27 Ocak 2013 Pazar

Apaçık düşmanımız kimdir?


Apaçık düşmanımız kimdir?

 

Merhum, 38 yaşında gözlerini kaybeden büyük edebiyatçı Cemil Meriç (doğum:1916 Hatay – ölüm:1987 İstanbul) bir röportajında televizyon kültürünü soran gazeteciye şöyle yanıt verir:

 

Televizyon kültür diye bir mefhum tanımıyorum. Televizyon, aylak, şuuru iğdiş edilmiş, hiçbir zaman okumak ve düşünmek alışkanlığı kazanmamış sokaktaki adam için icat edilmiş bir nevi afyondur.


Televizyon, şuurdaki son pırıltıları da yokeden bir cehennem makinesidir. Kişiyi gerçek hayattan koparan ve bir hayal dünyasında yaşatan hissi bir istimna...


Tam bir kaçıştır televizyon. Yokluğa, boşluğa, şuursuzluğa açılan bir kapı... Bu korkunç tiryakilik, kurbanını batılılaştırmaz, batırır.


Kültürün dün de, bugün de, yarın da tek taşıyıcısı vardır: Kitap. Hiçbir düşünce emeksiz fethedilemez. Şahikalar ancak dikenli patikalardan tırmanılabilir. Tefekkür, sürekli bir cehdin hak edilmiş mükafatıdır.

 

Kısaca televizyon kültür, kültürle münasebetlerini kesmeye karar verenlerin uydurduğu bir yalandır.

 

Batının bütün fuhşiyatını haremimize taşıyan bu kanalizasyonun hayırlı bir işe yarayacağını ummak büyük bir iyimserlik olur. Sirenlerin şarkısı çok malum bir hayal...Televizyonu dinlerken şuurumuz yarı uykudadır. Bu itibarla seslerin ve renklerin cümbüşü ile bir kat daha sarhoşlaşır ve kendimizden geçeriz.

 

Eskiler ‘medenileşmek frengileşmekdir’ (La civilisation dest la syphilisation) demiş. Televizyonun cömertçe dağıttığı medeniyet de bu çeşit bir medeniyet.

 

Ben genelde radyo dinliyorum. Güzel müziklerle ruhumu dinlendiriyor, Faydalı sohbetleri dinleyerek ise bilgileniyorum. Saat başlarında radyoda haberleri de dinlediğimden televizyonu genelde çok az açıyorum. Sadece haftada bir gece Real Madrid maçını seyretmek için açarım. Maç izlerken sürekli salavat söyleyip zikir sevabı da alıyorum inşallah.

 

Geçen gece televizyonu açtım. Kanalları dolaştım. O kadar çok çeşitli programlar vardıki. Bazı dizilere, yarışmalara baktım. Bana kattığı hiçbir değer olmadı. Dizilerde günlük hayatta görmediğimiz insan tipleri. Yarışmalardaki sorular bile genelde bilinen şeyler ve şöyle çarpıcı bir bilgi veren soruya rastlamadım.

 

Ama gerçekten de Cemil Meriç’in dediği gibi televizyon bir afyon. Öyle bir uyuşturuyor ki kapatma düğmesine basmadan bırakamıyorsunuz. Dünyaya geldiğimizde bize verilen çok değerli ömür sermayesi vaktimiz heba oluyor.

 

Kanalın birinde “Şanslı Masa” diye bir program vardı. Seyredenleriniz mutlaka vardır. Bir kafeye oturmaya gelen iki kişiden biri gizlice çağırılıyor ve kulağına karşısındaki görmeyecek şekilde bir kulaklık takılıyor. O kişiye kulaklıkla garip talimatlar veriliyor.

 

Başlıyor tuhaf tuhaf hareketlere ve kulaklıkla gelen talimatları yapmaya. Arkadaşı şaşırıyor ve kızıyor. Ama sevdiği için katlanıyor. Tüm talimatları yapıp karşısındakini kafede, bazen garip dansa, bazen yüksek sesle taklite veya daha değişik şeyleri yapmaya ikna eden ve yaptıran para ödülü kazanıyor.

 

Herneyse programı izleyince, o kulaklıkla verilen talimatlar bir çağrışım yaptı. Hani müslüman herşeye ibret nazarıyla bakar ya...

 

Allah kutsal kitabımız Kuran’da bir çok ayette, şeytanı dinlemeyin, diyor biliyorsunuz. Kuran’da şeytanla ilgili 133 ayet vardır. Mesela şu ayet:

 

“Ey Âdemoğulları! Ben, size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.

Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?

Andolsun, o sizden pek çok nesli saptırmıştı. Hiç düşünmüyor muydunuz?”

(YASİN Suresi, 60.61.62. ayetler)

 

Bizler şeytanı, maddi varlığı olmadığından tanımıyoruz. Onun içinde aldanabiliyoruz. İnsanın aklına gelen kötü düşünceler, hayaline gelen kötü dürtüler şeytanın fısıltılarıdır. Program hakkında yazmayacağım. Yanlış anlamayalım. Sadece orada kulaklıkla gelen sesleri uygulayan insanlar bana şeytanı hatırlattı.
 
 
Şeytanda aynen o kulaklık sahnesi gibi kulağımıza kötü şeyler fısıldıyor. Fakat bizler o düşünceyi hemen uyguluyoruz. Halbuki zihnimize düşen o vesveselerin şeytandan olduğunu bilsek kendimizi kontrol edeceğiz.

 

Bakın mesela şeytan insanı hangi sözlerle kandırıyor?:

- Bir defayla bir şey olmaz.

- Daha genciz, hayatımızı yaşamalıyız.

- Benim kalbim temiz.

- Allah ile kul arasına girilmez.

- Emekli olduktan sonra başlarım.

- Zaman size değil siz zamana uyun.

- Bir şey olmaz, Allah affeder.

- Bu kadar günahtan sonra biraz zor affedilirsin.

- Fazla düşünme kafayı yersin.

- Cehennemde bir süre yandıktan sonra nasıl olsa cennete girmeyecek miyiz? (Sanki kibrit çöpünün ateşine dayanabiliyormuş gibi…)

- Biz büyüklerimizden böyle gördük.

- Aman dikkat, sizin de beyninizi yıkamasınlar.

- Aşırı gitmemek lazım canım!

- Kendini kimseye belli etme, ibadetini evinde gizli yap.

- Sen bu kafayı değiştir. Hangi devirde yaşıyoruz arkadaş!

 

Bu düşünceler şeytani sözlerdir. Fakat bazı insanlar bu sözleri toplumda yayarak şeytana yardım ediyorlar. Mesela hayatında hiç sigara içmeyen bir gence, arkadaşı: ‘Aman ya, bikereden bişey olmaz’ diyerek bazen bilerek ya da bilmeyerek şeytanın ekmeğine yağ sürüyor.

 

Şeytandan korunmanın yolları çoktur. Google’a şeytandan korunma yolları yazsak pek çok sonuç çıkar. Yazıyı çok uzattım. Kısaca:

 

“Eğer şeytandan sana bir vesvese gelirse, hemen Allah’a sığın. Muhakkak ki, Allah Semi’-Alimdir.” (A’raf Suresi, 200)

 

Bu ayetteki Rabbimizin emrince “Euzü billahi mine’ş-şeytani’r-racîm” deyip bir kötü düşünce geldiğinde kovulmuş şeytandan Allah’a sığınmalıyız.

 

Günahlar kire, tövbe ise bunları yıkayan deterjana benzer. Günahına samimi tövbe eden kimse, günahı olmayan kimse gibidir.

 

Takva ile yaşayan bir Hak dostu şöyle der: “Harama bakmakla cünup olan gözlerine, gözyaşı ile gusül yaptır.”

 

TÖVBE VE GÖZYAŞIMIZLA ŞEYTANI DELİ EDELİM İNŞALLAH…

 

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder