19 Haziran 2017 Pazartesi

Hastalar Risalesi – Altıncı Deva 6/25


Hastalar Risalesi – Altıncı Deva 6/25

 

Efendim büyük islam alimi Rahmetli Bediüzzaman Said Nursi’nin (1876-1960) eşsiz eseri Risale-i Nur Külliyatında yer alan Hastalar Risalesi yazılarının altıncısı ile devam ediyoruz.

 


Efendim acizane bendeniz bir ilim aktarıcısıyım. Aşağıdaki yorumları yıllardır dinlediğimiz sohbetlerden süzdük inşallah. Yani fakirin hissesi yoktur.

 

Efendim bu yazıların açıklamasını sonradan değil de hemen o paragrafın altına yazsan diye eleştiri geldi, haklı bulduk, bundan sonraki devalarda açıklamayı öyle yapacağız:

 

ALTINCI DEVÂ

 

Ey elemden (acı) teşekkî (şikayet eden) eden hasta! Senden soruyorum: Geçmiş ömrünü düşün ve o ömürde geçmiş lezzetli safâ günleri ve belâ ve elemli vakitlerini tahattur et (hatırla) . Herhalde ya oh, ya ah diyeceksin. Yani, ya "Elhamdü lillâh, şükür," veyahut "Vâ hasretâ, vâ esefâ!" (Hey gidi günler anlamında) kalbin ve lisanın diyecek.

 

Ey Hastalığın verdiği acı ve sıkıntılardan şikayet eden hasta, diye başlıyor. Ve verdiği örneklerle şikayet değil hastalığa teşekkür etmesi gerektiğini anlatacak.

 

Dikkat et, sana "Oh, elhamdü lillâh, şükür" dediren, senin başından geçmiş elemler, musibetlerin düşünmesi, bir mânevî lezzeti deşiyor ki, senin kalbin şükreder. Çünkü elemin zevâli (yokolması) lezzettir.

 

İnsan, başına gelen dert ve sıkıntılar geçtiğinde, şu anki haline şükreder. Mesela, deprem enkazından günler sonra kurtarılmış birisi, Allah yeniden ev, iş verse, çektiklerini düşününce şu anki haline çok şükreder.

 


Bu ise insan ruhuna tarifsiz manevi bir lezzet verir.

 

O elemler, o musibetler, zevâliyle (yokolmasıyla) ruhta bir lezzet irsiyet bırakmış ki, düşünmekle deşilse, ruhtan bir lezzet akıyor, şükürler takattur ediyor. (damlıyor).

 

İşte insan da, Allah’ın birgün hastalığına şifa vereceğini ve bu acılı, ızdıraplı günlerin birgün geçeceğine inanır, ve hastalıkla geçen bu günlerin iyileşince ilerde tatlı bir anı haline geleceğini düşünürse, ruhuna lezzet akıtır.

 

Sana "Vâ esefâ, vâ hasretâ!" (Hey gidi günler) dedirten, eski zamanda geçirdiğin lezzetli ve safâlı o hallerdir ki, zevalleriyle (yokolmalarıyla) senin ruhunda daimî bir elem irsiyet bırakıp, ne vakit düşünsen o elem yine deşiliyor, esef ve hasret akıtıyor.

 

Hey gidi günler diye özlem duyduğumuz günler, eskiden yaşadığımız mutlu anlardır ve andıkça o günleri hüzünleniriz. Nostalji deniyor şimdi o günlere…

 

Madem bir günlük gayr -ı meşru lezzet (helal olmayan günah ve haram lezzet, içki, zina, vs.) bazan bir sene mânevî elem çektiriyor. Ve muvakkat (geçici) bir günlük hastalıkla gelen elem, çok günler mânevî lezzet, sevapla beraber, zevâlindeki halâs ve kurtulmaktan gelen mânevî lezzet vardır.

 

Bazen gayrı meşru bir lezzet bir sene manevi sıkıntı çektirir. Mesela ramazanda içki içen birinin ruhu uzun zaman sıkıntı hisseder.

 

Ve fani olan, geçici dünyada çektiğin hastalığın verdiği acının içinde, hastalığın ebedi olmadığını, ve kazandığı sevabı bilmekten gelen tarifsiz manevi bir lezzet vardır, diyor.

 

Çünkü imanlı hasta bilir ki, sonsuz bir hayat var; öyleyse herşeye “Bu da geçer Ya Hu” (Bu da geçer Ey Allah’ım!) , demeli ve şükretmelidir, diyerek bitiriyor:

 

Senin başındaki şimdilik bu muvakkat (geçici) hastalığın neticesi ve içyüzündeki sevabı düşün. "Bu da geçer, yâ Hû" de, şekvâ (şikayet) yerinde şükret.

 

***

 

Evet bunun için, Bu hastalık bana Allah’ın hediyesidir. Çünkü Hz. Mevlana, Allah sevdiği kuluna dert verir, Firavun’un birkez bile başı ağrımadı, der.

 

Bugünüme binlerce elhamdülillah ! …  

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

2 yorum:

  1. Elhamdülillah dememe vesile oldun abi Allah razı olsun, yâr ve yardımcın olsun abi :)

    YanıtlaSil
  2. Allah yardımcınız olsun
    https://duadualar.blogspot.com

    YanıtlaSil