25 Şubat 2015 Çarşamba

Engelli kardeşlerime tavsiyeler


Engelli kardeşlerime tavsiyeler


 

Efendim bu yazıyı ‘Ben işe yaramaz bir tüketiciyim’ diyen engelli kardeşlerim için yazıyorum.

 

Öncelikle şunu belirteyim ki, engelliler eğer sabreder ve çok şükrederlerse hem ahirette rahat eder, hem de on sevdiği insana şefaat edebilirler. (Bir Hadis-i Şerif’ten)

 




Yani işe yaramaz değil, aksine çok faydalıyız. Çünkü dünya hayatı öylede böylede geçti ve geçiyor. Fakat eğer güzelce sabreder ve çok şükredersek... 

 

Evet bizler o zaman, Allah’ın izniyle sevdiklerimizi ve kendimizi o çılgın ateşten kurtarır ve hepberaber ebedi, sonsuz bir cennet hayatı kazanabiliriz.

 
Çünkü engelli olmayı biz seçmedik. Şimdi yatalak engelli olarak yaptığım bazı şeyleri yazmak istiyorum ki, yapacak iş arayan engelli kardeşlerime bir fikir olsun.


 

BİRİNCİSİ:

 

Blog (günlük) yazıları yazıp bedava blog sayfalarında yayınlıyorum. (Milliyet Blog, engelliler.gen.tr, vs.) Güzel ve faydalı yazılar ile insanların kararlar almasına etki ediyorum.

 

Bunlar söylenmez bence, ama sadece örnek olması için anlatıyorum. Mail atan bir bayan yazılardan etkilenip namaza başladığını söyledi. 

 

Bir başkası bir yazıyı okuyunca, fakir akrabalarına erzak kolisi yapıp kargolamış. 

 

İKİNCİSİ:

 

Twitter ve Facebook’ta güzel ve faydalı şeyler paylaşıyorum. Güzel köşe yazıları, ayet, hadisler, faydalı sohbet videoları.

 

Bazen de akşam TV’de olacak maçların ve ilginç programların kanal ve saatini yazıyorum.

 

ÜÇÜNCÜSÜ:

 

Müzik CD’leri yaparak sevdiklerime ve misafirliğe gelenlere arabalarında dinlesinler diye hediye ediyorum. MP3 değil  normal Track CD hazırlıyorum.

 

Çünkü MP3 CD’de 120 şarkı oluyor ama insanlar atlaya atlaya sevdiklerini dinliyorlar. Ben ise en sevilen 20 şarkıdan bir Track CD yapıyorum. Zaten çoğu araba MP3 çalmıyor.

 

Boynundan aşağısı çalışmayan can dostum kas hastası İbrahim Oğuz kardeşim boş durmuyor. O yine ekran klavyesini kullanarak sevdiklerine CD hazırlıyormuş. (Annesinin desteğiyle)

 


Fakat İbrahim sadece oyun havalarından oluşan bir CD yapıyormuş. Aşağıda İbrahim ve isteyenler için beğenilen bir mp3 listemi paylaşacağım.   

 

Acizane bendenizin çekmecesinde hertürden CD’ler hazır bulunur. Karışık, Pop, TSM, Türkü, İlahi, Oyun havası... 

 

Sevgili Engelli kardeşlerim,

Eğer sizler de bir Track CD yapmak isterseniz özel bir program yüklemenize gerek yoktur. Her bilgisayarda bulunan Windows Media Player ile kolayca yapabilirsiniz.

 

Önce sevdiğim için sanat müziği ve ilahi CD yapıyordum Arabada gitmiyor dostum, diyorlar. Şimdi kardeşimin tavsiyesiyle genelde hareketli pop CD’si veriyorum.


Özellikle yolculuğa çıkacak dostlarıma bu CD’lerden hediye ettiğimde yolculukları esnasında şöyle mesaj atıyorlar:

 

“Celal dostum, teşekkürler ne kadar güzel şarkılar yüklemişsin, yolculuk bitmesin istedik”

 

Şimdi en son yaptığım ve teşekkür aldığım CD’nin içindekiler:

 

1.     Kayahan hitleri – Funda Arar – Ve Melankoli

2.     Sibel Can – Kış Masalı

3.     Sinan Akçıl – Tabi tabi

4.     İrem Derici – Kalbimin Tek Sahibine

5.     Kayahan hitleri – Tarkan – Yemin ettim

6.     Rafet El Roman & Ezo – Git Diyemem

7.     Hadise - Prenses

8.     Gökhan Özen – Benden Sorulur

9.     İrem Derici – Zorun ne sevgilim

10. Demet Akalın – İlahi Adalet

11. Mabel Matiz – Sultan Süleyman

12. Ebru Polat –Artık Sevmeyeceğim

13. İrem Derici – Nabza göre Şerbet

14. Mehmet Erdem – Gibi gibi

15. Funda Arar – Hafıza

16. Kayahan hitleri – Gülşen – Emrin olur

17. Nilüfer – Başıma gelenler hep senden

18. Hadise – Nerdesin Aşkım

 

Bunlar genelde hareketli parçalar, çünkü yavaş şarkılar arabada uyutuyormuş :) 

 


Kıymetli Engelli kardeşlerim, bizlere ‘iyi ki engelliyim’ dedirten şu Hadis-i Şerifi paylaşarak yazıyı bitiriyorum:

 

“Kıyamet gününde şehitler getirilip, hesap için durdurulur. Sadaka verenler getirilip, hesap için durdurulur. Dert verilip belaya uğratılanlar da getirilir, ancak onlara ne mizan kurulur ve ne de divan...

 

  Kendilerine yağmur gibi sevaplar yağdırılır. Bela ehlinin elde ettiği bu sonsuz ödülleri gören mahşer halkı, “ah keşke dünyada iken biz de hastalansaydık da cesedlerimizi makaslarla kesseydiler”, diyerek onların elde ettikleri mükafatlara imreneceklerdir. ”

 

Hadis-i Şerif (Taberani, Mu’cemul-Kebir).

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

22 Şubat 2015 Pazar

Muhabbet Selam Vermekle Başlar


Muhabbet Selam Vermekle Başlar


 

Hasbihal, karşılıklı konuşmak, sohbet etmek anlamındadır. Bu yazıda gündemden yola çıkarak kısa bir hasbihal etmek istiyoruz.

 

Özgecan cinayeti bu hafta gündemin bir  numaralı konusuydu. Bütün Türkiye ağladı. Hatta bu haftanın Cuma vaazı ve Cuma hutbesi de bu konudaydı.

 


Şimdi, Diyanet TV’de canlı yayındaki kıymetli bir hocanın -ismini unuttum- ezandan önceki Cuma vaazında anlattıklarının ikisinden çok kısa bahsetmek istiyoruz.

 

Birincisi, bu tür cinayetlerde medya çok etkilidir, dedi. Çünkü bu tür haberler izlene izlene bu vahşetler normalleşiyor. Ve aynen örnek alıyorlar.

 

Avrupa’da İngiltere, Almanya’da TV’lerde bu tür vahşet haberini göstermek yasaktır, dedi. Hatta haber bültenleri bile onbeş dakikayı geçmez, diye ekledi.

 

Evet hocam son derece haklıdır; çünkü bazı dizilerden etkilenip cinayet işleyenleri çok izledik. Hatta yıllar önce şunu hatırlıyorum:

 

Bütün dünyada -çocuk ve gençler dahil- yediyüze yakın kişi, Saddam’ın TV’lerde yayınlanan idam görüntülerinden etkilenerek kendini asmıştı.

 

Geçen akşam Beşiktaşın maçı vardı. Sahaya bir seyirci girdi, koşmaya başladı, kamera hemen başka yerleri gösterdi. Spiker şöyle açıkladı:

 

Uefa kararıyla artık sahaya girenler ve meşale yakanlar örnek alınmasın diye TV’lerde gösterilmeyecekmiş. 

 

Cuma vaazında kıymetli hocamız ikinci olarak bir Hadis-i Şerif’ten bahsetti. Çünkü bazı kimseler sosyal medyada bu tür olayları önemsiz gören paylaşımlar yapmış. O hadis şu:

 

"Sizden biri bir kötülük gördüğünde, gücü yetiyorsa eliyle düzeltsin. Yetmezse diliyle düzeltsin. Onu da yapamazsa, hiç olmazsa kalbiyle buğz etsin. Fakat bu, imanın en zayıf mertebesidir." (Tirmizi, Fiten, 11)

 

Kıymetli hocamız hadisi şöyle açıkladı:

 

Eliyle düzeltsin, yani devletler kanun çıkaracak, tedbir alacak. Diliyle düzeltsin, yani biz hocalar vaazlarla, TV programcıları, köşe yazarları müspet yazılarla toplumu bilinçlendirecekler...

 

Kalbiyle buğz etsin demek, sevmeyecek, nefret edecek, tepkisini ortaya koyacak, safını belli edecek, demektir. Buğz etmeyen, tepki koymayanın ise imanında problem vardır.

 

Evet ÖzgeCAN’ımızın babası Mehmet Aslan abimizin dediği gibi sevgiyi unuttuk. Yani Kuran ahlakını terkettik. Son yazıda Peygamberimiz SAV basit çözümü göstermişti:

 

“Birbirinizi sevebilmek için, Önce selam vermekle başlayın.“

 


Youtube’daki bir sohbette hocanın birisi şöyle bir anı anlatıyordu:

 

Geçen yaz bir yere gidiyoruz. Trafik sıkıştı, durduk. Baktım bir amca iki yolun ortasındaki çimleri biçiyor. Camı açtım, Selamünaleyküm amca, dedim.

 

Aleykümselam, dedi. Nasılsın, iyimisin, dedim. Sağol da çıkaramadım, dedi. Gülerek dedim ki, ben seni tanıyorum. Anamız Havva, babamız Adem, dinimiz, vatanımız, dilimiz bir ... vs.

 

Adam gülümsedi, trafik açılana kadar epey sohbet ettik. Görseniz adam nerdeyse evine yemeğe çağıracak.

 

Milletimiz aslında muhabbet istiyor. Muhabbeti kurmanın başlangıcı selam vermektir. Bu medeniyet tüm dünyada bencillik ve soğukluğu yaymış.

 

Evet dostlar, hergün yüzlerce ölüm haberi görüyor, okuyoruz. Artık silkinip kendimize gelelim mi? Daha on gün önce ÖzgeCAN bizim gibi yiyip içiyordu, şimdi toprak altında...

 

Ölüm bu kadar yakın, bugün ölsek yarın toprak altındayız.

Bu dünya kısa ve fani. Aldanmayalım...

Ömür seryamezi boş işlerle tüketmeyelim...

 


Yazıyı Yunus Emre hazretlerinin dörtlükleriyle bitiriyoruz:

 

Ben gelmedim dava için,

Benim işim sevgi için

Dost'un evi gönüllerdir,

Gönüller yapmağa geldim

 

***

 

Gelin tanış olalım,

İşi kolay kılalım,

Sevelim sevilelim,

Dünya kimseye kalmaz

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

18 Şubat 2015 Çarşamba

Her Derdin İlacı: SEVGİ


Her Derdin İlacı: SEVGİ


 

Vahşi bir cinayetle Tarsus’ta öldürülen kızımızın haberini TV’lerden hepimiz dehşetle izledik, çok üzüldük, hatta milyonlarca yufka yürekli Türk milleti ağladı ve ağladım.

 


Dehşetli olayı anlatmayacağım. İnşallah şehit olan ÖzgeCAN Aslan kızımızın babası Mehmet abinin dün akşam canlı yayında söylediği sözler bu yazıyı yazdırdı. Diyordu ki:

 

“Efendim söylediğim gibi, kızımı bu hale getiren şahsın ağır bir şekilde cezalandırılmasını istiyorum. Daha önce de yine belirtmiştim, hiçbir insan kötü bir evlat doğurmaz. Şartlar ve koşullar, çevre insanları değiştiriyor. Sevginin topluma yayılabilmesi için bilinç düzeyi yüksek insanların sayılarının artması gerektiğini ben çocuklarıma anlattım. Eğer birilerinin yanlış yaptıkları için sürekli kafalarına vurursanız, sürekli döverseniz, bu iş devam edecek. Şunu yaşıyorum adeta: Hep masallarla büyümüşüzdür. Hep şöyle söyleniyor. Bir varmış, bir yokmuş… Ben de şöyle diyorum: Bir Özge varmış, bir özge yokmuş. Benim felsefemde şu var, bildiğim de şudur ve bunu iki cümle ile dile getireceğim: Sevgi geldi, saygı geldi cihana; biz yarattık dediler. Bizler sevmesini, saymasını öğretmeye geldik cihana. Teşekkür ederim.”

 

Yani sevgi ve saygıyı topluma öğretmezsek daha çok Özgecan’lar ölür, demek istiyor, yüreği yangın yeri Mehmet Aslan abimiz...

 


Yıllar geçtikçe, insan yaşlandıkça sevgiye daha çok ihtiyaç duyuyor. Sevgi bir gıdadır. Aynen yemek gibi...

 

Nasıl ki yemek yemeyen çocuk büyüyemezse, yeterince sevgi gıdasını almayan insanlarda ruhen büyümezler.

 

Sevgi bu dünyanın yaratılış hamurunun mayasıdır. Geçenlerde televizyonda bir sohbette Son Mesnevihan Hayat Nur Artıran hocadan dinlemiştim.

 

Diyor ki: Mevlana’nın oğlu Sultan Veled, iman aşktır, demiş. Deriz ya, imansız kılınan namaz da, oruçta kabul olmaz, yani samimi olarak Allah rızası için yapılmayan ibadetler, aşksız ibadetler kabul olmaz, iman eşittir AŞK’tır, dedi. 

 

Kalbimde öyle bir sevgi var  ki, yaratılan herşeyi seviyorum. Herşeyin güzel tarafını görüyorum. Bana, ama o şöyle şöyle yaptı dediklerinde, kendimce bir bahane buluyor ve yok o yapmaz yanlış duymuşsunuz veya hata yapmış Allah inşallah affeder, diyorum.

 

Bir büyük der ya: “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen de hayatından lezzet alır.“

 

Bir gün, yüce Peygamberimiz SAV, ashâbı ile bir yere gidiyorlarmış. Birden bazı sahabeler yüzlerini buruşturuyorlar, “Aman efendim” diyorlar. “Oraya bakmayın, mübârek gözleriniz incinmesin.” Gösterilen yerde, bir köpek leşi vardır. Günlerce önce bir köpek ölmüş ve çürüme başlamıştır. Bir yandan gö­rüntü, bir yandan koku, haklı olarak bazı sahabeyi tedirgin et­miştir.

 

Kâinatın Efendisi, arkadaşlarından ayrılıyor ve daha ya­kından o köpek leşini dikkâtle, saygıyla, edeple, temâşâ ediyor. Sonra dönerek “Ama bir sıra gayet muntazam, inci gibi dişleri var” diyor.

 

Resulullah Efendimiz gerek sözleri, gerek hareketleri, gerek giyim kuşamı, gerek yiyip içmesiyle hep güzelliğin, ede­bin, incelik ve zarâfetin simgesi olarak yaşadı. O sâde müs­lümanlar için değil, bütün insanlık âlemi için de eşi bulunmaz, erişilmez bir örnek ve rehber şahsiyet idi.

 

Bendeniz herkesi öyle seviyorum ki gönlümde herkesin oturabileceği bir sandalye vardır. Hayalim burdan, Ankara’dan yanımda sevdiğim insanlarla beraber arabayla çıkıp, mola vere vere güvenle, barış içinde bir umreye gidip gelmektir...

 



Zaten hepimizin bildiği şu hadis üzerinde düşünelim mi? Hadisi internette arayıp bulduğum sitede çok güzel açıklamışlar, aynen kopyalıyorum:

 

Ebu Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 

"Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız!"

 

(Müslim, îman 93-94. Ayrıca bk.Tirmizî, Et'ime 45, Kıyamet 56; İbni Mace, Mukaddime 9, Edeb 11)

 

Açıklamalar

 

Sevgili Peygamberimiz, İslam'a göre her işin başı ve ahiretin yegane geçer akçesi olan iman ile sevgi arasındaki bağı en çarpıcı biçimde bu hadisinde dile getirmiş bulunmaktadır. Konunun ehemmiyetine binaen yemin ederek söze başlamış ve önce kesin bir gerçeği, imansız cennete girilemeyeceğini haber vermiştir.

 

Sonra da cennete girebilmenin vazgeçilmez şartı olan imanı elde edebilmek için mü'minlerin birbirlerini sevmeleri gerektiğini, aynı kesinlikle ve aynı açıklıkla bildirmiştir: "Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız!"

 


Bundan şu sonuç çıkmaktadır: İman, nasıl cennete girebilmenin, vazgeçilmez şartı ise, mü'minleri sevmek de tam ve kamil bir imana sahip olabilmenin biricik şartıdır. Mü'min, kendisiyle aynı imanı paylaşan herkesi, ırkına, rengine, yurduna ve diline bakmaksızın sevecek, onlara karşı muhabbet ve sorumluluk duyacaktır. Çünkü imana sınır, yine imanın kendisiyle çizilebilir.

 

Müslümanları, tasa ve kıvançlarını paylaşma, dertlerini dert edinme seviyesinde sevgi ve ilgiye layık bulmanın tabiî sonucu onlarla selamlaşamaz hale gelmemektir. Selam, müslümanlar arasında oluşacak sıcak ilgi ve alakanın mukaddimesidir.

 

Müslümanlar selam ile tanışır, bilişir ve sevişirler. Onları aynı inanç çizgisinde birleştiren, bir anda kalbî duygularla birbirlerine bağlı olduklarını hissettiren sihirli kelime selamdır.

 

Bu hadisten hareketle, büyük muhaddis Tîbî'nin de ifade ettiği gibi, selamı yaymak sevginin sebebi, sevgi imânın kemâlinin ve Allah'ın dînini her şeyin üstünde tutmanın ve onu bütün yeryüzüne hâkim kılmak için var gücüyle çalışmanın sebebidir ki, bu gerçek mü'minliktir.

 

Sevgili Peygamberimiz, sadece tesbit ve teşhis ile kalmaz, mutlaka tedavî yollarını da müslümanlara gösterir. Bu hadîs-i şerîfte de onun böyle bir uygulamasını görmekteyiz. Müslümanlar arası ilişkilerin sevgi düzeyine çıkarılabilmesi için nereden başlanması gerektiğini, "Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi, aranızda selamı yayınız!" sözleriyle ortaya koymuş bulunmaktadır.

 

Artık sonuç belli, vasıta belli, o vasıtayı elde edebilmek için gereken sermaye (sevgi) belli, o sermayeye ulaşmak için atılacak ilk adım da bellidir. Ötesi müslümanlara kalmıştır.

 

Cennet-iman-sevgi-selam irtibatı, konumuz olan sevginin önem ve yerini göstermesi bakımından başkaca hiçbir söze ihtiyaç bırakmayacak kadar açıktır.

 

Hadisten Öğrendiklerimiz

 

1. İmansız cennete girilmez.

2. Birbirlerini sevmeyenler gerçek manada iman etmiş sayılmazlar. Çünkü iman sevgiden doğar, sevgi ile kemal bulur.

3. Selamlaşmak müminler arasındaki sevgi bağlarının kuvvetlenmesine vesîledir.

4. Mü'minlerin birbirlerini sevmemeleri, iman zayıflığının işaretidir.

 

 

Yazıyı bu şarkıyla bitiriyorum...

Allah sizleri sevgisiz bırakmasın...

 

 

Hayat Sevince Sevilince Güzel

Bahar çiçek çiçek gelince güzel
Hayat sevilince sevince güzel
Arılar bal petek verince güzel
Hayat sevilince sevince güzel

Dostluğun temeli ilk harcı sevgi
Her derdin çaresi ilacı sevgi
Gönüller sultanı baştacı sevgi
Hayat sevilince sevince güzel

Sevgiyle gündüz olur geceler
Sevgiyle şiir olur heceler
Mutluluğun yolu sevgiden geçer
Hayat sevilince sevince güzel

Dostluğun temeli ilk harcı sevgi
Her derdin çaresi ilacı sevgi
Gönüller sultanı baştacı sevgi
Hayat sevilince sevince güzel


Güfte : Mehmet Erbulan
Beste : Zekai Tunca

 

Bu şarkıyı Celal Çelik’in hayatından bazı resimler eşliğinde dinleyebilirsiniz:

 


 

 

Celalin Penceresinden

 

 

15 Şubat 2015 Pazar

İman Bir Bağdır


İman Bir Bağdır


 

Sevgili ilahiyatçı okul yöneticisi dostum Efkan Vural hocam fakirinize sık sık, bir Hadis-i Şerif’ten işaretle der  ki; “Celal sen çok iyi bir ilim taşıyıcısısın” 

 

Bu yazıda inşallah iman konusunda yine Bediüzzaman Said Nursi’nin eseri Risale-i Nur’dan fakirinizi çok etkileyen bir bölümü paylaşmak istiyorum.

 

Biliyorsunuz yapılan hayırlı işlerin ve ibadetlerimizin kabul olmasının birinci şartı İMAN’dır. Allah’a inanmayan bir insanın yaptığı hayırlı işlerin Allah katında hiçbir değeri yoktur.

 


Biryerde insanlar kavgaya tutuşmuşlar. İki adam kavgayı durdurmak için koşuyorlar. Birinci adam defalarca durun yapmayın dese de kimse dinlemiyor.

 

İkinci adam ise sadece birkez Durun! deyince kavgayı kesiyorlar. Çünkü o kıyafeti üzerinde olan bir polismiş. Polis’te diğeri gibi aciz bir insan, ama o gücünü devletten alıyor.

 

Aşağıda geçen İMAN bir intisaptır, bağdır dediği şey işte budur.

 

Başlıkta geçen İMAN bir insanın kalbinden çıkarsa ne olur, aşağıda onu paylaşacağım.

 

 

Yirmiüçüncü Söz - Birinci Mebhas (Kısım)

 

        İmanın binler mehasininden (güzelliğinden) yalnız beşini "Beş Nokta" içinde beyan ederiz.

 

                 Birinci Nokta: İnsan, nur-u iman (iman nuru) ile a'lâ-yı illiyyîne (cennette en yüksek dereceye) çıkar; Cennet'e lâyık bir kıymet alır. Ve zulmet-i küfür (inkar karanlığı) ile, esfel-i safilîne (cehennemin en alt tabakası) düşer; Cehennem'e ehil (olacak) bir vaziyete girer. Çünki iman, insanı Sâni'-i Zülcelal'ine nisbet ediyor; (Allah’a yakınlık sağlıyor) iman, bir intisabdır. (bağdır) Öyle ise insan, iman ile insanda tezahür eden san'at-ı İlahiye ve nukuş-u esma-i Rabbaniye itibariyle bir kıymet alır. (insan iman ile ortaya çıkan ilahi sanat ve Allah’ın isimlerinin nakışları ile bir değer kazanır) Küfür, o nisbeti kat'eder. (İnkar o bağı keser) O kat'dan san'at-ı Rabbaniye gizlenir. (O bağın kopmasıyla insandakiilahi sanat gizlenir) Kıymeti dahi yalnız madde itibariyle olur. Madde ise, hem fâniye, hem zâile, (tükenen) hem muvakkat bir hayat-ı hayvanî (geçici bir canlı hayatı gibi) olduğundan, kıymeti hiç hükmündedir.

 

        Bu sırrı bir temsil ile beyanı edeceğiz. Meselâ: İnsanların san'atları içinde nasılki maddenin kıymeti ile san'atın kıymeti ayrı ayrıdır. Bazan müsavi, (eşit) bazan madde daha kıymettar, (kıymetli) bazan oluyor ki; beş kuruşluk demir gibi bir maddede beş liralık bir san'at bulunuyor. Belki bazan, antika olan bir san'at, bir milyon kıymeti aldığı halde, maddesi beş kuruşa da değmiyor. İşte öyle antika bir san'at, antikacıların çarşısına gidilse, hârika-pişe ve pek eski hünerver san'atkârına nisbet ederek (harika ve becerikli o eski sanatkarına bağlayarak) o san'atkârı yâd etmekle ve o san'atla teşhir edilse, bir milyon fiatla satılır. Eğer kaba demirciler çarşısına gidilse, beş kuruşluk bir demir bahasına (değerine) alınabilir.

 

        İşte insan, Cenab-ı Hakk'ın böyle antika bir san'atıdır ve en nazik ve nazenin bir mu'cize-i kudretidir ki; (zarif ve nazlı kudret mucizesidir ki) insanı, bütün esmasının cilvesine mazhar ve nakışlarına medar (insanı, bütün isimlerinin tecellisine vesile) ve kâinata bir misal-i musaggar (küçültülmüş örnek) suretinde yaratmıştır.

 

        Eğer nur-u iman, içine girse, üstündeki bütün manidar nakışlar, o ışıkla okunur. O mü'min, şuur ile okur ve o intisabla (o bağ ile) okutur. Yani: "Sâni'-i Zülcelal'in masnuuyum (sanat eseriyim), mahlukuyum, rahmet ve keremine mazharım" gibi manalarla insandaki san'at-ı Rabbaniye tezahür eder. Demek Sâni'ine intisabdan (sanatçıya bağ kurmaktan) ibaret olan iman; insandaki bütün âsâr-ı san'atı izhar eder. (sanat eserlerini ortaya çıkarır) İnsanın kıymeti, o san'at-ı Rabbaniyeye (Allah’ın sanatı) göre olur ve âyine-i Samedaniye (Allah’ın Samed ismine ayna olmak) itibariyledir. O halde şu ehemmiyetsiz (değersiz) olan insan, şu itibarla bütün mahlukat (yaratılmışlar) üstünde bir muhatab-ı İlahî (Cenab-ı Hakk’ın hitap ettiği) ve Cennet'e lâyık bir misafir-i Rabbanî (Allah’ın misafiri) olur.

 

***

                                                            

        Eğer kat'-ı intisabdan (bağı koparmaktan) ibaret olan küfür (Allah’a inanmamak, imansızlık) , insanın içine girse; o vakit bütün o manidar nukuş-u esma-i İlahiye (Allah’ın isimlerinin nakışları) karanlığa düşer, okunmaz. Zira Sâni' (sanatla yaratan Allah) unutulsa, Sâni'a müteveccih (dönük) manevî cihetler (maddi olmayan yönler) de anlaşılmaz. Âdeta baş aşağı düşer. O manidar âlî (ince manalı yüksek) san'atların ve manevî âlî nakışların çoğu gizlenir. Bâki kalan ve göz ile görülen bir kısmı ise; süflî esbaba (basit sebeplere) ve tabiata ve tesadüfe verilip, nihayet sukut eder. (değerini kaybeder) Herbiri birer parlak elmas iken, birer sönük şişe olurlar. Ehemmiyeti yalnız madde-i hayvaniyeye bakar. Maddenin gayesi ve meyvesi ise; -dediğimiz gibi- kısacık bir ömürde hayvanatın en âcizi ve en muhtacı ve en kederlisi olduğu bir halde yalnız cüz'î (kıymetsiz, pek az) bir hayat geçirmektir. Sonra tefessüh (alçaklaştırma) eder gider. İşte küfür, böyle mahiyet-i insaniyeyi (insanın aslını esasını) yıkar, elmastan kömüre kalbeder. (dönüştürür)

 

(Bediüzzaman Said Nursi / Risale-i Nur Külliyatı – Sözler – 23.Söz – Birinci Mebhas – Birinci Nokta)

 

 

 

 

Celalin Penceresinden