Sizce hak etmiyor
muyuz?
Namaza başlayalı sekiz yılı geçti. Namazımı giderek daha
bir şevkle kılıyorum. Çünkü Rabbim ettiğim duaları kabul ediyor ve bana feraset veriyor. Yani derin kavrayış, önsezi; bir
bakış, bir kelimeden, bir davranıştan hisleri anlamak...
Peygamberimiz SAV “Müminin ferasetinden
korkun, çünkü o Allah’ın nuruyla bakar” diyor ya; bu yazıda Cuma günü Ankara’dan memleketimiz
Konya Ereğli’ye
gelişimizde içime doğan hisleri yazacağım.
Ben kendimi
bildim bileli bu hastalığım vardı. Yürürken dengem bozulur, sarhoş gibi
yürürdüm. Yıllarca benimle sarhoşmusun diye alay edenlere sabrettim.
Onbeş yıldır
tekerlekli sandalyedeyim. Yedi yıldır babam klozete vinçle kaldırıyor. Bazen damarım sıkışıyor ve
havada bayılıyorum.
Onaltı yıl çalıştım ama bir de babama ve bana sorun nasıl
çalıştığımı. Bu hastalıktan sabahları kalkamazdım. Okula giderken annem, işe
giderken babam başımda yarım saat uyandırmaya uğraştılar.
Kaldırınca tuvalete götür, vinçle kaldır, traş et, dişini
fırçalat, yüzünü yıkat, tekrar yatağa getir, pantolonunu, gömleğini, çorabını,
ayakkabısını giydir, yataktan tekerlekli sandalyeye atlat, kahvaltı hazırla.
Arabaya bindir, işe götür. İşten eve dön ve evden ayrılmadan bekle.
Hepsini annem
ve babam sabırla onaltı yıl her sabah yaptılar. Allah
ebediyyen razı olsun. Gerçi şimdi işe gitmiyorum ama aşağı yukarı aynı şeyleri
yine yapıyorlar.
Nihayet 2010
temmuzda emekliğe ulaştım hamdolsun. Aslında ben dayanamayacaktım, işten ayrılıp
emekliliğin yılını bekleyecektim. Fakat Efkan Vural hocam
ve babam
sürekli, hadi hadi, sabret az kaldı diye diye zorla sabrettim.
Emekli olduktan
altı ay sonra tazminatımı, birikimimi, ve üstüne kredi çekerek memleketimiz Konya
Ereğli’den bir ev aldık. Çocukluğumdan beri yazın Ereğli’den Ankara’ya
dönünce ağlardım. Şöyle bir doyana kadar kalamadık memleketimizde. Şimdi artık
Ereğli’mi yeniden keşfedecem, diyordum.
Fakat evi
aldıktan bir hafta sonra şeker komasına girdim. Bir ay yoğun bakımda yattım. Hastaneden
çıkınca bir ay da evde yattım.
Ereğli’deki eve
geldik ama ben sandalyede uzun süre oturamadım. Geçen sene (2012) yine uzun
süre oturamadım. Ankara’ya gelince öğrendik ki kıl dönmesi varmış. Hastanede kıpırdamadan bir ay kalça
üstüne yatmam sebep oldu.
Altı ay önce
ameliyat oldum. Şeker olduğu için yara beş ay kapanmadı. Altı ay
yattım. Yazılarımı
falan hep karnımın üstüne yatarak yazdım.
Cuma (24 mayıs 2013) nihayet
yeniden Ereğli’mize geldik. Herkes bizi güleryüzle uğurladı ve güleryüzle karşıladı
teşekkür ediyorum. Fakat içime
doğdu, belki dışardan bakınca keyfe bak, hayat size güzel diyebilirler.
Öyle değil, annem, babam yoruldu artık. Babam
zaten beni işe götürüp getirmek için işinden erken emekli oldu. Onlar ben
çalışırken onaltı sene mecburi gurbet yaşadılar. Onlar şimdi Ereğli’de hala
beni bırakıp köylerine bile gidemiyorlar.
Ben ise zaten emekli olduğumdan beri boş durmuyorum. Yazılar yazıyorum. Şimdi olduğu gibi... Her gün 250
kişiye birkaç güzel email atıyorum.
Deniz değil, yazlık değil, keyif değil. Sizce, yazın memleketimizin havasını alarak kendi evimizde yaşamayı hak
etmiyor muyuz artık?
Celal Çelik Ankara
( Konya-Ereğli )
şahsi ve ailece yaşadığınız imtihanın ecrini, karşılığını, mükafatını Allah'ımız Ahirette, ebedde ailece ebedi saadet ve mutlulukla ihsan etsin inşaallah abim. Yüreğine sağlık abim... memleketimizin havasını alarak kendi evimizde yaşamayı hak ediyoruz inşaallah ama maddi ve başka sebeplerden dolayı nasip olmaya da biliyor.:)
YanıtlaSilErkan Coşkun/İzmir
Sen ve ailen herşeyin en iyisini, en güzelini fazlasıyla hakediyorsunuz candostum... herşey gönlünüzce olsun inşallah...
YanıtlaSil