Hastalar Risalesi – Dördüncü Deva 4/25
Efendim büyük islam alimi Rahmetli Bediüzzaman Said Nursi’nin (1876-1960) eşsiz eseri Risale-i Nur Külliyatında yer alan Hastalar Risalesi
yazılarının dördüncüsü ile devam ediyoruz. Önce buyrun orjinal yazıyı okuyunuz,
sonrasında kısa açıklamamızı okuyalım:
DÖRDÜNCÜ DEVÂ
Ey şekvâcı (şikayetçi) hasta! Senin hakkın
şekvâ değil, şükürdür, sabırdır. Çünkü senin vücudun ve âzâ ve cihazatın, (bedenin ve organların ve el, ayak, göz, kulak
gibi cihazların) senin mülkün değildir. Sen onları yapmamışsın, başka
tezgâhlardan satın almamışsın. Demek başkasının mülküdür. Onların mâliki,
mülkünde istediği gibi tasarruf eder. (Senin vücudunun asıl sahibi olan Allah, organ ve cihazlarına
dilediğini yapar.)
Yirmi Altıncı Sözde
denildiği gibi, (Risale-i
Nur Külliyatı, Sözler isimli eserden) meselâ gayet zengin, gayet mâhir bir
san'atkâr (çok zengin ve
işinde uzman olan bir usta) , güzel san'atını, kıymettar (değerli) servetini göstermek için, miskin (fakir) bir adama modellik vazifesini gördürmek
maksadıyla, bir ücrete mukabil (ücreti karşılığında) , bir saatçik zamanda , murassâ (kıymetli taşlarla süslenmiş) ve gayet san'atlı diktiği
bir gömleği, bir hulleyi (elbise) o fakire giydirir. Onun
üstünde işler ve vaziyetler verir. Harika envâ-ı san'atını (sanatının çeşitleri) göstermek için keser,
değiştirir, uzaltır, kısaltır.
Acaba şu ücretli miskin
adam, o zâta dese: "Bana zahmet veriyorsun, eğilip kalkmakla verdiğin
vaziyetten bana sıkıntı veriyorsun. Beni güzelleştiren bu gömleği kesip
kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun" demeye hak kazanabilir mi?
"Merhametsizlik, insafsızlık ettin" diyebilir mi?
İşte, aynen bu misal
gibi, Sâni-i Zülcelâl
(Celal ve yücelik sahibi sanatkar Allah) sana, ey hasta, göz, kulak, akıl, kalb gibi
nuranî duygularla murassâ olarak (dolu olarak) giydirdiği cisim gömleğini (beden’e işaret) , Esmâ- i Hüsnâsının (güzel isimlerinin) nakışlarını göstermek
için, çok hâlât (haller) içinde seni çevirir ve
çok vaziyetlerde seni değiştirir.
Sen açlıkla onun Rezzâk (rızık veren) ismini tanıdığın gibi, Şâfî (şifa veren) ismini de hastalığında bil. Elemler,
musibetler bir kısım esmâsının ahkâmını (isimlerinin hükümlerini) gösterdikleri için, onlarda hikmetten
lem'alar (parıltılar) ve rahmetten şuâlar (ışıklar) ve o şuâât içinde çok güzellikler
bulunuyor.
Eğer perde açılsa,
tevahhuş (korku) ve nefret ettiğin
hastalık perdesi arkasında sevimli, güzel mânâları bulursun.
KISA BİR YORUM
Efendim acizane bendeniz bir ilim aktarıcısıyım. Aşağıdaki yorumları
yıllardır dinlediğimiz sohbetlerden süzdük inşallah. Yani fakirin hissesi
yoktur.
Aslında gayet rahat anlaşılıyor ama yinede biraz daha açmak istiyoruz, bu
Devada büyük islam alimi Bediüzzaman Said Nursi (1876-1960) hazretleri
diyor ki:
Ey şekvacı (şikayetçi) hasta sabret ve şükret! Diye başlıyor.
Çünkü sen bedeninin sahibi değilsin, diyor. Organlarını sen mi yaptın,
marketten satın mı aldın, onların sahibi olan Allah onlara istediğini yapar,
şikayet etmeyelim, demek istiyor.
Bunu bir misal vererek açıklıyor Bediüzzaman Hazretleri… Diyor ki:
İşinde uzman bir moda tasarımcısı var. Bu tasarımcı değerli kumaşlardan
diktiği bir takım elbisesini üzerinde provalar yapmak için fakir bir adama
ücreti karşılığında mankenlik yaptırıyor.
Modacı, elbise adamın üzerindeyken elbiseyi kesse, değiştirse, kısaltsa,
eklese adam kızabilir mi? Bana güzellik veren bu elbiseyi neden kesiyorsun
diyebilir mi? Çünkü adam ücretini alacak.
Biz engelliler de Allah’a şikayet etmemeliyiz. Bu göz, kulak, el, ayak,
böbrek, vs. bizim değil ki. Sâni-i Zülcelâl (Celal ve yücelik
sahibi sanatkar Allah) onları
istediği gibi değiştirir.
Ama neden biliyor musunuz? İsimlerinin nakışlarını göstermek içinmiş.
Sen açlıkla onun Rezzâk (rızık veren) ismini tanıdığın gibi, Şâfî (şifa veren) ismini de hastalığında bil. Elemler,
musibetler bir kısım esmâsının ahkâmını (isimlerinin hükümlerini) gösterdikleri için, onlarda hikmetten
lem'alar (parıltılar) ve rahmetten şuâlar (ışıklar) ve o şuâât içinde çok güzellikler
bulunuyor.
Bu göstermenin de gayelerinden birisi, halkın %90’ı sağlıklı insanlar,
ibret alıp hallerine şükretsinler diyedir. Yani bizlere bakıp şükretmeliler. Ama bu
şükrün esası, biz engellilerin yaşadığı zorlukları çözmeye çalışmaktır.
Kaldıki, Cenab-ı Allah bir insanı seçip engellilik verirse ve engelli
güzelce sabredip şükrederse, o fakir modele ücreti verildiği gibi , Allah
şükreden engelliye mükafatını verir.
Hemde nasıl verir bakın. Efendimiz SAV buyuruyor ki:
“(Ömrü) belâ ve hastalıkla geçen kişilerin kıyamet günü alacakları sevapdan ötürü,
(Dünya hayatı refah ve huzur içinde geçen) sıhhatli kişiler, dünyada iken derilerinin makasla koparılmasını niyaz
ederler.”
[ CAMİU’S-SAĞİR VE TERCÜMESİ İZAHLI
2000 HADİS-II]
Ve bu hadisle son cümle anlaşılıyor:
Eğer
perde açılsa, tevahhuş (korku) ve nefret ettiğin
hastalık perdesi arkasında sevimli, güzel mânâları bulursun.
***
Bu yorumla birlikte Hastalar Risalesi Dördüncü Deva’yı bu linkten
istediğiniz zaman okuyabilir ve bu linki çevrenizdeki engelli veya hasta
dostlara iletebilirsiniz:
Evet bunun için, Bu hastalık bana Allah’ın hediyesidir. Çünkü Hz. Mevlana,
Allah sevdiği kuluna dert verir, Firavun’un birkez bile başı ağrımadı, der.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder