Çağımızın en
tehlikeli hastalığı: Suizan
Babam
anlatmıştı: Yıllar önce memleketimiz Konya Ereğli’de belediye bir
mezarlıktan yol geçirmek için, mezarların taşınmasını ister.
Taşınma sırasında, mezarın
biri açıldığında, yıllar önce ölen kişinin cesedinin
hiç çürümediğini aynen yeni gömülmüş gibi durduğunu hayretle görmüşler.
İlçe
müftüsüne şehit mi? diye sormuşlar. O da ölünün yakınlarıyla konuşur, durumu
anlatır ve bu kişinin yaşarken neler yaptığını, nasıl bir hayat sürdüğünü
soruşturur.
Babam bana, O adamın hayatı boyunca defalarca, “Ya
herkes mi beni aldatacak, kandıracak” dediğini ve çok saf, temiz kalpli olduğunu
anlattı.
Şimdi
yazımıza başlıyoruz, fakat bu konuya tekrar döneceğiz ve yazının sonunda bir menkıbe
paylaşacağız.
Geçenlerde sevgili H. Nur Artıran hocamızın televizyondaki
sohbetini dinlerken konu suizan’dan açıldı. Hocamız “Çağımızın en büyük hastalığı kanser değil, suizan’dır” dedi.
Sıklıkla şahit oluyoruz.
Çevremizdeki pekçok insan suizan ediyor. Bunu acizane Efendimizin SAV “Müminin ferasetinden korkun, o
Allah’ın nuruyla bakar” hadisince hissedebiliyoruz.
Günlük hayatta pekçok
insanın, gördükleri bir olay veya insan hakkında düşünmeden hemen suizan
ettiklerini acizane bakış, mimik ve konuşmalarından anlayabiliyoruz.
Cehenneme
müstehak olmaya sebep olacak, Müthiş bir günah olan suizan hastalığımızın
teşhisi ve korunmak adına, bu hafta bu konuda yazmaya Allah’ın izni ve
inayetiyle karar verdik.
Peygamber Efendimiz SAV
buyuruyorlar ki:
“Zan
ile, başkasının kötü olduğunu kabul eden, onu gıybet eder, ona dil uzatır. Onu
kötü, kendini iyi bilir. Bu da, helâkine sebep olur.” (İhya)
Zan
kelimesini biliyorsunuz, zannetmek fiilinin köküdür. Zan iki türlüdür. Suizan (kötüzan)
ve Hüsnüzan (güzelzan) ....
Suizan,
birinin kötü bir iş yaptığını zannetmektir. Kalbe gelen kötü düşünce, o hâliyle
suizan olmaz. Kalbin o tarafa kayması suizan olur.
Mesela birinde bir kalem
görünce, (acaba bu kalemi çalmış olabilir mi) diye sadece düşünmek suizan
olmaz. Ama (çalmış olabilir) diye zannetmek suizan olur.
(SEVGİLİ DOSTLAR BU YAZIMIZI SEVGİLİ H. NUR ARTIRAN HOCAMIZA ONAY
İÇİN MAİL ATTIK. BAZI YERLERİ İŞARETLEYİP CEVAP YAZDI ALLAH RAZI OLSUN, VE
BİRKAÇ NOKTAYI DÜZELTMEMİZİ RİCA ETTİ. YUKARIDAKİ İNTERNETTEN ALINTI YAPTIĞIM
BİR CÜMLEYİ DE ŞÖYLE YORUMLADI.
Sevgili Celal
kardeşim kırmızı ile belirlediğim yeri fakir düzeltmek gerek diye
düşünüyorum. Çünkü “bu kalemi çalmış olabilir mi” düşünceside zan dır.
Çünkü bir kişi
hakkında olumlu değil olumsuz düşünüyor. Kendine göre gerektiğinde hırsızlık
edebileceği düşüncesi mevcut. Bu da sui zandır fakat takdir sizin.)
“Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü
zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın.
Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten
hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz
Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir. ” (Hucurat
suresi, 12.ayet)
Bu ayetin uyarısı gösteriyor ki, insan
hüsnü zan etmekle sorumludur. Yani gördüğü ve karşılaştığı olay ve durumları hayra yormalı,
güzel düşünüp güzel görmeli ve bu düşünce ve niyetle herkesi kendisinden üstün
bilmelidir.
Hüsnüzan, suizan etmenin tersine, herşeyi iyiye, hayra
yormaktır. Ve hüsnüzan etmek çok değerli bir ibadettir. Berika’nın müellifi Konyalı İmam Hâdimî şöyle diyor:
“Bir
mümini zina halinde bile görsen, yanlış gördüğünü düşün. Dön bir kere daha ‘O
mu?’ diye kontrol et. O ise, ‘İhtimal yine yanlış gördüm.’ de. Sonra da, ‘Ya
Rabbi! Onu bu çirkin halden kurtar, beni de böyle bir şeye düşürme.’ deyip çek
git.”
Sevgili H. Nur Artıran hocamız bir sohbetinde Hz.
Mevlana’nın cenaze namazındaki kalabalıktan bahsetti. Ve cenaze namazını
kıldıran Sadrettin Konevi’nin bayıldığını
anlattı.
Nur hocamız, kitaplarda bu olayın, Konevi
hazretlerinin çok sevdiği Hz Mevlana’yı kaybetmenin acısına dayanamayıp
bayıldığı şeklinde geçer, dedi. Son
Mesnevihan sevgili H. Nur Artıran hocamız olayın hakikatini şöyle aktardı:
Allah bütün düşüncelerimizden birer melek yaratır. Yani düşüncelerimiz meleklere dönüşür. Onlar kabirde ve mahşerde bizi yalnız bırakmazlar. (Tabi kötü düşüncelerimizden oluşan varlıklardan Allah korusun. )
İşte Konevi hazretleri kalp gözü açık bir Allah
dostuydu. Cenaze namazına katılan o
kalabalık insan cemaatiyle birlikte, -belki
milyonlarca- melekleri de gördü ve
dayanamayıp bayıldı.
Evet başta anlattığım anıya gelirsek, babam, o
cesedi çürümeyen adamın bir kamyon şoförü olduğunu söyledi. Ve bu adamın hiçkimse hakkında kötü düşünce
beslemediğini belirtti.
Defalarca
böyle hüsnüzan sahibi olmasından faydalanan -bazen
akrabalarının bile- dolandırmasına rağmen, yine
de hiçkimse için asla suizan beslememiş...
Evet herkese daima hüsnüzan beslemenin
neticesi şehitlik ve dolayısıyla hesapsız cennettir. Fakat sürekli suizan
etmenin neticesi -Allah korusun- cehennemdir.
Zamanın müftüsü Allah ona şehitlik nasip etmiş,
demiş. Allah hepimize, karşılaştığımız her olay ve kişi hakkında hüsnüzan
etmemizi nasip etsin ki, sevap kesemizi dolduralım...
Bunun için
Nur hocamız suizan, kanserden tehlikelidir, demiştir. Kanserden vefat eden kişi
ortalama yetmiş yıllık hayatını kaybeder... Ya suizanla; sonsuz bir cennet
hayatı tehlikeye girer, -Allah korusun-
...
Günümüzde birçok tarihi hasletlerimiz
perdelendi. Bazan müslümanlar arasında birbirine karşı kibirli ve suizanlı
yaklaşımlara şahit olabiliyoruz.
Sanki kendimiz, kusursuzluğun, mükemmelliğin mihengiymiş gibi; bir çırpıda kardeşlerimiz hakkında hükümler veriyor, hayâlimizdeki darağacında asıveriyoruz.
Halbuki,müslüman müslümana karşı hüsn-zanna
memurken.. ve halbuki mayasını karan din büyüklerinde bu tavır esas olan...
YAZIMIZI İNŞALLAH ÖRNEK ALACAĞIMIZ BİR
MENKIBE İLE BİTİRİYORUZ:
İşte
iki din büyüğümüzden örnek bir yaklaşım; bir topluluğun yaptığı davranış
hakkında art niyet arayışına girmeye temayülü olanlara ve de hepimize ibretli
bir hadise:
Bu adamcağız kötü yoldan para kazanıp, bununla bir inek alır. Neden sonra yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş-ı Veli Hazret'lerinin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. (O zamanlar dergâhlar aynı zamanda "aşevi" fonksiyonu da görüyordu.)
Durumu Hacı Bektaş'ı Veli'ye anlatır, ama o büyük zât: "helâl değildir" diye kurbanı geri çevirir.
Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve aynı durumu Hz.Mevlâna'ya
anlatır. Hz. Mevlâna ise bu hediyeyi kabul eder. Bunun üzerine o adam;
"aynı şeyi Hacı Bektaş'ı Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul
etmemiş olduğunu" söyler ve Hz. Mevlâna'ya bunun sebebini sorar. Bunun
üzerine Hz. Mevlâna şöyle der:
- Biz bir karga isek, Hacı Bektaş-ı Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama O kabul etmeyebilir. Bu tavır ve duruş karşısında adam üşenmez,kalkar, Hacı Bektaş Dergâhı'na gider ve Hacı Bektaş Veli'ye ; "Hz. Mevlâna'nın kurbanı kabul ettiğini" söyleyip, bunun sebebini bir de Hacı Bektaş Veli'ye sorar.
Hacı
Bektaş Hazretleri de şöyle der:
- Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Hz.Mevlâna'nın gönlü okyanus gibidir... Bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı; O, senin hediyeni kabul etmiştir.
Şimdi bu hadiseyi günümüz ortamında değerlendirecek olursak;
Bir müslüman şahıs ya da bir topluluk, buna benzer bir hadise ile muhatap
olsa... Kim bilir belki de birbirine tekfirle suçlamalara kadar bile gidilebilirdi
mesele..! Günümüzün bazı üzücü misallerini gördükten sonra..!
Neydi o zaman eskilerin farkı? Bir kere onlar birer tevâzu âbidesiydi. Herkesi, husussan da HAKK yolunda hizmet eden herkesi kendisinden yüksek görüyor ve de onlara karşı tam bir tevâzu ve hacâlet içinde bulunuyorlardı..
Dolayısı ile, başkalarının
yaptıklarına ve sözlerine hep hüsn-ü zan ediyor, yapılanlarda bir hikmet
arıyorlardı...
Allah hepimizin böyle
Kuran ahlakıyla ahlaklanmamızı nasip etsin...
Celalin
Penceresinden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder