19 Şubat 2018 Pazartesi

Mesnevi Okumaları – 21 – Dikenli Çalı Diken Adamın Hikayesi


Mesnevi Okumaları – 21 – Dikenli Çalı Diken Adamın Hikayesi


Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

Yüce Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.


Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.




Efendim bu hafta yine Hz Mevlana’nın asırlardır Hak aşıklarının gönlüne ılık meltemler estiren Hikmet pınarı bir Kuran tefsiri olan eşsiz eseri Mesnevi’den alıntılara devam ediyoruz.


Geçen sene, 2017 başında yılbaşı gecesi sevgili arkadaşım Hülya Keleş Hanımın tavsiyesiyle Youtube’dan Hz Mevlana ile ilgili bir film izlemiştim.


Filmdeki rehber genç Hz Mevlana ile ilgili bişey bilmiyordu ve turiste mahcup oluyordu ve “şu yabancı Mesnevi’yi biliyor, ben kendi değerimizi bilmiyorum”, diyerek kendini kınıyordu.


Filmden etkilendik ve o gece Mesnevi okumaya karar verdik. Sonra sevgili eski komşumuz ilahiyatçı Efkan Vural hocamın tavsiyesiyle okuduklarımızdan etkilendiklerimizi yazmaya başladık inşallah. Bu yazıların kısaca hikayesi budur.


Şimdi sözü çok uzatmadan 21. Mesnevi yazısına başlamak istiyoruz:



DİKTİĞİN DİKENLERİ SÖK AT


Bir valinin yola dikenli çalı dikene "Diktiğin dikenleri sök." diye emir vermesi


® Tatlı sözlü, fakat sert huylu adamın biri yol üstüne dikenli çalı dikmişti.


® Yoldan geçenler onu ayıpladılar; "Bunları sök at." dediler. Fakat o dinlemedi, sökmedi.


® O dikenli çalı her an büyüyor, çoğalıyordu/Halkın ayağı diken yarası ile kanlara bulanıyordu.


® Geçenlerin elbisesi dikenlerden yırtılıyor, yalın ayak gezen yoksulların ayaklan paramparça oluyordu.


® Vali o adama; "Bunları sökmelisin!" diye emir verince, o "Evet." dedi. "Bir gün sökerim."


® Bir müddet yarın öbürgün sökerim diye vaadde bulundu. Bu müddet içinde de diktiği dikenler kökleşti, kuvvetlendi.


® Bir gün vali ona; "Ey vaadini yerine getirmeyen, sözünde durmayan; beri gel, buyruğumuzu sürüncemede bırakma." dedi. "İşi yerine getir."


® Çalıyı diken adam; "Amca, önümüzde hayli günler var, merak etme günün birinde sökerim." dedi. Vali de "Çabuk ol, işi savsaklama, vaadini yerine getir." diye söylendi.


® "Sen yann bu işi görürüm diyorsun ama, şunu iyi bil ki gün geçip gittikçe



® O dikenler daha çok yeşeriyor, kuvvetleniyor. Onu sökecek olan da ihtiyarlıyor, kuvvetten düşüp kalıyor.


Mesnevi’nin Farsçadan dilimize çevrilmiş en güzel tercümesi olan bu kitapta Sertarik Mesnevihan Hz. Şefik Can (1909-2005) dedemiz bu beyitle ilgili sayfanın altına şu dipnotu yazmış:


Aziz Peygamberimizin "'Bir şeyi sonra yaparım' diyenler helak oldular." hadisi bu konuyu aydınlattığı gibi "Bu günki işi yarına bırakma." atasözü de aynı konuyu ifade etmektedir.



HER KÖTÜ HUYUMUZ BİR DİKENDİR


® Diken güçlenmede, boy atmada; diken sökecek ise ihtiyarlamada, gücü kuvveti eksilmede.


® Diken her gün, her an yeşerip tazelenmede; diken sökecek her gün daha da perişan olmada, kuruyup gitmede...


® O daha da gençleşiyor, sen daha da ihtiyarlıyorsun. Çabuk ol, vaktini boşa geçirme..."


® Sen de her bir kötü huyunu bir diken bil. O dikenler kaç keredir senin ayaklarına battı, seni yaraladı.


® Evet; kaç kere kötü huyun seni yaraladı, perişan etti. Sen kendi tabiatından hastalandın. Fakat sende duygu olmadığından, hastalığın sebebini anlamıyorsun. Sen çok duygusuz yaratılmışsın.


® Çirkin huyunun başkalarını rahatsız ettiğini, yaraladığını bilmiyorsan


® Kendi yarandan da haberin yok mu? Bu durumunla sen, hem ken dine, hem başkalanna dertsin, azapsın!



İYİ HUYLARINLA NEFSİNLE SAVAŞA GİR


® Sen, ya baltayı al, erkekçe vurup Hz. Ali gibi Hayber Kalesi'nin kapısını kopar.


Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:


ibâdet ve iyi huylarınla, nefsinle savaşa gir. Hz. Ali'nin Hayber Kalesi'nde gösterdiği yiğitliği, sen de kötü huylarını bozguna uğratarak göster. Nefs-i emmârenin kalesine hücum et. Kapısını kopar... Cihâd-ı ekber sevabı kazan.



® Yahut şu dikeni gül fidanı hâline getir. Yâni gül fidanı ile aşıla. Kötü huyunun ateşini dostun nuru hâline sok.


® Böylece dostun nuru, sendeki şehvet ateşini söndürsün; onunla buluşmak senin dikenlerini gül bahçesi hâline getirsin.



ATEŞİ SÖNDÜREN MÜMİNİN NURUDUR


® Sen cehenneme benziyorsun, mürşid ise mümindir. Bir müminde ateşi söndürmek imkânı vardır.


® Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) efendimiz cehennemden bahsederken buyurdu ki: "Cehennem, korkusundan mümine yalvarır da der ki:


® 'Pâdişâhım, benden çabuk geç git ki, senin nurun benim nârımı, ateşimi söndürecek.'"


® Şu hâlde; ateşi yok eden müminin nurudur. Çünkü bir şeyi, zıttından başka bir şeyle gidermek imkânsızdır.


® Adalet günü olan kıyamette nâr (=ateş) nurun zıttıdır. Çünkü nâr kahrdan meydana gelmiştir. Nûr ise Hakk'ın lûtfundan, kereminden yaratılmıştır.


® Eğer sen nârın şerrini gidermek istiyorsan, ateşin gönlüne Hakk'ın rahmet suyunu dök.



® O rahmet suyunun kaynağı mümindir. Âb-ı hayat ise; ihsan ve iyilik sahibinin tertemiz olan ruhudur.


Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:


İhsan nedir? Ve nıuhsin kimdir? Çoğu zaman iyilik anlamına kullandığımız ihsan kelimesinin lügat mânâsı: Bir şeyi iyi ve güzel yapmaktır. Bir hadiste şöyle buyrulmuşiur: "İhsan senin Allah'a, onu görüyormuş gibi ibâdet etmendir. Eğer sen onu göremiyorsan. o seni görmektedir." Cenâb-ı Hakk'ı görüyormuş gibi zevkle, huşu ile ibâdet eden, namazını ihlas ile kılan, orucunu riyasız tutan mümin de murisindir.



NEFSİN ATEŞİ SÖNÜNCE GÖNÜL BAHÇESİNE NE EKERSEN YEŞERİR


® Senin nefsin o tertemiz olan müminden kaçar. Çünkü sen, ateş tabiatlisin, o ise ırmak suyu gibidir.


® Ateşi su söndürdüğü için, ateş sudan kaçıcıdır.


® Senin duygun, düşüncen hep ateştendir. Şeyhin, mürşidin duygusu, düşüncesi ise; o latîf, o hoş nurdandır.


© Mürşidin nuru suyu, ateşe damla damla düştükçe, ateşten cız, cız ses çıkar.


© O cızladıkça sen ona: "Derde bat, öl geber!" de de şu cehennem gibi olan nefsin soğuşun.


© Soğuşun da, nefsinin ateşi senin ruhunun gül bahçesini yakmasın. Adaletini, ihsanını yok etmesin.


® Nefsinin ateşi söndükten sonra, gönül bahçesine ne ekersen biter. Lâleler, ak güller, güzel kokulu marsirnalar yetişir.




® Yine anayoldan (yâni konudan) ayrıldık. Hocam konuya gel, bahsimiz nerede idi?


® Şunu anlatıyorduk: "Ey hasetçi kişi! Eşeğin topal, varacağın yer ise uzaktır. Çabuk ol, tövbe ve istiğfarı yarına bırakma!


® Yıl geçti, ekin vakti de değil, sende ise yüz karalığından, kötü amellerden başka; bir şey yoktur.


® Beden ağacının köküne kurt düştü. Onu söküp ateşe atmak, kulluk ederek, iyi işler yaparak onu öldürmek gerek.


***



DÜŞÜNCELER


Hz. Mevlana, Mesnevi’nin 2. Cildinin bu bölümünde çalı dikeni benzetmesiyle nefsin kötü huylarını kastediyor ve o huylardan vazgeçmedikçe, zamanla kökleşeceğini ve yaşlandıkça o kötü huyları terketmenin imkansız olacağını anlatmış.  Allah razı olsun.


O kötü huylar ta çocukken başlıyor ve önemsiz görünüyor ama o dikenler büyüdükçe insanları yaralıyor. Yalancılık, iftira, dedikodu, kin, nefret, küfürlü konuşma, pis şakalar yapma, vs…


Bir de acizane bu hikayeden NAMAZa başlamayı hep erteleyenleri hatırladım.




Şefik Can dedemizin tercümesinden alıntılar yapmama izin veren, Rahmetli Şefik Can Hocamızın talebesi yaşayan son Mesnevihan Hayat Nur Artıran Hanımefendiye çok teşekkür ederiz.

 
Egemen Yayınları sahibi sevgili Fahretttin Yüksel bey
İkinci kitabımız "TÜM HASTALARA DEVA KİTABI" nı bastırıp getirdi. 
Hastalara teselli, moral ve Hayırlara vesile olsun inşallah. 
Maddi manevi desteğiniz için çok teşekkür ederim Fahrettin bey,
İyi ki varsınız. Allah razı olsun. (16 Şubat 2018)

Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak.

Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip etsin.



Celalin Penceresinden


12 Şubat 2018 Pazartesi

Dünyanın Yaşanmış En Güzel Aşk Hikayesi


Dünyanın Yaşanmış En Güzel Aşk Hikayesi


Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

Yüce Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.


Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.


Bu yazımızda, bu hafta 14 Şubat Sevgililer Günü olması dolayısıyla başlıktaki en güzel aşk hikayesini paylaşmak istiyoruz. Bu Efendimiz SAV ile Hz Hatice’nin RA aşkı…



AŞK NEDİR?


Aşk hakkında yaşayan son Mesnevihan sevgili Hayat Nur Artıran Hanımefendi şunları söyledi:


“Cenab-ı Allah’ın bir kula en büyük lütfu, keremi ona Aşk’ı nasip etmesidir.“  


Kimin gönlüne aşk tohumu düşerse sarmaşık gibi insanın bütün duygularını sarar, sarmalar. Kimin gönlüne de aşk ateşi düşerse, aşktan gayrı ne varsa, hepsini yakar yandırır, der aşıklar sultanı Hz. Mevlana… 


Aşık olan insanın bütün hayatı sevdiceğine adanmıştır. Seven insan herşeye sevdiceği ile bakar, onunla görür, onunla konuşur, hayatındaki herşeyi ona göre ayarlar, çünkü insanın sevdiği mutluluk, huzur içindeyse seven de ancak o zaman mutlu ve huzurlu  olur.


Gerçek aşkta seven yoktur sadece sevilen vardır. O nedenle sevenin gözü kör kulağı sağır olur, derler. Yani seven sevdiğinden gayrı hiç bir şeyi  ne duyar ne görür !


Ortada bir adanmışlık vardır, kişinin kendi yoktur, geriye sadece sevilen kalmıştır. Aşk sevdiğine teslim olmaktır. Aşk sevdiğini memnun etmektir.


Onun için Hz. Mevlana bir Divan-ı Kebir beytinde şöyle der; “Aşk, dileği, isteği, yapıp yapmama arzusunu, iradeyi tümüyle terketmektir.” Bu ilahi aşkın değil, bizatihi aşkın tanımıdır.


Çünkü karşı cinse duyulan beşeri aşk ile Cenab-ı Hakk’a duyulan ilahi aşk, özü itibari ile aynıdır. Bir kızı veya erkeği sevdiğimizde aslında biz o yüzün arkasındaki onun yaratıcısını seviyoruzdur çünkü.


Ama bilmeden sadece simaya, surete, şekle takılır kalırız. Aslında işin hakikatı, bizler sevdiğimizde onu yaratanı görür, onu severiz, onu yaratana aşık oluruz.




Kamil insanlar ise, kimi niçin sevdiklerini bildikleri için direk Rabbani aşkın içine düşerler.


***



ALLAH EFENDİMİZE SAV AŞK LÜTFETTİ


Bu yüzden kendimi hep şanslı kullardan sayarım. Ki şimdi ilahi aşka yükseldim elhamdülillah. Çünkü beşeri aşk, ilahi aşka ulaşmak için basamaktır.


Çünkü bir sevgili için yanmayan, acı çekmeyen gönül, Yüceler Yücesi Allahı sevmeye yol bulamaz. İnsan bir kız/oğlanı severek aşk duygusunu yaşamayı öğrenir.


Acizane şöyle düşündüm, Allah ben gibi aciz, değersiz bir kula Aşk lütfetmişse, en sevdiği Habibim dediği kuluna da SAV aşk lütfetmez mi?: Elbette, Hz. Hatice.


BU AŞK İLE İLAHİ AŞKIN ZİRVESİ AŞK PEYGAMBERİ OLDU SAV.


Daha peygamberlik gelmeden gençkende El-Emin (güvenilir) Muhammed diye anılan Efendimiz SAV ahlakıyla örnek gençti. Tabi Efendimiz o zamanın genç kızlarını ahlaken kendine uygun görmüyordu.


Efendimiz SAV, Hz. Hatice’yi yolda, pazarda bir şekilde görünce, belki gülüşüne, belki gamzesine, belki gözlerine VE TABİ AHLAKINA vuruldu. Hz. Hatice annemizde Ona SAV vuruldu.


Hz Hatice çok zengindi ama mutluluğu bulamamıştı.  Daha once iki defa evlenen ve biri vefat, diğeri boşanma ile sonuçlanan Hz Hatice aşık olacağı ve önemlisi ahlaken düzgün bir eş arıyordu. Çok teklifleri reddetmişti. Ve Allah Onun gönlüne Efendimizin SAV aşkını düşürdü.


Efendimiz SAV de onu beğeniyordu. Hz Hatice duldu ama iki sebep evliliğe mani oluyordu.


Efendimiz SAV fakir, Hz Hatice çok zengindi ve arada 13-15 yaş vardı.




Hz Hatice, bu sebeple utanan Efendimizin SAV duygularını, arkadaşı Nefise aracılığıyla soruşturuyor, olumlu olduğunu öğrenince de Efendimizin Ebu Talip ile kendisini istemesini istemişti.


Sonuçta Hz Hatice annemiz Efendimizle evleniyor, gerçek aşkı buluyordu ve ahlakının güzelliği sayesinde Hz Muhammed’in SAV Allah’ın elçisi olduğuna ilk inanan ve ilk müslüman, servetini islam yolunda tüketen Hz Hatice’dir. RA: Radiallahu anha (Allah ondan razı olsun)


Şimdi internette rastladığımız güzel bir yazıyı paylaşarak yazımızı bitiriyoruz:



Dünyanın Yaşanmış En Güzel AŞK Hİkayesİ


(Not: Peygamber Efendimiz SAV 25 yaşındayken, kendisinden 13-15 yaş büyük Hz. Hatice ile evlenmiştir. Ve Hz. Hatice (RA) ile o ölene kadar yirmibeş yıl tek eşli bir evlilik yapmıştır. 


Efendimizin SAV çok evliliği, 52 yaş sonrasıdır ve pekçok nedenleri vardır. Bu konuda Google amcadan sorabilirsiniz.) 


     Ne Leyla diyeceğim size ne de Mecnun, Ferhad, Romeo vs. vs..  En güzel aşk hikayesi Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ile Hatice  Validemizin hikayesidir.. 

 

     Sanır mısınız ki Leyla ile Mecnun evlenseydi, ya da diğerleri..Aşkları dillere destan olur, günümüze kadar ulaşırdı?


    *Hayır tabii ki!

    Belki bir kaç sene sonra bitecekti.. Yaşanmadığından, kavuşulmadığından hep bunlar...  Ama siz bir bakın Efendimizle SAV, Hatice Validemizin RA aşkına ALLAH için!


    Bu, yaşanmış hem de uzun yıllar boyu yaşanmış bir aşk.. Ahla kissat hub fil alem




    Mekke fethinin ilk günü, o karışıklık, o heyecan esnasında Efendimiz yaşlı bir hanımla karşılaşıyor, O'nun yanına gelmesini önlemek isteyenlere "Bırakın" diyor gelsin..  Sırtından abayasını çıkarıp, hanımın altına seriyor ve birlikte oturup bir saat kadar sohbet ediyorlar..


   Aişe Validemiz RA merak ediyor ve sonrasında;


 -- "Kimdi o? Neler konuştunuz?" soruyor..

Cevaba bakar mısınız;


 -- " O, Hatice'nin arkadaşı idi, eski günleri yad ettik"

   

    Hatice Validemiz vefat etmiş, aradan yıllar geçmiş, vefayı, sevgiyi, özlemi görüyor musunuz?  Ve o hengamede..


     Ve Hatice Validemize bakın;

      Yaşı 55..

     Efendimiz o sıra Hira mağarasında, nübüvvetten evvel ibadette.. Her gün O en sevgili'ye yiyecek taşıyor! Her gün gidiyor ve O'nunla biraz oturuyor..


     Hira Mağarasını bilir misiniz siz? Ne kadar yüksektir ve çıkması ne kadar zordur? Bugün gençler bile çıkarken ter içinde kalırlar, çok yorulurlar..  Yaşı 55 Hatice Validemizin ve her gün Habibini görmeye gidiyor!


    Yine bakınız ki o asil hanıma, Efendimizden daha yaşlı olduğu için O'na üstüne evlenmesini teklif ediyor!  Düşünebiliyor musunuz?

 

    O'nu öylesine seviyor ki, sadece O'nu mutlu edeceğini düşündüğü için "Evlen"  diyor!   Ama O, reddediyor, asla O'nu incitmek istemiyor..  Hanım'a bakın! Ve sevgisine..


    Yine ilk vahiy geldiğinde O'na nasıl destek olduğuna, yüreğini, malını, canını nasıl serdiğine bakin..  Ve Efendimizin yüreğindeki Hatice Validemizin yerini düşünün, çok hadislerde geçer..

 

    Yine Validemizin vefatından çok uzun yıllar sonra kız kardeşi Hale, Efendimizin evine gelir ve kapıyı çalar.. 


    Öylesine heyecanlanır ki O, kapıya koşar, eli ayağı dolaşır..

 -- "Neden" derler.. 

 -- "Hatice'nin çalışı bu" buyururlar..Ve "Sanırım Hale'dir gelen" derler..


        En güzel Aşk hikayesi budur!

        Yaşanmış ama pörsümemiş, eskimemiş, yepyenidir..

        Sallallahu aleyhi ve sellem….*




     **Bizlerin muhterem Validemiz'den alacağı cok dersler var..


           O'na, Onlar'a benzeyenlere selam olsun..*

***


İnşallah cennette üç boyut değil, 70 boyutlu bu aşkın filmini izleriz.


“Hz. Muhammed'in mübârek nefesleri ile iki kapıda açılmıştır, iki dünyada'da duâsı kabul edilmiştir. Ona benzer birisi ne bu âleme gelmiştir, ne de bundan sonra gelecektir ! “   


Hz. Mevlânâ



Celalin Penceresinden


5 Şubat 2018 Pazartesi

Mesnevi Okumaları – 20 – Suya Kerpiç Atan Adamın Hikayesi


Mesnevi Okumaları – 20 – Suya Kerpiç Atan Adamın Hikayesi

 

Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

Yüce Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.

 

Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.

 
Celal'in Melekleri - 3 Şubat 2018

Efendim bu hafta yine Hz Mevlana’nın asırlardır Hakk aşıklarının gönlüne ılık meltemler estiren Hikmet pınarı bir Kuran tefsiri olan eşsiz eseri Mesnevi’den alıntılara devam ediyoruz.

 

Biliyorsunuz Mesnevi hikayelerden oluşuyor. İnsan, hikayelerle konuyu daha iyi anlıyor. Hz. Mevlana da mesajlarını hikaye içinde verir. Aşağıdaki hikayede de, namazın Allah’a yaklaşmaya vesile olmasını kerpiç duvarı örneğiyle anlatıyor.

 

Şimdi sözü çok uzatmadan 20. Mesnevi yazısına başlamak istiyoruz:

 

SUYA KERPİÇ ATAN ADAMIN HİKAYESİ

 

Duvarın üzerinde bulunan susamış bir kişinin suya kerpiç atması

 


® Bir dere kıyısında yüksek bir duvar yardı. Duvarın üstüne de susamış dertli bir kişi çıkmıştı.

 

© Suya ulaşmasına, susuzluğunu gidermesine o duvar engel oluyordu. Susuz adam da su için balık gibi çırpınıyordu,

 

© Ansızın suya bir kerpiç parçası attı. Kerpicin düşmesi ile suyun çıkardığı ses, kulağına bir söz gibi geldi.

 

® Suyun sesi bir sevgilinin sesi gibi tatlı idi. O su sesi; adamı üzüm suyu gibi mestetti.

 

® O mihnetlere, dertlere uğramış adam, suyun tertemiz sesini duymak için duvardan kerpiç koparıp suya atmaya başladı.

 

SUYA KERPİÇ ATMANIN BİRİNCİ FAYDASI

 

® Sudan da ses geliyordu. Su "Ey insanoğlu!" diyordu, "Böyle kerpiç atmaktan, beni rahatsız etmekten sana ne fayda var?"

 

® Susamış adam cevap verdi de dedi ki: "Ey su, bu atıştan benim için iki fayda vardır. Bu yüzden kerpiç atmaktan vazgeçemem.

 

® Birinci fayda: Benim suyun sesini duymamdır. O ses, susuzlara rebâb sesi gibi pek tatlı gelir.

 

® Su sesi İsrafil'in sesine benziyor. Ölü bile bu sesten dirilmededir.

 

® Yahut da o ses, ilkbahar günlerindeki gök gürültüsüne benziyor. Bu ses yüzünden bağlar, bahçeler güzelleşir. Yeşillikle, çiçeklerle dolar.

 

® Yahut da o ses, yoksula zekât vermek için çağırış sesi, yahut da mahpusa hapisten kurtuluş müjdesidir, sesidir.

 

® Yahut da o ses, Hz. Muhammed'e ağız ve burun vasıtası olmaksızın Yemen'den gelen Rahman'ın nefesine benziyor.

 

® Yahut da, esas kıyamet gününde Peygamber efendimizin âsîlere erişen şefaat nefesi gibidir.

 

® Yahut da o ses, zayıf Yâkub'un ruhuna ulaşan, güzel ve latîf Yûsuf un kokusu gibidir.

 


SUYA KERPİÇ ATMANIN İKİNCİ FAYDASI

 

® Kerpiçleri atmamın ikinci bir faydası da şudur ki: Koparıp attığım her kerpiçle duvar alçalıyor. Ben de suya biraz daha yaklaşıyorum.

 

® Kerpici her koparışımda yüksek duvar, kerpicin azalması yüzünden biraz daha alçalıyor.

 

® Duvarın alçalması bir yakınlık; onun ortadan kalkması ise kavuşmak, buluşmak olacak.

 

® İşte namaz kılarken secde etmek de "Secde et de yaklaş." âyetinde olduğu gibi duvardan kerpiç koparmaya benzer. Ve Hakk'a manen yaklaşmaya sebep olur.

 

® Bu varlık duvarı yüksek bulundukça, baş eğmeye yâni secde etmeye engel olur.

 

® Bu toprak bedenden kurtulmadıkça, eğilip âb-ı hayata secde etmek ve ondan doya doya içmek imkânı yoktur.

 

® Bu varlık duvarı üstünde bulunanlardan kim daha fazla susamışsa, duvarın taşını, kepricini o daha çabuk koparır atar.

 

® Suyun sesine daha fazla âşık olan kişi ise, ona engel olan varlık duvarından daha büyük parçalar koparır.

 

® O su âşıkı, suyun sesinden adetâ boğazına kadar şaraba batmış gibi neşelenir, mest olur. Yabancı kişi ise, kerpiç suya düşünce "bluk" diye çıkardığı sesten başka bir şey duymaz.

 

***

 

 

DÜŞÜNCELER

 

Hz. Mevlana, Mesnevi’nin 2. Cildinin bu bölümünde NAMAZın Allah’a yaklaşmaya vesile olduğunu kerpiç örneğiyle aklımıza yakınlaştırdı, Allah razı olsun.

 

Kerpiç, saman ve balçık karışımı olarak hazırlanıp tahta kalıplara dökülerek güneşte kurutulan, bir tür tuğladır. Bizim köydeki evler hala kerpiçten yapılmaktadır, yazın sıcağı kışın soğuğu geçirmez. Herbir kerpiç 3-4 kilodur.

 



Şefik Can dedemizin tercümesinden alıntılar yapmama izin veren, Rahmetli Şefik Can Hocamızın talebesi yaşayan son Mesnevihan Hayat Nur Artıran Hanımefendiye çok teşekkür ederiz.

 
3 Şubat 2018 Cumartesi günü eski arkadaşlarım Bora Dikmen bey, Ersoy Bereketlioğlu bey ve Filiz Akçay hanım ziyaretimize geldi, çok mutlu oldum, Allah razı olsun.
Şu an tedavisi devam etmekte olan Filiz Akçay dostuma Allah'ım acil şifa ihsan eyle. Amin.
Her gün özel dua listemdedir. İki kızı olan Filiz'imize sizlerde inşallah dua ediniz.
 

Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak.

Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip etsin.

 

 

Celalin Penceresinden