11 Mayıs 2017 Perşembe

Mesnevi Okumaları - 16


Mesnevi Okumaları - 16

 

Sevgili gönül dostlarımız,

Bu 16. Yazımızda çok etkilendiğimiz bir hikaye paylaşmak istiyoruz:

 

Efendimiz SAV hadislerinde haber verdğine göre; Her gece seher vakti Allahu Teala Hazretleri bizzat göğe tenezzül eder; Yokmu Ben’den isteği olan diye kullarının duasını dinler ve içten yapılan duaları kabul eder.

 

Bizde bu yazıda içten yakarmamız için, ağlayarak istemenin ne kadar değerli olduğunu gösteren Mesnevi’den bir hikayeyi özetleyerek paylaşacağız.

 

Hikayeyi Hz. Şefik Can dedemizin tercümesinden Mesnevi beyitleriyle özetliyoruz:

 


BORÇLU CÖMERT ŞEYH

 

Cömertliği ile tanınmış bir şeyh vardı. O yüzden de hep borçlu idi.

 

Büyüklerden, zenginlerden on binlerce borç alır, dünyadaki fakirlere, yoksullara harcardı:

 

Borç para ile bir de tekke yaptırmış; canını da, malını da, tekkesini de Allah yolunda harcıyordu.

 

Borçlu şeyh yıllarca bu işi gördü. Vazifesi bu imiş gibi zenginlerden borç alıyor, aldıklarını halka veriyordu.

 

Ecel gelince, ulu bir bey, iyi bir insan olarak Hakk'a kavuşmak için ölüm gününe kadar iyilik tohumlarını ekti durdu.

 

Şeyhin ömrü sona geldi. Bedeninde ölüm belirtileri gördü.

 

Alacaklıları onun etrafında toplanıp, oturdular. Şeyh ise adetâ bir mum gibi bir hoş yanıp yakılmada, eriyip gitmede idi.

 

Alacaklıların para almaktan umutlan kesilmiş olduğu için, suratları asıktı. Gönüllerindeki para derdi de, arttıkça artıyordu.

 

Şeyh, kendi kendine; "Şu kötü zanlara kapılanlara bak. Benim borcumu ödemek için Allah'ın dört yüz dinar altını yok mudur?" diyordu.

 


HELVACI ÇOCUK

 

Bu sırada helva satan bir çocuk bir kaç para kazanmak ümidiyle dışarda; "Helva !" diye bağırdı.

 

Şeyh, hizmetinde bulunan müridine gizlice; "Dışarı çık da helvanın hepsini satın al." diye işaret etti.

 

Hizmetçi, helvayı kabı ile beraber getirip şeyhin önüne koydu. Sen şimdi sırlar düşünen şeyhin sırrını seyr et.

 

Şeyh alacaklılara; "Buyurun." dedi. "Şu helvayı teberrüken güzelce afiyetle yiyin, size helâl olsun."

 

Kap boşalınca çocuk kabını aldı. Ve şeyhe; "Haydi ey akıllı er dinarımı ver." dedi.

 

Şeyh; "Ben parayı nerden bulup da vereceğim?" dedi. "Ben borçlu bir kişiyim ve borçlu olarak âhiret yolcusuyum."

 

Çocuk, bu cevab üzerine kızdı, kabı yere vurdu. Ağlayıp bağırmağa, inleyip zırlamaya başladı.

 

Çocuk, aldatıldığı için hıçkıra hıçkıra ağlıyor; "Keşke iki ayağım kırıl saydı...

 

Keşke külhan çevresinde dolaşsaydım da bu tekkenin kapısından geçmeseydim." diyordu.

 

O çocuk ikindi namazı vaktine kadar ağladı. Şeyh gözlerini kapamış ona hiç bakmıyordu.

 

Şeyh bu cefâya, bu haksızlığa aldırış bile etmiyordu. Ay gibi nurlu yüzünü yorganın altına çekmişti.

 

O mübarek şeyh, ezelle de, ecelle de hoştu. İkisinden de tat almada, neşelenmede idi. İyi insanların da, basit insanların da kınamalarından, kendisini çekiştirmelerinden üzülmüyordu.

 

Rûh bir adamın yüzüne tatlı tatlı gülerse, gönülde bulunan kendisinden memnunsa, o adama halkın surat asmasından, ekşi yüz göstermesinden ne zarar gelir?

 

MURADINA ERMEK İSTİYORSAN ÇOK AĞLA

 

Çocuğa verilecek para, oradakilerden toplansa idi, herkese bir kaç akçe düşerdi. Fakat şeyhin himmeti, bu cömertliği de kapamıştı.

 

Çünkü kimsenin çocuğa bir şey vermemesini şeyh arzu etmişti. Pirlerin gücü bundan da fazladır.

 

İkindi namazı vakti gelince, hizmetçi, Hâtem gibi cömert birisinin gönderdiği bir tabağı getirdi.

 

Hem mal, hem hâl sahibi olan biri şeyhin sıkıntıda olduğunu duymuş; ona armağan göndermişti.

 

Gelen tabağın bir kenarında dört yüz dinar vardı. Bir kenarında da, bir kağıda sarılmış yarım dinar bulunuyordu.

 

Hizmetçi geldi, o eşsiz mübarek şeyhin huzurunda saygı ile eğildi. Ve tabağı önüne" koydu.

 

Tabağın üstündeki örtü kaldırılınca, halk şeyhin kerametini gördü.      

 

"Ey şeyhlerin de, şahların da başı! Bu nedir? Bu ne hâldir?" diye herkesten ahlar, feryâdlar yükseldi.

 

"Ey sır sahibi olanların büyüğü! Bu ne sırdır? Bu ne sultanlıktır?

 

Biz senin büyüklüğünü bilemedik, saçma sapan ulu orta sözler söy ledik; bizi affet.

 

Biz körcesine değnek sallıyor, bu sebeple gönül kandillerini kırıyoruz.

 

Biz sağırlar gibi bir tek söz duymadık; kendi aklımızca cevap vermeye çalıştık, hezeyanlarda bulunduk."   

 

Şeyh; "Bütün o sözleri, bütün o lâfları size helâl ettim; helâl olsun." diye buyurdu.

 

"Bunun sırrı şu idi: Borcumun ödenmesini Allah'tan istemiştim. O da bu hususta bana doğru yolu gösterdi.

 

O yarım dinar, pek az bir şeydi ama, onun ele geçmesi de çocuğun ağlamasına bağlı idi.

 

Helvacı çocuğu ağlamasaydı, rahmet denizi coşup köpürmeyecek, sizin borcunuz da ödenmeyecekti. Bunun için yediğiniz helvayı aldırttım, satan çocuğu da ağlattım."

 

Kardeşim! Hikâyede geçen çocuk, senin göz çocuğundur. Şunu iyi bil ki, muradına ermen senin ağlamana bağlıdır.

 

***

 

Evet sıkıntılarımız için geceleri seherlerde ağlayarak çok dua edelim.

 
Dün (10 Mayıs 2017) sevgili dostum Aydın Kaynarca bey ile Ankara Sincan Harikalar Diyarı parkında stres attık





Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak.

Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip etsin.

 

 

Celalin Penceresinden

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder