Pırasa
hiç bu kadar lezzetli gelmemişti
Okulların sömestr
tatiline girmesiyle birlikte, Çorum’da görevli öğretmen kızkardeşim ve eniştem bize geldiler. Yeğenlerimi de özlemiştim.
Haftasonu hem alışveriş
hem de yeğenlerimi gezdirmek için bir alışveriş merkezine gittiler. Annemi de
götürün, o da çoktandır evden çıkmadı diyerek, annemi de götürmelerini istedim.
Annem, yok yavrum evde yemek yok, sen açsın,
diye gitmek istemedi. Anne ya, hiç mi oruç tutmadık, peynir, zeytin yeriz,
nolcak dedim, git torunlarınla vakit
geçir, diyerek gönderdim.
Ben çocuklardan
alamadığım bilgisayarı şimdi almış, yeni yazımı yazıyordum. Aradan iki saat
geçince babam öbür odadan seslendi. Celal
acıktın mı, getiriy mi bişeyler?
Evet baba acıktım ama akşam ezanı okunmak üzere, namazı
kılayım ondan sonra inşallah. Ama baba yemek
var mı ki, dedim.
Babam, geçen gün annenin
yaptığı pırasa yemeği dolapta
duruyor, onu ısıtacağım, yanına da yeşillik koyacağım, dedi.
Ben yemek seçmem ama
açıkcası pırasayla doymuyorum ama
tamam babacım, dedim. Namazdan sonra babam
tepsiyle yemeği getirdi.
Ben çoğu zaman yatakta
oturuyorum ve yatağın altına girip önüme gelen bir hasta masası üzerinde hem laptopta çalışıyorum, hem yemeğimi
yiyiyorum.
Babam, hasta masası
üzerindeki laptopı yatağın üzerine aktardı. Sonra getirdiği tepsiyi masaya koydu. Ben pek
televizyon izlemiyorum, fakat yemeği yerken televizyonu açtım.
Yemeğe başlamadan
kanallarda gezerken bir kanalda
haberlerin başladığını görünce izlemeye karar verdim. Bir yandan da pırasadan
birkaç kaşık yemeye aldım.
Babam, sürekli hareketsiz
oturduğumdan kilo almamam için, sağolsun taze normal ekmek vermiyor. Her öğünü bir dilim bayat tam buğday ekmeği
ile yiyorum. Allah ondan razı olsun.
Pırasa ile nasıl doyacam
diye düşünürken haberlerde izlediğim bir
sahne ile, o pırasa bana etten lezzetli geldi. Allah’a nasıl şükrettim,
anlatamam.
Biliyorsunuz üç yıldır (2014’teyiz) Suriye’de iç savaş var. Haberler şu cümleler ile başladı. Bunu
internette bir haber sitesinden buldum ki anlatacağım
sahnenin nedenini öğrenelim.
İç savaşın
yaşandığı Suriye'de bir yıldan bu yana rejim güçlerinin kuşatması altında olan
ve çevredeki kontrol noktalarından insani ve tıbbi malzemenin girişine izin
verilmeyen Filistinli mültecilerin kaldığı Şam’daki Yermuk Kampı'nda daha önce
68 kişinin açlıktan hayatını kaybettiği belirtilmişti.
Haberde gördüğüm şuydu. Atılan bombalarla yıkılan bina molozlarından toplanan
odunlarla sokakta bir ateş yakmışlar ve taşlarla çevrili o ateşin üzerinde bir kazanda su kaynamaktadır.
Haberi anlatan kişi kaynayan o suyla çorba yapıldığını söyledi. Ama bildiğimiz çorba
değil, sadece tuz ve buldukları
kırmızı biber gibi baharatları
kaynayan suda karıştırıyorlar, dedi.
Soğuktan
üşüyen bir kadın, yıkık bina yığınlarının birinin kenarında sıcak çorbasını
iştahla içiyordu. Çünkü günlerdir açtı. Tabi kaşıkla değil, tasla içiyordu.
O an önümdeki pırasa ve buğday ekmeğine baktım,
içim şükür duyguları ile doldu. Şöyle düşündüm. Bu pırasa ve bayat ekmek, şimdi o kadına etten lezzetli gelirdi.
Üstelik ben sıcacık kaloriferli evde oturuyorum.
Bir de üstüne demli çay geldi. Aslında huzur ve mutluluk nedir, biliyor
musunuz?
Allah
hepimize öyle çok nimetler vermiş ki, saysak bitiremeyiz. Özgür bir ülke, sağlıklı
beden, sadık eşimiz, şirin evlatlar, maaşlı işimiz, sıcak evimiz, arabamız,
akan suyumuz, televizyon izlemek, müzik dinlemek, soframızdaki yemekler, simit
ve demli çay, dört mevsim havamız, ...
Bunlardan
birtanesi için bile şükrediyorsak, işte kalbimizde hissettiğimiz o duygu,
huzurdur. Bu
yazıyı yazarken şimdi ezan okundu. Rabbimize nasıl şükredeceğiz?
İşte NAMAZ
O’na teşekkürdür. Hamdolsun bugünümüze...
Celal’in Penceresinden