8 Ekim 2014 Çarşamba

Hikaye: Çinli Muhammed


Hikaye: Çinli Muhammed


 

Bugünkü yazımızda sizlere samimiyet konusundan bahsedip yine bir hikaye paylaşacağız.

 

İhlas yani samimiyet yaptığımız ibadetlerin kabulünün bir şartıdır. Samimi bir niyet olmadan ibadetler geçersiz olur. Mesela alimler ortak kurban hakkında şöyle der:

 


Ortaklaşa kurban kesenlerin tamamının amacı sadece Allah’a ibadet olmalı, derler. Eğer ortaklardan birisinin niyeti ucuz et veya taze et yemek olsa, kesilen kurban tümden geçersiz olurmuş.

 

Peygamber Efendimiz SAV bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor:

“Suyun kirleri temizlemesi gibi, güzel ahlâk da günahları temizler.
  Sirkenin balı bozması gibi kötü ahlâk da salih amelleri bozar.”

Burada sözü edilen salih amelden maksat ihlas-ı ameldir....

İhlas-ı amel, görünen görünmeyen, içimizde dışımızda, tecelli eden cümle fiillerimizde, duygu ve düşüncelerimizde sadece Cenâb-ı Allah’ın rızasını esas almaktır.

İhlas-ı ameli özel ve eşsiz kılan tek şey, adına amel denilen cümle davranışlarımız, duygu ve düşüncelerimiz karşılığında ne kuldan ne de Yüce Yaratıcı’dan karşılık beklemektir.

Çünkü Allah’ın lütfundan coşup gelen manevi ikramlara acziyet içinde şükretmek yerine ayrı bir karşılık beklemek abesle iştigaldir.

Değil mi ki Rabb söz vermiştir, bizler beklesek de beklemesek de kimsenin hardal kadar iyiliği de kötülüğü de karşılıksız kalmayacaktır.

 

Şimdi Çin’den gelen yeni müslüman olmuş bir kardeşimizin samimiyetine Cenab-ı Hakk’ın nasip ettiği mertebeyi gösteren yakın zamanda yaşanmış bir olayı paylaşmak istiyorum:

 
     Hani hep söylenir;  insan Müslüman doğar, imansız gidebilir... Ya da inkârcı olarak yaşar. Allah öyle bir hidayet verir ki, doğruyu bulur ve iyi bir mü'min olarak ölür... O bakımdan, kimin mertebesinin ne olacağını ancak Alemlerin Rabbi olan Halik-i Zülcelal bilir...

 

     Çin'in değişik bölgelerinden on kişilik bir grup İstanbul'a gelir... Umre için İstanbul üzerinden kutsal topraklara gideceklerdir..

 

   Hepsi de yeni Müslüman olmuşlar.. İslâmi bilgileri yok denecek kadar az.. Umrede ne yapacaklar, onu bile bilmiyorlar.. Yanlarına, kendilerine yardımcı olacak, hem Çince'yi ve Arapça'yı iyi bilen, hem de İslâmi bilgisi olan birini rehber olarak alırlar..

 

Takdire bakın ki, Türkistan'daki Çin zulmünden kaçıp İstanbul'a yerleşmiş bir Uygur, bu Çinlilere rehber olur.. Ve birlikte yola çıkarlar..

 

    Kısa zamanda aralarında iyi de bir dostluk kurulur.. Seyahat esnasında yeni mü'min olmuş bu insanlar, büyük heyecan yaşarlar.. Fakat namazda okuyacakları Fatiha sûresi dahil hiçbir şey bilmiyorlardır.. Rehber bunlara bazı duaları öğretmeye çalışır, ancak Çince telâffuz zor olduğu için okuyamazlar..

 

Rehbere, "Namazlarda ne okuyacağız" diye her sorduklarında, "Elhamdülillah, La ilâhe illallah, Allahu Ekber"i öğretmeye çalışır Uygur asıllı rehber!. Onlar da namazlarda bunları söylerler..

 


   Önce Mekke'ye giderler.. Kâbe'yi görür görmez adeta kendilerinden geçerler.. Yeni doğmuş çocuklar misali heyecan ve neşe içinde, kâh ağlarlar, kâh gülerler!. İsimlerini değiştirirler.. Çan Çing, Muhammed olur, Çun Fang da Hasan!.

 

Ötekiler de diğer Allah dostlarının isimlerini alırlar.. Fakat en farklıları ismini Muhammed olarak değiştiren Çan Çing'dir.. Kıldığı her namazı gözleri yaşlı olarak bitirir Muhammed.. Ve sürekli de rehbere sorular sorup İslâmiyet hakkında daha da bilgi öğrenmek ister.. Rehber de bildiklerini aktarır Muhammed'e!. Muhammed aynı zamanda zengin bir işadamıdır.. Çin'de fabrikaları ve işyerleri vardır..


    Bir gün Muhammed sorar ;

  --  “ içki nedir, içkiye dinimiz nasıl bakar? “    Cevap verir rehber:

 

  --  " Rabbimiz içkiyi kesin olarak yasaklamıştır, içilmesi, yapılması ve satılması yasaktır!." Bunun üzerine otele gelirler; Muhammed telefonla Çin'deki kardeşini arar ve şöyle der:

 

  -- "İçki fabrikamızı kapat!.. Allah'ımız öyle emretmiş, bize de bu emre uymak düşer!."  Kardeşi bunu yapamayacağını,  eğer kapatırlarsa,  yüz binlerce dolar zarar edeceklerini söylerse de Muhammed kapatılması için kararlıdır. :

 

  -- "Fabrikayı hemen kapat, ben gelince borçları hallederim" der ve fabrikayı kapattırır..

 

    Yine bir gün başka bir soru gelir rehbere Muhammed'den ;

 


  -- "Kadın modası, kadınları yarı çıplak resmetmek gibi faaliyetler de dinimizde yasak mıdır?."

 

El cevap;  --  "Evet yasaktır!."   Yine hemen otele gider Muhammed ve Çin'i arar..  Bu sefer de kardeşine moda evinin kapatılması emrini verir.. Kardeşinden yine itiraz gelir, ama dinleyen kim?.  Muhammed artık iman lezzetini tatmıştır.. Ne itiraz dinler, ne de kararından vazgeçer ve her seferinde de aynı kelimeler çıkar ağzından;

 

  -- "Rabbimiz emretti ise, bize uymak düşer!."

 

     Grubun, Mekke'deki ziyaretleri biter ve Medine'ye geçilir.. Muhammed ve diğer arkadaşları bir sabah Medine'de, Efendimiz (sav)'in "cennet bahçesi" diye işaret ettiği yerde sabah namazının farzına dururlar..

 

Muhammed rehberin yanında, diğerleri de onun yanında.. İlk secdeye varılır , secdeden kalkılır ve ikinci secdeye varılır, ardından kıyama kalkılır!. Fakat o da ne?..

 

   Muhammed hâlâ secdededir.. Arkadaşları selâm verir, ama Muhammed hâlâ secde vaziyetindedir.. Rehber o an; herhalde yorgunluktan olsa gerek, Muhammed secdede uyudu, diye düşünür.. Elini uzatır, omzundan hafifçe çeker ki, sağ tarafının üzerine yuvarlanır Muhammed!. Evet, Muhammed secdede terk-i hayat etmiştir!.


    Muhammed'i, ambulansa koyarak hastanenin morguna kaldırırlar.. Rehber ve Çinli Müslümanlar hastanenin önünde üzüntü içinde dönüp dururlar.. O sırada lüks bir araba durur önlerinde, arabanın içinden kılığı kıyafeti düzgün bir kişi çıkar.. Herkes onu hürmetle karşılar, bu zat Medine'nin ileri gelen yöneticilerinden biridir..

 

      Hastane yetkililerine sorar:  -- "Bugün burada ölen bir Çinli var mı?."

 

Evet, cevabını alınca şu açıklamada bulunur:

 

  -- "Dün gece Efendimiz (sav) rüyamda bana göründü ve buyurdular ki; yarın burada bir Çinli kardeşim vefat edecek, onun cenazesi ile sen  ilgilen!."

 

   Bir anda her şey değişir.. Muhammed'i morgdan alırlar ve Cennetü'l Bakî'ye defnederler.

*************
 

      Evet değerli dostlar, gördünüz mü teslimiyeti?. Ne diyordu Çinli Muhammed?

 

"Rabbim emrettiyse, bize uygulamak düşer!." 

 

******************

 




Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua etmeye bakın!”

Diğer bir hadis-i şerif'te ise ;

"Kim ne halde iken ölürse Allah onu o şey üzerine diriltir."

"Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz: Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.”


Bu Hadisler Doğrultusunda İşte Hayatın İçinden İmrenilecek Bir Vefaat Sahnesi


BU KİŞİ....
secde halinde iken Rabbine kavuştu.. hemde nerede biliyor musunuz?


Sevgili Peygamber Efendimizin SAV mescidinde... Medine’de Mescid-i Nebevi’de... Rasulunun yanı başında... SAV. kaldırıldığında gözlerinden süzülen yaşlar halıyı ıslatmış olduğu halde... ne diyebilirim ki... kelimelerin iflas ettiği demdir bu dem!


RABBİM bizlere de hayırlı ölüm nasip etsin inşALLAH

 

     Zararın, ziyanın, hiç önemi yok!. İmana bakın!. Muhammed'in inancı tam bir sahabe inancı..


   Ne mutlu ona ki, âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz (sav)'in ilgisine mazhar oldu.. Ruhu için El Fatiha!..

 

 

 

 


 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder