22 Eylül 2013 Pazar

Neden Türk Sanat Müziği (TSM) ?


Neden Türk Sanat Müziği (TSM) ?

 

   Hayatımı anlattığım kitapta ( http://celal1973kimdir.blogspot.com/ ) anlattığım gibi 2002’de hidayete erdikten sonra hayatımda bir çok şeyi değiştirdim.

 


   Hayatımı anlattığım kitabı yazılarımda sık sık vurguluyorum. Okuyanlar, hayatınızdan çok dersler çıkardık, diyorlar. Bu yüzden çok kişinin okuyup istifade etmesi için acizane bahsediyorum. İnşallah sıkılmadınız.

 

   Evet hayatımda pek çok değişiklik yaptım. Mesela, sigarayı bıraktım. Televizyonda, sokakta olsun, çıplaklık içeren şeylere bakmama ve teyemmüm ile oturduğum yerde de olsa NAMAZ kılma kararı aldım.

 

   İşte hidayete erdikten sonra hayatımda yaptığım değişikliklerden biri de dinlediğim müzikti. Ağırlıkla dinlediğim stresimi artıran arabesk müziğini bıraktım.

 

   2003 yılında haftasonu radyoları zap yaparken Burç Fm’de Ertuğrul Erkişi’nin canlı Türk Sanat Müziği programına takıldım kaldım. Ud’u ve güzel sesiyle canlı söylediği şimdi uzaklardasın şarkısı ile gözyaşına boğuldum.

 

   Ertuğrul Erkişi’nin sesine ve TSM’ye aşık oldum. Anladım ki ruhum sanat müziğini istiyordu. O yıllarda radyoya bağlanıp şarkı istemiştim, kaydettim:

 

     Ertuğrul Erkişi - Söyleyemem Derdimi - CANLI UD İLE


 

   On yıldır sanat müziği dinliyorum. (2013) İnternetten indirerek binlerce şarkılık bir TSM arşivi yaptım. TSM dinleyerek ruhumun dinlendiğini ve kalbimin yumuşadığını ve ağlamanın tadını hissediyorum.

 

   Arşivimdeki binlerce şarkıdan bunlar eminim hepinizi duygulandıracaktır.

 

  • Elbet birgün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak
  • Şimdi uzaklardasın, gönül hicranla doldu
  • Ahımı, hicranımı sakladım, gizli tuttum, gönlümü yıllar yılı hayalinle avuttum
  • Gülünce gözlerinin içi gülüyor, kendimi senden alamıyorum
  • Kapıldım gidiyorum, bahtımın rüzgarına
  • Unutturamaz seni hiçbir şey, unutulsam da ben
  • Duydumki unutmuşsun gözlerimin rengini
  • Gözlerinin içine başka hayal girmesin
  • Tadı yok sensiz geçen ne baharın, ne yazın
  • Beni bırakıp gitme güzeller güzeli (Bestekar ölen kızına bestelemiş)
  • Avuçlarımda hala sıcaklığın var, unuttum dese dilim vallahi yalan (Bestekar başucunda lösemiden ölen kızına yazmış ve bestelemiş)

 

Dedem 1991'de öldükten sonra bağ kurudu, ev harap oldu.
   Aslında benim TSM sevgim nereden geliyor biliyor musunuz? Ben çocukken seksenlerde okul kapanınca memleketimiz Ereğli’ye giderdik. Orada yaz akşamları bağ evinde terasta, dedem radyosundan hep TSM açar, beraberce dinlerdik. O nağmeler hem ruhuma hem gönlüme işlendi.

 

   TSM insanı duygulandırıp ağlatıyor. Dünyanın hiç bir ülkesi böyle bir müziğe sahip değildir. Osmanlı’da TSM’nin hastaları tedavi amaçlı kullanıldığını biliyor muydunuz? Her makam ayrı bir hastalığa iyi geliyormuş.

 

   Şu an radyoda bir TSM şarkısı çalıyor. Biliyorsunuz bazı yabancı şarkılara türkçe söz yazılıyor. Acaba bu şarkı nasıl yabancı dile çevrilir?

 

Kimseye etmem şikayet ağlarım ben halime,
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime,
Perde-i zûlmet çekilmiş,korkarım ikbâlime,
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime.


Şevval Sam - Kimseye Etmem Şikâyet


 

 

   TSM dinleyicileri genelde nazik, mülayim, ince ruhlu insanlardır. TSM dinleyenlerin adi suçlara karıştığı hiç görülmemiştir. Bazı müzikleri dinleyen evet terörist olabilir ama TSM dinleyicisi asla...

 

   İnşallah çocuklarımıza, yeğenlerimize bol bol TSM dinletelim. Onlar belki şimdi dinlemezler, ama arabaya binince radyodan bir TSM açalım. Kulakları bu nağmelere aşina olsun. Büyüyünce asıllarına rücu ederler.

 


Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

18 Eylül 2013 Çarşamba

Engelli olmak bana ilahi bir hediyedir


Engelli olmak bana ilahi bir hediyedir 

 

Bu başlığın nedenini anlatmadan önce kısaca kendimi tanıtayım:

 


Konya Ereğli doğumluyum. Selçuk Üniv. MYO Elektronik bölümü mezunuyum.  1993'te Friedreich Ataksisi (FA) teşhisi kondu. Özel bir şirketten engelli kadrosundan 2010'da emekli oldum. Yazları, Konya Ereğli'de kışları ise Ankara'da oturmaktayız.

 

1993’te MYO son sınıftayken yirmi yaşında hastalığım ortaya çıktı. Sarhoş gibi dengesiz yürümeyle başlayan hastalığım, o günden bugüne sürekli ilerlemekte...

 

1998’ten beri onbeş yıldır tekerlekli sandalyedeyim. Hastalığımın ilk zamanlarında kabullenememe ve benzer nedenlerle çok stresli dönemler yaşadım

 

Önceden engellileri görürdüm fakat görmezden gelir geçerdim. Bu hastalığın bana verdiği derslerden biri de “Empati” yapmasını öğrenmemdir.

 

Hani Nasreddin hoca damdan düştüğünde başına toplananlar hekimi çağıralım deyince, “bana damdan düşen birini çağırın” dediği gibi ben de şimdi tekerlekli sandalyedekilerin hislerini ve hallerini, sıkıntılarını anlıyorum. (Empati)

 

Ben engelli biriyle karşılaştığımda onun tuvaletini nasıl yaptığını, tekerlekli sandalyeden yatağa nasıl geçtiğini düşünürüm.

 

Hayatta en büyük nimetim, annem ve babamdır. Benim belden aşağısı, hiç çalışmıyor.  Hareket ettirilmem, bu yüzden çok zor.  Ama, babam -Allah razı olsun- klozet üzerine bir vinç sistemi icat edince rahat ettik.

 

Merak edenler buradan babamın beni yataktan tuvalete götürüşünü ve vinçle klozet üzerinde nasıl kaldırdığını izleyebilirler:


 

Engelliler işe yaramaz insanlar değillerdir. 1993’te hastalığımın teşhisini koyan doktor babama bu çocuk çalışamaz, götür evine yatsın, demiş.

 

Babam, o doktoru dinlemedi. Rabbim nasip etti, işe girdim. Bilgisayarda tasarımcı olarak babamın yardımıyla 16 yıl çalıştım ve emekli oldum.

 

Trilyonlarca gezegenleri yaratan ve dünya dahil hepsini basket topu gibi döndüren Allah’ın elbette her şeye gücü yeter.

 

Engelli olmak haşa! Bir yaratılış hatası değil, dünyadaki bu imtihanın zor sorularından birisidir.

 

Gece olmasa gündüzün, soğuk olmasa sıcağın… vs değerini anlamayacağımız gibi hastalıklar da sıhhatin kıymetini anlamamızı sağlar.

 

Sağlıklı insanlar engellilere bakıp şükretmeliler. Ama, çok şükür deyip kulak memelerini çekmek değil de, ibadet ederek Allah’a teşekkür etmeliler.

 

İnsan, her koşulda kendisine, ailesine, yaşadığı topluma fayda sağlayan etkinlikler yapabilir. Ben engelliyim napalım kaderim böyleymiş dememeli…

 

Ben, ne yapabilirim sorusu ile bir dostumun teşvikiyle yazı yazmaya başladım. Hayatımı anlattığım bir kitap yazdım ve blog sayfası açarak hayata dair yazılar yazıyorum.

 

İsterseniz hayatımı anlattığım kitabı inceleyebilirsiniz:


 

Engelliler, sağlıklı insanlara şükretmeleri için vesiledir evet ama aynı zamanda engelli insan sağlıklı insanlara ibretlik örnek olmalıdır.

