11 Ağustos 2013 Pazar

Vesvese


Vesvese

 

   Vesvese, zararlı olan şüphe, kuruntu demektir. Hadis-i şerifte, (Vesvese şeytandandır.) buyuruluyor.

 

Bilen vesvese etmez. Vesveseden kurtuluş çaresi, hangi meselede vesvese ediliyorsa dinimizin o konudaki hükmünü iyi bilmektir. Bilen vesvese etmez.

 

Ben önceden psikolojik problemler yaşamıştım. YILLAR SONRA Anladım ki bunlar şeytanın fısıltılarıymış.

 

Şimdi bu vesveseleri hizmetçim gibi kullaniyorum. Nasıl mı? Namaz kılarken şeytan vesvese veriyor, diyor ki "Çabuk kıl maç başlıyor."

 

Ben de namazımı hiç acele etmeden usulüyle kılıyorum. Bunun gibi… Böylece şeytan aslında benim daha dikkatli olmamı sağlıyor.

 

   Vesvese sadece ibadet de değil, her konuda gelir. Mesela müdürümüzün bize bir ters bakışı hemen şeytanın iştahını kabartır ve hemen fısıldar. "işte aslında müdürün senden memnun değil..." gibi daha yüzlerce vesvese....

 

   Bu vesveselerle şeytanın isteği insanın huzursuz olmasıdır. Ve şeytan bu vesveseleri imanı kuvvetli veya kalbinde zayıf imanı olup ibadet ederek güçlü imana sahip olması muhtemel insanlara verir.

 


Bundan kurtuluş çaresi, bizim davranış ve duyarlılığımızdadır. Yani önem vermeyeceğiz, unutacağız ve Euzu-besmele çekeceğiz.

 

Mesela diyelim ki sizin etrafınızda arılar var, kovmaya çalışırsanız veya kaçarsanız, daha çok üstünüze gelirler. Ama eğer siz ona önem vermeden işinize devam ederseniz, bir süre içinde kaybolurlar.

 

İşte vesveselerde aynen böyledir. Şeytanın tuzağı zayıftır.

 

    Herkese huzurlu ömürler...

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

7 Ağustos 2013 Çarşamba

Ramazan bayramı mesajı


Ramazan bayramı mesajı

 

   Şükürler olsun Allah'a, bir bayrama daha kavuşuyoruz. Her bayramda olduğu gibi, çocukluğumuzdaki bayramlara hasretimiz giderek artıyor.

 

Teknoloji ilerledikçe giderek insanlar mutsuzlaşıyor, birbirinden kopuyor, yalnızlaşıyorlar.

 

Geçenlerde bir yerde okudum: Japonya’da heryıl yaklaşık otuz bin insan intihar ediyormuş. Adamlarda teknoloji var, para var, ama stres ve intihar son safhada... Demek maddiyat mutlu olmaya yetmiyormuş.

 

Japonlar buraya gelseler, bir ay Ramazanı, üç gün bayramlaşmayı,

Bayram Namazının sonrasında camide bütün cemaatin birbiriyle bayramlaşmasını,

 

Bayram namazından sonra evde çıtır simitlerle o ilk kahvaltıyı bir görseler,

Bir sabah ezanı dinleseler; eminim ki hepsi toptan müslüman olurlar.

 

   Evet bu bayram, eski bayramların tadını bulamayabiliriz. Ama eski bayramlarda biz çocuktuk, sorumluluğumuz yoktu. O yüzden o bayramlar çok güzeldi. Ama inanın şimdiki ramazanlar ve bayramlar daha güzel...

 

Her kanalda ramazan, sahur programları, sokaklar akşamları cıvıl cıvıl, iftar çadırları, lokantaların özel iftar menüleri, ramazana özel tatlılar ve pideler bol, eskiden saatlerce pide beklerdik...

 

Ne olur kendi çocuklarımıza, komşu çocuklarımıza, yeğenlerimize öyle unutulmaz bir Bayram sabahı yaşatalım ki, onlarda bizim yaşımıza gelince,

 

"Ah nerede o Celal amcam/dayım varken yaşadığımız bayramlar..." (Yeğenlerim desin inşallah) desin.

 

   Tıpkı benim rahmetli Faik dedem varken yaşadığımız bayramlar gibi. Cebindeki son parayı bana harçlık vermesi gibi. (yeni öğrendim)

 

   Ramazan Bayramınızı tebrik ederim.

Allah'ın af ve mağfiretine erişmiş kulları olarak doya doya bir bayram geçirmenizi dilerim.

 


Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

4 Ağustos 2013 Pazar

Kader senin tercihindir


Kader senin tercihindir

 

   Herkesin kadere belli ölçülerde inancı vardır. Ama kadere, hayrın ve şerrin Allah'tan geldiğine kesin olarak inanmak, imanın bir şartıdır.

 

   Çoğu insan hapishanedekilere diyor ki "Kader mahkumu". Ne demek kader mahkumu? Eğer ortada özgür irade ile şeçilerek işlenilen bir fiil varsa, kaderin ne suçu var.

 

   Allah iki tür irade ile insanların kaderini yazmıştır. Dikkat edin bu nokta mühim. Önceden bilerek yazma söz konusudur. Birincisi "külli irade" ve ikincisi "cüz-i irade” dir.

 

   Külli irade; önceden Allah'ın imtihan olarak, insanlara takdir buyurduğu olaylardır. Bunlar insanlara seçme iradesi verilmeyen olaylardır.

 

Örneğin, Tekerlekli sandalyeye bağlı bu hastalığı, ben seçmedim. Bu, bana Allah tarafından imtihanımın bir gereği olarak verildi.

 


Bunun gibi insanların dünyaya gelme yılı, ailesi, ülkesi, rengi vs. hep külli iradenin yani Allah'ın bizlere takdir buyurduğu kaderin parçalarıdır.

 

Cüz-i irade ise, Allah tarafından özgür irademizle seçmemiz için verilen özgürlüklerdir. Ve yaptığımız her iyi/kötü her seçimin ahirette hesabı var.  

 

Mesela, televizyonun karşısına oturmayı, bilgisayara tercih ettik diyelim. Hangi kanalda, hangi tür programı izlemeyi seçmeyi, hep bize verilen bu cüz-i irade ile yapmaktayız. Haram şeyleri izleyene günah yazılır. Faydalı şeyler izleyene sevap yazılır.

 

   Kader’le tevekkül birbirini tamamlar. Yani bir öğrencinin üniversiteyi kazanması kaderdir. Fakat, Öğrenci sebeplere sarıldıktan sonra neticeyi Allah'tan beklemelidir.

 

Öncelikle çok çalışmalı, dinlenmeli, uykusunu almalı, düzgün beslenmeli... Yani bütün şartları yerine getirip, sonuçtaki bir başarı yada başarısızlığın Allah'ın takdiriyle oldugunu kabul etmelidir.

 

   Şimdi diyelim ki birisinin elinde bıçak var. Ve bu bıçakla ne yapacağını kendisi seçer. İnsan da öldürebilir, salata da yapabilir.

 

Ama olay şu ki, zaman ve mekanın dışında olan Allah ezelden ebede olan ve olacak herşeyi sonsuz ilmiyle bilmektedir.

 

   Yani Allah olayları önceden biliyor. Mesela bir adam Kasım-2013 de güneş tutulması olayı olacak diye bir deftere yazsa ve o gün geldiğinde güneş tutulması olduğunda, olay adam deftere yazdığı için olmaz.

 

   Bu misal gibi Allah sonsuz ilmi ile gelmiş geçmiş bütün olayları bilmektedir. Bu örnek gibi önceden bilmenin olacak olaylara etkisi yoktur.

 

   Peygamberimiz SAV biliyorsunuz Allah’ın bildirmesiyle kıyamete yakın ahir zamanda olacak olayları bildirmiştir. (Ahir zaman yaşadığımız bu devirdir)

(Kaderi tenkit eden, başını örse vurur, kırar. Rahmeti ittiham eden, rahmetten mahrum kalır. Bediüzzaman)
 

   Ve Allah, Kader defterinde aslında bizim ömür boyu cüzi iradelerimizle hangi tercihleri yapacağımızı önceden bilerek yazmıştır.

  

   Ben dünya hayatını bir futbol maçına benzetiyorum. Saha dünyamız... Takımımızda tek oyuncu var, o da biziz... Rakip takım ise kötülüğü emreden bizim nefsimiz ve görünmeyen şeytanlar ve de şeytanlaşmış insanlar.

 

   Bunlarla mücadele edip yaptıgımız her iyilik, ibadet, hayırlar attığımız gollerdir. Nefsimiz ve şeytana mağlup olarak yaptıgımız her günahta yediğimiz gollerdir.

 

   Kader konusunda epey bir araştırma yaptım. Kader Allah'ın herşeyi ezeli ilmiyle bilmesidir. Allah zaman ve mekanla bağımlı olmadığı için, onun katında her şey sanki olmuş ve bitmiştir. 

 

   Ben buna bir maçın tekrarını izlemek gibidir diyorum. Yani Allah, her insanın yaptığı maçın sonucunu biliyor. Ama bilmek sonuca etki etmiyor... 

 

   Yani diyelim ki, bir öğretmen (KAHİN olsa, olmaz ya :) diyelim ki) sınav yapmadan önce not defterine öğrencilerin sınavda alacağı bütün notları yazsa ve öğrencilerini sınav yapsa...

 

   Sınavdan zayıf alan öğrencinin öğretmene kızmaya hakkı var mı? Sen notumu düşük yazdın o yüzden ben zayıf aldım diyebilir mi? Önceden alacağı notu bilmesinin öğrencinin iradesine yani alacağı nota bir tesiri yok...

 

   Allah katında olay maçın tekrarını izlemek gibidir... Ama biz insanlar zaman ve mekanla bağımlı olduğumuz için, bize maç devam ediyor ve maçın sonucunu bilmiyoruz...

 

   Öğrendiğime göre aslında kader şunun için iman akidesine dahil olmuş. Yaptığımız iyiliklerle övünmemek için kadere yapışmalıyız. Ve kötülüklere kaynak olarak nefsimizi göstermeliyiz ve her an istiğfar etmeliyiz.

 


   Yani mesela çok zengin olduk, bu benim çalışmamdan oldu demek... Yada bir insan öldürsek, suçu kadere atsak, kaderimde bu yazılmış desek... Bunlar büsbütün kadere ve seçme iradesine aykırı bir durumdur.

 

Düşündüklerimi kısaca özetledim. Yazmaktan çok hoşlanıyorum. İnşallah düşündüklerime katılırsınız. Yine ara ara yazmak istiyorum. Düşünmek ibadettir.

 

   Arkadaşlar bu benim kişisel öğrendiklerimle yazdığım yazıdır. İnşallah biraz olsun yardımcı olmuşumdur.

Hatam varsa Allah’ım affına sığınıyorum.

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

31 Temmuz 2013 Çarşamba

İnadı bırak , İnadı bırakma !


İnadı bırak , İnadı bırakma !

 

Allah insanlara bazı duyguları doğuştan verir. Ve bu duygularımız bizler büyüdükçe bizlerle beraber büyürler.
 

 

Mesela kıskançlık, haset, düşmanlık, tutku, aşk, hırs, inatçılık, öfke gibi duygular insanlara imtihan için verilmiştir.

 

Hepimiz bu duygularımızı kontrol altına almalı ve bu duyguları asıl verilme amacına uygun kullanmalıyız ki imtihanı kazanabilelim.

 

Futbolcular yeni sezon öncesi bir ay kampa girip antrenman yaparlar. Adeta kaslarını terbiye ederler ve bir yıl maçlarda doksan dakika rahat koşarlar.

 

Fıtratımızda doğuştan yaratılan bu duyguları doğru kullanmamız için, Rabbimiz bizi yılın bir ayı kampa alıyor ve nefsimizi oruçla terbiye ediyoruz.

 

Bu duygular doğru kullanılmadığı zaman ise özellikle evlilik hayatında birçok sorunlar ortaya çıkıyor. Bir erkek eşini kıskanıyor, ama eşi de açık giyiniyor.

 

Eşler Kuran’ı hakem ederek yaşarsa, mutlu bir aile olur.

 

Bazen eşler inatçı oluyorlar. Eşlerin her ikisi de ille benim dediğim olacak diye inatlaşıyorlar. Oysa karşılıklı oturup kırıcı olmadan tartışsalar anlaşacaklar. Şeytanın en sevindiği şey karı kocanın arasını bozmaktır.

 

İnsanlar, inatçılık duygusunu yanlış kullanıyorlar. Oysaki inatçılık şeytana karşı olmalıdır.

 

İçki içmemek, müstehcen yayınlara bakmamak, yalan söylememek gibi günah ve haramlara karşı inat etmeliyiz.

 

Mesela sabah namazına kalkma konusunda şeytanla inatlaşmalıyız.

 

İNAT ETME duygusunu doğru kullanan insanlar, cenneti kazanmaya daha yakındır.

 

O halde eşine karşı inadı bırak ; Harama karşı inadı bırakma !

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

28 Temmuz 2013 Pazar

Dünyaya bidaha mı gelecen?


Dünyaya bidaha mı gelecen?

 

   " - Kardeşim dünyaya bir kere geliyoruz. Ye, iç, gez, eğlen, ... hayatın tadına bak. Dünyaya bi daha mı gelecen?"

 

   Bu cümle çok tanıdık ve hoş geldi değil mi? Bu cümle insanları aldatmak için, şeytanın fısıldadığı en güzel cümlesidir...

 


   Aslında bir yönüyle doğrudur. Çünkü dünyaya bir kere geliyoruz. Doğru olmayan ise, dünyaya eğlence, gezme, yeme, içmeye geldiğimizdir.

 

   Evet dünyaya birkez geliyoruz, Yani sonsuz  azaptan kurtulmak ve sonsuz gençlik ve eğlence olan cennet hayatını kazanmak için sadece bir tek hakkımız var.

 

   Kısacık dünya hayatında sonsuz cennet hayatını kazanmaya çalışıyoruz. Ah keşke! dememek için hala şansımız var. Çünkü hayattayız.

 

   Ölümü ve hayatı veren Allah, bizim bu dünyadaki imtihanımızı istediği an sonlandırabilir. Yani akşama ölebiliriz. Ölenler hep ihtiyar mı?

 

Madem ölüm kaçınılmazdır, o halde ölüme hazırlanmak lazımdır.

 

   Evet Kuran'da Allah bazı haram ve yasaklar koymuştur. Bakalım, kim bunlara uyuyor veya kim (sanki) inadına uymuyor, diye sınav oluyoruz...

 

   Ama haram olan şeyler çok azdır. Helal daire keyfe kafidir...

 

   Mesela, içki haramdır. Allah'ın yasaklarının hepsinin pekçok hikmeti vardır.

 

İçki, insanın aklını kaybetmesi ve ne yaptığının farkına varmaması, çevreye zarar vermesi gibi sonuçları olabilen kötü bir alışkanlıktır.

 

   Evet Allah içkiyi yasaklamıştır, ama helal daire keyfe kafidir. Çay, ayran, ıhlamur, kahve, kola, gazoz, şalgam, meyve suyu, soda, su ... vs.

 

   İçki içmediği için ölen insan olmaz ama içki içerek sefil olarak ölenler çoktur.

 

Allah'ın son ve geçerli dini islam'da belirttiği yasaklarının pekçok hikmetleri vardır...

 

Hikmet= "Allah'ın insanlarca anlaşılamayan amacı.  Gizli neden."

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

24 Temmuz 2013 Çarşamba

Gerçek aşka ulaşmak


Gerçek aşka ulaşmak

 

Merhaba sevgili dostlarım, Bu hafta ne yazayım diye düşünürken ilahi aşk maceramın yine böyle bir ramazanda başladığı hatırıma geldi.

 

Belki yazılarımı okuyanlardan bir kişinin bile olsa kafasında bir ışık yanabilir düşüncesi ile hayatımı anlattığım kitabımdan bir bölüm kopyalıyorum.

 

***

 

       Sanırım 2002 yılının ekim ayı idi. Stresli bir çalışma ortamında çalışırken bir e-mail aldım. Birtakım sorular vardı ve cevapları Kuran-ı Kerim'de bulabilirsiniz diyordu.

 

 

“Yaşamın amacı nedir? Ölen insanlar nereye gidiyor? Cennet, cehenneme kimler, nasıl gider? Dünya hayatının değersizliği... Kalpten yapılan bir tövbe ile günahsız yaşama başlanacağı... vs...” gibi sorulardı.
 

 
Ramazana bir hafta vardı. Eğer varsa günahlara tövbe-istiğfar edip Kuran okumaya karar verdim. Zaten Ağustos 2002 de tövbe etmiş sigarayı da bırakmıştım. (Yaptığım bir hesaba göre on bin dolar civarı parayı yıllarca sigaraya yatırmışım... Sağlığıma yaptığı zararı saymıyorum bile... )

 

   Ramazan da bir ay orucu sadece ve sadece Allah benden razı olsun diye tuttum... Aslında oruç tutmakta zorlanıyorum. Çünkü şimdilerde sıcakta oruç tutunca hiç can kalmıyor. Patates çuvalı gibi oluyorum.

 

Ama 2002 yılında ramazan kış günlerindeydi. Oruç çok zor gelmemişti.

 
 

Elhamdülillah Allah bana İslamın kapılarını açtı. Çünkü Allah, kendisine adım atana yürüyerek gelirmiş. Yürüyene koşarak gelirmiş. Evet öyle diyor Efendimiz SAV. Aslında Allah herkese hidayet vermek istiyor.

 

Sadece kendisini (c.c) hatırlamamızı, sevmemizi ve önemlisi O’na samimi olmamızı istiyor. Yeter ki O’nun kapısına gelip tokmağa dokunalım.

 


 

    Kuran-ı Kerim'i yedi ayda bitirdim. Evet Türkçe mealini.. Akşamları işten gelince 10-15 ayet okuyordum ama defalarca okuyup, konu üzerinde düşüncelere dalıyordum. Ve hayatımda tatbik etmeye başladım.

 

 

Mesela, “Mü’min erkekler ve kadınlar gözlerini haramdan korurlar” (Nur suresi 30. 31. ayetler) ayetini okuyunca sokakta veya televizyonda olsun, çıplaklık içeren hiç bir şeye bakmama, yönümü çevirme, televizyonda kanal çevirme kararı aldım.

 

 

O zamanlar film izlemeyi seviyordum. Genelde bütün filmlerde bir müstehcen sahne oluyordu. Mesela birileriyle birlikte aynı filme bakarken kanalı değiştirmiyordum. Ama gözlerimi kapatıyordum.

 


Ve o sahneye bakmadığım için filmin konusunda kaçırdığım bir nokta olmuyordu. Şimdilerde 2002 öncesi hayatım için “Cahiliye dönemim” diyorum.

 

***

 

... Devamını belki okumak istersiniz:

 



         C. Çelik    /    Ankara  ( Konya-Ereğli )

 

20 Temmuz 2013 Cumartesi

Parola: Bismillah


Parola: Bismillah

 

   Çocukluğumuzda bir oyun vardı: Lades. Çoğunuz hatırlarsınız. Oyunun amacı karşımızdaki insanın bu oyunu unutup unutmadığını test etmekti. Karşımızdaki kişiye birşey verirdik. O da "aklımda" derdi.


 

   Yemek yemeye veya bir işe başladığım zaman "Bismillahirrahmanirrahim" diyorum. Bu kelime her işe başlarken Allah'ın aklımızda olduğunu, bizi heran gözetleyen meleklere beyan etmektir. Yapacağımız yada başlayacağımız bir işte Allah'ın yardımını istemektir.

 

   Yani Allah'ın hazinelerinin kapısının anahtarı Bismillah'tır. Nöbetteki askerler insanlara parola sorar. Veya internette bir email hesabımıza şifre girerek ulaşırız. Kuran-ı Kerim'in sırlarını açan anahtar ise Bismillah'tır...

 

Bismillah ile başlanan her iş bereketli ve hayırlıdır. Çünkü Allah'ın yardımı ve koruması vardır.

 

   Peygamber Efendimiz SAV diyor ki: Birşeye başlarken Bismillah demeyi unuttuğunuz zaman, aklınıza geldiği anda:

“Bismillahi fi evvelihi ve ahirihi” deyin.

Yani türkçesi: “Başına da, sonuna da Bismillah”

 


Peygamber Efendimiz SAV buyuruyor ki: ”Yemeğe Besmele ile başlayıp, sonunda Elhamdülillah diyenin, daha sofra kalkmadan günahları af olur.” [Taberani]

 

Celal Çelik              Ankara  ( Konya-Ereğli )