10 Temmuz 2013 Çarşamba

Şükretmeyi unuttuk


Şükretmeyi unuttuk

 

Geçenlerde çocukluğumdan itibaren şöyle bir hayatımı düşündüm de ne çok nimetlere mazhar olmuşuz.

 

Yetmişlerde, dedemgilin evinde Ereğli’de beraber oturuyorduk. O zaman zengin bir akrabamız sıfır Murat 124 otomobil almıştı. Hayran hayran bakardık.

 

İlkokulda okurken Ereğli’den Ankara’ya iki odalı, tuvaleti bahçede olan bir gecekonduya kiraya taşındık. Tuvaleti içerde olan ve kendime ait odamın olduğu kaloriferli bir ev hayal ederdim.

 

Arkadaşlarımın bisikletine imrenir ve ah benim de bisikletim olsa derdim. Bisikletim oldu. Üniversiteyi bitirirken hastalandım. Engelli kadrosuyla özel bir şirkete işe girdim.

 

İşe başlayınca babam rahatladı ve Serçe marka bir araba aldı. Serçemiz ile yetmişlerdeki zenginlerin arabasına bindik hamdolsun.

 



O zamanlar hala kiradaydık. Benim hastalık ilerleyince 1998’te babam elli yaşında bütün birikimiyle giriş kat bir daire alarak ev sahibi oldu.

 

1996’da şirketin patronu Opel Vectra marka siyah bir araba aldı. Doksanlarda hemen hemen herkesin Doğan, Şahin, Kartal, Reno Broadway gibi yerli montaj arabaları vardı.

 


Ben Opel Vectra’ya hayranlıkla bakar, vay be nasıl güzel araba derdim. Mütevazi bir yaşamı olan patronumuz o arabaya on yıl bindi.

 

2000’li yıllar ile Türkiye’mizde müthiş gelişmeler oldu. Hemen bütün arkadaşlarım evlendikten en geç sekiz-on yıl sonra ev sahibi oldular. Hatta bazıları ikinci ev veya yazlık bile aldılar. Biz de hamdolsun emekli olunca bir de memleketimiz Konya Ereğli’den bir ev aldık.

 

Tüm arkadaşlarım yerli değil, kaliteli yabancı arabalara biniyorlar. Kardeşlerim bile üçüncü arabayı değiştiler, en son sıfır araba aldılar.

 

Geçen Cuma Ereğli’de akülü sandalyem ile Ulu Cami’ye Cuma namazına giderken yol boyunca park etmiş arabalara baktım, hepsi yeniydi. O yol boyunca gördüğüm en eski araba Opel Vectra idi.

 

O an şunu hatırladım. Halamın eşi eniştem 2004’te yıllarca kullandığı motosikletini sattı ve ikinci el bir Opel Vectra aldı.

 

Geçen hafta halamın oğlu Ereğli’den geçerken bize uğradı. Konuşurken baban arabayı değiştirdi mi, dedim. Yok abi hala aynı, dedi.

 

Dedim ki, bu araba var ya, doksanlarda pek çok kişinin hayalini kurduğu otomobildi. Hatta ben; vay be serçe nerde, vectra nerde derdim. Çünkü patronumuzun arabasıydı. Şimdi bizim de son model arabamız var.

 

Biz her zaman, gecekondu da otururken de, parasız kalıp kuru ekmek yediğimiz günlerde de hep sabredip şükrettik. Bakın Rabbimiz ne diyor:

 

“Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size nimetlerimi arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir.” (İbrahim Suresi, 7. ayet)

 

Bizler şükretmeyi unuttuk galiba. Ama yine de Allah nimetlerini sağnak sağnak yağdırıyor. Sanırım ahirette hesabımız zor olacak...

 

Allah'ın vermiş olduğu bunca nimetler karşısında, namaz kılarak, oruç tutarak, maddi manevi iyilikler yaparak şükür borcumuzu ödemeliyiz...

 



Ve şükrümüzü sürekli hale getirmeliyiz.

Allah şükrümüzü artırsın. İşte ramazan başladı...

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder