25 Şubat 2019 Pazartesi

Ereğli’yi Çok Seviyorum


Ereğli’yi Çok Seviyorum

 

ÖMÜR UZATAN MERHAMET

 

Ümmü Kays bint-i Mihsan -radıyallâhu anha- anlatıyor:

 

“Oğlum ölmüştü. Bu sebeple çok üzüldüm. Onu yıkayan kimseye teessürle:

 

«–Oğlumu soğuk su ile yıkama, onu öldüreceksin!» dedim. Ukkâşe -radıyallâhu anh- hemen Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gidip benim söylediklerimi haber verdi. Allâh Rasûlü tebessüm ettiler ve:

 

“–Böyle mi söylüyor! Öyleyse onun ömrü uzadı.” buyurdular.

 

Hadîsin râvîsi: “Biz, bu kadın kadar uzun yaşayan başka bir kimse bilmiyoruz.” demiştir. (Nesâî, Cenâiz, 29

 

******************

 

Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

 

Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.

 


Bu hafta size içimden geldiği gibi sohbet etmek istiyoruz. Yazıya kısa ve güzel bir anektod ile başladık. İnşallah her konuda merhametlilerden oluruz.

 

 

HAYATIMIZIN GAYESİ NEDİR?

 

Uzayda milyarlarca galaksi varmış. Her galaksinin içinde en az iki yüz milyar yıldız ve gezegen varmış. Dünyamız, milyarlarca galaksiden Samanyolu isimli galaksi içerisindedir ve Samanyolu içindeki milyarca gezegenden biridir.

 

Bir A4 kağıdını noktalarla doldursak ve Kainatı bu kağıt varsaysak; Dünya sadece bir nokta gibidir sanmayın. Dünya, o noktayı oluşturan milyonlarca atomdan çok daha küçüktür..

 


Yani dostlarımız, bütün bu savaşlar, kavgalar bu kainattaki bu minnacık yer için.

 

Hepimiz Kainatı Allah’ın yarattığına inanıyoruz. Peki niçin yarattı? Bence mutlak fakirliğimizi, acizliğimizi, güçsüzlüğümüzü farketmemiz ve Allah’a teslim olan bir kul olmamız yani müslüman olmamız için... Celalin penceresinden öyle görünüyor.

 

Allah bu dünyayı bizi imtihan etmek için yaratmıştır.

 

Cenâb-ı Hak, insanı kulluk imtihanı için yarattı. Bu cihanı da bu imtihanın bir dekoru ve bir dershânesi olması için vâr etti. Âyet-i kerîmelerde buyurulur:

 “Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.” (ed-Duhân, 38)

 

“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzûrumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (el-Mü’minûn, 115)

 

“İnsanlar yalnız; «İnandık!» demekle hiç imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar?” (el-Ankebût, 2)

 

O hâlde her akıl sahibi idrâk etmeli ki;

 

İnsan, bu cihana keyfince vakit tüketmek için gelmemiştir. İlâhî mes’ûliyetleri ve vazifeleri vardır. Hayat sermayesini ciddî bir gaye ile ilâhî ölçüler ışığında değerlendirmek mecburiyetindedir.

Mes’ûliyet; sorumlu olmak, muâhezeye ve sorguya çekilecek olmak demektir. (Osman Nuri Topbaş,)

 

Allah bu imtihanı kazanmamız için bize sürekli yardım ediyor. Nasıl mı, kibre kapılmayalım diye gökyüzüne bakmamızı emrediyor, tefekkür edince de Allah’ın azametini ve acizliğimizi anlıyoruz.

 

Ve böylece başımıza gelen hadiselere sabrediyor ve sahip olduklarımıza şükrediyoruz.

 

 

ALLAH’A ŞÜKÜR HASTAYIM

 

Bu hayatta en önemli şey ne paradır ne sağlıktır, en önemli şey imandır.

 

Allah’ın varlığına ve birliğine, meleklere, peygamberlere, kitaplara, kadere, ahiret gününe kalpten inanmak, yani imandır.

 

İman olmazsa hiç bir amelimiz geçerli  olmaz. İmansız olarak ölen ahirette perişan olur.

 

Allah kullarına tuzak kurar, avlamak ister. Yani imana kavuşturmak için vesileler yaratır. Düşünsün, bu tarafa dönsün ister. Hastalık, vefat, kaza, gibi. Yeterki düşünelim, aklımızı kullanalım.

 
25 yıllık can dostum Mustafa Alkaş (solda) ve Kadir Yılmaz engelli dostlarını ziyarete geldiler
.- Ankara Sincan, Fatih - 24 Şubat 2019



Ben bu FA hastalığı sayesinde gafletten uyandım. Büyük islam alimi Bediüzaman Said Nursi Hazretleri Hastalar Risalesi isimli eserinde hastalığın kazanımlarını anlatırken derki:

 

Hastalık ise, birden gözünü açtırır. Vücuduna ve cesedine der ki: "Lâyemut (ölümsüz) değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni Yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan."

 

İnsan hastalandığında aslında ne kadar aciz, zayıf, güçsüz olduğunun farkına varır. Gafletle dünyaya daldığını, hasta olması bildirir. Çünkü hiç ölmeyecek gibi yaşıyordu.

 

Böylece hasta insan, bir ibadet olan ‘ölümü düşünmeyi aklından hiç çıkarmaz ve ölüm sonrası, yani asıl hayat ahiret hayatını kazanmak için ömür dakikalarını ibadetle değerlendirir.

 

İşte ticaret budur. Ömür dakikalarımızı verip cenneti satın alıyoruz. Allah öyle merhametliki, ömrümüzü O verdi zaten, sadece irademizi serbest bıraktı. Ki özgür irademizle ibadeti seçelim inşallah. Aslında Allahu Teala ibadetimizin şekline değil, kalbimizin temizliğine ve gayretimize bakıyor.

 

İşte hastalık bu nokta-i nazardan (bu bakış açısından) hiç aldatmaz bir nâsih (nasihatçi) ve ikaz edici bir mürşiddir. (yol gösterici rehber) Ondan şekvâ (şikayet) değil, belki bu cihette (bu yüzden) ona teşekkür etmek, eğer fazla ağır gelse sabır istemek gerektir.

 

Ve Hz. Bediüzzaman bu son cümlede, hasta oldum diye sızlanmasın, üzülmesin; aksine, ahirete hazırlanması için milyonlarca sağlıklı insan içinden kendisini SEÇİP hastalık verdiğinden dolayı Allaha TEŞEKKÜR etsin, diyor.

 

 

EREĞLİ’Yİ ÇOK SEVİYORUM

 

1973 Konya Ereğli doğumluyum. 1982’de babamın işi dolayısıyla Ankara’ya taşındık.

 

Evet dünyaya gözümü açtığım yer Konya’nın yeşil ilçesi Ereğli’deki dedemin bağ evidir.

 

Bağ evi derken şehir merkezinden uzak sanmayın. Batı Alagözlü mahallesinde Ereğli’nin saygın ailelerinden Demirel’lerin babası Kazım Demirel’in bahçeli villasının karşısındaydı; dedem yürüyerek yarım saate çarşıya inerdi.  

 

Ereğli, 1985’lere kadar hayalleri zorlayacak derecede güzel, harikulâde, masallar diyarı misal efsanevi bir şehirdi. Dedemgilin ve mahallemizdeki bütün evlerin geniş bahçesi vardı.

 

Her bahçe su arklarıyla iki km yukarıdaki Alan Akar dediğimiz akarsuya bağlıydı.

 

Alan Akar’ın suyu İvriz’den geliyormuş. Tabi, İvriz suyunun Baraja akıtılmasıyla doksanlardan başlayarak bütün su arkları ve bahçelerin çoğu kurudu.

 

Ama yine de Ereğli’miz yeşildir.

 

6-7 Yaş Çocukluğumdan hatırladığım şey, yemyeşil bahçemiz ve sık sık yağan yağmurdu. Evimizin avlusundaki 5X5 metre çiçeklikte babannem hertür çiçek yetiştirirdi.

 

Bahçemizde ise birçok meyve ağacı vardı: Elma, Erik, Vişne, Kayısı, Şeftali, Armut, Ceviz... Ereğli’nin meşhur Beyaz Kirazı...

 

Çocukluğumdan beri Ankara’dan izinlerde gelirdik. Fakat burada evimiz olmadığı için akrabalarımızda kalır ve Ereğli’ye doyamadan dönerdik.

 

Şimdi ise 2011’de Ereğli’den ev aldık çok şükür. Artık Ereğli’ye doyuyordum. Fakat FA Hastalığım ilerleyip şeker, idrar tutamama, kıl dönmesi gibi hastalıklarımdan dolayı vede güneş çarpmasından ötürü az çıkıyordum.

 

Babam 2017’de kısmi felç geçirdi hala düzelmedi, kendini zor idare ediyor ve benimle daha çok kardeşim Faik ilgileniyor. 2017 yazında gelemedik. Zaten 2018’de de Ereğli’ye Faik götürdü, getirdi.

 

Ve babam, annem ve ben epey hastayız, inşallah artık Ereğli’ye gelmek hayal olmaz.

 

 
İvriz Kaya Anıtı - MÖ 8. yüzyıla ait


Ulu Camiyi, Park Site AVMyi, Mis Pideyi, Şehitler Parkını, Üçgöz Parkını, Sitemizin bahçesini, İvriz’i, Temiz Havayı, Engelsiz Yarınlar Derneği çay bahçesini çok özlüyorum.

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

18 Şubat 2019 Pazartesi

Mesnevi Okumaları – 45 – Aşk Bir Davaya Benzer


Mesnevi Okumaları – 45 –  Aşk Bir Davaya Benzer

 

Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

Yüce Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.

 

Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.

 


Efendim bu hafta yine Hz Mevlana’nın asırlardır Hak aşıklarının gönlüne ılık meltemler estiren Hikmet pınarı bir Kuran tefsiri olan eşsiz eseri Mesnevi’den alıntılara devam ediyoruz.

 

Şimdi yine sözü çok uzatmadan 45. Mesnevi yazısına başlamak istiyoruz:

 

 

ABDAL KİMDİR?

 

Mademki arslan değilsin, ileri doğru adım atma.

 

® Mademki arslan değilsin, aklını başına al, ayağını ileri atma, çünkü ecel kurttur. Senin canın ise dişi bir koyun gibidir.

 

® Eğer sen, ilâhî vasıfları kazanmış abdal bir kişi isen ve senin koyunun arslan oldu ise, yâni nefsânî arzularını yenerek ruhunu arındırdı isen, emin olarak gel; ölümün başını eğmiş, sana yenilmiş, alt olmuştur.

 

® Abdal kimdir? Varlığı değişmiş, Allah'ın lûtfu ile onun şarabı sirke olmuş kişidir.432

 

Mesnevi’nin Farsçadan dilimize çevrilmiş en güzel tercümesi olan bu kitapta Sertarik Mesnevihan Hz. Şefik Can (1909-2005) dedemiz bu beyitle ilgili sayfanın altına şu dipnotu yazmış:

 

432 Abdal denilen ermişler Allah'ın çok sevdiği velîlerdir. Kötü ahlâkları, iyi ahlâkla değiştirdikleri için onlara "abdal" denilmiştir.

 

© Fakat sen dünya sarhoşusun, kendini arslan olacak bir yiğit sanıyorsun. Hattâ "arslanım" zannına düşmüşsün; aklını başına al da ileri atılma.

 

® Ben cefâya uğrayıp, kemâle ereceği ve safa bulacağı zaman kaçan, sonra da manevî safa, huzur dileyen kişiye şaşarım.433

 

Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:

 

433 Çünkü sevgilinin cefâsı, kalpteki günah pasını siler, temizler. Cefâdan, belâdan şikâyet etmek ise, o pasın kalmasını, belki artmasını istemektir.

"Yârin cefâsı, cümle safadır, cefâ değil. Yâri 'cefâ kılar' diyen, ehl-i vefa değil."

 

 

AŞK BİR DAVAYA BENZER

 

® Aşk bir. dâvaya benzer, cefâ çekmek da tanıktır. Tanığı olmayan, dâva kaybedilir.

 

® Kadı senden tanık isterse, sakın ona incinme; cefâyı, kederi, ızdırabı güler yüzle karşıla. Onları bağrına bas da, hakikat definesini elde et.434

 

Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:

 

434 Define tılsımlı bir yılan tarafından korunduğu için, Mevlâna; "Yılan gibi olan cevr ve cefâya katlanın ki, yâra kavuşasınız." demek istiyor.

 

® Ey oğul, senin başına gelen cefâlar, belâlar sana değildir; sende bulunan kötü huylaradır. Sende bulunan kötülük sıfatının gidebilmesi içindir.

 

® Anan sana kızınca; "Allah canını alsın." der. Fakat onun istediği, senin değil de, sendeki kötü huyun ölümüdür.

 

® Edep ve terbiyeden kaçan kimseler, mertliğin de, mertlerin de, şereflerini, onurlarını çiğnemişlerdir.

 

© Güzelce dövülmüş, ve elenmiş az miktardaki tatlı badem; acı badem içine giren, acı bademlerin içine karışan çok miktardaki bademden daha hoştur.

 

® Bademin acısı ve tatlısı görünüşte bîrdir, ayırdedilemez. Kusur şunda ki, onların şekilleri, görünüşleri bir ama, gönülleri bir değil; birisi acı, birisi tatlı.

 

 


ALLAH’A İNANMAYANLARLA YOLDAŞLIK ETME !

 

® Allah'a inanmayan kişinin gönlünde korku vardır. Çünkü O, öbür dünyanın, yâni âhiretin hâlinden şüphe eder, zanla, şüphe ile yaşar durur.

 

® Onun da bir yolu vardır. Orada koşar durur. Fakat o yol bir hakîkat menzile varamaz. Gönlü kör olan kişi adımı korka korka atar.

 

® Yolcu gideceği yolu bilmezse, nasıl yol alabilir? Korku ile, dertlerle ve gönül almalarla dolu olarak gider.

 

® Birisi; "Hey yolcu! Dikkat et, bu tarafa yol yoktur." derse, korkusundan hemen orada durur.

 

® Fakat gönlü ile hakikati duyan ve yolu bilen kişinin kulağına hiç böyle hay huylar girer mi?

 

® O hâlde, ey sâlik, sen böyle deve yürekli, yâni korkak insanlarla yoldaşlık etme! Çünkü darlık ve korku vaktinde onlar işe yaramazlar.

 

 


DÜŞÜNCELER

 

     Çocukluğumuzdan beri duyarız; Burası imtihan dünyası. Dünyada imtihan oluyoruz. Peki neyin imtihanıdır bu?

 

    Cenab-ı Allah kainatı yaratmadan önce ruhlar âlemini yaratmıştır. Ruhlar aleminde dünyadaki geçmiş, şu an yaşayan ve gelecek olan milyarlarca insanın ruhunu, velhasıl ruhların hepsini bir anda yaratmıştır.

 

    İşte o zaman Cenab-ı Allah bütün ruhlara hitaben: Elestü bi-Rabbiküm (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) buyurunca; Bütün ruhlar Kâlû: Belâ’ (Evet, Sen bizim Rabbimizsin) dediler.

    Ve hepsi de birbirine şahit tutuldu.   (Araf suresi, 172. ayet)

 

    Allahu Teala, bütün ruhlara beden elbisesi giydirip bu dünyaya imtihana gönderdi.

 

    Cenab-ı Allah, Madem ki Rabbim sensin, dedin; görelim gerçekten seviyormusun; seni birtakım sıkıntı, bela, hastalıklarla imtihan edeceğim. Bakalım sabredip şükredecek misin? Şu bir gerçek ki; söz ile ifade edilen sevgiden, hâl ile ortaya koyulan sevgi, saygı elbet çok daha derin ve gerçektir.

 

    Allaha aşkla söylediğimiz o seni seviyorum sözünü ispat etmek için dünyadayız. La ilahe illallah sözünü yaşarsak ispat etmiş oluruz. Allahtan başka ilah yok, sözünü…

 

    Bu sözü yaşamak, Muhammeden Resulullah demekle yani La ilahe illallah’ı yaşayarak gösteren Peygamber Efendimizin SAV yaşamını hayatımıza rehber almakla gerçekleşir.  Daha dünya kurulmadan bize dava açıldı. Allah'a olan aşkını ispat et diye. Mahşerdeki büyük mahkemede, Allah'a olan aşkımızın şahitleri, çektiğimiz hastalıklar, dertler, sıkıntılar, üzüntüler, ve sabrettiğimiz ibadetler, haramlar, günahlar olacaktır.

 

    Rabbimiz bazı inatçı inanmayanlara hiç hastalık, dert, ızdırap, sıkıntı vermiyor. Ki, Allah’ı hatırlamasınlar. Firavunun ömrü boyunca başı bile ağrımamış.

 

Başımıza gelen her musibet Allah’tan bize gelen ilahi mesajlardır. Eğer ki bizler, dert ve sıkıntılarımızın sevgilimizden geldiğini anlayabilirsek, o zaman bu sıkıntı ve kederlerimizin içindeki rahmeti fark eder, dolayısıyla da sevinç duyar, lütfedilen bu nimete bol bol şükrederiz. 

 

    "Aşk bir davaya benzer, cefa çekmek de davanın tanığıdir. tanığı olmayan her dava mutlaka kaybedilir. Cefa, ızdırap, keder senin aşkının tanıklarıdır. "

 

                                         Hz. Mevlânâ, Mesnevi, c.3, 4008

 

    (Bu Freidreich Ataksisi ve şeker hastalığım, çektiğim sıkıntılar, mahşerde Allah'a olan aşkımın tanıkları olacaklar İnşallah.)

 

    Fakat şunu da bilmek gerekir ki, Cenab-ı Allah’ın imtihan yoluyla bizleri denemesine, bilmesine hiç ihtiyaç yok. Yüce Yaratıcı yarattığı kulun ne olduğunu daha ruhlar alemindeyken bilir.

 

    İmtihan, biz aciz kullar için gerekli. O, sadece hiç kimseye haksızlık yapılmadığını anlamamızı, görmemizi, bilmemizi ister.

 

[Yukarıdaki bilgileri, yaşayan son Mesnevihan (Hz. Mevlana’nın eseri Mesnevi’yi her yönüyle en iyi bilen kişi) sevgili Hayat Nur Artıran Hanımefendi’nin izniyle “Aşk Bir Davaya Benzer” kitabından özetledik.]

 


Şefik Can dedemizin tercümesinden alıntılar yapmama izin veren, Rahmetli Şefik Can Hocamızın talebesi, yaşayan son Mesnevihan sevgili Hayat Nur Artıran Hanımefendiye çok teşekkür ederiz.

 

Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak inşallah.

Cenabı Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip etsin.

 

 

Celalin Penceresinden