4 Mart 2019 Pazartesi

Mesnevi Okumaları – 46 – Şeytan Neden Vesvese Verir?


Mesnevi Okumaları – 46 – Şeytan Neden Vesvese Verir?

 

Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

Yüce Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.

 

Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.

 


Efendim bu hafta yine Hz Mevlana’nın asırlardır Hak aşıklarının gönlüne ılık meltemler estiren Hikmet pınarı bir Kuran tefsiri olan eşsiz eseri Mesnevi’den alıntılara devam ediyoruz.

 

Şimdi yine sözü çok uzatmadan 46. Mesnevi yazısına başlamak istiyoruz:

 

 

İÇİMİZDEN SESLENEN ŞEYTAN

 

Benliğe kapılıp Hz. Âdem'e secde etmediği için şeytan, Allah'ın huzurundan kovuldu. Cenâb-ı Hakk'ın ona; "Defol git, insanlardan sana uyanları haram yollara düşür. Atlı ve yaya yardımcılarınla onları şaşırt, ama benim gerçek kullarımı kandırmaya gücün yetmez."471 diye buyurması.

 

471 Bu başlıkta 17. İsrâ Sûresi'nin 62-66. âyetlerine işaret var.

 

 

® Ey Hakk âşıkı! Sen din yolunda, insanlık yolunda ilerlemek isteyince şeytan içinde seslenir.

 

® Sana; "Ey yolunu şaşırmış kişi!" der. "Düşün, aklını başına al da, dünya nimetlerinden kendini mahrum etme, o çok zahmetli ve sıkıntılı ibâdet yollarına düşme, hayatını kendine zehir etme. Din yolunda ilerlersen hastalıklara, fakirliğe esîr olursun.

 

® Dostlarından ayrı düşer, hor ve hakîr bir hâle gelirsin. Sonunda din yolunda yürüdüğün için pişman olursun."

 

© Ey dervîş! Sen de, o melun şeytânın sesinden korkar, tam inancı, gerçek imânı bırakır, sapıklık yoluna düşersin.

 

® "Daha gencim, yarını var, öbür günü var." diye düşünürsün; "Önümüzde daha zaman var. O zaman içinde elbette din yolunu tutarım."

 

 

ÖLÜM EN İYİ NASİHATTIR

 

® Sağdan, soldan ölümün gelip çattığını görürsün, komşuların ölür, evlerinden feryâdlar yükselir.

 

® Sen bu feryâdları duyunca, can korkusuna kapılır da, tekrar din yoluna düşersin, dine sarılırsın, bir zaman kendini Allah adamı yaparsın.

 

® "Bir daha ayağımı, din yolundan, insanlık yolundan çekmeyeyim" diye velîlerin eserlerinden yararlanırsın, bilgiden hikmetten manevî silahlar kuşanırsın.

 

® Şeytân sana tekrar hîle ile seslenir de der ki: "Yokluk, yoksulluk kılıcından kork, bu yoldan geri dön!"

 

® Yine aydınlık kurtuluş yolundan sapar, kuşanmış olduğun bilgi, irfan ve hikmet silahlarını üstünden çıkarır atar, şeytâna uyarsın.

 

® Yıllarca şeytâna bir ses, bir bağırış yüzünden kul olursun, köle olursun, sapıklık karanlıkları içinde, dervişlik hırkanı sırtından çıkarıp atarsın. 

 

 


ŞEYTANIN SESİ ALLAH’IN HAS KULLARINA TESİR ETMEZ

 

® Şeytânların bağırışlarının heybeti, halkın ayağını bağlamış, boğazını sıkmıştır.

 

® Mezarlarda yatan imansız kişilerin rûhları, nasıl ilâhî nurdan ümidsizliğe düşmüşlerse, halkın canı da, daha hayatta iken, ilâhî nurdan öylece ümitlerini kesmişlerdir.

 

® Melun şeytanın sesinin korkusu, heybeti böyle tesirli olursa, ilâhî sesin heybeti nasıl olur?

 

® Doğan kuşunun sesinden soylu keklik korkar, sineğe, o korkudan pay yoktur.

 

® Çünkü doğan kuşu senin olamaz. Sinekleri ancak örümcekler avlar.

 

® Şeytân örümceği de senin gibi bir sineği avlar; çünkü o, sineğe göre korkunçtur, heybetlidir; kekliğe, kartala karşı değil.

 

® Şeytânların sesleri eşkiyâya, kötü kişilere çobanlık eder. Pâdişâhın sesi ise velîleri korur, onların bekçisidir. 

 

® Böylece birbirine uzak olan .bu iki ses birbirine karışmaz. Tatlı denizden tuzlu, acı denize bir damla bile gitmez, karışmaz.472

 

Mesnevi’nin Farsçadan dilimize çevrilmiş en güzel tercümesi olan bu kitapta Sertarik Mesnevihan Hz. Şefik Can (1909-2005) dedemiz bu beyitle ilgili sayfanın altına şu dipnotu yazmış:

 

472 Tatlı denizden maksat nebiler ve velîlerdir. Acı deniz de, kötü insanlar, şerli varlıklardır.

 

 

DÜŞÜNCELER

 

Mesnevi’nin 3. Cildindeki bu bölümde Hz Mevlanamız, en büyük düşmanımız şeytanın verdiği vesveseleri deşifre etti, ki uyanık olalım; din yolundan ayrılmayalım, Allah ondan razı olsun.

 


Şefik Can dedemizin tercümesinden alıntılar yapmama izin veren, Rahmetli Şefik Can Hocamızın talebesi, yaşayan son Mesnevihan sevgili Hayat Nur Artıran Hanımefendiye çok teşekkür ederiz.

 

Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak inşallah.

Cenabı Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip etsin.

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

25 Şubat 2019 Pazartesi

Ereğli’yi Çok Seviyorum


Ereğli’yi Çok Seviyorum

 

ÖMÜR UZATAN MERHAMET

 

Ümmü Kays bint-i Mihsan -radıyallâhu anha- anlatıyor:

 

“Oğlum ölmüştü. Bu sebeple çok üzüldüm. Onu yıkayan kimseye teessürle:

 

«–Oğlumu soğuk su ile yıkama, onu öldüreceksin!» dedim. Ukkâşe -radıyallâhu anh- hemen Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gidip benim söylediklerimi haber verdi. Allâh Rasûlü tebessüm ettiler ve:

 

“–Böyle mi söylüyor! Öyleyse onun ömrü uzadı.” buyurdular.

 

Hadîsin râvîsi: “Biz, bu kadın kadar uzun yaşayan başka bir kimse bilmiyoruz.” demiştir. (Nesâî, Cenâiz, 29

 

******************

 

Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

 

Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.

 


Bu hafta size içimden geldiği gibi sohbet etmek istiyoruz. Yazıya kısa ve güzel bir anektod ile başladık. İnşallah her konuda merhametlilerden oluruz.

 

 

HAYATIMIZIN GAYESİ NEDİR?

 

Uzayda milyarlarca galaksi varmış. Her galaksinin içinde en az iki yüz milyar yıldız ve gezegen varmış. Dünyamız, milyarlarca galaksiden Samanyolu isimli galaksi içerisindedir ve Samanyolu içindeki milyarca gezegenden biridir.

 

Bir A4 kağıdını noktalarla doldursak ve Kainatı bu kağıt varsaysak; Dünya sadece bir nokta gibidir sanmayın. Dünya, o noktayı oluşturan milyonlarca atomdan çok daha küçüktür..

 


Yani dostlarımız, bütün bu savaşlar, kavgalar bu kainattaki bu minnacık yer için.

 

Hepimiz Kainatı Allah’ın yarattığına inanıyoruz. Peki niçin yarattı? Bence mutlak fakirliğimizi, acizliğimizi, güçsüzlüğümüzü farketmemiz ve Allah’a teslim olan bir kul olmamız yani müslüman olmamız için... Celalin penceresinden öyle görünüyor.

 

Allah bu dünyayı bizi imtihan etmek için yaratmıştır.

 

Cenâb-ı Hak, insanı kulluk imtihanı için yarattı. Bu cihanı da bu imtihanın bir dekoru ve bir dershânesi olması için vâr etti. Âyet-i kerîmelerde buyurulur:

 “Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.” (ed-Duhân, 38)

 

“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzûrumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (el-Mü’minûn, 115)

 

“İnsanlar yalnız; «İnandık!» demekle hiç imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar?” (el-Ankebût, 2)

 

O hâlde her akıl sahibi idrâk etmeli ki;

 

İnsan, bu cihana keyfince vakit tüketmek için gelmemiştir. İlâhî mes’ûliyetleri ve vazifeleri vardır. Hayat sermayesini ciddî bir gaye ile ilâhî ölçüler ışığında değerlendirmek mecburiyetindedir.

Mes’ûliyet; sorumlu olmak, muâhezeye ve sorguya çekilecek olmak demektir. (Osman Nuri Topbaş,)

 

Allah bu imtihanı kazanmamız için bize sürekli yardım ediyor. Nasıl mı, kibre kapılmayalım diye gökyüzüne bakmamızı emrediyor, tefekkür edince de Allah’ın azametini ve acizliğimizi anlıyoruz.

 

Ve böylece başımıza gelen hadiselere sabrediyor ve sahip olduklarımıza şükrediyoruz.

 

 

ALLAH’A ŞÜKÜR HASTAYIM

 

Bu hayatta en önemli şey ne paradır ne sağlıktır, en önemli şey imandır.

 

Allah’ın varlığına ve birliğine, meleklere, peygamberlere, kitaplara, kadere, ahiret gününe kalpten inanmak, yani imandır.

 

İman olmazsa hiç bir amelimiz geçerli  olmaz. İmansız olarak ölen ahirette perişan olur.

 

Allah kullarına tuzak kurar, avlamak ister. Yani imana kavuşturmak için vesileler yaratır. Düşünsün, bu tarafa dönsün ister. Hastalık, vefat, kaza, gibi. Yeterki düşünelim, aklımızı kullanalım.

 
25 yıllık can dostum Mustafa Alkaş (solda) ve Kadir Yılmaz engelli dostlarını ziyarete geldiler
.- Ankara Sincan, Fatih - 24 Şubat 2019



Ben bu FA hastalığı sayesinde gafletten uyandım. Büyük islam alimi Bediüzaman Said Nursi Hazretleri Hastalar Risalesi isimli eserinde hastalığın kazanımlarını anlatırken derki:

 

Hastalık ise, birden gözünü açtırır. Vücuduna ve cesedine der ki: "Lâyemut (ölümsüz) değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni Yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan."

 

İnsan hastalandığında aslında ne kadar aciz, zayıf, güçsüz olduğunun farkına varır. Gafletle dünyaya daldığını, hasta olması bildirir. Çünkü hiç ölmeyecek gibi yaşıyordu.

 

Böylece hasta insan, bir ibadet olan ‘ölümü düşünmeyi aklından hiç çıkarmaz ve ölüm sonrası, yani asıl hayat ahiret hayatını kazanmak için ömür dakikalarını ibadetle değerlendirir.

 

İşte ticaret budur. Ömür dakikalarımızı verip cenneti satın alıyoruz. Allah öyle merhametliki, ömrümüzü O verdi zaten, sadece irademizi serbest bıraktı. Ki özgür irademizle ibadeti seçelim inşallah. Aslında Allahu Teala ibadetimizin şekline değil, kalbimizin temizliğine ve gayretimize bakıyor.

 

İşte hastalık bu nokta-i nazardan (bu bakış açısından) hiç aldatmaz bir nâsih (nasihatçi) ve ikaz edici bir mürşiddir. (yol gösterici rehber) Ondan şekvâ (şikayet) değil, belki bu cihette (bu yüzden) ona teşekkür etmek, eğer fazla ağır gelse sabır istemek gerektir.

 

Ve Hz. Bediüzzaman bu son cümlede, hasta oldum diye sızlanmasın, üzülmesin; aksine, ahirete hazırlanması için milyonlarca sağlıklı insan içinden kendisini SEÇİP hastalık verdiğinden dolayı Allaha TEŞEKKÜR etsin, diyor.

 

 

EREĞLİ’Yİ ÇOK SEVİYORUM

 

1973 Konya Ereğli doğumluyum. 1982’de babamın işi dolayısıyla Ankara’ya taşındık.

 

Evet dünyaya gözümü açtığım yer Konya’nın yeşil ilçesi Ereğli’deki dedemin bağ evidir.

 

Bağ evi derken şehir merkezinden uzak sanmayın. Batı Alagözlü mahallesinde Ereğli’nin saygın ailelerinden Demirel’lerin babası Kazım Demirel’in bahçeli villasının karşısındaydı; dedem yürüyerek yarım saate çarşıya inerdi.  

 

Ereğli, 1985’lere kadar hayalleri zorlayacak derecede güzel, harikulâde, masallar diyarı misal efsanevi bir şehirdi. Dedemgilin ve mahallemizdeki bütün evlerin geniş bahçesi vardı.

 

Her bahçe su arklarıyla iki km yukarıdaki Alan Akar dediğimiz akarsuya bağlıydı.

 

Alan Akar’ın suyu İvriz’den geliyormuş. Tabi, İvriz suyunun Baraja akıtılmasıyla doksanlardan başlayarak bütün su arkları ve bahçelerin çoğu kurudu.

 

Ama yine de Ereğli’miz yeşildir.

 

6-7 Yaş Çocukluğumdan hatırladığım şey, yemyeşil bahçemiz ve sık sık yağan yağmurdu. Evimizin avlusundaki 5X5 metre çiçeklikte babannem hertür çiçek yetiştirirdi.

 

Bahçemizde ise birçok meyve ağacı vardı: Elma, Erik, Vişne, Kayısı, Şeftali, Armut, Ceviz... Ereğli’nin meşhur Beyaz Kirazı...

 

Çocukluğumdan beri Ankara’dan izinlerde gelirdik. Fakat burada evimiz olmadığı için akrabalarımızda kalır ve Ereğli’ye doyamadan dönerdik.

 

Şimdi ise 2011’de Ereğli’den ev aldık çok şükür. Artık Ereğli’ye doyuyordum. Fakat FA Hastalığım ilerleyip şeker, idrar tutamama, kıl dönmesi gibi hastalıklarımdan dolayı vede güneş çarpmasından ötürü az çıkıyordum.

 

Babam 2017’de kısmi felç geçirdi hala düzelmedi, kendini zor idare ediyor ve benimle daha çok kardeşim Faik ilgileniyor. 2017 yazında gelemedik. Zaten 2018’de de Ereğli’ye Faik götürdü, getirdi.

 

Ve babam, annem ve ben epey hastayız, inşallah artık Ereğli’ye gelmek hayal olmaz.

 

 
İvriz Kaya Anıtı - MÖ 8. yüzyıla ait


Ulu Camiyi, Park Site AVMyi, Mis Pideyi, Şehitler Parkını, Üçgöz Parkını, Sitemizin bahçesini, İvriz’i, Temiz Havayı, Engelsiz Yarınlar Derneği çay bahçesini çok özlüyorum.

 

 

Celalin Penceresinden