Mesnevi Okumaları - 16
Sevgili gönül dostlarımız,
Bu 16. Yazımızda çok etkilendiğimiz bir hikaye paylaşmak istiyoruz:
Efendimiz SAV hadislerinde haber verdğine göre; Her gece seher
vakti Allahu Teala Hazretleri bizzat göğe tenezzül eder; Yokmu Ben’den isteği
olan diye kullarının duasını dinler ve içten yapılan duaları kabul eder.
Bizde bu yazıda içten yakarmamız için, ağlayarak istemenin ne kadar
değerli olduğunu gösteren Mesnevi’den bir hikayeyi özetleyerek paylaşacağız.
Hikayeyi Hz. Şefik Can dedemizin tercümesinden Mesnevi beyitleriyle
özetliyoruz:
BORÇLU CÖMERT ŞEYH
Cömertliği ile tanınmış bir şeyh vardı. O yüzden de hep borçlu
idi.
Büyüklerden, zenginlerden on binlerce borç alır, dünyadaki fakirlere,
yoksullara harcardı:
Borç para ile bir de tekke yaptırmış; canını da, malını da,
tekkesini de Allah yolunda harcıyordu.
Borçlu şeyh yıllarca bu işi gördü. Vazifesi bu imiş gibi
zenginlerden borç alıyor, aldıklarını halka veriyordu.
Ecel gelince, ulu bir bey, iyi bir insan olarak Hakk'a kavuşmak
için ölüm gününe kadar iyilik tohumlarını ekti durdu.
Şeyhin ömrü sona geldi. Bedeninde ölüm belirtileri gördü.
Alacaklıları onun etrafında toplanıp, oturdular. Şeyh ise adetâ
bir mum gibi bir hoş yanıp yakılmada, eriyip gitmede idi.
Alacaklıların para almaktan umutlan kesilmiş olduğu için,
suratları asıktı. Gönüllerindeki para derdi de, arttıkça artıyordu.
Şeyh, kendi kendine; "Şu kötü zanlara kapılanlara bak. Benim
borcumu ödemek için Allah'ın dört yüz dinar altını yok mudur?" diyordu.
HELVACI ÇOCUK
Bu sırada helva satan bir çocuk bir
kaç para kazanmak ümidiyle dışarda; "Helva !" diye bağırdı.
Şeyh, hizmetinde bulunan müridine
gizlice; "Dışarı çık da helvanın hepsini satın al." diye işaret etti.
Hizmetçi, helvayı kabı ile beraber
getirip şeyhin önüne koydu. Sen şimdi sırlar düşünen şeyhin sırrını seyr et.
Şeyh alacaklılara;
"Buyurun." dedi. "Şu helvayı teberrüken güzelce afiyetle yiyin,
size helâl olsun."
Kap boşalınca çocuk kabını aldı. Ve
şeyhe; "Haydi ey akıllı er dinarımı ver." dedi.
Şeyh; "Ben parayı nerden bulup da
vereceğim?" dedi. "Ben borçlu bir kişiyim ve borçlu olarak âhiret
yolcusuyum."
Çocuk, bu cevab üzerine kızdı, kabı
yere vurdu. Ağlayıp bağırmağa, inleyip zırlamaya başladı.
Çocuk, aldatıldığı için hıçkıra
hıçkıra ağlıyor; "Keşke iki ayağım kırıl saydı...
Keşke külhan çevresinde dolaşsaydım da
bu tekkenin kapısından geçmeseydim." diyordu.
O çocuk ikindi namazı vaktine kadar
ağladı. Şeyh gözlerini kapamış ona hiç bakmıyordu.
Şeyh bu cefâya, bu haksızlığa aldırış
bile etmiyordu. Ay gibi nurlu yüzünü yorganın altına çekmişti.
O mübarek şeyh, ezelle de, ecelle de
hoştu. İkisinden de tat almada, neşelenmede idi. İyi insanların da, basit
insanların da kınamalarından, kendisini çekiştirmelerinden üzülmüyordu.
Rûh bir adamın yüzüne tatlı tatlı
gülerse, gönülde bulunan kendisinden memnunsa, o adama halkın surat asmasından,
ekşi yüz göstermesinden ne zarar gelir?
MURADINA ERMEK İSTİYORSAN ÇOK AĞLA
Çocuğa verilecek para, oradakilerden toplansa idi, herkese bir kaç
akçe düşerdi. Fakat şeyhin himmeti, bu cömertliği de kapamıştı.
Çünkü kimsenin çocuğa bir şey vermemesini şeyh arzu etmişti.
Pirlerin gücü bundan da fazladır.
İkindi namazı vakti gelince, hizmetçi, Hâtem gibi cömert birisinin
gönderdiği bir tabağı getirdi.
Hem mal, hem hâl sahibi olan biri şeyhin sıkıntıda olduğunu duymuş;
ona armağan göndermişti.
Gelen tabağın bir kenarında dört yüz dinar vardı. Bir kenarında
da, bir kağıda sarılmış yarım dinar bulunuyordu.
Hizmetçi geldi, o eşsiz mübarek şeyhin huzurunda saygı ile eğildi.
Ve tabağı önüne" koydu.
Tabağın üstündeki örtü kaldırılınca, halk şeyhin kerametini gördü.
"Ey şeyhlerin de, şahların da başı! Bu nedir? Bu ne
hâldir?" diye herkesten ahlar, feryâdlar yükseldi.
"Ey sır sahibi olanların büyüğü! Bu ne sırdır? Bu ne
sultanlıktır?
Biz senin büyüklüğünü bilemedik, saçma sapan ulu orta sözler söy
ledik; bizi affet.
Biz körcesine değnek sallıyor, bu sebeple gönül kandillerini
kırıyoruz.
Biz sağırlar gibi bir tek söz duymadık; kendi aklımızca cevap
vermeye çalıştık, hezeyanlarda bulunduk."
Şeyh; "Bütün o sözleri, bütün o lâfları size helâl ettim;
helâl olsun." diye buyurdu.
"Bunun sırrı şu idi: Borcumun ödenmesini Allah'tan
istemiştim. O da bu hususta bana doğru yolu gösterdi.
O yarım dinar, pek az bir şeydi ama, onun ele geçmesi de çocuğun
ağlamasına bağlı idi.
Helvacı çocuğu ağlamasaydı, rahmet denizi coşup köpürmeyecek,
sizin borcunuz da ödenmeyecekti. Bunun için yediğiniz helvayı aldırttım, satan
çocuğu da ağlattım."
Kardeşim! Hikâyede geçen çocuk, senin göz çocuğundur. Şunu iyi bil
ki, muradına ermen senin ağlamana bağlıdır.
***
Evet sıkıntılarımız için geceleri seherlerde ağlayarak çok dua
edelim.
Dün (10 Mayıs 2017) sevgili dostum Aydın Kaynarca bey ile Ankara Sincan Harikalar Diyarı parkında stres attık |
Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip
etsin.
Celalin Penceresinden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder