25 Eylül 2017 Pazartesi

Neşet Ertaş’ın Gönül’ü


Neşet Ertaş’ın Gönül’ü

 

Günaydın sevgili gönül dostlarımız, güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle…  

 

Bugün 25 Eylül 2017. Neşet Ertaş’ın (1938-2012) ölüm yıldönümü.

 


Aslında bu hafta için başka bir yazı hazırlamıştık fakat iyi kalpli dostum Hülya Keleş abla şu yazısını paylaştı. Acizane onu erteleyip bu hafta Neşet Ertaş’ı yazalım istedik.

 

Öncelikle Hülya Keleş ablanın kısa ve güzel yazısını paylaşacağız, ardından da beş yıl önce yazdığımız “Neşet Ertaş’ın Gönül’ü” isimli yazımızı yeniden düzenleyeceğiz:

 

ACI VE AŞK İNSANI ADAM YAPAR

 

Eğer bir eser şöyle yüreğinize dokunuyorsa, altında ya bir acı yada bir aşk vardır. O acı ve o aşk, insanı adam yapar, Neşet Ertaş gibi...

 

Neşet Ertaş gazinoda çalıştığı yillarda bir kıza aşık olur. Babası memleketten gelir. Kızı Neşet'e uygun görmez. Ama gönül bu işte... Neşet Ertaş babasını kırmak istemez ama gönlüne de söz geçiremez.

 

Evlenirler, üç çocukları olur. Boşanırlar. Zaman içinde anlaşılır babanın haklılığı... Sonrası gönül yanık... Baba haklı. Sevgili gitmiş. Alır Neşet Ertaş sazı eline, vurur sazın teline...

 

Önce babasına seslenir: "Cahildim dünyanın süsüne kandım."

Sonra giden eşine: "Yazımı kışa çevirdin Leylam. " ...

 

İnsanın Kamil olma yolculuğunu; Hayatı, aşkı, acıyı yaşayıp, farkına varmış insanın güzelliğini yaşatır Neşet Ertaş’ın eserleri...

 

Ne bu eserler ölür, ne de bu insanlar...

 

Hülya Keleş

 

NEŞET ERTAŞ’IN GÖNÜL’Ü

 

Güne radyo dinleyerek başlıyorum. Dün yine her sabah olduğu gibi Radyo7'de kalbi güzel, samimi, sevgi dolu dost Erkan Koç'un programını dinlemeye başladım. Seçtiği güzel müziklerle çayımı yudumlarken o üzücü haberi paylaştı, büyük ozan Neşet Ertaş'ı kaybettik dedi, ilk ondan duydum ve çok üzüldüm herkes gibi... (25 Eylül 2012)

 

Erkan Koç radyo programına Neşet Ertaş'ı tanıyan bir çok ünlü ismi aldı. Fatih Kısaparmak bağlandığında bir cümle söyledi, gün boyu beynimde o söz yankılandı. "Size bir ipucu. Neşet Ertaş'ın hemen hemen her türküsünde "Gönül" sözü geçer" dedi.

 

Gerçekten de “gönül” kelimesinin Ertaş’ın şahsi lügatinde çok özel bir yeri var. O adeta, tıpkı Yunus gibi, Hacı Bektaş-i veli gibi kendisini ”gönüller yapmaya” adamış biri... “gönül”ün geçmediği türküsü yok dense yeri...

 


Akşam boş kalınca bunu araştırayım, dedim. Hemen her haber sitesinde kısaca hayatını anlatmışlar. Bir haber sitesinde rahmetlinin kendi ağzından hayatını şiir şeklinde anlattığı şiirde bir dörtlük dikkatimi çekti. Sonra internetten türkü sözlerini inceledim.

 

O zaman babamdan öğrendim sazı
Engin gönül ile Hakk’a niyazı
O yaşımda yaktı bir ahu gözü
Mecnun gibi çölde kaldın dediler


 

KİMDİ BU GÖNÜL?

 

Naçizane şöyle bir tahminde bulunduk: Neşet baba çocukken bir kıza aşık olur. Kız da ona aşık olur. Bu aşk yaşanırken kız -nedenini bilemiyorum- vefat eder. Ve Neşet babanın o gönül sızısı bir ömür geçmez ve bize muhteşem türküler olarak yansır.

 

Evet türkülerinde anlattığına göre ceylan gözlü, kaşı keman, kirpiği yay gibi, burnu fındık, ağzı kahve fincanı, tatlı dilli, güler yüzlü bir acem kızıdır. Ve o kızın ismi "Gönül" diye düşünmekteyiz.


Çok etkilenmiştim. Bu bahar (Mayıs 2017) yeni çıkan naçiz hayatımızı anlattığımız "İçimdeki Bitmeyen Özlem" isimli kitabımızda aşık olduğum kıza "Gönül" rumuzu verdim.

 

Şu dörtlükten de aşıkların henüz onbeş yaşından küçük olduklarını anlıyoruz:

 

Kar mı yağmış yüce dağlar başına
Merhamet eylemez gözlerimin yaşına
Daha değmemiştim on beş yaşına
Vurdu felek kırdı kollarımı dalından
Nerelere gidem arz edeyim halimden

 

İnşallah Neşet Ertaş şimdi o sevdiğiyle cennet bahçesinde buluşmuştur. Allah rahmet etsin.

 


********************************************

 

işte "Gönül" sözü geçen BAZI türkülerden O mısralar:

 

Kaşların karasına
Kurbanım arasına
Ancak sen melhem olun
Göynümün yarasına


********************

Söylerim sözüm almıyo
O yar yüzüme gülmüyo
Garip gönlümü bilmiyo (eyvah ey...)

Kendim ettim kendim buldum
Gül gibi sararıp soldum


************************

Kurusa fidanım güllerim solsa
Gönlümde solmayan gülümsün benim
Yaprakların gazel olsa dökülse
Daha taze fidan, dalımsın benim


*************************

Gönül Dağı yağmur yağmur boran olunca
Akar can özümde sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca
Sinemi yaralar dil gizli gizli


*************************

Şu garip halimden bilen işveli nazlı
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Datlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen


**************************

Sözüm yok şu benden kırıldığına
Gidip başka dala sarıldığıma
Gönülüm inanmıyor ayrıldığına
Gözyaşım sen oldun kahırım sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin


***************************

Zülüf dökülmüş yüze
Kaşlar yakışmış göze
Usandım bu candan
Dert ile geze geze

Gün doğdu aştı böyle
Gönlümüz coştu böyle
Sen orada ben burda
Ömrümüz geçti böyle

 

***************************

Ben bu yıl yarimden ayrı düşeli
Her günüm bir yıla döndü gidiyor
Gine zindan oldu dünya başıma

Gönlüm ataşlara yandı gidiyor
Ömrüm boş hayale kandı gidiyor


****************************

Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın
Bende gülmedim yalan dünyada
Sen beni gönlümce mutlumu sandın
Ömrümü boş yere çalan dünyada

Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüne gelen dünyada

Sen ağladın canım ben ise yandım
Dünyayı gönlümce olacak sandım
Boş yere aldandım boş yere kandım
Rengi gönlümde solan dünyada

Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüne gelen dünyada

Bilirim sevdiğim kusurun yoğdu
Sana karşı benim hayalim çoğdu
Felek bulut oldu üstüme yağdı
Yaşları gözüme dolan dünyada

Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüne gelen dünyada

Ne yemek ne içmek ne tadım kaldı
Garip bülbül gibi feryadım kaldı
Alamadım eyvah muradım kaldı
Ben gidip ellere kalan dünyada

Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüne gelen dünyada

 

Yalan Dünya türküsünü dinlemek için tıklayınız:

 

https://www.youtube.com/watch?v=P1jQ86ROJqM

 

**************************

 


Unesco tarafından “Yaşayan insan hazinesi” seçilmişti.

Bu yalan dünyaya bir Neşet Ertaş daha gelmez.

 

Kendimi şanslı hissediyorum. 2001’de Sincan-Fatih metro temel atma törenine Neşet Ertaş gelmişti ve konserini canlı izlemiştim, elhamdülillah.

 

Allah rahmet etsin. Bizi cennette buluştursun inşallah. Yazımızı sevgili Neşet Ertaş’ın en güzel sözlerini paylaşarak bitiriyoruz:

 

EN GÜZEL NEŞET ERTAŞ SÖZLERİ

 

GönüI kimi severse, aşk onda güzeIdir.

 

Kadın insandır. Biz erkekIer ise insanoğIu.

 

Ne güzeI özetIemiş usta; sen beni güIünce mutIu mu sandın, yaIandan yüzüme güIen dünyada.

 

Sevgi dünyasına yaIan girmez, gönüIden sevmeyen Hak’ka eremez.

 

Nerde bir türkü söyIeyen görürsen korkma yanına otur. Çünkü kötü insanIarın türküIeri yoktur!

 

Kendini biIen biImeyenin kusuruna bakmaz!

 

Kendi kendisinden utanmayan, yeryüzünde hiç kimseden utanmaz.

 

Biz doğduğumuzdan beri yoksuIduk. VarIığı görmedik ki yoksuIIuktan şikayet edeIim.

 

Bir de şu var; GönIün’ün eşini buIan garip değiIdir.

 

Aşk biterse yoruIur insan, ben ne zaman öIürsem Neşet yoruIdu desinIer.

 

Denizi seyretmek gibidir bozkırda gökyüzünü seyretmek.

 

İIimsizIik biIgisizIik yüzünden, cehaIet hortIayıp çıkar mı çıkar. SevgisizIik saygısızIık yüzünden, insan insandan bıkar mı bıkar.

 

GeI seveIim, seviIeni seveni sevgisiz suratIar güImüyor canım, nice gördüm dizIerini döveni, giden ömür geri geImiyor canım.

 

Can yakıp da kaIp kırma ey insanoğIu. Senin de güI benzin soIacak bir gün. Her canIının kaIbi AIIah’a bağIı. Herkes ettiğini buIacak bir gün.

 

Seviştiğimde mutIu oIurum, sevgisiz imanı nasıI buIurum, böyIe inandım böyIe biIirim, sevişmek ibadettir sevgi imandır.

 

Güneşe güIIe at, karartır mı hiç? AIIah sevmediğini yaratır mı hiç? İnsan oIan insan darıItırmı hiç? HaksızIık haksızın özünden oIur.

 *********************

Babacım bu yıl epey hastalık geçirdi, hala 5 hastalık var, eski tadı yok. 


Annem bana ve babama koşturmaktan belinin ağrısı nüksetti. 


Bu yaz TSK'ye çok teşekkürler, kardeşim astsubay Faik Çelik bize yakın Ankara Güvercinlik lojmanlarına taşındı. Engelli abisine daha kolay hizmet ederek babasının yükünü azaltıyor. 

Nitekim dün Faik ve eşi Değer yengem, bizi lojman içindeki piknik alanına pikniğe götürdüler, Allah razı olsun. (24-9-2017)

Ben, babam ve annem bu yaz bir kez çıkmıştık, dün iki oldu, güneş enerjimizi depoladık, çok güzel bir gün geçirdik. İyi ki varsınız, dedik. 


*********************

 

Celalin Penceresinden

 

 

18 Eylül 2017 Pazartesi

Dünya Hayatı Futbola Benziyor


Dünya Hayatı Futbola Benziyor

 

Merhaba sevgili gönül dostlarımız, Güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle…

 

Dünya bizim gördüğümüz gibi büyük değildir. Sevgili Efkan Vural hocamın dediği gibi bir ilim aktarıcısı olarak, sizi kısa bir tefekkür yolculuğuna çıkarmak istiyorum:

 

Astronomi ilmine göre kainatta tespit edilebilen 100 milyar galaksi varmış. Herbir galaksi içinde yaklaşık 250 milyardan fazla yıldız bulunmaktaymış.

 

Dünyamız, bu 100 milyar galaksilerden birisi olan Samanyolu Galaksisi içerisinde Güneş sisteminde bulunmaktadır. Güneşin çapı dünyadan 1milyon 300bin katı büyük ve Samanyolu içinde milyarlarca güneş sistemi varmış.

 


Sanırım bu büyüklüğü Allah’ın verdiği bu sınırla akılla idrak etmemiz mümkün değil.

 

Kainata göre dünyayı kıyaslamak imkansız, atom kadar bile değil, ama şöyle bir kıyas belki olur. Güneşin yanında koca dünyamız, bir futbol sahası büyüklüğünden küçük kalır. Dünyayı düz kabul edin, kaç milyon futbol sahası sığar?

 

Efendim bu yazı, Celalin Penceresinden hayata bakıştır. Naçizane herşeye ibret nazarıyla bakmaya çalıyorum çok şükür. Her olaydan bir ders çıkarıyorum.

 

Rahmetli büyük alim Prof Dr Mahmud Esad Coşan Hocaefendiden (1938-2001) Akra FM radsosunda dinlemiştim:

 

Ârif, kâmil bir müslüman için belki gözün gayesi etrafa bakıp Allah'ın hikmetlerini görmek, ibret almaktır, asıl göz öyledir. Onun için Niyâzî-i Mısrî'nin bir güzel şiiri vardır:

 

Bir göz ki anın olmaya ibret nazarında

Ol sahibinin düşmanıdır baş üzerinde

 

Bir göz ibret nazarında bakmıyorsa sahibinin dostu değil düşmanı!  Tam da başının üstüne gelmiş, en kıymetli yerinde, başının üzerinde!

 

HAYAT BİR FUTBOL OYUNUDUR

 

Bu kadar uzun bir giriş planlamamıştım ama aktı gitti. Efendim belki çoğunuzun da aklına gelmiş, benzerlik kurmuştur. Acizane dünya hayatını futbola benzetiyorum.

 


Yeryüzü bir futbol sahasıdır. Oyuncular biz insanlarız. Rakibimiz nefsimiz ve şeytanlardır. Seyirciler meleklerdir. Ve tabi teknik direktör ve Hakem yüce Allah’tır.

 

Şimdi bunları açmak istiyorum izninizle. Dünya futbol sahasıdır. Hayat futbol gibi mücadele oyunudur. Ve kollektif yardımlaşma ile oynanırsa galip gelinir.

 

Hayatta herkes birbirine muhtaçtır. Allah’ın emri olan zekat, sadaka, akrabaya yardım yerine getirilirse yardımlaşmış oluruz ve şeytanın kalesine gol atmış oluruz.

 

Oyuncu değiştirmek demek, yaşlı veya genç olsun teknik direktör istediği oyuncuyu oyundan alır veya sahaya sürer. Yani Allah istediği kulunu öldürür veya doğdurur.

 

Peygamber Efendimiz SAV, “Senin en büyük düşmanın içindeki nefsindir.” Ve bir savaştan Medine’ye girerken nefisle mücadeleyi kastederek “Küçük cihattan büyük cihada geldik.” Buyurmuştur.

 

GOL ATMAK VE SEYİRCİLER

 

Evet iyilik ve ibadet yapmamızı istemeyen nefis ve şeytanın vesveselerini dinlemeyip yaptığımız her bir iyilik ve ibadet onların kalesine attığımız gollerdir.

 

Evet seyirciler meleklerdir. Risalei Nur’da okumuştum. Bediüzzaman Hazretleri, meleklerin mühim bir vazifesinin, bu alemi seyir ve temaşa ederek Allah’ı takdis etmek olduğunu belirtmektedir.

 

Zaten Rabbimiz Kuran’da, insanın iki omuzunda amellerini ve sözlerini yazan kiramen katibin diye adlandırılan yazıcı meleklerin herşeyi kaydettiğini belirtir.

 

Aslında “Yerin kulağı var” yerine “Allah’ın yazıcı melekleri yazıyor” deseydik dedikodudan uzak ahlaklı nesil yetişirdi, herneyse…

 

Bazı iyi kullar öldükten sonra meleklerle beraber öbür alemden bu dünyayı  seyrederler.

 

Kabir ehli, geride bıraktıkları akraba ve arkadaşlarının yaptıkları işlerden haberdar olup, iyi amellerinden ötürü sevinir, kötülüklerine de üzülürler.(21) Mücâhid'in bu hususta şöyle dediği sahih rivayetle gelmiştir:

 

"Kişi kabrinde kendinden sonra çocuğunun iyilikleri (salahı) ile müjdelenir."(22)

 

Sa'id b. Cübeyr'in (v. 95/714) de şöyle dediği rivayet edilir:

 

"Muhakkak ki ölülere dirilerin haberleri gelir. Daha önce bir yakını ölmüş, olan hiç bir kimse yoktur ki ona geride kalan akrabalarının haberleri gelmesin. Eğer gelen haber iyi ise sevinir ve ferahlar; kötü ise o zaman da üzülür."(23)

 

Ashaptan Ebu'd-Derdâ (v. 32/652) da şöyle dua ederdi:

 

"Allahım, ölülerimin rezil olacağı bir iş yapmaktan sana sığınırım.''(24)

 

Abdullah b. Mübarek de ashaptan Ebu Eyyûb el-Ensarî'nin şöyle dediğini rivayet eder:

 

"Dirilerin amelleri ölülere arz olunur. Eğer bir iyilik görürlerse sevinir, birbirlerine müjdelerler; bir kötülük görünce de, Allah’ım onu ondan geri çevir, derler."(25)

 

Dünyadaki olan bitenden haberdar olmalarından anlaşılıyor ki, Allah ölen iyi kullarına dünyayı seyrettiriyor.

 


Bu aynen teknik direktörün oyuncu değiştirmesi ve o oyuncunun sahadan çıkınca duşunu alıp tribüne oturup seyircilerle beraber maçı izlemesine benziyor.

 

NE GEÇMİŞTE NE DE GELECEKTE YAŞA, AN’I DEĞERLENDİR

 

Futboldan öğrendiğim en önemli şey, geçmişten ibret almak ve geleceğe umutla bakmaktır. Röportajda, önümüzdeki maçta bu hataları yapmazsak inşallah  yeneriz, derler.

 

Bu durum, Bediüzzaman Hazretlerinin düşünülmesi gereken şu sözünü hatırlattı:

 

DÜN GİTTİ YOK, YARIN DAHA GELMEDİ O DA YOK, ELİMİZDE BİR BUGÜN VAR, AN BU AN.

 

Ne dünde ne de gelecekte yaşamalıyız. An’ın kıymetini bilmeli, doğru şekilde değerlendirmeliyiz. Hayat çok kısa…

 

KIRMIZI KART NE DEMEK?

 

Hakemin kararını beğenmeyip hakaretinde ısrar eden oyuncu kırmızı kart görür, oyundan atılır. Bunla kalmaz. Sonrasında ise bu oyuncu kulübünden para cezası alır.

 

Allah’ı tanımayıp inkar edenler, O’na hakaret etmiş sayılırlar, hem kısacık dünyada huzuru bulamazlar, hemde ahirette ise küfürlerinden (imansızlıklarından) dolayı sonsuza kadar azap görürler.

 

Evet, Kuran ebedi, diyor. Allah hepimizi kırmızı kart görmek demek olan imansızlıktan korusun inşallah.

 

Futbol maçında hangi oyuncunun hangi dk oyuna girip çıkacağına oyuncu bilemiyor. Bazen görüyoruz, oyuncu çıkarken teknik direktöre kızıyor. Oyuncuyu zamansız oyundan alıyor, oyuncu çıkarken teknik direktöre çak yapıyor, ikisi de memnun oluyor.

 


Bazen ölümcül hastalık veriyor, mühim olan isyan etmeyip mutlaka hakkımda hayırlıdır diyerek rıza göstermek. Haline razı olan kulunu Allah çok sever.

 

Birde futboldan öğrendiğim maç bitene kadar mücadele etmek. Çünkü bazen uzatmada gol yiyebiliriz. Görüyoruz bazı dindar yaşayanlar kafir olarak ölüyorlar, ya da 70 sene ateist olarak yaşayan inançsızlar, hacı olarak vefat ediyorlar, uzatmada galip geliyorlar.

 
Hadis-i Şerif

Kalpler Allah’ın elindedir. Kuru yaprak gibi uçuşur.

Yazımızı Peygamber Efendimizin SAV çok sık ettiği duayla bitiriyoruz:

 

“Ya mukallibel kulûb, sebbit kalbî ala dînike.” (Hergün en az üç kez söylerim.)

 

“Ey kalbleri evirip çeviren Rabbim! Kalbimi dînin üzere sâbit kıl.” (Tirmizî, Deavât, 85)

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

11 Eylül 2017 Pazartesi

Her Şerde Bir Hayır Vardır


Her Şerde Bir Hayır Vardır

 

Günaydın sevgili gönül dostlarımız, güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle…  

 

Efendim yaz bitti ama her mevsimin ayrı güzelliği var. Allah'a binlerce şükür yazı da güzel kışı da. Hep yaz olsa hayat sıkıcı olurdu ve kış olmasa yazın değeri anlaşılmazdı...

 

Hiç hasta olmasaydık sağlığın kıymetini anlayamazdık, gece olmasa gündüzün kıymetini anlayamayacağımız gibi...

 

Evet aynen öyle hayatta hep iniş ve çıkışlı geçer. Bu imtihan dünyasında bazen sebepsiz hastalık ve musibetller gelir. Kula düşen, tevekkülle sabretmek ve elbet bir hayır vardır diyerek halimize şükretmektir. Çünkü Allah kullarını çok seviyor ve asla zulmetmez.

 

Şunu asla unutmamalıyız, ayetlerde dendiği gibi, Her zorluğun ardırdan mutlaka bir kolaylık vardır. (İnşırah suresi, 6) Her şerde bir hayır vardır. (Bakara suresi, 216)

 

Hz Mevlana; Allah sevdiği kuluna hastalık verir, Firavunun birkez bile başı ağrımadı, der.

 

Evet Allah'a şükür, milyonlarca sağlıklı kullarının içinden BENİ ÖZEL SEÇTİ.

 
 



Sabrederek, ahiretin para birimi olan SEVAP'lar kazanmam için ÜSTELİK FA ve Şeker başta olmak üzere TAM DÖRT HASTALIK VERDİ. Bugünüme binlerce elhamdülillah.

 

Bu yazıda, bu yazının başlığını açıklayan güzel bir hikaye paylaşacağız. Ama öncesinde hikayeyi nereden buldum, isterseniz kısaca önce onu anlatayım:

 

Acizane beğendiğim videoları Youtube’dan indirerek bir arşiv oluşturdum. Bunları da flaşa koyup TV’de izlerim. Geçenlerde açtığımda bu videoya rastladım ve izleyince tekrar çok etkilendim.

 

Hayat Nur Artıran – Aşk Bir Davaya Benzer TV programı Bölüm 11:

 


 

Son Mesnevihan Hayat Nur Artıran Hanımefendi bu videoda “Aşk Bir Davaya Benzer” isimli kitabıyla aynı isimli TV programında “Düşüncenin Önemi” konusunu anlattı.

 

Müsait vakit dikkatlice dinleyin, duymadığınız ilginç tespitler paylaştı.

 

Sevgili Nur hocamız, Hz Mevlana’ya ait düşüncenin önemi ile; “Düşünceler tohumdur, insan bedenine ekilir. Günün birinde sana gül vermişlerse, onun fidanını sen dikmişsindir, eğer birgünde ayağına diken battıysa, onu da sen dikmişsindir.” , aktardı.

 


Nur Hocamız insan sürekli olumlu düşünmeli, hüsnüzan sahibi olmalıdır, dedi. Sonra nasıl olumlu düşünürüz, sorusuna cevaben bu hikayeyi anlattı (Hikayeyi internette arattım) ve sonunda güzel tespitler paylaştı:

 

HİKAYE: ACELE HÜKÜM VERMEYİN

 

Öykümüz ünlü Çin düşünürü Lao Tzu’ya aittir (MÖ: 604-531) ve onun zamanında geçer..

 

Efendim köyde bir yaşlı adam varmış… Çok fakir… Ama kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..

 


“Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mı” dermiş hep..

 

Bir sabah kalkmışlar ki, at yok..

 

Köylü ihtiyarın başına toplanmış..

 

“Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler..

 

İhtiyar “Karar vermek için acele etmeyin” demiş.. Sadece “At kayıp” deyin. Çünkü gerçek bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz.

 Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez..”

 

Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. yabani at

 

Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.

 

Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler..

 

“Babalık” demişler.. “Sen haklı çıktın.. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için.. Şimdi bir at sürün var..”

 

Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar.. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç..

 

Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden “Bu herif sahiden gerzek” diye geçirmişler..

 


Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.

 

Köylüler gene gelmişler ihtiyara..

 

“Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler..

 

İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.

 

“O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu.. Ötesi sizin verdiğiniz karar.. Ama acaba ne kadar doğru.. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez..”

 

Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.

 

Köylüler, gene ihtiyara gelmişler..

 

“Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..”

 

“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar.. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde.. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”

 

Nur hocamız buraya kadar anlattı ve aşağıdaki tespitini paylaştı; internette bu hikayeyi bulduğum sitede devamı şöyle:

 

Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatle tamamlarmış, etrafına anlattığında:

 

“Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir.

 

Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.

 

Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”

 

******

 

NETİCE

 

Sevgili Nur Hocamız, bu bir hikayedir ama arkasını takip ettiğiniz zaman, arkasından mutlaka bir hayır çıkıyor. Yani köylünün atının kaybolması ve devamında sabır ve tevekkülle bekleyince sonunda hep hayır oluyor.

 


Kıssadan hisse, biz de o at yerine sahip olduğumuz değerli bir şeyimizi düşünelim. Kıymetli bişeyimizi mi kaybettik, mutlaka hayır vardır. Efendimiz SAV derki:

 

(kaza, düşürme, yangın, sel, vs.) Kaybettiğiniz şeye asla üzülmeyin. Mutlaka başınıza gelecek bir belayı def etmek için elinizden çıkmıştır.”

 

Hz Mevlana da derki: “Nice görünmez mahkemeler kurulur, kulun malına musibet gönderilir ki işlediği şu günahın bedeli olsun. Çünkü Rabbimiz merhametinden kulunun canına bir zarar gelmesini istemez” , dedi H. Nur Artıran Hocamız ve,

 

Ve anlatılanların gayesi; bütün bunlardan ibret alarak her olaya vardır bir hikmeti gözüyle bakmak, olanda mutlaka hayır görmek, sabırla tevekkülle beklemeye çalışmaktır, diye bitirdi.

 

*****

 

Evet işte o zaman, müslümanın özelliği olan olumlu düşünmüş, yani hüsnüzan etmiş oluruz ve böylece vesveselerin kökünü keserek ibadet sevabı alırız inşallah…

 


Allah hepimizi nefse, şeytana uymayan, hüsnüzan sahibi kullarından eylesin.  

 

 

Celalin Penceresinden