 

Namaz kılan bir engelliyi gören veya evde oturmak yerine çalışan bir engelliyi gören boş oturup vakit öldüren sağlıklı insanlar, hallerini gözden geçirmeliler.

 


Büyük bir İslam alimi olan Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin “Hastalar Risalesi” adlı yirmibeş devadan oluşan küçük bir kitabı var.

 

Orada İMANın 6 esasına inanan ehl-i iman için hastalığın kazanımlarını anlatıyor. Birkaçını yazacağım ve başlığın sebebini anlayacaksınız inşallah:

 

  • Hastalık ömür dakikalarını birer saat ibadet hükmüne getirebilir.
  • Hastalık ölümü ve ahireti düşündürür, dünya onu aldatamaz.
  • Hastalık sabun gibi günah kirlerini yıkar, temizler.
  • Sabreden engelli, takvalı insanın on yılda elde ettiği kârı iki yılda alabilir.
  • Eğer hastalığın mânâsı güzel birşey olmasaydı, Allah, başta Hazret-i Eyyub A.S hastalık vermezdi.
  • Hastalık kalbi yumuşatır, şefkat ve empati hislerini artırır.
  • Hastanın duası makbuldur. Hastaları ziyaret edip duasını alınız.
  • Hasta insan çocukluğundaki gibi aile ve akrabasından sevgi, ilgi görür.
  • Engelli insan gaflete ve nefsin arzularına düşmez.   ….  Vs.

 

İşte hastalık bu açıdan iyi bir nasihatçı ve ikaz edicidir. Ondan şikayet değil, belki bu cihette ona teşekkür etmek, eğer fazla ağır gelse sabır istemek gerektir.

 

Engelli olmak bana ilahi bir hediyedir. 

 

Celal Çelik                  Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

*****************************************

 

Yukarıdaki bu yazım üniversite öğrencilerinin kurduğu, internet üzerinden yayın yapan, aylık ESKİCİ DERGİSİ’nin engelliler özel sayısında yayınlandı. Bu özel sayıyı buradan okuyabilirsiniz:

 


 

Eskici Dergisinin websayfası:


 

***

 

15 Eylül 2013 Pazar

Zaman su misali


Zaman su misali

 

   Engelli kadrosundan 2010’da emekli olduktan sonra birikim ve tazminat parasını ekleyip, bir de kredi çekip memleketimiz Ereğli’den bir ev aldık.

 

Her sene Ankara’dan mayıs sonunda Ereğli’ye gidip eylül sonunda dönüyoruz.

 

    Dün, 14 eylül 2013 Cumartesi günü Ankara’ya döndük. Zaman su misali akıyor. Dört ay ne çabuk geçti.

 

    Mayıs sonunda Ereğli’ye gitmiştik. Haziran ortasında dostum Aydın Kaynarca bey Ankara’dan beni ziyarete geldi.

 


   Bazı akrabalarım bile -bırakın hastalığı, engelliliği- insan kabul edip ziyaretime gelmezken dostum ta Ankara’dan geldi. Allah razı olsun.

 

  Ereğli düz bir alana kurulu şehir olduğu için akülü sandalyem ile her Cuma Ulu camiye cuma namazına gittim. Namazdan sonra çay bahçesine gittim.

 

   Başlarken nasıl bitecek dediğim ramazan bitti. Kız kardeşim, eniştem, erkek kardeşim, yengem ve dört yeğenim geldi, beraber piknik falan hepsi gittiler.

 


   Evet zaman su misali, bu yaz tam kırk yaşımı doldurdum. (1973-2013)

 

   Hastalığımda epey ilerledi. Artık heran ölüm gelebilir. Kıldığım her namazı son namazım olabilir diye kılıyorum ve dua ediyorum.

 

“Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.” (ENBİYA suresi /35.ayet)

 

“Sen elbette öleceksin, onlar da elbette öleceklerdir.” (ZÜMER suresi /30.ayet)

 


Allah yaşamında, ölümünde hayırlısını nasip etsin.

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

(BU YAZIYI ACİLEN YAZDIĞIM İÇİN EKLEME DÜZELTMEYE VAKİT YETMEDİ)

 

11 Eylül 2013 Çarşamba

Hangisi Hak din?


Hangisi Hak din?

 

   Türkler, islamiyet gelmeden önce Orta Asya’dayken her dine ait bilgileri varmış. Çinlilerin budizmini de incelemişler, Hintlilerin hinduizmini de... Museviliği de incelemişler Hıristiyanlığı da...

 


   Sonunda hiçbirini mantıklı bulmamışlar ve tek tanrı inancı Türklerde baskın olduğu için Şamanizme inanmışlar.

 

   Hatta bugün bile Polonya’da bir grup museviliği kabul etmiş Türk yaşamaktadır.

 

   Peygamberimiz SAV vefat ettikten sonra yüz bini aşkın sahabe, müslümanlığı yaymak için doğdukları yerden, sevdiklerinden ayrılıp dönmemek üzere gurbete, dünyanın her yerine giderler.

 

   Orta Asya’ya gelen sahabelerin yaşamından, hallerinden, dürüstlüklerinden, iffetliliklerinden etkilenip onlardan islamiyeti öğrenen atalarımız, aradıkları mantıklı ve Hak dini bulurlar ve hemen müslüman olurlar...

 

   Dünyada bu kadar çok inanç sistemi olmasını ben şuna benzetiyorum. Dünya hayatının bir imtihan olmasına...

 

   Her inanç doğru olursa neyle imtihan olacağız ki…

 

   Bir öğretmen neden acaba yaptığı sınavda soruda 5 tane şık verir.?

 

   Sebebi öğrencilerin hangisinin doğru cevabı verdiğini anlamak içindir. Ve aslında sadece bir tanesi doğrudur, diğer dört şık yanlıştır.

 

(Bu verileri 2008 de internetten almıştım) 

 

1. Hıristiyanlık - 2.1 milyar
2. Seküler/Dinsiz/Ateist - 1.4 milyar
3. İslam - 1.2 milyar
4. Hinduizm - 900 milyon
5. Budizm - 708 milyon
6. Çin geleneksel dini - 394 milyon
7. Afrika geleneksel inançları -100 milyon
8. Sihizm - 23 milyon
9. Musevilik - 14 milyon
10. Bahailik -12.5 milyon
11. Mormonizm - 12 milyon
12. Yehova'nın Şahitleri - 6.7 milyon
13. Şinto - 4 milyon
14. Zerdüştlük - 2.6 milyon

 

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

8 Eylül 2013 Pazar

Birden ihtar edilen bir mes'ele-i mühimme


Birden ihtar edilen bir mes'ele-i mühimme

 

   Geçenlerde yazacak yeni bir konu bulmak için okuma yapıyordum. Genelde Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin Risale-i Nur kitaplarından okur ve yazılarıma ilham alırım.

 

   Risale-i Nur külliyatını internetten bir program ile bilgisayarıma yükledim. Risale-i Nur kitaplarında kullanılan dil biraz ağırdır. Ama ben okuya okuya aşina oldum artık rahat anlıyorum hamdolsun.

 

   Geçenlerde yine ilham almak için “Gençlik Rehber”ini okurken Bediüzzaman’ın gençleri fitnesinden uyardığı taife-i Nisaiye yani kadınlarla ilgili yazısından etkilendim.

 

Yazının bir kısmını -anlaşılması kolay olduğu için- aşağıya kopyalıyorum. Ve bazı yerlere bazı kavramları anlamayanlar için açıklama yapacağım.

 

***

        Âhirzamanın fitnesinde en dehşetli rolü oynayan, taife-i nisaiye ve onların fitnesi olduğu hadîsin rivayetlerinden anlaşılıyor. Evet nasılki tarihlerde, eski zamanlarda "Amazonlar" namında gayet silâhşör kadınlardan mürekkeb bir taife-i askeriye olarak hârika harbler yaptıkları naklediliyor.

 

(EVET AHİRZAMANA GİRMİŞ BULUNUYORUZ. BU AHİRZAMANIN EN ZOR İMTİHANI KADINLARIN ŞERLİ KISMIDIR. ALLAH KORUSUN.)

 


Aynen öyle de: Bu zamanda zındıka dalaleti, İslâmiyete karşı muharebesinde, nefs-i emmarenin plânıyla, Şeytan kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi; yarım çıplak hanımlardır ki, açık bacağıyla dehşetli bıçaklarla ehl-i imana taarruz edip saldırıyorlar.

 

(DEMEK YARIM ÇIPLAK GİYİNEN KADINLAR FARKINDA OLMASALARDA ŞEYTANIN KUMANDASINA GİRİYORLAR.)

 

Nikâh yolunu kapamağa, fuhuşhane yolunu genişlettirmeğe çalışarak; çokların nefislerini birden esir edip, kalb ve ruhlarını kebair (ZİNA GİBİ BÜYÜK GÜNAHLAR) ile yaralıyorlar. Belki o kalblerden bir kısmını öldürüyorlar.

 


Birkaç sene namahrem hevesatına göstermenin tam cezası olarak; o bıçaklı bacaklar Cehennem'in odunları olup, en evvel o bacaklar yanacaklarını ve dünyada emniyet ve sadakatı kaybettiği için, hilkaten çok istediği ve fıtraten çok muhtaç olduğu münasib kocayı daha bulamaz. Bulsa da başına bela bulur. (DEMEK YARI ÇIPLAKTA OLSA HER KADIN SALİH KOCA İSTER.)

 

Hattâ bu hâlin neticesi olarak o âhirzamanda, bazı yerlerde nikâha rağbetsizlik ve riayetsizlik yüzünden, kırk kadına bir erkek nezaret edecek derecede ehemmiyetsiz, sahibsiz, kıymetsiz bir surete gireceği, hadîsin rivayetinden anlaşılıyor.

 

        Madem hakikat budur. Ve madem her güzel, güzelliğini sever ve elinden geldiği kadar muhafaza etmek ister ve bozulmasını istemez. Ve madem güzellik bir nimettir. Nimete şükredilse manen ziyadeleşir.

 

Şükredilmezse değişir, çirkinleşir. Elbette aklı varsa, hüsün ve cemalini günahları kazanmak ve kazandırmak ve çirkin ve zehirli yapmak ve o nimeti küfran ile medar-ı azab bir surete çevirmekten bütün kuvvetiyle kaçacak.

 

Ve o fâni, beş-on senelik cemali bâkileştirmek için, meşru' bir tarzda istimal ile, o nimete şükredecek. Yoksa ihtiyarlıkta uzun zaman istiskale maruz kalıp, me'yusane ağlayacak.

 

(EĞER KADIN GÜZELLİĞİNİ SADECE EŞİNE GÖSTERSE TESETTÜRE UYSA GÜZELLİĞİNE ŞÜKÜR OLUR VE O GÜZELLİĞİ CENNETTE DAİM OLUR)

 

        Eğer terbiye-i İslâmiye dairesinde, âdâb-ı Kur'aniye zînetiyle o cemal güzelleştirilse; o fâni hüsün, manen bâki kalacağı ve Cennet'te hûrilerin cemalinden daha şirin ve daha parlak bir tarzda kendine verileceği hadîste kat'iyyetle sabittir.

 

Eğer o güzelin zerre mikdar aklı varsa, bu güzel ve parlak ve ebedî neticeyi elinden kaçırmayacak...

 

Bediüzzaman - Gençlik Rehberi ( 25 - 27 )

***

 

C. Çelik

 

4 Eylül 2013 Çarşamba

Neden Bu Kadar Çok Hastalıklar Var?


Neden Bu Kadar Çok Hastalıklar Var?

 

   Her toplumda muhakkak en az % 8 engelli insan vardır. İnsan bedeninde binlerce çeşit hastalık oluşabiliyor. Birçok hastalığın tedavisi mümkündür.

 


Zaten tıbben tedavisi henüz mümkün olmayan hastalık sahibi insanlara da “engelli” diyoruz.

 

   Bazı Engelliler: Görememek, işitip-konuşamamak, yürüyememek, felçli olmak, spastik olmak, zihinsel engelli olmak... vs...

 

Astım, tansiyon, şeker, kanser, kolesterol, verem, fıtık, romatizma, kalp, kansızlık, ... vs. Bunlar da hastalıklardan küçük birer örnek...

 

   Peki hiç düşündünüz mü, neden bu kadar çeşitli hastalıklar ve engelliler var?

 

   Elbette Allah her insanı mükemmel bir sağlıkla yaratabilirdi. Ama o zaman nüfusun yaklaşık % 90’ı olan sağlıklı insanlar haline şükretmeyecek ve bu dünyanın imtihan için olduğunu hatırlamayacaklardı.

 

Biz engelli insanlar sağlıklı insanların şükretmeleri için vesileyiz.

 

Karanlık olmasa gündüzün, soğuk/sıcak olmasa serinliğin, açlık olmasa gıdanın kıymetini anlamayacağımız gibi hastalıklarda sıhhatin değerini anlamamızı sağlar.

 

   Düşünsenize uzayı... Dünyamız, samanyolu galaksisi içerisinde 250 milyar yıldızdan sadece biri...

 

Bilimadamları uzayda samanyolu galaksimiz gibi on milyardan fazla galaksi olduğunu söylüyorlar.

 

   Dünyamızın kendi etrafında dönme hızı saatte 1670 km dir; yine dünyamızın güneşin etrafında dönme hızı saatte 70.000 km dir.

 

Ayrıca bu dönüşlerle beraber aynı zamanda dünya, güneş ve tüm gezegenler saatte 108.000 km hızla ilerlemektedir.

 

Yani kainat sürekli bir hareket ve genişleme halindedir.

 

Bunları ve herşeyi yaratan Allah’ın elbette herşeye gücü yeter.

 

Bu dünyada bir derdi olmayan ve ömrünün bir döneminde de olsa hasta olmayan hiçbir insan yoktur.

 

Çünkü dünyada ebedi kalıcı değiliz, ömür dediğin çok kısa.

 

Kim sabredecek ve haline şükredecek diye imtihan oluyoruz.

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

 

1 Eylül 2013 Pazar

Neden insan cennetten dünyaya sürülmüş?


Neden insan cennetten dünyaya sürülmüş?

 

   Bu soru kafamı hep meşgul etmiştir...

   Yani eğer cenneti kazanabilirsek (zor ama imkansız değil) cennette öfke, kıskançlık, inatçılık, gurur, cimrilik, ...... vs. olmayacakmış.

 

Çünkü bizi kötülüğe sevk eden nefis ve şeytan cennette olmayacakmış.

 

   Allah ilk insan Adem babamızı ve Havva annemizi yaratmış ve cennete koymuştu.

 

Cennette mutlu yaşamları devam ederken Allah cennete şeytanı sokar ve şeytan onlara Allah'ın yemelerini yasakladığı ağaçtan meyve yemelerini vesvese eder.

 

   Sonuçta Hz. Adem ve Havva cennetten çıkarılmış ve geçici bir ömür verilip dünyaya gönderilmiştir.

 

   Baştaki soruyu düşündüm ve kendimce birkaç neden buldum. Bilmem katılır mısınız? Tabii herşeyin en iyisini Allah bilir.

 

***     1- Çile çekmeden, mirasyedi gibi sonsuz cennet servetine konmak bedava olur mu?

 

***    2- O yüzden sonsuz hayatı kazanmak için biraz açlık (oruç) ibadet ve mal (zekat) ile bazen sevdiklerimizi kaybederek sabır imtihanı oluyoruz.

 

***     3- Allah insanların iradesini serbest bırakmış; şeytanla bizi sınav ediyorki ta saf, duru, temiz, iyi insanı bulabilsin.

 

***     4- Dünyada herşey için çalışmak gerekiyor. Orada hizmetçilerimiz ve ne istersek yapılacakmış. Belki de orada gördüklerimizin değerini anlamak için dünyada bu kadar çok meslek var...

 

***     5- Cennette baldan ırmaklar varmış. Dünyada bir arı 1 kg bal yapmak için bir milyon çiçekten öz topluyor. Allah'ın kudretinin sonsuzluğunu düşünmek içindir belki.

 

***     6- Cennette de dünyadaki gibi insanlar sınıf sınıf olacakmış. Allah bu sınıfı belirlemek için insanın dünyadaki yaptığı işlere ve ibadetlere göre adalet edecektir. Yani dünyada parası çok olan zengin, ahirette ise sevabı çok olan...

 

***     7- Dünyadaki bazı eğlenceye düşkün insanlar eminim Adem babamıza kızgındır :)) Ne güzel çalışmadan eğlenecektik diyorlardır. :))

 

***     8- Cennette dünyada yaşadığımız olayları sinema gibi dostlarımızla seyredip hey gidi günler diyeceğiz. Bunu öğrendiğimden beri dünyadaki rolümü güzel oynamaya çalışıyorum...

 


***     9- Daha bir çok madde... şimdilik bu kadar... En iyisini Allah bilir...

 

   Hiç yokken var olmak bile başlı başına bir nimet.

Teşekkür ederim Allah'ım

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )