Ereğli’yi Çok Seviyorum
ÖMÜR
UZATAN MERHAMET
Ümmü Kays
bint-i Mihsan -radıyallâhu anha- anlatıyor:
“Oğlum ölmüştü. Bu sebeple çok üzüldüm. Onu yıkayan
kimseye teessürle:
«–Oğlumu
soğuk su ile yıkama, onu öldüreceksin!» dedim. Ukkâşe -radıyallâhu anh- hemen
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gidip benim söylediklerimi haber
verdi. Allâh Rasûlü tebessüm ettiler ve:
“–Böyle mi
söylüyor! Öyleyse onun ömrü uzadı.” buyurdular.
Hadîsin râvîsi: “Biz, bu kadın kadar uzun yaşayan başka bir kimse bilmiyoruz.” demiştir.
(Nesâî, Cenâiz, 29
******************
Merhaba
sevgili gönül dostlarımız,
Allah'ın,
Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.
Bu hafta
size içimden geldiği gibi sohbet etmek istiyoruz. Yazıya kısa ve güzel bir anektod
ile başladık. İnşallah her konuda merhametlilerden oluruz.
HAYATIMIZIN GAYESİ
NEDİR?
Uzayda milyarlarca galaksi varmış. Her galaksinin
içinde en az iki yüz milyar yıldız ve gezegen varmış. Dünyamız, milyarlarca
galaksiden Samanyolu isimli galaksi içerisindedir ve Samanyolu içindeki
milyarca gezegenden biridir.
Bir A4 kağıdını noktalarla doldursak ve Kainatı
bu kağıt varsaysak; Dünya sadece bir nokta gibidir sanmayın. Dünya, o noktayı
oluşturan milyonlarca atomdan çok daha küçüktür..
Yani dostlarımız, bütün bu savaşlar, kavgalar bu
kainattaki bu minnacık yer için.
Hepimiz Kainatı Allah’ın yarattığına inanıyoruz.
Peki niçin yarattı? Bence mutlak fakirliğimizi, acizliğimizi, güçsüzlüğümüzü
farketmemiz ve Allah’a teslim olan bir kul olmamız yani müslüman olmamız için...
Celalin penceresinden öyle görünüyor.
Allah bu dünyayı bizi imtihan etmek için
yaratmıştır.
Cenâb-ı Hak, insanı kulluk imtihanı için yarattı. Bu cihanı da bu imtihanın bir dekoru ve bir dershânesi olması için vâr etti. Âyet-i kerîmelerde buyurulur:
“Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.” (ed-Duhân, 38)
“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzûrumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (el-Mü’minûn, 115)
“İnsanlar yalnız; «İnandık!» demekle hiç imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar?” (el-Ankebût, 2)
O hâlde her akıl sahibi idrâk etmeli ki;
İnsan, bu cihana keyfince vakit tüketmek için gelmemiştir. İlâhî mes’ûliyetleri ve vazifeleri vardır. Hayat sermayesini ciddî bir gaye ile ilâhî ölçüler ışığında değerlendirmek mecburiyetindedir.
Mes’ûliyet; sorumlu olmak, muâhezeye ve sorguya çekilecek olmak demektir. (Osman Nuri Topbaş,)
Allah bu imtihanı kazanmamız için bize sürekli
yardım ediyor. Nasıl mı, kibre kapılmayalım diye gökyüzüne bakmamızı emrediyor,
tefekkür edince de Allah’ın azametini ve acizliğimizi anlıyoruz.
Ve böylece başımıza gelen hadiselere sabrediyor
ve sahip olduklarımıza şükrediyoruz.
ALLAH’A ŞÜKÜR
HASTAYIM
Bu hayatta en önemli şey ne paradır ne sağlıktır,
en önemli şey imandır.
Allah’ın varlığına ve birliğine, meleklere,
peygamberlere, kitaplara, kadere, ahiret gününe kalpten inanmak, yani imandır.
İman olmazsa hiç bir amelimiz geçerli olmaz. İmansız olarak ölen ahirette perişan
olur.
Allah kullarına tuzak kurar, avlamak ister. Yani
imana kavuşturmak için vesileler yaratır. Düşünsün, bu tarafa dönsün ister.
Hastalık, vefat, kaza, gibi. Yeterki düşünelim, aklımızı kullanalım.
25 yıllık can dostum Mustafa Alkaş (solda) ve Kadir Yılmaz engelli dostlarını ziyarete geldiler .- Ankara Sincan, Fatih - 24 Şubat 2019 |
Ben bu FA hastalığı sayesinde gafletten uyandım.
Büyük islam alimi Bediüzaman Said Nursi Hazretleri Hastalar Risalesi isimli
eserinde hastalığın kazanımlarını anlatırken derki:
Hastalık ise, birden gözünü
açtırır. Vücuduna ve cesedine der ki: "Lâyemut
(ölümsüz)
değilsin, başıboş
değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak,
seni Yaratanı düşün, kabre gideceğini
bil, öyle hazırlan."
İnsan hastalandığında aslında ne kadar aciz, zayıf, güçsüz olduğunun farkına varır. Gafletle dünyaya daldığını, hasta olması bildirir. Çünkü hiç ölmeyecek gibi yaşıyordu.
Böylece hasta insan, bir ibadet olan ‘ölümü düşünmeyi’ aklından hiç çıkarmaz ve ölüm sonrası, yani asıl hayat ahiret hayatını kazanmak için ömür dakikalarını ibadetle değerlendirir.
İşte ticaret budur. Ömür dakikalarımızı verip cenneti satın alıyoruz. Allah öyle merhametliki, ömrümüzü O verdi zaten, sadece
irademizi serbest bıraktı. Ki özgür irademizle ibadeti seçelim inşallah. Aslında Allahu Teala
ibadetimizin şekline değil, kalbimizin temizliğine ve gayretimize bakıyor.
İşte hastalık bu nokta-i nazardan (bu bakış açısından)
hiç aldatmaz bir nâsih (nasihatçi) ve ikaz edici bir mürşiddir.
(yol gösterici rehber)
Ondan şekvâ (şikayet) değil,
belki bu cihette (bu yüzden) ona teşekkür
etmek, eğer fazla ağır gelse sabır
istemek gerektir.
Ve Hz. Bediüzzaman bu son cümlede, hasta oldum diye
sızlanmasın, üzülmesin; aksine, ahirete
hazırlanması için milyonlarca sağlıklı insan içinden kendisini SEÇİP hastalık verdiğinden dolayı Allah’a TEŞEKKÜR etsin, diyor.
EREĞLİ’Yİ ÇOK
SEVİYORUM
1973 Konya Ereğli doğumluyum. 1982’de babamın işi
dolayısıyla Ankara’ya taşındık.
Evet dünyaya gözümü açtığım yer Konya’nın yeşil ilçesi Ereğli’deki
dedemin bağ evidir.
Bağ evi
derken şehir merkezinden uzak sanmayın. Batı Alagözlü mahallesinde Ereğli’nin
saygın ailelerinden Demirel’lerin babası Kazım Demirel’in bahçeli villasının
karşısındaydı; dedem yürüyerek yarım saate çarşıya inerdi.
Ereğli, 1985’lere kadar hayalleri zorlayacak derecede güzel,
harikulâde, masallar diyarı misal efsanevi bir şehirdi. Dedemgilin ve
mahallemizdeki bütün evlerin geniş bahçesi vardı.
Her bahçe su arklarıyla iki km yukarıdaki Alan Akar dediğimiz
akarsuya bağlıydı.
Alan Akar’ın suyu İvriz’den geliyormuş. Tabi, İvriz suyunun Baraja
akıtılmasıyla doksanlardan başlayarak bütün su arkları ve bahçelerin çoğu
kurudu.
Ama yine de Ereğli’miz yeşildir.
6-7 Yaş Çocukluğumdan hatırladığım şey, yemyeşil bahçemiz ve sık
sık yağan yağmurdu. Evimizin avlusundaki 5X5 metre çiçeklikte babannem hertür
çiçek yetiştirirdi.
Bahçemizde ise birçok meyve ağacı vardı: Elma, Erik, Vişne, Kayısı,
Şeftali, Armut, Ceviz... Ereğli’nin meşhur Beyaz Kirazı...
Çocukluğumdan
beri Ankara’dan izinlerde gelirdik. Fakat burada evimiz olmadığı için
akrabalarımızda kalır ve Ereğli’ye doyamadan dönerdik.
Şimdi ise
2011’de Ereğli’den ev aldık çok şükür. Artık Ereğli’ye doyuyordum. Fakat FA
Hastalığım ilerleyip şeker, idrar tutamama, kıl dönmesi gibi hastalıklarımdan
dolayı vede güneş çarpmasından ötürü az çıkıyordum.
Babam 2017’de
kısmi felç geçirdi hala düzelmedi, kendini zor idare ediyor ve benimle daha çok
kardeşim Faik ilgileniyor. 2017 yazında gelemedik. Zaten 2018’de de Ereğli’ye
Faik götürdü, getirdi.
Ve babam, annem
ve ben epey hastayız, inşallah artık Ereğli’ye gelmek hayal olmaz.