsı ve yine
Efendimize SAV salavat hediyesi. Sonra radyo veya Youtube’dan güzel bir dini sohbet
dinlerim.
Bazen TRTMüzik kanalında ruhumu
dinlendiren sanat müziği programı olursa izlerim ve…
Ve 22-22:30 gibi yatarım. Sabah erken
uyandığım için hemen uyurum.
Evet gördüğünüz gibi boş vaktim hiç yok, peki
neden mi?
Çünkü ömür çok kısa ve yapılacak işler çok fazla; Hem (Namazını
kılan bir insanın) çalışmak ibadettir.
"Hakikati idrak etmiş bir insanın bu
dünyada boşa geçirilecek bir ânı yoktur."
Osman Nuri Topbaş
Bu sözü kendime şiar edindim inşallah. Hepimiz
biliyoruz ki ölüm yaklaşıyor ve büyük bir hızla ahirete doğru gidiyoruz. Önümüzde
dehşetli bir azap yurdu cehennem var. Dünyaya dalıp, ölümü ve ahireti
unutup, günahlarla ibadetten uzak, ömür geçiren nice insanlarımız var.
Diyebilirsiniz evet, insanların aklı var,
düşünsünler... Haklısınız, zaten biz inanmış müminlere düşen "emri bil
maruf nehyi anil münker" yani iyiliğe teşvik edip, kötülükten
sakındırmak ve böylece akla kapı açıp düşünmelerini sağlamak…
Şeytan
var, nefis var, şeytanlaşmış insanlar var, dünyanın cazibelerine çekip
ibadetten uzaklaştırmaya çalışan internet, televizyon, bilgisayar, alışveriş merkezleri...
vs. var.
Sevgili Peygamberimiz SAV, Din
nasihattir, diyor. İnsanlar düşünsünler diye Kuran'daki ayet tekrarları bu
mahiyettedir.
Ben de acizane bu mailleri ve yazıları, okuyan
dostlarımız, bir anlık da olsa, dünyanın geçici olduğunu ve ahireti
unutmasınlar diye gönderiyorum..
“Kuran Allah kelamıdır:
Günümüz teknolojisiyle
keşfedilmiştir ki
gelmiş geçmiş, yaşayan milyarlarca insanın
parmak izi farklıdır.
Hz. Muhammed SAV 1400
sene önce
Bilmesi mümkün mü farklı parmak izini?
"Biz parmak uçlarına
varıncaya kadar yeniden yapmaya kadiriz" (Kıyame,4)
Hayırlı Cumalar”
Şimdi bu sene babam yaşlanıp çabuk yorulduğu
için Cuma‘ya gitmiyorum. Iyi ki gitmiyorum. Önceden namazdan sonra AVM’ye
yemeğe gidiyorduk ve neredeyse tüm günüm bitiyordu.
Ama tabi dostlarım için her zaman ayıracak vaktim vardır. Çünkü bizim hamurumuzun mayası Sevgi ve dostluktur.
Ama tabi dostlarım için her zaman ayıracak vaktim vardır. Çünkü bizim hamurumuzun mayası Sevgi ve dostluktur.
Ömür, doğum ile ölüm
arasında geçen zaman dilimi, insanoğluna bahşedilen en büyük nîmet ve paha
biçilmez bir sermayedir. İnsanın en
kıymetli sermayesi ömrüdür.
Vaktin önemi, Türk
atasözünde “Vakit, nakittir.”
ifadesiyle vurgulanmaktadır. Çünkü vakit içerisinde nakit kazanmak mümkün
olduğu halde, nakitle kaybedilen vakti kazanmak mümkün değildir.
İnsana verilen ömür bir buz misali devamlı
eriyip tükenmektedir. İşte, yaşantımıza yön verecek hayatın içinden ibretli bir
olay…
Bağdat’ta ağustos sıcağı
ortalığı yakıp kavurmaktaydı. Herkes, serinleyeceği gölge bir yer, ferahlatacak
bir rüzgâr arıyordu. Çarşı-pazar kurulmuş, alışveriş başlamıştı.
Bu arada bir adam, yüksek
dağların mağaralarından getirdiği buzları satıyordu. Buz kalıpları eriyip ziyan
olmadan bir an önce onları satmalıydı. Gel gör ki, ekonomik durgunluk sebebiyle
fazla buz satılmıyordu.
Öğle sıcağı bastırınca
buzlar yavaş yavaş erimeye başladı. “Mal canın yongasıdır!” ya; tek sermayesi
olan buzlarının gözü önünde eridiğini görmek, adamın içini de eritiyordu.
Erimenin hızlanmasıyla
içi yanan adam şöyle bağırmaya başladı: “Sermayesi sürekli tükenen bu fakirden
buz alan yok mu?”
O sırada talebeleriyle
oradan geçmekte olan büyük veli Cüneyd-i Bağdadî bu sözleri duyunca birden
durdu ve olduğu yere çöktü. Başını ellerinin arasına aldı.
Talebeler telaşlandılar
ve “Ne oldu hocam?” diye sordular. Cüneyd-i Bağdadî, “Şu adamın söylediklerine
dikkat edin!” diyerek, buz satıcısının tarafına baktı.
Adam, içinin yandığı
sesinden belli olacak şekilde sürekli bağırıyordu: “Sermayesi tükenen buzcudan
alışveriş yapan yok mu?” Büyük veli şunları söyledi talebelerine:
“Bu sözler beni sarstı. Eriyenin sadece
buzlar değil, aynı zamanda ömrüm olduğunu farkettim. Sıcak, adamın maddî
sermayesi olan buzları eritip tükettiği gibi, zaman da asıl sermayemiz olan
ömrümüzü tüketiyor. Saniye saniye, dakika dakika ömür buzumuz eriyor,
hissedebiliyor musunuz? Sahip olduğunuz en değerli sermaye ömürdür. Adamın
buzlarının erimesine olduğu kadar, ömürlerimizin boşa tükenmesine karşı içimiz
sızlamıyor ne yazıkki...”
Talebeler ayak üstü
unutamayacakları iyi bir ders almış, çok etkilenmişlerdi. Düşüne düşüne
yollarına devam ettiler.
Allah hakikati idrak ettirip zamanımızı
verimli kullanmamızı nasip eylesin.
Celalin Penceresinden